Çiçek Tarihimizde Türk Karanfilleri

  • Konbuyu başlatan Beter_Bocek
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde Beter_Bocek tarafından oluşturulan Çiçek Tarihimizde Türk Karanfilleri başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,124 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Çiçek Tarihimizde Türk Karanfilleri
Konbuyu başlatan Beter_Bocek
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Beter_Bocek
B

Beter_Bocek

Tıp tarihi Enstitütüsü Müdürü Meşhur Türk Hekim karanfilcileden Tabib Mehmed Aşkî ve Dr. Salih Efendilere ve Cevad Rüştü Bey’e ithaf

9 asırdır payidar anavatanımızda madem ki tabiatinde karanfil de vardır. Bu da lâle gibi asırlar boyunca millî çiçeklerimizden olmuştur. Tarihini bu kadar eskiye götüren bu çiçek için en mühim kaynak eski eserlerimizde istilize edilmiş örneklerinin mevcudiyetidir. Selçuk taş ve çini işlerinde görülmektedir. Esasen menşei Asya ve Küçük Asya (Anadolu) dur.

  XV. asırda da bu merakın devam ettiğini buluyoruz. Zira karanfiller zevkimizin sembolü ve bahçelerimizin ananesi olmuştur.

Hele XVI. asırda yalnız çinilerimizde ve taş üzerine tezyinatta değil kumaşlarımızda da yer almıştır. Ve bunun çeşitleri bol bol dokunmuştur. XVI. asırda Kanunî devri Topkapı Sarayı Nakışhanesi Baş hocası Karamemi de Kanunî Sultan Süleyman’ın zatine mahsus Divan nüshası tezhibinde 700 sahifenin her varakına tek veya çift, renkli “Şikâf” halkârîde sayısı pek çok istilize karanfil yapmıştır ki bu da bize Kanunî asrında karanfilin de lâle gibi rağbette bir çiçek olduğunu gösteriyor.
Edirne Yeni Sarayında:

Kum Kasrı çinilerinin müşabihleri Topkapı Sarayı’nda Adalet Kapısı karşısındaki (Araba kapısı dahilindeki taşlıkta 1078 (1667) tamirinde Dördüncü Sultan Mehmed tarafından vaz’ edilmiştir. Bu kasırda bordür olarak kullanılan karanfil saksılı çinilerden Topkapı Sarayında Muradî Salis dairesinde muttasil şehzâdeler dairesi divarları haricinde kaplanmıştır.

İstanbul hamamları hakkında Almanca mühim bir resimli eser yayınlayan meşhur müsteşrik H. Glück müdüri olduğu 1929 senesi son ayında Viyana Müzesinde beniz gezdirirken “Bunların Türk kumaşı olduğunu nereden anlıyorsunuz?” sualime güzel Fransızcası ve hattâ Türkçesiyle: “Karanfil ve lâle motiflerinden” cevabını vermişti. Çiçek ve lâle hakkında yazılan resimli ve resimsiz mecmualarda karanfile çok defa iyi bir mevki’ verilmiştir. 1061 (1651) de padişahın nedimi olan meşhur Zırnıhî Cüce Hüseyin Efendi Cabî Hasan Efendi Hüseyin Ali Çelebi gibi meşhur zevatın karanfilleri de Abdullah Efendinin 110 (1689) tarihli Tezkire-i Şukûfeciyanın’da yer almıştır.

Urfalı Adınî Efendi karanfile:

Narı endişeye karanfil atup
Udu Veş Dudî çıktı muhammerden, diyor.

1078 (1667) de Ali Çelebinin “Şukûfenamei Musavverin’de karanfil mühim bir yer alır.

Ubeydî (Ubeydullah Netâyicü’l-Ezhar’ı 110 (1698-1699) da yazmıştır. “Karanfîlî Mustafa Çelebi’nin “Süheyli Karanfil”inden bahsederken şu kıt’ayı düzmüş:

Manzuru olur mu çeşm-i ehl-i zârın
Sad necmi süheylî felek-i tannazın
Düşdü nazarımdan feleğin mihr-ü mehi
Seyreyle Süheyli’ni hazzazın

Mustafa Halife’nin “Süheyli Mustafa Halife”si sapı gâyet düz ve yoğun ve çiçek vermeğe cömerddir. İbtida “Zerrin” kısmına Süheyl demek bunlardan çıkmıştır.

“Şeyhî Sünbülî”deki karanfiller de şöhret alarak mecmualarda sıralanmıştır.

XVIII. asırda Lâle risalelerinde resim ve hattâ isimleriyle karanfillerden bahsolunması diğer çiçekler arasında rağbetini kaybetmediğini gösterir.

Karanfiller isimleri cinsleri yetiştirenler ve sair hususlarda yazılı resimli ve resimsiz eserler üç kısma ayrılır.

1-Çiçeklerin en rağbet edilerinden bahseden mecmualar. Bunlarda ayrı bir fasıl hâlinde karanfile yer verilmiştir.
2- Bazı eserler ve makalelerin aralarında dolayısiyle karanfilden bahis geçer.
3- Munhasıran “Ferahname” gibi sır karanfilden bahseden eserler.

Herşeyde olduğu gibi en iyi karanfil çeşitleri de İstanbul’da yetiştirilmiştir. Anadolu’da muhtelif yerlerde ve o muhitlerde bulunan sade cinsler karanfil ihtiyacını temin etmiştir.

XVIII. asır sonunda 1193 (1779) de Hekim Mehmed Aşkî “Miyarü’l-Ezhar” diye en meşhur çiçeklerimiz hakkında bir eserini 1203 (1788-1789)da Üçüncü Sultan Selim’e ithaf ederek sırf karanfiller isimleri cinsleri ve yetiştirilmesi hakkında “Ferahname” diye bir risale kaleme almıştır ki el yazısiyle bir nushası bizde durmaktadır.

Tabib Mehmed Aşkî hem hekim ve hem de çiçek meraklısı idi. Gençliği III. Sultan Ahmed devrine rastlar.

İstanbul’da meraklılar karanfilin pek güzel nevi’lerini yetiştirmişlerdir. Ferahname bunları tespit ediyor. Miyarü’l- Ezhâr’da beyazlardan ikisine Nur-u Sefid, Necm-i Seher, Şeker renk beyazlara: Bedri Bahar, Nuru Gülşen deniyor.

Şap renkli, açık penbe renklerden “Elmas-ı Pâre” gülpenbeler, al renkliler, fes renkliler, morumsu renkler, karışık renkli beneklilere 96 dan fazla isim verilmiştir.

Gümüş Fincan Atik Gümüş Fincan büyük Gülbü -Gülru, Kapıcı Ali, Kumkapılı moru, Tezhibi çimen, Tezhibi Gülşen.

Avrupalıların “Panaché” dedikleri (Ebrî) … bunlardan birkaçı.

Şehremini Camîi Hatibi ve Mahmud Efendi-zâde Ubeydullah Efendi 1100 (1689) da yazdığı Tezkire-i Şukûfeciyan eserinde çiçek meraklıları isimlerini ve yetiştirdikleri çiçeklerin evsafını verirken “B” Harfinde Pirî paşanın oğlu Seyyid Cemalî Mehmed Beyin tohum sahibi olduğunu söyledikten sonra henüz karanfilde surhu sihîd, Ayva gülü, gül penbe, Yel alı adlı dört karanfil olduğuu bildiriyor.

Ferahnâmede yalnız sümbül ve lalei Osmaniden değil, karanfilden de bahseder. “Ferahnâme” de tabiati iktizası dört mevsimde terbiyesi, arızaları ve hastalıkları bildirilmektedir. Eser iki makale ve bir son kısımdan ibarettir.

Birinci makale: Karanfil çiçeğinin amelî ve nazarî bilgisini 11 babda verir. İkinci makale hariçten ona lâzım ve yardımcı olan saksı, gübre ve ilaç gibi hususlarda dört lâzime sıralanmıştır. Kütüphanemizde yazmaları olan bu nushadaki tafsilatı burada tekrarlamıyoruz. Zamanına göre bunlar karanfil yetiştirme bakımından bir nizamname mesabesindedir.

Saksı bahsinde (İkinci makale, birinci lâzime) Büyükdere, Eyüb, Göksu, Üsküdar Kavağı ve Levent çiftliğinde yapılanlardan bahis açıyor. Sarı, kırmızı ve zeytunî toprak, taşı az toprak tavsiye olunur. Cibre-gübre makamında- Bellut’u üzüm cibresinden iyi buluyor. Bu da debbağhaneden tedarik olunuyor. Şerbetçi veya helvacılardan tedarik olunan cibreyi beğenmiyor.

Tasvifini ve renklerini bildirdiği karanfil isimleri

Afitabı Gülşen, İşte Meydan, İzhar-ı Kudret, Pertev-i Hurşid, Perçem-i Hûr Tozkoparan, Tuhef-i Naz, Cihan Pesend, Hubi cemal, Dil-pesend, Dil-nişin, Reşk-i Süheyl, Ser-levhai Cedid, şihidi kudret, şâduman, Turra-i Mahbub, Tabur Bozan. Âlemtab, Unvan-i Şeref. Feyz-i Kudret. Kâfur-u Behişt. Mirât-ı Cihan.

Karanfile ikinci meraklı hekimimiz Mektebi Tıbbiyei Adliyei Şahanenin daha son sınıfında öğrenci iken Muallimi Evvel C. A. Bernard’ın tensibiyle nebatat dersleri veren ve bilahere mezun olduktan kısa zaman sonra Sultan Mecid’e Hekimbaşı olan Dr. Salih’in karanfil cinslerini yetiştirmekle meşhurdur. Anadolu Hisarı ile Kanlıca Bahaî körfezi arasında halâ bir kısmı tamirle duran yalısında oturur ve bahçesinde bizzat yetiştirdiği nebatlar ve çiçeklerle de meşgul olurdu. Merhum yandan çarhlı vapurla gidip gelirken tanıdıkları yanına varır, etrafını alırlar. Çiçeklere aid sohbetlerini lezzetle dinlerler. (1) Karanfil hakkında karanfil alıp hemen burnuna götürenler karanfilin ne olduğunu bilmeyenlerdir. Karanfili şöyle alıp bakmalıdır, diyerek şehadet ve orta parmaklarının arasiyle karanfilin ke’sini ölçmesini söylerdi.

Bazı makbul olmayan biraz büyücek karanfilleri kendilerine gösteren gençlere:

-Oğlum biz bunlara Pazar pehlivanı tabir ederiz, der beğenmezdi. Hele ke’inde patlamış olan karanfillere Avrupa meraklıları gibi velev büyük olsa hiç itibar etmez.

Her Çarşamba kendi istirahat odasının bir köşesini nadide karanfillerle adeta bir gelin odası askısı suretinde süsler ve bu rengarenk, kokulu karanfil müzeyyinatı altında oturarak sırf bize mahsus millî bir çiçek zevkiyle şevklenirdi.

Bahçesindeki çiçek camekânlarına limonluk tabir etmez. Çiçeklerin orada kışın kışlamasından dolayı ser mukabili olarak “kışla” tabir ederdi.

Tetkik ettiğimiz Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi el mecmuasında da karanfilin büyük yetiştirilmesi usülünden bahsedildiğini öğrendik.

Karanfil bütün tezyinî mevzuatımıza girmiştir. Kumaşlar ve çinilerimizde cazip örneklerini görüyoruz. Bütün bunlarda çiçek demetleri ve vazolu buketlerde pek değişiklerine rastlarız. Tahta üzeri işlere de karanfilin istilize çeşitleri yer almıştır. Kâğıt üzerinde süslemelerde keza pek güzelleri vardır. XVIII. asırda rökoko tezyinatımızda karanfil de mühim alıyor.

Edirne ve İstanbul mezar taşlarında süsler içinde çiçekler arasında karanfilin envâi vardır. İşlemelerimizde de ve oyalarda da katmer karanfil, kavuniçi karanfil, çaylak, penbe, yediveren, dağ, boz, Zehli dağıl ebru, sarı isimlerini alanları sayarlar.

Kaplarda, el işlerinde, üstad Necmettin Okyay ve Mustafa ebrularında, Meşhur nakkaş ve ressam Ali Üsküdarî lâke kap, kutu ve altlıklarında ve İstanbul Üniversitesi Müzesinde saklı, pek çok karanfillerle süslü lâke kaplı şiir cönkünde, I. Sultan Abdülhamid Kütüphanesi’nde 152 No.da başlığında sağ ve solda iki karanfil gördük. Halkarî işlerde keza karanfilin yani tezhib süslerimizde dahi karanfilin pek çok kullanıldığı meydanda.

Karanfil şairlerimize lâle gibi ilham vermiştir. Bir takım medlullerden Ahmed Haşim Merhumun karanfil şi’ri:

KARANFİL

Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil
Ruhum acısından bunu bildi
Düşdükçe vurulmuş gibi bir yer
Kızgın kokusundan kelebekler
Gönlüm ona pervane kesildi.

Tarzı kadim divanlarda ve şarkı mecmualarında güftelerde de yer almıştır. Darb-ı mesellerimizde karanfil medlullü olanlara rastlayamadım. Yalnız bu söylenir:

Karanfilsin kararın yok.
Gonca gülsün timarın yok. Lisan-ı ezharda karanfil de mühim yer alır.

Karanfil (3 dane) : -Görüşmemiz oldu güç Kavuşmamız güç.
Karanfil (bir dane) : -Olalım bir.
Karanfil (5, dane) : -Olayım sana eş Karanfil:
-Kadrimi bil Karanfil tepesi:
-Yandı ciğerim köşesi
-Karanfil (7 dane): -Aşkın beni yedi

XIX. asır sonlarında kadın, erkek sevgililerin birbirlerine içten tahassüslerini ifade için karanfilin de delaletine baş vurmuşlardır. İşte bir aşık farzedin ki yanına aldığı karanfiller sayısının mânâsına göre hissiyatını bilvasıta ifadeye medar oluyor.

Karanfil hakkında Hekimbaşı Salih Efendi için şöyle bir fıkra nakledilir:

Kendisi zabtiye nazırı iken narhtan fazlaya karanfil satan bir karanfilciyi getirirler. Daha ucuza verilmesi lâzım bir karanfili bir mecidiyeye satar. Ona 4 mecidiye belediye cezası keser ve der ki:
-Ben sana bu cezayı şu sebebten verdim ki bunca emek vererek yetiştirilen bu karanfili insan bir mecidiyeye satar mı?

1, Cevat Rüştü: Milli çiçeklerimizden karanfil. Edebiyatı Umumiye Mec. No. 29 1917. bu izahatı merhume yetişmeyen Cevat Bey’e rahmetli Keçeci zâde Fuad Bey vermiştir.

Yazar:prof. Dr. Süheyl Ünver

 
Üst