Codex
Özgür Şahin
Site Kurucusu
İlkokul birinci sınıftaydım, pek çok çocuk gibi gözlerim bozulmuştu. Doktor, "Televizyonu yakından izlemekten olacak." diye açıklamıştı. Çocukluğumun, o sonsuz enerjisiyle birkaç ay içinde gözlüğümü kırdım. Annem-babam hiç kızmadı, "Yenisi alınır." dediler. Yeni gözlük alınacaktı, önce de doktor muayenesi gerekiyordu. Babam, "Doktorun yerini biliyorsun, cebinde paran da var, git muayene ol." dedi. Henüz yedi yaşında bir çocuk olmama rağmen babamın, "tek başına" doktora gitmem konusundaki sözünü garipsememiştim. Evden çıkıp on-on beş dakika yürüyüş uzaklığındaki göz doktorunun muayenehanesine gittim. Sıraya girip bekledim, muayene oldum, doktorun ücretini ödeyip reçeteyle eve döndüm. Şimdi sıra gözlük almaktaydı. Babam, yine aynı şekilde "Gözlükçünün yerini biliyorsun, git beğen al." dedi. Babamın bu sözü, küçük yüreğime dokundu, ama... dedim. Babam, devam etti. "Gözlüğü sen takacaksın, ben değil. Senin beğenip alman lazım. Gözlükçüyü tanıyorsun, yerini biliyorsun, yüz senin, zevk senin... Git beğen al." Doktora gitmek değil; ama gözlükçüye gitmek bana zor gelmişti. Gideceksin, yüzlerce gözlük arasından gözlük seçeceksin... Yedi yaşında bir çocuk olarak beceremeyeceğimden endişelenmiştim. Babamın kararlılığını anlayıp üzgün bir şekilde evin dış kapısını açarak dışarı çıktım. Gözümden yaşlar süzüle süzüle gözlükçünün yolunu tuttum. Gözlükçüye yaklaşırken de gözlerimi kurulama telaşı aldı. Gözlükçü amcanın, ağladığımı fark etmesini istemiyordum. Neyse, o da halloldu. Gözlüğümü aldım, öyle güzel ve sağlam bir gözlük almışım ki, hâlâ çocukluk eşyalarımla saklarım. Siyah kalın saplı, Persol marka bir çerçeve.
O gün babamın beni doktora ve gözlükçüye tek başıma göndermesine içerlemiştim; ama şimdi niçin öyle yaptığını biliyorum. Babam, benim tek başıma yapabileceğim şeyler için başkasının yardımını istememem gerektiğini anlamama yardımcı olmaya çalışıyordu. Gözlükçüye tek başına göndermesinin nedeni de, kendi seçimlerimi yapmayı öğrenmemdi. On beş-on altı yaşına geldiğimde, insanın kişiliğinin yaptığı seçimlerle oluştuğunu, farklılaştığını öğrendim. Babamın ben çocukken ki tavrı, günümüzün aşırı korumacı ve kontrolcü anne-baba tavrına hiç benzemiyordu. Günümüzün anne-babaları, çocuklarını okula servisle gönderen, ödevlerine yardım eden, neredeyse bir bebek gibi onların yemeğiyle bile ilgilenen tipler. Böyle anne-babaların çocukları yetişkin olduklarında tek başlarına ayakta duramıyorlar; hep bir yardım bekliyorlar. Sanayici olurlarsa devlet teşviklerini, öğrenci olurlarsa burs ya da özel ders, iş arıyorlarsa torpil, çocuk sahibi olurlarsa kendi anne-babalarının yardımını bekliyorlar. Yardımlaşma ve destek karşıtı değilim; ama insanların tek başlarına ayakta durmayı öğrenmeleri gerekli.
Özellikle babam, hemen her şeyi tek başıma yapmaya iterken hiç sevgisiz değildi. Hani evde terör estiren, sert babalar var ya onlardan değildi. Her zaman bana beni sevdiğini hissettirirdi. Annemden gördüğüm sevgi ve şefkatse babamınkinden de fazlaydı. Annemle babam bana hep güvendiler ve sevgi verdiler. Kendimden hoşnut olmamı, çağdaş deyimle kendimle barışık olmamı sağladılar. Zaman zaman okulda başarısız da olmama rağmen, bir kez olsun, bana kızmadılar, beni suçlamadılar. Hep olsun, "çalışır, geçersin" diyerek, bana güvendiklerini belli ettiler. Hiç unutmam, lise birinci sınıftayken bir defa kimya dersinden bütünlemeye, eski deyimle ikmale kalmıştım. Babamdan kendi sorunlarımı kendim çözmem gerektiğini öğrenmiştim ya, ne özel ders istedim, ne de dershane. Kimya dersinde iyi olan bir arkadaşıma yaz tatilinde haftanın belirli günleri bana yardım etmesini istedim ve dersimi geçtim.
Şimdilerde daha iyi anlıyorum, sevgi ve güvenle birlikte, havuza atılan bir çocuk yüzmeyi, hayata bırakılan bir çocuk ayakta durmayı öğreniyor.
Melih ARAT