HASAN DAVUTOĞLU
Kullanıcı
Kimseyi beklemediğiniz bir zamanda kapınızın zili çalıyor. “Hayırdır, inşallah!” diyerek kapıya doğru yöneliyorsunuz. “Kim o?” diye soruyorsunuz. Cevap yok. Sorunuzu 1-2 kez daha tekrarlıyorsunuz. Yine cevap yok. Bir an tereddüt ediyorsunuz, “Acaba, zil sesini duyar gibi mi oldum?” diye. Koltuğunuza tekrar oturmak için geri adım atıyorsunuz. O da ne? Kapı zili yeniden çalıyor. Olduğunuz yerde duruyorsunuz. Kendi kendinize, “Bu kez doğru mu işittim?” diye soruyorsunuz. Kapı zili bir kez daha çalıyor. “Kim o?” diye yeniden soruyorsunuz. Cevap yok. Aklınızdan olumsuz düşünceler geçiyor. Cesaretinizi topluyorsunuz. Kapıyı açıyorsunuz. Karşınızda, ayakta durmakta zorlanan yaşlı bir kadın var.
“Buyurun, kimi istemiştiniz?” diye soruyorsunuz. Yaşlı kadın, yorgunluktan yere oturuyor. “Bu da kim? Ne istiyor, acaba?” diye düşünüyorsunuz. Yaşlı kadın o kadar yorgun ki başını kaldıracak gücü yok. Yanına çömeliyorsunuz. “Teyze, birine mi bakmıştın?” diye soruyorsunuz. Yaşlı kadınla göz göze geliyorsunuz. Onun gibi siz de sessiz kalıyorsunuz. Saatlerce sürmüş gibi gelen bekleyiş, yaşlı kadının konuşmaya başlamasıyla sonuçlanıyor.
“Evladım!” diyor, yaşlı kadın, “Çok uzak yerden geliyorum. O kadar çok susadım ki konuşmakta zorlanıyorum. Bana bir bardak su verir misin?”
İnsanlara yardım etmeyi seviyorsunuz. Bir bardak suyu ikram etmenin de ne kadar büyük sevap olduğunu biliyorsunuz. Yine de bir an yaşlı kadının isteğini yerine getirme konusunda tereddüt ediyorsunuz. Çünkü öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki insanların iyi niyetini suiistimal edenler, etrafta kol geziyor.
Kendi kendinize, “İnsanlık bende kalsın!” diyorsunuz. “Teyze, sen 1-2 dakika bekle, lütfen. Ben, sana su alıp geliyorum!” diyerek mutfağa yöneliyorsunuz.
Çok geçmeden bir elinizde bardak, diğerinde sürahiyle yaşlı kadının yanına dönüyorsunuz.
Yaşlı kadın, 1 bardak suyu içtikten sonra ölülerinize rahmet okuyor, size de hayırdua ediyor. Sonra elini, yamalı elbisesinin cebine uzatıyor.
“Evladım!” diyor, yaşlı kadın, elindekileri size uzatarak, “Sen, beni susuzluktan kurtardın. Ben de sana (alfabetik sıraya göre yazıyorum!) birinde ÇİRKİN, diğerinde ise GÜZEL yazan kartları vermek istiyorum.” Onu kıramaz, şaşkın halde elindeki kartları alıyorsunuz.
Yaşlı kadın konuşmasına devam ediyor: “Sana verdiğim bu kartları, en değerli varlığınmış gibi koru! Çünkü bu kartlar, senin geleceğine yön verecek. ÇİRKİN KART, hayattaki çirkinlikleri, GÜZEL KART ise yaşamın güzelliklerini temsil ediyor. Kartları öyle bir sıraya göre diz ki bu senin bundan sonraki yaşantını belirlesin!”
İnancı olanlara soruyorum: Geleceğinize yön verecek bir sıralamada kartları nasıl dizerdiniz? Güzel ve çirkin olarak mı? Yoksa çirkin ve güzel olarak mı? Sıralamayı neye göre yapardınız? HASAN DAVUTOĞLU
“Buyurun, kimi istemiştiniz?” diye soruyorsunuz. Yaşlı kadın, yorgunluktan yere oturuyor. “Bu da kim? Ne istiyor, acaba?” diye düşünüyorsunuz. Yaşlı kadın o kadar yorgun ki başını kaldıracak gücü yok. Yanına çömeliyorsunuz. “Teyze, birine mi bakmıştın?” diye soruyorsunuz. Yaşlı kadınla göz göze geliyorsunuz. Onun gibi siz de sessiz kalıyorsunuz. Saatlerce sürmüş gibi gelen bekleyiş, yaşlı kadının konuşmaya başlamasıyla sonuçlanıyor.
“Evladım!” diyor, yaşlı kadın, “Çok uzak yerden geliyorum. O kadar çok susadım ki konuşmakta zorlanıyorum. Bana bir bardak su verir misin?”
İnsanlara yardım etmeyi seviyorsunuz. Bir bardak suyu ikram etmenin de ne kadar büyük sevap olduğunu biliyorsunuz. Yine de bir an yaşlı kadının isteğini yerine getirme konusunda tereddüt ediyorsunuz. Çünkü öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki insanların iyi niyetini suiistimal edenler, etrafta kol geziyor.
Kendi kendinize, “İnsanlık bende kalsın!” diyorsunuz. “Teyze, sen 1-2 dakika bekle, lütfen. Ben, sana su alıp geliyorum!” diyerek mutfağa yöneliyorsunuz.
Çok geçmeden bir elinizde bardak, diğerinde sürahiyle yaşlı kadının yanına dönüyorsunuz.
Yaşlı kadın, 1 bardak suyu içtikten sonra ölülerinize rahmet okuyor, size de hayırdua ediyor. Sonra elini, yamalı elbisesinin cebine uzatıyor.
“Evladım!” diyor, yaşlı kadın, elindekileri size uzatarak, “Sen, beni susuzluktan kurtardın. Ben de sana (alfabetik sıraya göre yazıyorum!) birinde ÇİRKİN, diğerinde ise GÜZEL yazan kartları vermek istiyorum.” Onu kıramaz, şaşkın halde elindeki kartları alıyorsunuz.
Yaşlı kadın konuşmasına devam ediyor: “Sana verdiğim bu kartları, en değerli varlığınmış gibi koru! Çünkü bu kartlar, senin geleceğine yön verecek. ÇİRKİN KART, hayattaki çirkinlikleri, GÜZEL KART ise yaşamın güzelliklerini temsil ediyor. Kartları öyle bir sıraya göre diz ki bu senin bundan sonraki yaşantını belirlesin!”
İnancı olanlara soruyorum: Geleceğinize yön verecek bir sıralamada kartları nasıl dizerdiniz? Güzel ve çirkin olarak mı? Yoksa çirkin ve güzel olarak mı? Sıralamayı neye göre yapardınız? HASAN DAVUTOĞLU