Babama Geç Kalmış Sözler
Yüreğimde bıraktığın kıymıkları çıkarmaya çalışıyorum hâlâ. Parmak uçlarımdan sızan kanı hiç görmedin ki sen. Ve saçlarımı ağartan kalbimin yaralarını…
Babamdın.
Öyle de kaldın ömür defterimde.
Hatıramda seni tanımlayan nice ayrıntı var ki, yazılması bile gerekmiyor artık. Benliğimde açtığın yaraları sağaltmaya çalışıyorum her gün. Bitmeyecek gibi geliyor. Ama vazgeçmiyorum, her gün bir parçanı içimden söküp atmaktan. Sökülüp atılması gerekenler öylesine çok ki… Kalması gerekenler de var, ama onlar çok az…
Her gün bir parçanı siliyorum kendimde. Buna engel olmak istesem de olmuyor. Ve seni unuttuğumca kendim oluyorum.
Oysa sana sımsıkı sarılmak, hasretten de öte bir duyguydu benim için. Hasretten de öte…
Ellerinden tutmak, boynuna kollarımı dolayıp da yanaklarından öpmek, sana “Baba” diyebilmekti en büyük hayalim…
Dilimde söylenmemiş kelimeler duruyor. Öyle de kalacaklar.
Seni sevme şansını neden bana tanımadın ki…
Babamdın…
Aynı kanı taşıyor, aynı evde yaşıyorduk ama sofradayken benden tuzluğu istediğinde bile, ulaşamayacağım bir uzaklıktın sen.
Hayat, geleceğini garantiye almanın karşılığı değildi ki… Hissediyordum oysa hiçbir şeyin garantisi olmadığını. Söyleyemedim ki bunu sana. Korktum senden… Bana dair isteklerin o kadar çoktu ki, başaramamaktan korktum.
Hiçbir şeye ihtiyacım yoktu, sevgine olduğu kadar.
Neden okuyamadın, sana yalvarırcasına “Ben, sen değilim” diyen bakışlarımı? Okuyamadın işte, seni de örselemişti hayat. Deneyimlerin, korkularının toplamıydı. Ama sevgin emir kipleriyle çıkıyordu hep karşıma.
Beni en çok senin “sevgisizliğin” ezdi baba!
Her şeye rağmen bana sarılsaydın, arkadaşım olsaydın ne olurdu ki? Sadece “Ol,” demekle olmuyordu “pekiyi”ler.
Başarısızlıklarımın “Beni senden beklediğim gibi sev” demek olduğunu anlayamadın. Beni acıttığın kadar da olsa, sevemez miydin? Kaygılarınla özdeşleşen sevgin çocukluğumu dövmese olmaz mıydı?
Merhametin olmadı hiç.
“Sen olmayacağım!” İlk yeminim buydu. İnat ettim, tüm çaresizliğimle. Sığınacak bir yerim yoktu. Seni çileden çıkaran tüm başarısızlıklara sığındım.
Zor oldu, ama sana benzememe inadımla yendim seni.
Ben seni yendim! Şimdi alabildiğince kendimim!
Kırgınlıkla dolu yıllarımız nasıl da geçip gitti değil mi? Yaşamın akıntılarına bıraktım kendimi: Dostsuz, sevgisiz, yapayalnız… Sonra sular beni kustu, vurdu kıyıya. Şimdi bu kıyıya aidim, kök saldım.
On üçüncü yılındayım mahpusluğun.
Hoş, dışarıda da özgür değildim ya; aman mı verdin? Kim daha önce ağartacak saçlarını, yarışına girdik seninle farkında olmadan. Hadi söyle; sen otuz beşindeyken benim gibi miydin?
Saç ağartma yarışında da seni yendim!
Annem, -hani sen dellendiğinde, beni senin ellerinden çekip kurtarmaya çalışan o kadın- senin duygusallaştığını söylüyordu beni ziyarete geldiğinde. Günahımı senin boynuna vurmuşlar bir pranga misali. Sen de öyle algılıyormuşsun. Az değil, on üç yıldır içerdeyim. Sana ağır gelmiş olmalı ki, gözyaşlarını tutamıyormuşsun adım anıldığında. Vicdan öyledir, “Acımaz gözyaşına”, diyorum senden hareketle.
Geç kaldın baba.
Bak, beni sevdiğini söylemekten hâlâ çekiniyorsun. Ben söyleyecek güçteyim ama. Her şeye rağmen üstelik… Ne inatmış sendeki, bir ayağın öteki dünyada oysa.
Yalanım yok; en yakınımdaki uzaklığımsın hâlâ.
Nasıl yaşamam gerektiğine dair emir kipli nasihatler göndermeye devam ediyorsun. Bıkmadın mı?
Beni sevdiğini söyle yeter. Gerisini de bana bıraksan artık diyorum. Yetmedi mi sevgini gizlediğin?
Seni sevme şansını bana hiç tanımasan da, duy sesimi…
Her şeye rağmen ben seni seviyorum, babacığım..
(alıntı)
Yüreğimde bıraktığın kıymıkları çıkarmaya çalışıyorum hâlâ. Parmak uçlarımdan sızan kanı hiç görmedin ki sen. Ve saçlarımı ağartan kalbimin yaralarını…
Babamdın.
Öyle de kaldın ömür defterimde.
Hatıramda seni tanımlayan nice ayrıntı var ki, yazılması bile gerekmiyor artık. Benliğimde açtığın yaraları sağaltmaya çalışıyorum her gün. Bitmeyecek gibi geliyor. Ama vazgeçmiyorum, her gün bir parçanı içimden söküp atmaktan. Sökülüp atılması gerekenler öylesine çok ki… Kalması gerekenler de var, ama onlar çok az…
Her gün bir parçanı siliyorum kendimde. Buna engel olmak istesem de olmuyor. Ve seni unuttuğumca kendim oluyorum.
Oysa sana sımsıkı sarılmak, hasretten de öte bir duyguydu benim için. Hasretten de öte…
Ellerinden tutmak, boynuna kollarımı dolayıp da yanaklarından öpmek, sana “Baba” diyebilmekti en büyük hayalim…
Dilimde söylenmemiş kelimeler duruyor. Öyle de kalacaklar.
Seni sevme şansını neden bana tanımadın ki…
Babamdın…
Aynı kanı taşıyor, aynı evde yaşıyorduk ama sofradayken benden tuzluğu istediğinde bile, ulaşamayacağım bir uzaklıktın sen.
Hayat, geleceğini garantiye almanın karşılığı değildi ki… Hissediyordum oysa hiçbir şeyin garantisi olmadığını. Söyleyemedim ki bunu sana. Korktum senden… Bana dair isteklerin o kadar çoktu ki, başaramamaktan korktum.
Hiçbir şeye ihtiyacım yoktu, sevgine olduğu kadar.
Neden okuyamadın, sana yalvarırcasına “Ben, sen değilim” diyen bakışlarımı? Okuyamadın işte, seni de örselemişti hayat. Deneyimlerin, korkularının toplamıydı. Ama sevgin emir kipleriyle çıkıyordu hep karşıma.
Beni en çok senin “sevgisizliğin” ezdi baba!
Her şeye rağmen bana sarılsaydın, arkadaşım olsaydın ne olurdu ki? Sadece “Ol,” demekle olmuyordu “pekiyi”ler.
Başarısızlıklarımın “Beni senden beklediğim gibi sev” demek olduğunu anlayamadın. Beni acıttığın kadar da olsa, sevemez miydin? Kaygılarınla özdeşleşen sevgin çocukluğumu dövmese olmaz mıydı?
Merhametin olmadı hiç.
“Sen olmayacağım!” İlk yeminim buydu. İnat ettim, tüm çaresizliğimle. Sığınacak bir yerim yoktu. Seni çileden çıkaran tüm başarısızlıklara sığındım.
Zor oldu, ama sana benzememe inadımla yendim seni.
Ben seni yendim! Şimdi alabildiğince kendimim!
Kırgınlıkla dolu yıllarımız nasıl da geçip gitti değil mi? Yaşamın akıntılarına bıraktım kendimi: Dostsuz, sevgisiz, yapayalnız… Sonra sular beni kustu, vurdu kıyıya. Şimdi bu kıyıya aidim, kök saldım.
On üçüncü yılındayım mahpusluğun.
Hoş, dışarıda da özgür değildim ya; aman mı verdin? Kim daha önce ağartacak saçlarını, yarışına girdik seninle farkında olmadan. Hadi söyle; sen otuz beşindeyken benim gibi miydin?
Saç ağartma yarışında da seni yendim!
Annem, -hani sen dellendiğinde, beni senin ellerinden çekip kurtarmaya çalışan o kadın- senin duygusallaştığını söylüyordu beni ziyarete geldiğinde. Günahımı senin boynuna vurmuşlar bir pranga misali. Sen de öyle algılıyormuşsun. Az değil, on üç yıldır içerdeyim. Sana ağır gelmiş olmalı ki, gözyaşlarını tutamıyormuşsun adım anıldığında. Vicdan öyledir, “Acımaz gözyaşına”, diyorum senden hareketle.
Geç kaldın baba.
Bak, beni sevdiğini söylemekten hâlâ çekiniyorsun. Ben söyleyecek güçteyim ama. Her şeye rağmen üstelik… Ne inatmış sendeki, bir ayağın öteki dünyada oysa.
Yalanım yok; en yakınımdaki uzaklığımsın hâlâ.
Nasıl yaşamam gerektiğine dair emir kipli nasihatler göndermeye devam ediyorsun. Bıkmadın mı?
Beni sevdiğini söyle yeter. Gerisini de bana bıraksan artık diyorum. Yetmedi mi sevgini gizlediğin?
Seni sevme şansını bana hiç tanımasan da, duy sesimi…
Her şeye rağmen ben seni seviyorum, babacığım..
(alıntı)