B
beyaz_melek
Kullanıcı
Ne kadar acıdır,bilir misiniz?
Korkularımız yüzünden kaybettiklerimizi düşünmek...
Yalanlar üzerine kurulan gelecek, hatalardan dersler almamak, paylaşamamak,
dünden kurtulamamak, iç çatışmalarla, maskelerle yaşamak...
Dün ölüdür.
......Şu an tek gerçektir.
Yarın ise kucağınıza doğacak bebektir.
Cesetlerin ve yeni doğan bebeklerin kaygısıyla yaşamı kendimize zehir
ediyoruz.
Tek gerçek olan şu anı,"şimdiyi" yaşayamıyoruz.
Neden?
Çünkü özgüven yoksunuyuz...
Oturmamış, gelişmemiş kişiliklerimizle, toplumsal kalıplarımızla,
kendimizi aşamadan, sıradanlıktan kurtulamadan birer robot gibi yaşamaya
çalışıyoruz.
Paylaşmaktan korkuyoruz.
Bizi rahatsız eden, hatalarla dolu geçmişimizi kendimize bile anlatamıyoruz.
Kalmış ki başkalarına anlatmak düşüncesi bile bizleri ürkütüyor.
Oysa hata yapmak özgürlüğümüzdür.
O doğal olan, öğrenmenin temeli sayılan "hata yapma özgürlüğümüzü kullanmış
olmakla,
başka bir ifadeyle, acıyı tatmak, hissetmek "tatlının" iyi olduğunu da
öğrenmek, anlamak olduğunu bilmiyoruz.
Üç yaşındaki bir çocuğa elini sobaya vurduğunda canı yanacağını defalarca
söylemeniz
bir şey ifade etmeyecektir.
Elini sobaya vurarak, canın yanması ile sobadan uzak durması gerektiğini
yaşayarak öğrenecektir.
Lütfen yaşamaktan korkmayınız!!!
Paylaşmak, mide bulantısı olup da kusamayan hastanın, kasılmaları göze
alarak,
parmak atıp kusması, birkaç gün mide kasılmasına razı olup, sonrasında
sağlığını kazanması gibidir...
Beyni-bilinç altı dolu olan insan, sürekli mide bulantısıyla yaşayan hasta
gibidir.
Düşünün, eskilerini çıkartamadığımız için yeni bir şeyler yiyemeden, sürekli
"öğürerek" ama aynı zaman da taktığımız maskelerle farklı görünerek yaşamaya
çalışan zavallılarız...
Sevgiyi, sevmeyi bilmiyoruz.
En önemlisi kendimizi sevmiyoruz.
Sevgi, ilgi ve bilgi ile gelişir. Kendimizi tanımak,
bilmek, değerli görmek "kendini sevme"nin anahtarıdır.
Hangimiz, bir aynanın karşısına geçip, kendimizle yüzleşme cesaretini
gösterebiliyoruz?
Dürüstçe kendisiyle yüzleşebilen insan, doğrularını-yanlışlarını görüp,
kendisini değiştiren,
geliştiren, paylaşmaktan ve gerçeklerden korkmayan bir insan olur.
İnsanlar dünyada benzersiz ve tekdir.
Benzersizliğimizi fark etmemiz, değerimizinde farkındalığını hissetmemizdir.
Tüm hatalarımıza rağmen değerli ve benzersiz olduğumuzu bilmemiz, acımızı
hafifletir,
özgüveni, özsaygıyı ve en önemlisi kendimizi sevmeyi bize öğretir.
Bu da kişisel bütünlüğümüzün temelini oluşturur.
Deneyimlerimiz ve çektiğimizi düşündüğümüz acılar gerçekte kendimizi
bulmamızı sağlar.
Yani olumsuzluktan olumluyu yakalamış olmakla biz, sıradanlıktan kurtulup,
gelişmiş birer insan olarak "insan" olmanın hazzını yaşarız.
İşte o zaman yaşam bir başkadır, sevgi, saygı, güven, dostluk bir başka
anlam taşır artık...
Korkularımız yüzünden kaybettiklerimizi düşünmek...
Yalanlar üzerine kurulan gelecek, hatalardan dersler almamak, paylaşamamak,
dünden kurtulamamak, iç çatışmalarla, maskelerle yaşamak...
Dün ölüdür.
......Şu an tek gerçektir.
Yarın ise kucağınıza doğacak bebektir.
Cesetlerin ve yeni doğan bebeklerin kaygısıyla yaşamı kendimize zehir
ediyoruz.
Tek gerçek olan şu anı,"şimdiyi" yaşayamıyoruz.
Neden?
Çünkü özgüven yoksunuyuz...
Oturmamış, gelişmemiş kişiliklerimizle, toplumsal kalıplarımızla,
kendimizi aşamadan, sıradanlıktan kurtulamadan birer robot gibi yaşamaya
çalışıyoruz.
Paylaşmaktan korkuyoruz.
Bizi rahatsız eden, hatalarla dolu geçmişimizi kendimize bile anlatamıyoruz.
Kalmış ki başkalarına anlatmak düşüncesi bile bizleri ürkütüyor.
Oysa hata yapmak özgürlüğümüzdür.
O doğal olan, öğrenmenin temeli sayılan "hata yapma özgürlüğümüzü kullanmış
olmakla,
başka bir ifadeyle, acıyı tatmak, hissetmek "tatlının" iyi olduğunu da
öğrenmek, anlamak olduğunu bilmiyoruz.
Üç yaşındaki bir çocuğa elini sobaya vurduğunda canı yanacağını defalarca
söylemeniz
bir şey ifade etmeyecektir.
Elini sobaya vurarak, canın yanması ile sobadan uzak durması gerektiğini
yaşayarak öğrenecektir.
Lütfen yaşamaktan korkmayınız!!!
Paylaşmak, mide bulantısı olup da kusamayan hastanın, kasılmaları göze
alarak,
parmak atıp kusması, birkaç gün mide kasılmasına razı olup, sonrasında
sağlığını kazanması gibidir...
Beyni-bilinç altı dolu olan insan, sürekli mide bulantısıyla yaşayan hasta
gibidir.
Düşünün, eskilerini çıkartamadığımız için yeni bir şeyler yiyemeden, sürekli
"öğürerek" ama aynı zaman da taktığımız maskelerle farklı görünerek yaşamaya
çalışan zavallılarız...
Sevgiyi, sevmeyi bilmiyoruz.
En önemlisi kendimizi sevmiyoruz.
Sevgi, ilgi ve bilgi ile gelişir. Kendimizi tanımak,
bilmek, değerli görmek "kendini sevme"nin anahtarıdır.
Hangimiz, bir aynanın karşısına geçip, kendimizle yüzleşme cesaretini
gösterebiliyoruz?
Dürüstçe kendisiyle yüzleşebilen insan, doğrularını-yanlışlarını görüp,
kendisini değiştiren,
geliştiren, paylaşmaktan ve gerçeklerden korkmayan bir insan olur.
İnsanlar dünyada benzersiz ve tekdir.
Benzersizliğimizi fark etmemiz, değerimizinde farkındalığını hissetmemizdir.
Tüm hatalarımıza rağmen değerli ve benzersiz olduğumuzu bilmemiz, acımızı
hafifletir,
özgüveni, özsaygıyı ve en önemlisi kendimizi sevmeyi bize öğretir.
Bu da kişisel bütünlüğümüzün temelini oluşturur.
Deneyimlerimiz ve çektiğimizi düşündüğümüz acılar gerçekte kendimizi
bulmamızı sağlar.
Yani olumsuzluktan olumluyu yakalamış olmakla biz, sıradanlıktan kurtulup,
gelişmiş birer insan olarak "insan" olmanın hazzını yaşarız.
İşte o zaman yaşam bir başkadır, sevgi, saygı, güven, dostluk bir başka
anlam taşır artık...