H
HASAN DAVUTOĞLU
Kullanıcı
Değerli okuyucu! Size bir masal anlatmak istiyorum. Bu, aslında gerçek hayattan alınmış bir hikayenin ta kendisidir! Hikayenin sonunu sizin tahmin etmenizi rica ediyorum. Böylece hem insanları ne kadar tanıdığınızı sınamış, hem de katılımcı kişiliğinizi kanıtlamış olacaksınız. Hikayenin sonunu, izninizle 1 hafta sonra yani 6 Eylül 2007 perşembe günü açıklamak istiyorum. Teşekkürler!
Bir varmış, bir yokmuş. Köyde yaşayan bir genç varmış. Kan hastasıymış. Bekarmış. Çalışmayı, üretmeyi çok seviyormuş. En çok da insanlara yardım etmeyi seviyormuş. Haktan, hukuktan yanaymış. Kişiliğin, insanların en değerli varlığı olduğunu savunuyormuş. Dürüstmüş. Disipline çok önem veriyormuş. Bu nedenlerden dolayı çalıştığı iş yerlerinde, özellikle yöneticiler tarafından pek sevilmezmiş. Sürekli iş değiştirmek zorunda kalıyormuş. Öyle ki 3 yıldır giydiği aynı ayakkabı, sahibinin değiştirdiği 3 ayrı iş yerine tanıklık etmiş.
Genç adam, 6 ayda bir yurt dışına gidermiş. Kazancını, sağlık tedavisi için harcıyormuş. Bir de elektronik ürün alımında harcama yapıyormuş. Gittiği ülkede, kendi karakterine benzer bir arkadaş edinmiş. Arkadaşı, elektronik ürün satışı yapan bir mağazada satış temsilcisiymiş. Erkekmiş!
Annesi, köye her dönüşünde, genç adama, sağlığının nasıl olduğunu sorarmış. Annesi bir de “Bu kez kendine yeni ayakkabı aldım mı?” diye sorar dururmuş. Her seferinde de olumsuz yanıt alırmış. Annesinin, “Paran kalmamışsa sana ben ayakkabı alayım” teklifini, sürekli reddedermiş, genç adam.
Köylü genç, kendisiyle barışıkmış. Karşısındakinin sorunlarına, kendi sorunlarından önce çözüm üretmeye çaba harcarmış. Kötü alışkanlığı yokmuş. Gece hayatını hiç sevmezmiş. Arkadaş seçiminde dikkatliymiş. Bu yüzden en sıkıntılı günlerinde ona yardım elini uzatabilecek sadece 2-3 arkadaşı olmuş. Gerçek dostum dediği ya öğretmeniymiş, ya doktoruymuş, ya da çalıştığı bir derginin genel yayın yönetmeniymiş. Arkadaşlığın güzelliklerini, akranlarında bulamamış. Yaşıtları, hatta ondan 3-5 yaş küçükler çoluk çocuk sahibi olurken, o hep, “doğru zamanda, doğru kişiyi” bekleyip durmuş.
Genç adam yine sağlık kontrolü için yurt dışına gitmiş.
Önceden e-posta ile bildirisini yaptığı elektronik ürünleri satın almak için arkadaşına uğramış. Elektronik ürün satışı yapan bir mağazada çalışan arkadaşına, kendi ülkesinin özgün yiyeceklerinden götürmüş. Onunla hasret gidermiş. Ayrılık zamanı gelmiş. Siparişlerini almış. Ödemesini yapmış. O esnada arkadaşının, “Yine elin dolu ülkene dönüyorsun” sözüne yanıt vermiş: “Biliyor musun? 6 ayda bir senden elektronik ürün aldığım, doğru. Ama 3 yıldır aynı ayakkabıyı giyiyorum!”
Genç, neden 3 yıldır giydiği ayakkabıyı yeniletmediğini açıklamak istemiş. Duygularını paylaşmak istediği arkadaşıyla o an yalnız değilmiş. Mağazadaki müşteriler ve diğer satış temsilcilerinin olduğu bir ortamda 3 yıllık ayakkabının sırrını açıklayamamış.
Sizce bu sır ne olabilir? HASAN DAVUTOĞLU
Bir varmış, bir yokmuş. Köyde yaşayan bir genç varmış. Kan hastasıymış. Bekarmış. Çalışmayı, üretmeyi çok seviyormuş. En çok da insanlara yardım etmeyi seviyormuş. Haktan, hukuktan yanaymış. Kişiliğin, insanların en değerli varlığı olduğunu savunuyormuş. Dürüstmüş. Disipline çok önem veriyormuş. Bu nedenlerden dolayı çalıştığı iş yerlerinde, özellikle yöneticiler tarafından pek sevilmezmiş. Sürekli iş değiştirmek zorunda kalıyormuş. Öyle ki 3 yıldır giydiği aynı ayakkabı, sahibinin değiştirdiği 3 ayrı iş yerine tanıklık etmiş.
Genç adam, 6 ayda bir yurt dışına gidermiş. Kazancını, sağlık tedavisi için harcıyormuş. Bir de elektronik ürün alımında harcama yapıyormuş. Gittiği ülkede, kendi karakterine benzer bir arkadaş edinmiş. Arkadaşı, elektronik ürün satışı yapan bir mağazada satış temsilcisiymiş. Erkekmiş!
Annesi, köye her dönüşünde, genç adama, sağlığının nasıl olduğunu sorarmış. Annesi bir de “Bu kez kendine yeni ayakkabı aldım mı?” diye sorar dururmuş. Her seferinde de olumsuz yanıt alırmış. Annesinin, “Paran kalmamışsa sana ben ayakkabı alayım” teklifini, sürekli reddedermiş, genç adam.
Köylü genç, kendisiyle barışıkmış. Karşısındakinin sorunlarına, kendi sorunlarından önce çözüm üretmeye çaba harcarmış. Kötü alışkanlığı yokmuş. Gece hayatını hiç sevmezmiş. Arkadaş seçiminde dikkatliymiş. Bu yüzden en sıkıntılı günlerinde ona yardım elini uzatabilecek sadece 2-3 arkadaşı olmuş. Gerçek dostum dediği ya öğretmeniymiş, ya doktoruymuş, ya da çalıştığı bir derginin genel yayın yönetmeniymiş. Arkadaşlığın güzelliklerini, akranlarında bulamamış. Yaşıtları, hatta ondan 3-5 yaş küçükler çoluk çocuk sahibi olurken, o hep, “doğru zamanda, doğru kişiyi” bekleyip durmuş.
Genç adam yine sağlık kontrolü için yurt dışına gitmiş.
Önceden e-posta ile bildirisini yaptığı elektronik ürünleri satın almak için arkadaşına uğramış. Elektronik ürün satışı yapan bir mağazada çalışan arkadaşına, kendi ülkesinin özgün yiyeceklerinden götürmüş. Onunla hasret gidermiş. Ayrılık zamanı gelmiş. Siparişlerini almış. Ödemesini yapmış. O esnada arkadaşının, “Yine elin dolu ülkene dönüyorsun” sözüne yanıt vermiş: “Biliyor musun? 6 ayda bir senden elektronik ürün aldığım, doğru. Ama 3 yıldır aynı ayakkabıyı giyiyorum!”
Genç, neden 3 yıldır giydiği ayakkabıyı yeniletmediğini açıklamak istemiş. Duygularını paylaşmak istediği arkadaşıyla o an yalnız değilmiş. Mağazadaki müşteriler ve diğer satış temsilcilerinin olduğu bir ortamda 3 yıllık ayakkabının sırrını açıklayamamış.
Sizce bu sır ne olabilir? HASAN DAVUTOĞLU