T
Tülay
Kullanıcı
Beynimizdeki dırdır ettiği sürece dinleyemeyiz.
Kalıplaşmış bilinç sisteminin yarattığı alışkanlıklardan birisi "Dinlememek" tir. Karşımızdaki kişiler bize bir şeyler anlatmaya çalışırken, bilincimizde sürekli konuşan ses, onları duymamızı engeller. Dinlemeyi hiç mi hiç bilmiyoruz.
Sohbetlerimizde karşımızdakinin söylediği binlerce kelimeden, sadece iki üç tanesini alıp, üzerine eklemeler yapmaya bayılırız.
Küçük bir denemeye ne dersiniz? Bir arkadaşınıza şöyle bir hikâye anlatın:
"Yahu duydun mu? Ahmet evleniyor. Hem de, kız otostop yaparken tanışıyorlar!! Bizimki Beşiktaş tan Sarıyer e giderken yolda duruyor, kızı arabaya alıyor. Sonra kız arabada kalp krizi geçirmesin mi?!! Hastaneler falan derken bizimkiler arkadaş oluyor. Şimdi de düğün dernek, kısmet işte abi"
Bu hikâyeyi 10. kişi size şu şekilde anlatır;
"Son bombayı duydun mu? Ahmet in son yaptığını? Yoldan kız topluyormuş. Dahası da var. Hazır mısın? Geçen gün arabaya aldığı kıza sarkmış ve kız çığlık çığlığa, arabanın kapısını açıp arabadan dışarı atlamış mı? Bizimki panik tabi!! Arabayı durdurup kızı tuttuğu gibi hastaneye zor yetiştirmiş! Ooooo dahası da var dur. İki ay sonra evleniyorlarmış , çünkü kız hamileymiş!"
Kalıplaşmış düşünce sistemimizin sesini susturamadığımız sürece, ne karşımızdakinin söylemek istediğini tam olarak anlayabilir, ne de söylenenlerin aslında bize sunulan bir mesaj olduğunu fark edebiliriz. Bu sese izin verdiğimiz sürece, çok iyi hikâye üretmekten daha öte gidemeyiz. Ekranlarımızdaki kalıplaşmış düşünce sisteminin harikaları olan hikâye uzmanlarımıza, gerek basın gerekse politik sistemlerdeki hikâyelere, hiç dikkat ettiniz mi? Tüm bunların, hayatlarımızı ne kadar etkilediğini düşünün bir kez!!!
Gerçek diye sarıldığımız hikâyelerden oluşan bir yaşam mı? Dinleyerek, farkındalıkla, bilinç evrimini yaşamak mı? Seçim yine bizlerin.
alıntıdır.
Kalıplaşmış bilinç sisteminin yarattığı alışkanlıklardan birisi "Dinlememek" tir. Karşımızdaki kişiler bize bir şeyler anlatmaya çalışırken, bilincimizde sürekli konuşan ses, onları duymamızı engeller. Dinlemeyi hiç mi hiç bilmiyoruz.
Sohbetlerimizde karşımızdakinin söylediği binlerce kelimeden, sadece iki üç tanesini alıp, üzerine eklemeler yapmaya bayılırız.
Küçük bir denemeye ne dersiniz? Bir arkadaşınıza şöyle bir hikâye anlatın:
"Yahu duydun mu? Ahmet evleniyor. Hem de, kız otostop yaparken tanışıyorlar!! Bizimki Beşiktaş tan Sarıyer e giderken yolda duruyor, kızı arabaya alıyor. Sonra kız arabada kalp krizi geçirmesin mi?!! Hastaneler falan derken bizimkiler arkadaş oluyor. Şimdi de düğün dernek, kısmet işte abi"
Bu hikâyeyi 10. kişi size şu şekilde anlatır;
"Son bombayı duydun mu? Ahmet in son yaptığını? Yoldan kız topluyormuş. Dahası da var. Hazır mısın? Geçen gün arabaya aldığı kıza sarkmış ve kız çığlık çığlığa, arabanın kapısını açıp arabadan dışarı atlamış mı? Bizimki panik tabi!! Arabayı durdurup kızı tuttuğu gibi hastaneye zor yetiştirmiş! Ooooo dahası da var dur. İki ay sonra evleniyorlarmış , çünkü kız hamileymiş!"
Kalıplaşmış düşünce sistemimizin sesini susturamadığımız sürece, ne karşımızdakinin söylemek istediğini tam olarak anlayabilir, ne de söylenenlerin aslında bize sunulan bir mesaj olduğunu fark edebiliriz. Bu sese izin verdiğimiz sürece, çok iyi hikâye üretmekten daha öte gidemeyiz. Ekranlarımızdaki kalıplaşmış düşünce sisteminin harikaları olan hikâye uzmanlarımıza, gerek basın gerekse politik sistemlerdeki hikâyelere, hiç dikkat ettiniz mi? Tüm bunların, hayatlarımızı ne kadar etkilediğini düşünün bir kez!!!
Gerçek diye sarıldığımız hikâyelerden oluşan bir yaşam mı? Dinleyerek, farkındalıkla, bilinç evrimini yaşamak mı? Seçim yine bizlerin.
alıntıdır.