Anadolu'da Bağlama Kültürü..

  • Konbuyu başlatan crt
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Sanat kategorisinde crt tarafından oluşturulan Anadolu'da Bağlama Kültürü.. başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 9,954 kez görüntülenmiş, 12 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Sanat
Konu Başlığı Anadolu'da Bağlama Kültürü..
Konbuyu başlatan crt
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan zeynep1
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul








**************

Anadolu’da Bağlama Kültürü



Kopuz, Asya Türklerinden sonra en çok Anadolu ve Rumeli’de benimsenmiştir. 
          Kopuzun yapısında zaman içinde meydana gelen değişim ve gelişimler, onun bu topraklarda yayılışının eskiliğini ortaya koymaktadır. Kopuzun Anadolu’ya gelişi ve yayılışı ile ilgili olarak Gazimihal şunları ifade etmektedir:

“Ud tipli ve tanbur tipli mızrap sazları Ortaçağın orta Asya uygarlığında ve ilk İslamiyet çağında Horasan’dan Anadolu’ya doğru tek asırdan çıkarak çeşitlenmişler demektir. Ülke uzlaşmaları onun haritasını Türkiye imparatorluğunun inginliği haline getirdi”

Dede Korkut hikayelerinde kolcakopuz olarak bahsedilen çalgıdaki ”kolca” sıfatının, uzunca kollu anlamında ve boyunun bağlama veya cura çapında olduğunu belirten Gazimihal, ”tambura tipli sazlarımızın atası kolcakopuz olduğu Ortaçağ ve Orta Asya hesabına da her şeyden anlaşılıyor” tespitini yapmaktadır.

Kopuz ve dolayısıyla bağlama geleneğinin Anadolu musiki tarihindeki eskiliği ve yaygınlığı konusunda Sadi yaver Ataman da şunları söylemektedir:

“Türk soylu çalgılarının Oğuz boylarından Anadolu’ya yayılmasıyla başlayan aşağı yukarı bir yıllık geçmişi olduğu söylenir… Yüzyıllar boyunca halk topluluklarının şen ya da hazin duygularını ezgiler halinde ortaya koyan, halk ozanı ve Aşıklar, halk musikisi topluluklarında, efe ve yaren demeklerinde, düğünlerde gelişen çalgı kültürünün Asya’dan Anadolu’ya, Rumeli’ye hatta Avrupa’nın bazı bölgelerine kadar yayılan en soylu çalgılardan biri bağlamadır. Kopuzun tarihi, dolayısıyla eski saz ozanlığı Karahan ve Oğuzhan destan ve hikayelerinin ırlanması (belli bir ezgi ile anlatılması) gereğine bağlı kalmış, sonraları bir takım değişikliklere uğrayarak bu kuruluş aşıklık adım almıştır”.

Ozan sözcüğünün, Oğuzların halk şair musikişinaslarına verilen isim olduğunu belirten Fuat Köprülü bu konuda şunları ifade etmektedir:

“Ozanlar Oğuz cemiyeti arasında hususi bir zümre teşkil ederler, el ellerinde kopuzu ile eski Oğuz destanları, Dede Korkut hikayeleri söylerler, yeni hadiseler hakkında yeni yeni şiirler tanzim ederler (…..) 15. Asırdan sonra bu ozan kelimesi yerine Azeri ve Anadolu sahalarında Aşık, Türkmen sahasında da baksı kelimesi yer almıştır. (…) Türk dünyasında bahşı ile ozan ülke ülke aynı işi paylaşmış görünüyorlar. Fakat bahşı çoğu ayin adamı kaldığı halde, ozan gezgin ve ferdi sanatçı olmuştur. Aşığın yaşayış bakımından atasıdır”.

Kopuz, 13. yüzyılın ikinci yansı ile l4. yüzyılın başlarında yaşamış olan ünlü halk ozanı Yunus Emre’nin şiirlerinde de görülmektedir. Bu ünlü ozanımız, aşağıda verilen bir şiirinde, o dönemlerde kopuza duyulan sevgi ve bağlılığın yanısıra, kopuzun yapısından da bahsetmektedir:


”Ey kobuz ile çeşte. 
              Aslın nedir bu işde?
            Eydüraslımdır ağaç,
            Koyun kirişi bir kaç …

Ağaç, deri derildi,
Kiriş ile bir oldı,
Işk denüzine daldı,
Beane yok bu işde…

Yunus imdi Sübhanı
Vasfeylegil gönülde,
Ayru değül :ariften, 
Bu kobuz ile şeşte”.

Yukarıdaki dizelerden anlaşıldığı üzere, o tarihlerde Anadolu kopuzunun göğsü hala deriden ve telleri bağırsaktandır. Yunus gibi, şiirlerinde kopuza yer veren çok sayıdaki aşıklardan biri de Kaygusuz Abdal’dır. Aşağıdaki dörtlük, onun bir şiirindendir:

”Otuz kopuz, kırk çeşte, elli ıklığı rebab, 
          Hub çalınsın odada iki telli saz ile

Bunca sözü söyledik bize bili kalır yok,
Kaygusuza nazar eyle bir güler yüz ile”.

Kopuz ve kopuz türevi çalgılara divan şairleri de, şiirlerinde çokça yer vermektedir. Fuat Köprülü, bu konuda şu tespitleri yapmıştır:

”Murad ll. Devri şairlerinden Germiyanlı Şeyhi, Hüsrev-ü şirin’inde, Hüsrev ile Şirin’in bir saz alemini tasvir ederken, Kopuzun öyle burarlar kulağın ki çatlaturdu ağlarken damağın beytiyle, XV. Asır başlarında onun bilinmekte olduğunu anlatıyor. Kopuzun XV. ve XVI. Asırlarda Osmanlı Memleketlerinin hemen her tarafında yayıldığını, şairlerin eserlerinden kolaylıkla anlıyoruz. Mesela, Fatih devrinde meşhur Deli Lütfi’nin Aşkın kopuzunu yine çalayınmı ne dersin? Alemlere avaze salayınmı ne dersin matla’ı pek meşhurdur… Şairlerimiz arasında kopuza en büyük meftunluk gösteren işret-Name sahibi Revani’dir. Daima olsa musahib nola dildare kopuz. Her ne telden ki çalarsa uyar ol yare kopuz matla’lı gazeliyle bu meftunluğunu gösteren Revani işret-Name’sinde; Kopuz gibi kani bir hub-avaz.  Ki sazın cümlesinden ola mümtaz beyitiyle bu takdiri adeta iftirata vardırır”.

Kopuz ve kopuz türevi çalgılardan Evliya Çelebi de bahsetmektedir. Çelebi’nin yapıları hakkında çeşitli bilgiler de verdiğİ bu çalgılardan bir kaçı şunlardır: ”Çarta, Ravza, Şeştar, Şeşhane, Kopuz, çöğür, çeşde, karadüzen, yelteme, tanbure, barbut, ufalak”.

Kopuz terimi, gerek çalgı anlamıyla gerekse diğer anlamlarıyla Anadolu’nun çeşitli yörelerinde bu gün hala yaşamaktadır. Bunlardan bir kaç örnek vermeyi yararlı bulmaktayız.

”Kopuz ve kubuz -genel olarak çalgı (Alucra, Uşak)

Kubur -İçel bölgesi köylerinde tek telli bir kopuz çeşididir, revaçtan     

düşmüş olmalıdır.
  Kövür -Gaziantep ve yöresinde kullanılıp, 8 veya 10, yahut 12 telli sazdır. 
  Kobuz : köylüce el mızıkası (Karaçay-Tokat, 1933 derlemelerinden)
          Saz, çalgı  : bir kısım halkça (Alucra, Giresun) saz manasında (Bolu) 
  Herkesçe bir nevi saz (Şibinkarahisar-Giresun)
  Kubuz, bir çeşit saz (çalgı) (Konya, Isparta)” .

      ”Kopuz:  Akordeonun küçüğü bir çeşit çalgı 
                  Kopuz :        1. Boğazı dar yer

2. Düz alanlarda görülmeyen oyunlar, çukurlar

3. Deniz kıyısındaki girinti, körfez”.


Kütahya’da “gubuz-atmak” sözü mübalağa edenlere mecazi manada söylenir”.

“1- Kağızıman havalisinde saza hala kopuz diyorlar

        Sivas, Tokat ve Yozgat taraflarında zuval değneğine, yani eski döğüş       

        değneğine  ucu topuzlu olduğu için kopuz diyorlar. Teşbihtir.
          2. Yine oralarda çakmaklı ve kabza kısmı topuzlu tabancaya da teşbihten 

        kalma bir hatıra halinde kobuz deniliyor.Erzurum yolunda, Bayburttan üç saatlik

        mesafede (o ilçeye bağlı) Kopuz köyü, Urfa’nın Sürüç ilçesinde kopuz,   

        Gümüşhane’nin Torul ilçesinde kopus, Diyarbakır’m Silvan ilçesinde kopusu adlı 

        köyler, Bayazıt’ın Eleşkirt ilçesinde kopuz süfla ve kopuz ülya adlı iki ayrı köy 

        vardır… Şebinkarahisar yöresinin yüzük oyunu manilerinden olarak oyunun 

        dokuzuncu seferinde şu sözlerle kopuz hala anılıyor;

Ormanda çoktur domuz 
                    Oyunumuz oldu dokuz
                          Arkadaşlar çalın kopuz 
                          Hey zalım nenni, nenni de nenni


…İstanbul’da iki telli bazen çiftetelli oyun adıyla anlamda eş olarak da kullanılmıştı (Herhalde oyunda çaldığı için) İstanbul’da Bakırköy’e bağlı bir kentin adı hala ikitelli köyüdür …Tokat’ın Reşadiye kazasından bir köyde bir bağlama çeşidinin ora yerlisince adı kopuz olduğu, irice gövdesine nispetle sapının kısalığı merkezde duyulmuştu “.

”Eflani (Zonguldak) yöresinde rastladığım altı telli, gövdesi yayvan bir çalgının adı koyus’du”.(SYA)

Ethem Ruhi Üngör, 1978′de Ankara’da verdiği ”Türk Musikisinde Çalgılar” adlı konferans metninde Anadolu sazlarını sıralarken kaybolan çalgılar içinde Tokat menşeili ”kılkopuz”dan söz etmektedir. 


Kopuz sözcüğünün, Anadolu’da kullanımına Savaş Ekinci’nin Kültür Bakanlığınca yayımlanan kitabında da rastlanılmaktadır. ”Ramazan Güngör ve Üç telli Kopuzu” adını taşıyan bu kitapta, kopuz teriminin bağlama yerine kullanıldığı görülmektedir. Kopuzun bu tarzda söylenişini Ramazan Güngör’den duyduğunu belirten Ekici, kanımızca bu söylenişin doğruluğunu kontrol etmemiş, çalışmasına aktarmakla kalmayıp, kitabına da bu adı vermiştir. Altı yıl kadar Teke bölgesinde ve başta Ramazan Güngör olmak üzere, bu yörenin önemli sanatçıları üzerinde yaptığımız çalışmalarda, kopuz teriminin yörede bu şekilde kullanılmadığını, epey bir süre önce unutulmuş olduğunu tespit ettik. Savaş Ekinci’nin böyle bir yanlışa düşmesinin sebebi kanımızca, son zamanlarda Ramazan Güngör’ün araştırmacıların ilgi odaklarından biri olması ve kendi konumunu daha da orijinalleştirme isteğiyle kulaktan dolma öğrendiği kopuz sözcüğünü kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Zira, böyle bir alışkanlığı olan Ramazan Güngör’ün hiç bilmediği, bizden öğrendiği ve bu bölgede hiç rastlanılmayan ”şelpe” terimini de kullanmaya başladığını görmekteyiz. Ramazan Güngörden başka, Teke bölgesinde kopuz ve şelpe terimlerini kullanan ikinci bir sanatçı yoktur.

Araştırmalar 13. yüzyıldan sonra kopuz adının yavaş yavaş kullanılmamaya hatta giderek unutulmaya başladığını göstermektedir. 16. yüzyılın ikinci yarısına ait bir şiirde Nev’i adeta bu durumun başlangıcını ifade etmektedir.

”Götürüp mihr-i felek bezm-i cihandan kopusu 
            Başladı çalmağa şeştar yine halk-ı alem” (MRG).

17. yüzyıldan itibaren kopuzun edebiyatımızda artık görülmediğini ifade etmesi bakımından aşağıdaki alıntıya yer verilmiştir.

“XVII asırdan sonra edebiyatımızda kopuza ve kopuzculara pek tesadüf edemiyoruz… Lehçetü’l Lügat müellifi Es’ad Efendi de bu ifadeyi kuvvetlendirerek, kopuz’u ud ve berbat müteradifi olarak kaydediyor. Bu kayıtlardan kopuz’un XVIII. Asır esnasında da Garp Türkleri arasında hala tanındığını ve ma’mafih artık eski şöhretini muhafaza edemeyeceğini anlamaktayız”  (MFK). 

Kopuz gibi, çağlan aşarak gelmiş köklü bir çalgının birdenbire tarih sahnesinden çekilmeye başlamasının nedenleri, genişçe bir araştırma gerektirmektedir. Ancak, eldeki varolan bilgiler, bu nedenlerin en önemlilerinden birinin kopuz hakkında başlayan bilgisizce karalama anlayışı olduğu yolundadır. O kadar ki, bu karalamalardan sonra, yakın zamanımıza kadar süregelen ve saz çalmanın günah olduğu fikrini doğuracak kadar ileriye giden, bir kötülüğün tohumlan atılmıştır. Gazimihal, bu konuda şu yorumu yapmaktadır:

“Divanlarda kopuzun anılışı hiçe düştüğü, o arada yobaz kalemlerin sazı istihfaf örnekleri tek tük yazıya geçebilmiş göründüğü bir çağda, okur-yazar olmayanların cahilce kötüleme cereyanının kulaktan kulağa şehir halkı arasında daha yıkıcı bir rol oynayacağı pek tabii idi. Neticede, kopuzun hayatiyet ve hatta adı bilhassa Anadolu’da bu baskının açıkça sillesini yedi”

Çalgı çalmanın, özellikle de saz çalıp türkü söylemenin günah olduğu inancı, azalmış olsa da, günümüzde de hala sürmektedir. Öyle ki, bu anlayış günlük dile ve atasözlerine de yansımıştır. Anadolu’da çoğu yerde ”en kötü meslek çalgıcılıktır, onu da öğren unut”, ”kırkında saza başlayan, kıyamette çalar”, ya da ”saz çalıp türkü söyleyen cennete giremez” gibi deyim ve sözlere ne yazık ki bu gün bile rastlanılmaktadır. Hatta, kimi zaman halk sazları kendi yurdunda yasaklamalarla da karşı karşıya kalmıştır. Bu konuda Halil Bedii Yönetken’in derleme için gittiği Kütahya’da yaptığı tespit ilginçtir. Bu nedenle, çalışmamızda bu tespite yer verilmiştir:

“1938′de Kütahya’ya vardığımız zaman bir müddetten beri şehir içinde bağlama ve davul-zurnanın yasak edilmiş olduğunu öğrendik, halkın sazını menetmek, dilini konuşmasını menetmekten farksızdı, derhal o gün bizimle beraber trenden inmiş olan yeni valiyi ziyaret ederek bu memnuiyetin kaldırılmasını rica ettik, ricamız yerine getirildi bütün halk bundan son derece memnun oldu, düğün bayram ettiler ve bu bizim işimizi kolaylaştırdı.” 

Bu örnekte olduğu gibi, yerel yöneticilerin halk sazlarını yasak etmelerine Anadolu’da defalarca rastlanılmıştır. Bu nedenle, klarnetin Anadolu’da bir çok yere zurnanın yasak edilmesi üzerine girdiği görüşü vardır.

Kültüre yüzyıllar boyu darbe vurmuş olan bu anlayışın oluşmasının ardından kopuz, şüphesiz Gazimihal’inde belirttiği gibi Anadolu’da da sille yemiş ve belki de ”saz” veya ”bağlama” terimleri bu yüzden tercih edilmiştir. Ancak, çalgı ve yöre adı olarak kullanılmasının yanında, günlük dilde çeşitli anlamlarına da rastlanılan kopuz terimi, Anadolu’da günümüze kadar hep varolmuş ve yaşamıştır.
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul
Baldassare' Alıntı:
Teşekkür ederim...
Sevgili Baldassare...
Konuyu önemsediğin için ben de teşekkür ediyorum .
Bağlama biliyormusun yada öğrenmek istermisin desem yanıtın ne olurdu?
 
B

Baldassare

Kullanıcı
1 Ocak 2009
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
crt' Alıntı:
Baldassare' Alıntı:
Teşekkür ederim...
Sevgili Baldassare...
Konuyu önemsediğin için ben de teşekkür ediyorum .
Bağlama biliyormusun ya da öğrenmek istermisin desem yanıtın ne olurdu?
Daha çok vurmalı sazlarla ilgileniyorum. Bir süre perküsyon çalıştım. Bağlamanın yanında her hangi bir bidonla eşlik edebilirim.
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul
Video
http://www.izlesene.com/video/saz-kulturu/1023051

'Bağlama'...
Sadece türkü çalıp söylenen eğlence aleti olarak algılanmasın lütfen..Çok çalışmayı gerektire çok emek isteyen sonsuz bir deryayı ummandır..Bağlama ve türküler gerçek duyguların ezgiye çevrildiği bir gönül işidir zorlamaya gelmez...
Kendi adıma sizlere bağlama çalmanın çok güzel bir uğraş olduğunun garantisini veriyorum ...Deneyin inanın çok sevecek bağlamanızdan ayrılmak istemeyeceksiniz...
Biz herhes değildik.
Türkü söyleriz biz ..türkülerde bizi söylerdi.. Ve korkarlardı aydınlatan fikirlerimizden...Gün tutuşur ,can tutuşur ama türkülerimiz yine söylenirdi...
ßelki bir fikir suçlusuyum ben... Hislerimin hepsi toplatılsın ...
Susmasın ozanın elinde ki bağlama ...Türkülerimiz dalga dalga yayılsın...
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul

AYAŞLI SERHAT KAR YOLLA


Ahh bu Ankaralı (sanatçı demiyorum)türkücüler...
Sanatı mahvediyor türkülerimizi katlediyorlar.!
Kendilerinden tiksindiriyorlar ...
Rezil sarhoşların karşısında çirkin naralar eşliğinde oynayan bu zavallı kızlarımız sadece kirli düzenin bir parçası...
Kim üzerine alınıryorsa ona gitsin..Ama iğrençlilk hat safhada.! Oysa gerçek sanat bu değil...V benim anladığım bağlama anlayışı bu değil ..
Butür eğlence biçimine ve bağlamayı bunların elinde görmeye dayanamıyorum ...Tahammül sınırımı zorluyor.


 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul


Anlayamadım neden suçmuş SAZ çalmak.?
Yazın öyle ise üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Ozanlar -şairler vatan hainliğine devam ediyor hala.!
Şimdi iyi uykular Türkiyem...

 
Z

zeynep1

Kullanıcı
5 Ağu 2011
En iyi cevaplar
0
0
Bu kültüre gönül vermiş,yetişmeyi isteyenlerdenim;
hakkını verebilmek ümidiyle,teşekkürler..
 
Z

zeynep1

Kullanıcı
5 Ağu 2011
En iyi cevaplar
0
0
Henüz acemilikten terfi edemedim;ama güzel dilekleriniz için teşekkürler.. :)
 
Z

zeynep1

Kullanıcı
5 Ağu 2011
En iyi cevaplar
0
0
Musa Eroğlu - Harmana Sererler Sarı Samanı
Onca güzel sohbet içinde canım türkü çekti,sizinde çekti mi bilmiyorum..
Bağlama hocamız bu türküyü dinleyen,bilen,seven "Türküden anlıyor demektir" demişti,
bilmem ne kadar doğrudur,onun vesilesiyle tanıştığım bu türküyü sizin ile de paylaşmak istedim.
 
Üst