Çağımızın bir hastalığı: ÖZGÜRLÜK

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan Harun
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Harun

Kullanıcı
Katılım
29 Şub 2008
Puanları
36
Konum
İstanbul
Web
leftinthedark.wordpress.com
Andrew’de şizofreni hastalığı teşhis edilmişti. 30’lu yaşlarda, emekli bir askerdi. Andrew anneannesinin cenaze töreni sırasında şiddetli bir üzüntü yaşadı. Gerçi Andrew’in hastalığı kontrol altına alınmıştı. Ama erkek kardeşi ağabeysinin üzüntüsü nedeni ile hastalığın kontrolden çıkacağı yönünde bir endişeye kapıldı. Hükümet tabibine haber verdi. Hükümet tabibi olayı psikiyatri uzmanlarının halledeceği bir durum olarak değerlendirdi
Andrew altı polisin refakatinde ve kendisi istememesine rağmen bir psikiyatri servisine zorla yatırıldı.
Klinik Psikolog Richard Bentall psikiyatri servisine vardığında, Andrew sesiz bir şekilde oturmuş roman okuyordu. Tamamıyla mantıklı bir düşünce sistemi içinde kendini ifade ediyordu.
Psikiyatri Uzmanı, hastanın bir süre serviste alıkonacağını söyledi. Andrew’de herhangi bir hastalık bulgusu yoktu. Bentall hastane personeline hastanın niye zorla alıkonulduğunu sordu. Durumu anlamaya çalıştı. Bir hemşire şöyle söyledi: “O gerçekten nazik bir insan. Ama biz bu nezaketinin kendi karakteri mi yoksa hastalığının bir sonucu mu olduğunu anlamaya çalışıyoruz?”
Psikiyatrik muayenesi yapıldıktan sonra eve gönderilebilecek bir hasta, gereksiz yere uzun süreli gözetim altına alınmıştı.

Batı toplumlarında kurallar daha sert ve katı uygulanıyor.

Birkaç gün önce Sezen Aksu, Paris’te bir konser verdi. Konserin bitiminde seyirciler coştular ve bir şarkı daha istediler. Sezen Aksu bu bir şarkılık süre için salonun yöneticisinden izin istedi. Gelen cevap (bizler için) şaşırtıcıydı: Hayır! Evet yönetici bütün salonun coşkusuna rağmen 3-4 dakikalık ek bir süre vermemişti. Gayet kararlı bir şekilde hayır demişti!

Bizimle bayramlaşmaya gelen arkadaşımız A. ile sohbet ediyoruz. Batı toplumunun kuralcılığını konuşuyoruz. Bayan A. Amerika’daki bir akrabasından söz ediyor. Karı koca, yeni doğmuş bebeklerini yıkarken bebek ellerinden kayıyor ve yıkama kabının kenarına kafasını çarpıyor.

Anne baba eve doktor çağırıyorlar. Doktor önemli bir şey olmadığını söylüyor. Fakat ertesi gün çocuğun kafasının şiş olduğunu fark eden anne-baba çocuğu hastaneye götürmeye karar veriyor.

Hastanedeki sosyal uzmanlar, anne ve babanın çocuğa kötü davrandığını ve onu yaraladığını düşünüyorlar. Anne baba eve doktor çağırdıklarını anlatıyor. Sosyal uzmanlar bu bilgileri aldıktan sonra, çocuğa kötü muamele suçlamasından vazgeçiyorlar. Ama çocuğu hastaneye bir gün geç getirdikleri için, anne babayı ihmalcilikle suçluyorlar.

İhmalcilik suçlaması kesinleşiyor. Ceza olarak çocuk anne babadan alınıyor, Meksikalı bir ailenin yanına veriliyor. Çocuk altı ay Meksikalı ailenin yanında kalıyor. Pek çok resmi işlem ve mahkemeden sonra ailesinin yanına geri dönüyor. Altı ay başka bir ailenin yanında kalan çocuk, anne babası ile uyum sorunları yaşıyor.

Anne baba ve çocuk bu bayram tatilinde Türkiye’ye geliyor. Birkaç gün sonra sosyal uzman anne babayı arıyor ve çocuğu ne zaman geri getireceklerini soruyor!

Batı toplumlarında çok güzel yasalar çıkarılmış ve uygulanmaya çalışılıyor.

Şizofren bir hastayı, herhangi bir para talep etmeden hastaneye yatıracaksın! Hastalık alevlendiği zaman hastaneye yatan hasta, hem kendine zarar vermeyecek, hem hastanın sosyal çevresi stres yaşamayacak.

Anne-baba çocuğa zarar verirse, kötü davranırsa devlet anne ve babaya ceza verecek, çocuğu koruyacak. Çocuklarına kötü davranan pek çok anne baba var. Bu anne ve babalar sorunlu insanlar, psikiyatrik patolojileri var.

Sevgiline veya karına kötü davranamazsın, dövemezsin.

Örneğin, Bayan M, Amerika’da tatilini geçirirken sevgilisinin o gece kendisini dövebileceğinden şüphelenmiş. Polise haber vermiş. Polis eve gelmiş ve adamı uyarmış. Adama demiş ki ; “Sabaha kadar Bayan M.nin odasına girmeyeceksin, eğer girersen, hakkında kanuni işlem başlatırız.” Sonuçta Bayan M o geceyi rahat geçirmiş.

Ama işte iyi niyetle çıkarılan bu kanunların, yukarıdaki örneklerde olduğu gibi “kötü” “kısıtlayıcı” uygulamaları da olabiliyor.

Bir haberde Almanya’da avukat bir kadın, soğuk bir havada çocuğunu yeteri kadar giydirmemiş bir şekilde bisikletle gezintiye çıkarmıştı. Polisler kadını durdurmuş ve çocuğu giydirmesi için kadını zorlamışlardı.

Bir başka haberde ise, İngiltere’de bir öğretmen, ailelerin çocukları nasıl yozlaştırdığını anlatıyordu. İngiltere’de her hareketli çocuğa abartılı bir şekilde hiper-aktif damgası yapıştırılıyor. Aile ve çocuk artık bu damgalanmış durumu kanıksıyorlar. Çocuk öğretmene küfür ediyor. Öğretmen niye yaptın evladım dediğinde, cevap hazır “ben hiperaktifim öğretmenim.”

Öğretmen anne ve babaya “yaramaz” çocuğu şikayet ediyor cevap hazır, “hocam bizim çocuğumuz hiperaktif”.

Gelişmiş kapitalist ülkeler, bireye geniş bir özgürlük alanı bırakıyor. Geleneksel sosyal baskılar ortadan kalkıyor.

Örneğin Obama’ya suikast tehdidinde bulunan bir adam, silahlı olmasına rağmen gözaltına alınmadı. Gerekçesi, adamın kendi “özel mülkünde” bu gösteriyi yapmasıydı.

Bu özgürlük alanı, eskisinden farklı yeni ve orijinal davranışların ortaya çıkmasına neden oluyor.

Aynı zamanda birey kendi hastalıklı davranışlarını da (patoloji) rahatça ifade edebilir hale geliyor.

Eline silah alan öfkeli bir genç, soluğu kendi okulunda veya kışlasında alabiliyor. Önüne çıkan herkesi öldürebiliyor.

Milyonlarca insan eski geleneksel toplumun bağlarını takmayıp kendilerini özgür hissediyorlar. Bu “özgürlük ortamı” aynı zamanda ortaya pek çok hastalıklı davranışı da çıkarıyor. Devlet giderek bu alana daha çok müdahale ediyor ve etmek zorunda kalacak.

Bütün dünyada önümüzdeki yılların önemli bir tartışması, bireyin özgürlüğü meselesi olacak.

Giderek zaten parçalanmakta olan aile yapısının içine giren devlet, bireyle ilişkisini nasıl ayarlayacak?

Devletler bir ikilemle karşı karşıya kalıyorlar, kalacaklar.

Bu sorunun çözümü o kadar kolay değil!

Batılı devletler savunmasız çocukları ve kadınları şiddetten korumak, hasta haklarını korumak, kişisel özgürlükleri korumak istiyorlar.

Ama bütün bu düzenlemeleri insanların kişisel alanına girip yapacaklar.

Bu korumayı gerçekleştirmek için aynı zamanda bireysel özgürlükler engellenebilecek, psikiyatri servisleri hapishaneye çevrilebilecek, anne babalar mahkemelere suçlu olarak getirilebilecek.

Dr.Kubilay Boğoçlu
Psikiyatri Uzmanı
 
Konu gerçekten çok güzel işlenmiş...
Gelişi güzel başıboş halve davranışların özgürlük olmadığını  hala kavrayabilmiş  değiliz.
Oysa özgürlük..
önce kendine sonra çevrene saygılı olmakla başlar ..
Devamında ise toğlum kuralları ihlal edilmez ..
Şiddette gerek duyulmaz ortada "suç" diye birşey olmaz..

 
Hakiki özgürlük insanlara değil ALLAHU TEALAYA kul köle esir olmaktır.selam ile..
 
salihahmed' Alıntı:
Hakiki özgürlük insanlara değil ALLAHU TEALAYA kul köle esir olmaktır.selam ile..


Sevgili Salih: )
Özgürlükten bahsediyoruz .
Hala kul-köle olmayı empıoze etmeye çalışıyorsun..
Konumuz din bilgisi değil ki ?
Akıl ,bilim ve uygarlık yolundan sapma gafletine düşüp özgürlüğün değerini anladığında geç kalmış olabilirsin: (
 
                  tekrar ediyorum
Allaha kul köle olmak dedim mahlukata değil.İnsan sayısı kadar akıl vardır .Hangisi doğru düşünü
yor nasıl bileceğiz?Sahte mücevheri bile mihenk taşına vurunca anlıyorlar.Aklınla Allahı bulamayan nasıl akıllı olur olsa olsa aklına köle olmuştur.Allahu teala aklı selim diyor .Nasıl aklı selim olunur hiç düşündünüzmü?bilim dünyevi bilgilerdir asıl olan ilimdir.Alimin ölümü alemin ölümüdür.
  Uygarlık hikayelerine gelince en çok intihar uyuşturucu bunalım uygar avrupada oluyor.İnançsız insan ve toplumların kölesi olamam ben.Yumuşak başlıysam kim demiş uysal koyunum kesmeye gelir fakat çekmeye gelmez boynnum.Ulusun korkma nasıl böyle bir imanı boğar medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar diyor şair.
    Acizane daha önce açıkladım dinin dışında hiç bir konu yoktur .Dinimiz ibadetler manzumesi veya hobi değil tam bir hayat tarzıdır .Ve bu benimde tarzımdır başka türlü yazamam.
 
salihahmed' Alıntı:
  Uygarlık hikayelerine gelince en çok intihar uyuşturucu bunalım uygar avrupada oluyor. .

Uygarlıktan anladığın buysa eğer sanırım fazla söze gerek yok.
Şu an özgür olabilmeyi ve içinden gelenleri yazabilmeyi çok isterdim ama neyse
Ben susayım şiirler konuşsun: (

"Bir bir yaz kalem
Kalem ,adlari sokaklardan sililenleri
Unutulmaya razı gelmeyenleri
Dünyayı değiştirme çabası içinde olanları
Çiğnenen özgürlükleri
Düzergahını Hukuksuzlugun
Sayfa sayfa kitap kitap yaz kalem..!"


Gerçek özgürlüğün ne olduğunu anlayabilmek ve tadına varmak dileğiyle..
sevgiler
 
Geri
Üst