Atatürk'ün cevap veremediği tek insan

  • Konbuyu başlatan Kristal
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Mustafa Kemal Atatürk kategorisinde Kristal tarafından oluşturulan Atatürk'ün cevap veremediği tek insan başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 9,801 kez görüntülenmiş, 29 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Mustafa Kemal Atatürk
Konu Başlığı Atatürk'ün cevap veremediği tek insan
Konbuyu başlatan Kristal
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan savaşmışımkendimle
K

Kristal

Kod:

Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan baş kaldırıp ne memleketi imar edebilmiş, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuz olduğu kadar düşmanlarımızın da suçudur. Çünkü başta Ruslar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi:

-Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler...

Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, Balkan milletlerini "İstiklal" diye kışkırtırlardı.
Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler zenginleşirlerdi.
Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk'e verdiği kısa bir cevap ile çok güzel açıklamıştır.

Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
-Bu köşk kimin?
-Kirkor'un...
-Ya şu koca bina?
-Yargo'nun...
-Ya şu?
-Salomon'un...
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
-Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur:
-Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna Boyları'nda, Balkanlar'da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk paşam...

Atatürk bu anısını naklederken:
-Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der.
 
S

sterious

Kullanıcı
28 Ocak 2008
En iyi cevaplar
0
0
o savaşanlar bizim atalarımız bugün rahatça bu ülkede yaşıyorsak onların sayesinde
Allah hepsine Rahmet eylesin...
 
A

ayben

Evet haklarını ne olursa olsun asla ödeyemiyiz mekanları cennet olsun Allah rahmet eğlesin hepsine :(
 
R

roze

"Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna Boyları'nda, Balkanlar'da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk paşam... "
Gerçekten çok etkiledi bu söz beni. Vatanımızda bu kadar rahat yaşıyorz başta ATATÜRK'E ve tüm şehitlerimizi borçluyuz. Mekenları cennet olsun... AMİN
 
K

Kristal

Atatürk, Kurtuluş Savaşı için Anadolu’ya geçtikten ve Erzurum Kongresi’ni yaptıktan sonra Sivas’a dönmüş, orada ikinci kongreyi açmıştı. Bu sırada lise binasında yatıyor; toplantılar yapıyordu. En basit ihtiyaçlarını bile temin edecek halde değildi; bazı geceler sabahlara kadar küçük petrol lambasının cılız ışığında çalışıyordu.

Bir aralık lise binasına baskın yapılacağı ve Atatürk’ün yakalanıp asılacağı hakkında şehirde haberler dolaşmaya başladı.

Atatürk’ün hizmetini basit fakat temiz ruhlu, fedakar bir Türk genci yapıyordu. Bu delikanlının babası gizli ve sık sık geliyor; oğluna:

- Etme, eyleme; evine dön; bugün yarın şehir basılacak; Mustafa Kemal ve arkadaşları yakalanacak. Onlar her şeyi göze almışlar; sen aileni düşün, diyordu.

Atatürk bu geliş gidişin farkına vardı; bir gün delikanlıyı yanına çağırdı ve sordu:

- Sık sık sana gelen kimdir?

- Babam!...

- Ne istiyor?

Delikanlı her şeyi anlattı. O zaman Atatürk, ona doğru biraz daha ilerledi; elini omuzuna koydu ve dedi ki:

- Hizmetinden memnunum, fakat baba hakkı büyüktür. Madem ki razı olmuyor, git! Git, fakat babana söyle ki, vatan elden giderse evladın ne önemi kalır?
 
K

Kristal

Yarbay Şefik'in merak ettiği Kuzey cephesi aslında çok emin ellerdeydi.Bigalı'da 19uncu Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal Kabatepe kıyı bölgesinden gelen top seslerini duymuş ve düşmanın kendisinin daha önce tahmin ettiği gibi Kaba tepe civarına çıkarma yaptığını anlamış ve komutanı Esat Paşa'ya saat 7:00 sularında bir not göndererek 57ci alay ve bir dağ bataryasını yanına düşmanın kuvvet ve durumunu anlamak üzere Kabatepe-Arıburnu yönüne acilen hareket etmekte olduğunu Tümen Kurmay başkanının karargahta bıraktığını bildirmiştir.Saat 8:00 de Bigalı deresini takiben  Kocaçimen tepesine hareket etmiş.Saat 9:40'da kocaçimentepesine varmıştır.Asker yorulmuş olduğundan, varılan yerde 10 dakika mola vermiştir.Asker moladayken Mustafa kemal durumu daha iyi değerlendirebileceğini düşündüğü Conkbayırına doğru birkaç subayıyla bereber hareket etmiş Düz tepe yönünden (daha önce adı geçen 8inci Bölük 1. Takım dan geri kalan) 2 manga erin kaçmakta olduklarını ve hemen birkaç yüz metre arkalarındanda Anzak askerlerinin kovalamakta olduğunu görmüş ve onları durdurmuştur.Erler cephaneleri bittiği için kaçmakta olduklarını söylemişler. Mustafa Kemal o an tarihi bir karar vererek erlere süngü takıp yere yatmalarını emretmiştir.Bunu gören Anzaklarda durup siper almışlar. Bu sırada Mustafa Kemal haber göndermiş 57ci Alay yardıma yetişmişti. Askerlerimizi kovalayan Anzaklar 11.Taburdandı ve komutanları Yüzbaşı Tulloch'du.Yüzbaşı Tulloch kendi günlüğünde o sabah Türk askerlerini kovalarken Conk bayırı tepesinde kurşun yağmuru altında dahi dimdik duran ve sağa sola emirler veren bir Türk subayı gördüğünü yazmıştır. Anlaşılacağı gibi bu subay Mustafa Kemal'dir.
 
D

dileklerperisi

Kullanıcı
8 Ağu 2007
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Cσ∂єx' Alıntı:
İhtiyara da ne denilebilir ki...
Sözün bittiği an.
Evet gerçekten sözün bittiği yer.
Ben bile utandım okuyunca.
Acaba Atalarımızın verdiği emeklere vefasızlık mı yapıyorum diye. :-[
 
K

Kristal

Bu ülkenin bağımsızlığına nasıl kavuştuğunu unutmamalı.Atalarımızın canları uğruna yaptıkları fedakarlıklar sayesinde ulus olduk.Tarimizi iyi öğrenmek vefa borcudur bence.
 
K

Kristal

TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM

Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
- Binbaşı mısınız?
- Hayır.
- Albay mı?
- Hayır.
- Korgeneral mi?
- Hayır.
- Peki nesiniz?
- Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
- Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..

General SHERRIL
 
K

Kristal

İZMİR SUİKASTI

İzmir'de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:
- "Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:
- Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, öyle mi?
- Evet, dedi. Ben yine sordum:
- Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin?
- Fena bir adammış o. Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.
- Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?
- Hayır.
- O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?
- Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.
O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:
- Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim.

Herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Yahya Galip KARGI
 
K

Kristal

ASKERLE GÜREŞ

Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?

Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.

Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
- Haydi, bir de benimle güreş!

Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
- "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?"

Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.

Tahsin UZER
 
G

Gozde

Kullanıcı
9 Ocak 2008
En iyi cevaplar
0
0
Lüleburgaz
bu vatanı nasıl kurtardığımızı nasıl unutmuşuz ki; herşeyimizin olduğu, tek yapmamız gerekenin çalışmak olduğu şu zamanda birbirimize düşmek üzereyiz. neyi paylaşamıyoruz ? neden birbirimize saygı duyarak yaşayamıyoruz ? biz değilmiydik ayağındaki çarığını savaş meydanındaki mehmetlere gönderen... biz değilmiydik sırtında çocuğuyla cepheye mermi taşıyan... bizdik ! kimimizin dedesi kimimizin babasının dedesi bir şekilde kan bağımız olan kimseler değilmiydi  ?komşumuz, memleketlimiz değilmiydi ? hiç anlamıyorum bu yetinmeyi, saygıyı bilmeyen insanları  :mad:
 
K

Kristal

Sakal...

Atatürk Amasya ziyaretinde.Vali konağında yörenin ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karsısında oturan birine takılır gözleri. Yaşı ellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakalıyla Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar;

- Kimdir bu?

Vali yanıt verir;

- Efendim kendisi Şıh'tır. Yörede çok hatırlısı vardır.

Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve;

- Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Sunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan der ve eliyle de boyun altı hizasını gösterir.

Şıh;

- “ Emrin olur Paşam ” diyerek yerine çekilir.

Aradan zaman geçer, bir aksam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Vali'yi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır. Atatürk telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği’ne tebliğ etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata’yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmış...

Şıh gelir, Ata’nın karsısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet bastan sona değiştirilmiş, bambaşka bir görünüme bürünülmüştür. Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;

- Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız?

Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp;

- Dün aksam Amasya Valiliği’ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim

der.

Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler. Yazıda söyle yazmaktadır;

- İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla...
 
K

Kristal

Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa’ya gidiyordu. Kalabalik bir halk kitlesi iskelede etrafini çevirmis bulunmakta idi. Bir kadinin, elinde bir kagitla Atatürk’e yaklastigi görüldü. Ihtiyar, zayif bir kadindi. Ata’nin yolunu keserek titrek bir sesle:
- beni tanidin mi ogul? Dedi. Ben sizin Selanik’te komsunuzdum. Bir oglum var; devlet demiryollarina girmek istiyor. Siz onu alsinlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oglumu yine ise almamis..ne olur bir kere de siz söyleseniz.
Atatürk’ün çelik bakisli gözleri samimiyetle parladi... Elleriyle genis jestler yaparak ve yüksek sesle :
- oglunu almadilar mi? Dedi. Ben tavsiye ettigim halde mi almalidar? Ne kadar iyi olmus... Çok iyi yapmislar... Iste Cumhuriyet böyle anlasilacak...
Kadin kalabaligin içinde kaybolmustu. Ve Atatürk adeta vecd (çosku) dolu bir sesle:
- iste Cumhuriyetten bekledigimiz netice... Diyordu.

Köymen, Hulusi; Atatürk’ü anmak kitabindan, s. 260

 
K

Kristal

ATATÜRK'ün şoförünün sözlerinden:

"Seyfettin bey İtalyan sefiri ile Atatürk arasında İtalyanca tercümanlık da yapmış. Konuşmaların bir kısmını mükemmel bir İtalyanca ile anlattı.

"Mussoloni bütün dünyaya meydan okuyordu. Rodos adasına 40 bin asker yığmış. İzmir'i istiyor bizden. İtalyan sefiri Povli Atatürk'ün yanına geldi. Atatürk gece adamıydı.

Bana 'Sor bakalım niye geldi?' dedi. O da 'Eğer 4 ay içinde İzmir'i bize vermezsen, zorla alacağız' diye cevap verdi. Atatürk, 'Ben yarın cevap vereceğim' dedi. Ben İtalyan sefirine, 'Yarın sabah 9'da gel. Atatürk cevabını o zaman verecek' dedim. İtalyan sefiri ertesi gün sabah 9'u çeyrek geçe geldi. Atatürk işaret parmağını kaldırarak İtalyan sefirine 'söyle o koca herife, o 40 bin askerle İzmir'i alamaz ama ben 4 bin mehmetcikle Roma'ya girerim.' dedi.."

 
Üst