A
aydan korkut
Kullanıcı
Uzun zamandır yürüdüğümü düşünüyorum.. Uzun.. çok uzun...
Yolda birçok insanlara rastladım.. Güzel insanlar, onlar
iz bırakmışlar bende, diğerlerini.. anımsamıyorum bile..
Anılarımız oldu yolda, hatırlanmaya değecek anılar.. ve
işte bunlardır bana 'yaşadım' dedirtebilecek olan anlar..
Ali'ye dedim ki 'abi, gün gelir de ölecek olursak.. mesela
hani sen Çin'e gidip duruyorsun ya hani..
işte oralardan bi sars getirsen.. Ve bana da bulaştırsan..
Ölümcül hasta olsak.. İnanır mısın, ben hayıflanıp durmam..
Ne yapalım, buraya kadarmış işte' derim.. Yok, yorgun ya da bezgin değilim..
Hayattan zevk de almaktayım şüphesiz..
Her bahar, yaşadığıma şükrederim ben..
İyi ki yaşıyorum, ve iyi ki görebildim bu mevsimi de derim..
Yaz gelir karpuzu, şeftaliyi, sonbahar gelir cevizi bademi kovalarım..
Baharsa zaten tümüyle bambaşkadır, gören göze..
Bugün bir mail geldi, Feridun Hürel vardı ya hani,
Üç Hürel diye eski bir topluluk.. işte o grubun üyelerinden biri..
Bir metin yazmış, ve 49 yaşına geldiğinde hayattan neler anlamış olduğunu anlatmış..
Güzel bir özet.. ve burada,yaşam için önemli olan birçok güzel laf etmiş..
Bunlardan bir tanesi beni bu yazıyı yazmaya itti,
'Hayatta varılacak yerin değil, yolun önemli olduğunu anladım...' demiş..
İşte budur hayatta bir şey anlaması gerekiyorsa insanın, anlaması gereken dedim..
Veysel'in dediği gibi,
'Yetişmek için menzile, gidiyorum gündüz gece.. '
Ve yaşam... bir yola çıkıp bir menzile erişmek değil..
Yaşam yapılan bu yolculuğun ta kendisi, ve tamamıdır..
Görmediğim güneş batımları.. koklamadığım çiçeklerle gelmiş bahar değildir yaşam..
Ve bunların toplamından bir yaşam yapamazsınız...
Tersine, sadece ve ancak yaşadığınız, farkettiğiniz anlarınızını bir toplamıdır yaşam..
İnsanlar tanıdım, tanıyorum..
Neden ve niçin bilmeksizin başı kesik tavuklar gibi koşturarak geçirmekteler yaşamlarını...
Bol keseden harcamak... başka birşey değil..
Ve böyle gidersen, sadece menzile varırsın.. yolculuk yapmazsın...
Küçük Prens'te (Antoine st Exupery) güzel bir bölüm vardır, susayınca susuzluğu gideren haplar satan adama sorar
Küçük Prens .:
'Ne yararı var ki bu hapların?' diye.
Adam cevap verir:
'Günde üç kere su içsen, bu toplam bir dakika demektir ve ayda da yarım saatine malolur..
Bu hapları alarak bu zamanı kazanmış oluyorsun.. '
Ve cevap verir bizim küçük adamımız
'Dilediğimce harcayacak yarım saatim olsaydı eğer.. Ağır ağır bir çeşmeye doğru yürümek isterdim..'
İşte yaşam bu olmalı.. bir çeşmeye doğru ağır ağır yürümek..Acelesiz.. ve sindirerek..Hissederek, anlayarak, farkederek..
Şimdi anlıyorum artık, yaşlı insanların neden acele etmediklerini hiç..
Oysa bizler.. nasıl da inanıyoruz, dünyanın bizsiz dönemiyeceğine..
Nasıl da yanılıyoruz herşeye ve heryere yetebileceğimize inanarak.
Dünya mezarlıkları, vazgeçilmez insanlarla doludur derler ya..
Bu basitcecik gerçeği nasıl da göremiyoruz.. şaşıyorum..
Anılarımı düşünüyorum, geçmişimden, kendi kısa tarihimin derinliklerinden gelen anılar..
.......
Yaşam sonuçta tek bir kişiyle paylaşılabiliyor şüphesiz..
Ama yolculuğumuzda bize eşlik etmiş olan insanlar, az mı önemliler?
Az mı anılmaya, hatırlanmaya değerler? Tüm bu insanlar ve anılar olmaksızın, bizler biz olabilir miydik?
O sevgiler ve acılar değil midir bizleri olgunlaştırıp büyüten? Ve tüm o yaşananlar ..... olmasaydı..
bizler bu günki biz olabilir miydik?
Demiş ki Feridun Hürel 'Arzulamanın elde etmekten daha önemli olduğunu...'anladım..
Nasıl da doğru bir laf.. Nasıl da doğru bir tesbit..
Arzulayamadığınızı bir düşünür müsünüz? Yaşamın bir amacı, bir hedefi kalır mı?
............
"-Tek gerçeğin yaşanılan an olduğunu...
-Aynı pencereden bakmanın değil, o pencereden aynı şeyi
görmenin önemli olduğunu...
-Herşeyin ama herşeyin bir bedeli olduğunu...
-Aşkın, yaşanırsa biteceğini...
- .................
-Güzelliğin -geri alınmak üzere- insanlara verilmiş en büyük armağan olduğunu...
-Sadakatin pamuk ipliğinden yapıldığını, .......
-Paranın değil, güzelliğin her kapıyı açtığını....
-Kalabalıktaki yanlızlığın, ıssız ada yanlızlığından daha kötü olduğunu...
-Herşeyin boş olduğunu...
-"Herşeyin boş olduğu" gerçeğini herkesin bildiğini ancak,
çok az kişinin kavrayabildiğini...
-Herşeyin bir oyundan ibaret olduğunu...
-Öğrenmekten çok, öğretmeyi sevdiğimizi...
-Her insanın, doğduğu andan itibaren öğrenmekle yükümlü
olduğunu; öğrenme çabası göstermeyenlerin, doğaya karşı görevlerini yapmadıklarını...
-Mezarlıkları gezmenin bazen okula gitmekten daha öğretici olduğunu...
-Yeteneksizliğin kabahat olmadığını ama bilgisizliğin ve öğrenmeye çalışmamanın en büyük kabahat olduğunu...
-Yeteneksizliği ve bilgisizliği örtmenin en kolay yolunun, tenkit etmek olduğunu...
-Ruhların asla yaşlanmadığını...
-Bedenle ruhun aynı yaşta olmamasının çok büyük acı verdiğini...
-İnsanların doğaya aykırı ve onu haketmiyor olduğunu...
-Birinin heykelinin, o öldükten sonra dikildiğinde, ona değil, dikene yarar sağladığını...
-Paraya ve üne çok az kişinin hayır diyebileceğini...
-Kötü olmanın kolay, iyi olmanın çok zor olduğunu...
-En kötü duygunun pişmanlık olduğunu...
-Hiçbir menfaati olmadığı insanları övenlerin, onlara iltifat edenlerin, gerçek iyiler olduğunu...
-En güzel görüntünün, el ele yürüyen çok yaşlı bir çift olduğunu...
-En güzel ikinci görüntünün, torununu seven dede olduğunu....öğrendim..." diyerek bitirmiş Feridun Hürel yazısını..
Bana da sizlere aktarmak düştü..
Ahmet Altan
Yolda birçok insanlara rastladım.. Güzel insanlar, onlar
iz bırakmışlar bende, diğerlerini.. anımsamıyorum bile..
Anılarımız oldu yolda, hatırlanmaya değecek anılar.. ve
işte bunlardır bana 'yaşadım' dedirtebilecek olan anlar..
Ali'ye dedim ki 'abi, gün gelir de ölecek olursak.. mesela
hani sen Çin'e gidip duruyorsun ya hani..
işte oralardan bi sars getirsen.. Ve bana da bulaştırsan..
Ölümcül hasta olsak.. İnanır mısın, ben hayıflanıp durmam..
Ne yapalım, buraya kadarmış işte' derim.. Yok, yorgun ya da bezgin değilim..
Hayattan zevk de almaktayım şüphesiz..
Her bahar, yaşadığıma şükrederim ben..
İyi ki yaşıyorum, ve iyi ki görebildim bu mevsimi de derim..
Yaz gelir karpuzu, şeftaliyi, sonbahar gelir cevizi bademi kovalarım..
Baharsa zaten tümüyle bambaşkadır, gören göze..
Bugün bir mail geldi, Feridun Hürel vardı ya hani,
Üç Hürel diye eski bir topluluk.. işte o grubun üyelerinden biri..
Bir metin yazmış, ve 49 yaşına geldiğinde hayattan neler anlamış olduğunu anlatmış..
Güzel bir özet.. ve burada,yaşam için önemli olan birçok güzel laf etmiş..
Bunlardan bir tanesi beni bu yazıyı yazmaya itti,
'Hayatta varılacak yerin değil, yolun önemli olduğunu anladım...' demiş..
İşte budur hayatta bir şey anlaması gerekiyorsa insanın, anlaması gereken dedim..
Veysel'in dediği gibi,
'Yetişmek için menzile, gidiyorum gündüz gece.. '
Ve yaşam... bir yola çıkıp bir menzile erişmek değil..
Yaşam yapılan bu yolculuğun ta kendisi, ve tamamıdır..
Görmediğim güneş batımları.. koklamadığım çiçeklerle gelmiş bahar değildir yaşam..
Ve bunların toplamından bir yaşam yapamazsınız...
Tersine, sadece ve ancak yaşadığınız, farkettiğiniz anlarınızını bir toplamıdır yaşam..
İnsanlar tanıdım, tanıyorum..
Neden ve niçin bilmeksizin başı kesik tavuklar gibi koşturarak geçirmekteler yaşamlarını...
Bol keseden harcamak... başka birşey değil..
Ve böyle gidersen, sadece menzile varırsın.. yolculuk yapmazsın...
Küçük Prens'te (Antoine st Exupery) güzel bir bölüm vardır, susayınca susuzluğu gideren haplar satan adama sorar
Küçük Prens .:
'Ne yararı var ki bu hapların?' diye.
Adam cevap verir:
'Günde üç kere su içsen, bu toplam bir dakika demektir ve ayda da yarım saatine malolur..
Bu hapları alarak bu zamanı kazanmış oluyorsun.. '
Ve cevap verir bizim küçük adamımız
'Dilediğimce harcayacak yarım saatim olsaydı eğer.. Ağır ağır bir çeşmeye doğru yürümek isterdim..'
İşte yaşam bu olmalı.. bir çeşmeye doğru ağır ağır yürümek..Acelesiz.. ve sindirerek..Hissederek, anlayarak, farkederek..
Şimdi anlıyorum artık, yaşlı insanların neden acele etmediklerini hiç..
Oysa bizler.. nasıl da inanıyoruz, dünyanın bizsiz dönemiyeceğine..
Nasıl da yanılıyoruz herşeye ve heryere yetebileceğimize inanarak.
Dünya mezarlıkları, vazgeçilmez insanlarla doludur derler ya..
Bu basitcecik gerçeği nasıl da göremiyoruz.. şaşıyorum..
Anılarımı düşünüyorum, geçmişimden, kendi kısa tarihimin derinliklerinden gelen anılar..
.......
Yaşam sonuçta tek bir kişiyle paylaşılabiliyor şüphesiz..
Ama yolculuğumuzda bize eşlik etmiş olan insanlar, az mı önemliler?
Az mı anılmaya, hatırlanmaya değerler? Tüm bu insanlar ve anılar olmaksızın, bizler biz olabilir miydik?
O sevgiler ve acılar değil midir bizleri olgunlaştırıp büyüten? Ve tüm o yaşananlar ..... olmasaydı..
bizler bu günki biz olabilir miydik?
Demiş ki Feridun Hürel 'Arzulamanın elde etmekten daha önemli olduğunu...'anladım..
Nasıl da doğru bir laf.. Nasıl da doğru bir tesbit..
Arzulayamadığınızı bir düşünür müsünüz? Yaşamın bir amacı, bir hedefi kalır mı?
............
"-Tek gerçeğin yaşanılan an olduğunu...
-Aynı pencereden bakmanın değil, o pencereden aynı şeyi
görmenin önemli olduğunu...
-Herşeyin ama herşeyin bir bedeli olduğunu...
-Aşkın, yaşanırsa biteceğini...
- .................
-Güzelliğin -geri alınmak üzere- insanlara verilmiş en büyük armağan olduğunu...
-Sadakatin pamuk ipliğinden yapıldığını, .......
-Paranın değil, güzelliğin her kapıyı açtığını....
-Kalabalıktaki yanlızlığın, ıssız ada yanlızlığından daha kötü olduğunu...
-Herşeyin boş olduğunu...
-"Herşeyin boş olduğu" gerçeğini herkesin bildiğini ancak,
çok az kişinin kavrayabildiğini...
-Herşeyin bir oyundan ibaret olduğunu...
-Öğrenmekten çok, öğretmeyi sevdiğimizi...
-Her insanın, doğduğu andan itibaren öğrenmekle yükümlü
olduğunu; öğrenme çabası göstermeyenlerin, doğaya karşı görevlerini yapmadıklarını...
-Mezarlıkları gezmenin bazen okula gitmekten daha öğretici olduğunu...
-Yeteneksizliğin kabahat olmadığını ama bilgisizliğin ve öğrenmeye çalışmamanın en büyük kabahat olduğunu...
-Yeteneksizliği ve bilgisizliği örtmenin en kolay yolunun, tenkit etmek olduğunu...
-Ruhların asla yaşlanmadığını...
-Bedenle ruhun aynı yaşta olmamasının çok büyük acı verdiğini...
-İnsanların doğaya aykırı ve onu haketmiyor olduğunu...
-Birinin heykelinin, o öldükten sonra dikildiğinde, ona değil, dikene yarar sağladığını...
-Paraya ve üne çok az kişinin hayır diyebileceğini...
-Kötü olmanın kolay, iyi olmanın çok zor olduğunu...
-En kötü duygunun pişmanlık olduğunu...
-Hiçbir menfaati olmadığı insanları övenlerin, onlara iltifat edenlerin, gerçek iyiler olduğunu...
-En güzel görüntünün, el ele yürüyen çok yaşlı bir çift olduğunu...
-En güzel ikinci görüntünün, torununu seven dede olduğunu....öğrendim..." diyerek bitirmiş Feridun Hürel yazısını..
Bana da sizlere aktarmak düştü..
Ahmet Altan