E
eftelya
Kullanıcı
Gölgelerine saklanan birer hayalet sanki insanlar... Çelik alaşımlı plastik bedenleri yedek parça garantisiyle hiçbir namussuz geceyi yarı yolda bırakmıyor. ‘Boğuluruz’ korkusundan denizi bile hayal edemeseler de, dümen köşkünde hep onlar eğleşiyor. bir-iki bakışa ters takla atan yürek cambazları, köşebaşlarında aç rezervuar köpekleri gibi dövüşüyor. Gösteriler ucuzladıkça, biletler eşantiyon yerine, kalleşlik listeye ilk sıradan girip kapalı gişe oynuyor.
Tehlikeli ilişkilerde dublör tutmayı kendimize yediremediğimizden, malulen emekli ediliyoruz düşlerimizden.. tazminatsız, amortisiz...
İlkel sanrılar derinlemesine parselledi, mızrakların ucunda aşkın kelleleriyle yürüyor onun bunun kafatası avcıları! Metroseksüel Indiana Jones’lar sarmış dört yanımızı, bâkir duygular zührevi hastalık muamelesi görüyor tutku koridorlarında.
Bağımsızlığı tanınmayan demirperde bir ülkenin pahalı başkenti insanlık... Tam da İpek Yolu’nun ticaret beşiğini sallayan bu kent, kalabalık yalnızlıklarıyla meşhurdur ve geçimini ihanetle sağlar kendilerine dokunmayan yılanı koyunlarında besleyen halkı.
-ki aynı ihanet, metresidir aşkın tatminsiz ihtiras akşamları!
erken çöken yaşlılık... prematüre aşklar... antifriz katılmış kanlar...
astigmat göz dizimleri...suretsiz söz düşümleri...ketum kalp atışları...
raf ömrü dolmuş anılar... turşusu kurulmuş acılar... stepne dostluklar...
anestezik vücutlar... kendini kanıksayan kimlikler... sorumsuz yükümlülükler...
penaltı kokan insanlık soneleri...
... Nicedir yaşamak, sağdan-sola, yukarıdan aşağı sözlüye kaldırıyor deneyimlerimi.
Son zamanlarda hayat korkutuyor, beslemiyor, solumuyor beni... Zararın neresinden döneriz, kârımız kaç karın doyurur bilmiyorum; yine de “kendinize gelin!”, diye bağırmak istiyorum gözlerim ağlama moru, dudaklarım kupkuru.. oysa adı yalnız halk öykülerinde geçen “kendiniz” neresi, hiç kimse hatırlamıyor!
"Hey, yürek ressamı! Senin hayata çizdiğin platonik resimler ancak entellektüel geometriden sınıf geçer. Sen biraz yazı saçmala istersen... Boşver, insanlığı sen mi restore edeceksin? Üzümünü sorma, yaşa gitsin!" dediler.
Yaşadım.. gitmiyor....
alıntı
Tehlikeli ilişkilerde dublör tutmayı kendimize yediremediğimizden, malulen emekli ediliyoruz düşlerimizden.. tazminatsız, amortisiz...
İlkel sanrılar derinlemesine parselledi, mızrakların ucunda aşkın kelleleriyle yürüyor onun bunun kafatası avcıları! Metroseksüel Indiana Jones’lar sarmış dört yanımızı, bâkir duygular zührevi hastalık muamelesi görüyor tutku koridorlarında.
Bağımsızlığı tanınmayan demirperde bir ülkenin pahalı başkenti insanlık... Tam da İpek Yolu’nun ticaret beşiğini sallayan bu kent, kalabalık yalnızlıklarıyla meşhurdur ve geçimini ihanetle sağlar kendilerine dokunmayan yılanı koyunlarında besleyen halkı.
-ki aynı ihanet, metresidir aşkın tatminsiz ihtiras akşamları!
erken çöken yaşlılık... prematüre aşklar... antifriz katılmış kanlar...
astigmat göz dizimleri...suretsiz söz düşümleri...ketum kalp atışları...
raf ömrü dolmuş anılar... turşusu kurulmuş acılar... stepne dostluklar...
anestezik vücutlar... kendini kanıksayan kimlikler... sorumsuz yükümlülükler...
penaltı kokan insanlık soneleri...
... Nicedir yaşamak, sağdan-sola, yukarıdan aşağı sözlüye kaldırıyor deneyimlerimi.
Son zamanlarda hayat korkutuyor, beslemiyor, solumuyor beni... Zararın neresinden döneriz, kârımız kaç karın doyurur bilmiyorum; yine de “kendinize gelin!”, diye bağırmak istiyorum gözlerim ağlama moru, dudaklarım kupkuru.. oysa adı yalnız halk öykülerinde geçen “kendiniz” neresi, hiç kimse hatırlamıyor!
"Hey, yürek ressamı! Senin hayata çizdiğin platonik resimler ancak entellektüel geometriden sınıf geçer. Sen biraz yazı saçmala istersen... Boşver, insanlığı sen mi restore edeceksin? Üzümünü sorma, yaşa gitsin!" dediler.
Yaşadım.. gitmiyor....
alıntı