C
crnkcclr
Kullanıcı
- 25 Ara 2007
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsaydı yalnızlık olmazdı... Yalnız olmak, yalın, tek olmak. Peki kalabalıklar arasında yaşandığı söylenen yalnızlıklar? Onlar bir anlamda paylaşılmıyor mu diğer yalnızlarla... Demek ki yalnızlık tek bir kavramı, tek bir duyguyu içermiyor, içinden başka duygular, sorunlar çıkarabilmek olanaklı. "Yalnız yaşıyor". Bu cümleyi bir başka ülkede, örneğin İngiltere'de söylediğinizde, insanların akıllarına gelen, dingin, başarmış biridir. Oysa bizim ülkemizde veya benzer özellikteki ülkelerinde söylendiğinde "vah vah" eklenmese de, siz o tınıyı alırsınız. Kalabalıklara doğan, kalabalıklarla yaşayan toplumlarda kesinlikle bir sorunken yalnızlık, batılı birçok toplumda bireyselleşmeyi, kendine yetebilmeyi anımsatır. Toplumsal özelliklerimiz yalnızlığımızın anlamlarını etkiliyor. Ve yalnızlık üzerine her türlü edebiyatın bu denli yoğun olması da bundan doğuyor belkide. Sonuç: Korkumuz yalnız kalmak, tehdidimiz ise yalnız bırakmak.
ANNE ÇOCUK İLİŞKİSİ
Yalnızlık duygusunun ve korkusunun temelleri bebeklikte atılır. Bebeklik döneminde bağlanmanın, anne-çocuk ilişkisinin önemi bir kez daha çıkar karşımıza (bkz. Eski yazılar; temel güven duygusu ve ayrılık). Anne - bebek arasındaki bağlanma güvenli ve sağlıklı olursa, bebeğin sonraki yaşamı sağlıklı olacaktır. Güvenli bağlanmayı yapabilen bebek, sağlıklı ayrışmayı da yapacak, yabancılara ilişkin kaygı duysa da, onlarla karşılaşmaya hazırlıklı olacaktır. Bu hazırlık nedeniyle yeni ortamlara, yeni insanlara açık olacak, onlarla birlikte olmaktan da ayrılmaktan da korkmayacaktır. Çünkü her zaman yeni insanlar bulacağına ilişkin güvenle, yalnızlık onun için birey olma anlamı taşıyacaktır. Oysa güvenli bağlanma yapamayan bebek, kendine de yabancıya da güvensizdir. Güvenli bağlanma yapan bebek yabancıyı keşfetmeye ve ilişki kurmaya çalışırken, o yabancıdan ürker, kaçar. İlişki kuramaz. İşte onun yalnızlığının adı kimsesizliktir, hüzündür, boşluktur, çaresizliktir. Çaresizliği nedeniyle hep birilerine, bir şeylere bağımlı olmaya çalışır. Ama yaşadığı ilişki değil de, eksik giderme çabası olduğundan yalnızlığını gideremez bir türlü. Ve hep terk edildiğini, yalnız bırakıldığını düşünür, oysa yalnızlık içindedir. 'Kalabalıklar içinde yalnız olmak hepsinden kötü' diyor yalnızlıklarına çözüm bulmak için başvuranlar, hele de sevdiğini sandığı insanın yanındayken hissedilen yalnızlık hepsinden zor... Sizi yalnız bıraktıkları için kızarsınız, oysa yalnızlığınız içinizdedir, içinizdeki yalnızlığın da ötesi, ıssızlıktır. Yalnızlığınızı giderecek şeyler ararsınız. Ama o kadar güvensizsinizdir ki dünyaya, kendinizi gizlersiniz. Günümüzde daha şanlısınızdır, teknoloji size bu olanağı sağlar, telefonların ardına, bilgisayarların sohbet odalarına sığınırsınız. Ülkeniz de yalnızdır sizin gibi. O da dostu olmadığından, yalnız bırakılmışlığından yakınır. Dünya ilerlemiş, iletişim artmış, yollar kısalmıştır. Ama yeni dünya düzeni sizi de, onu da yalnız bırakmıştır. Çok katlı apartmanlarda yaşayıp, kimseyi tanımamak, ilişki kurmak için onlar yerine aletlere sarılmak, gelişen dünyanın armağanıdır.
İLİŞKİLERE AÇIK OLMAK
Yalnız yaşamaya alıştığınızda değil, yalnız olmayı öğrenebildiğinizde birey olmuşsunuz demektir. Yalnızlığınız içinizin ıssızlığı olmaktan çıkıp, seçilen, seçkin yaşanan ve gerek duyduğunuzda ilişkilere açık hale gelmiş demektir. İlişkiler yaşamınıza renk katan, anlamlandıran ve korkulmayan olmuş demektir. Korkulmayandır, çünkü ayrılığa ve yalnızlığa hazırsınızdır. Hazırsınızdır çünkü yalnızlığınız size hüzün değil, huzur getirecek demektir. Huzur sizi bulmayı, "sizi" bulmak bütünlüğünüzü ve güveni getirecektir. Korkmadan, güvensizliğinizden değil ilginizden, bağımlılığınızdan değil bağlılığınızdan yaşamınıza alacaksınız onları. Yanınızdayken onlar, içinizde hissettiğimiz yalnızlık olmaz, gittiklerinde ya da gitmelerini istediğinizde içinizdekinin ıssızlık olmayacağı gibi. Nasıl söylemişti şair; "Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsaydı yalnızlık olmazdı." O zaman arayacağımız yalnızlığımızı paylaşmak değil. Arananın ne olduğunu yine yalnızlık üzerine sayfalar tüketen, Özdemir Asaf'ın dizelerinde görürüz belkide.
(Sabah Gazetesi)
ANNE ÇOCUK İLİŞKİSİ
Yalnızlık duygusunun ve korkusunun temelleri bebeklikte atılır. Bebeklik döneminde bağlanmanın, anne-çocuk ilişkisinin önemi bir kez daha çıkar karşımıza (bkz. Eski yazılar; temel güven duygusu ve ayrılık). Anne - bebek arasındaki bağlanma güvenli ve sağlıklı olursa, bebeğin sonraki yaşamı sağlıklı olacaktır. Güvenli bağlanmayı yapabilen bebek, sağlıklı ayrışmayı da yapacak, yabancılara ilişkin kaygı duysa da, onlarla karşılaşmaya hazırlıklı olacaktır. Bu hazırlık nedeniyle yeni ortamlara, yeni insanlara açık olacak, onlarla birlikte olmaktan da ayrılmaktan da korkmayacaktır. Çünkü her zaman yeni insanlar bulacağına ilişkin güvenle, yalnızlık onun için birey olma anlamı taşıyacaktır. Oysa güvenli bağlanma yapamayan bebek, kendine de yabancıya da güvensizdir. Güvenli bağlanma yapan bebek yabancıyı keşfetmeye ve ilişki kurmaya çalışırken, o yabancıdan ürker, kaçar. İlişki kuramaz. İşte onun yalnızlığının adı kimsesizliktir, hüzündür, boşluktur, çaresizliktir. Çaresizliği nedeniyle hep birilerine, bir şeylere bağımlı olmaya çalışır. Ama yaşadığı ilişki değil de, eksik giderme çabası olduğundan yalnızlığını gideremez bir türlü. Ve hep terk edildiğini, yalnız bırakıldığını düşünür, oysa yalnızlık içindedir. 'Kalabalıklar içinde yalnız olmak hepsinden kötü' diyor yalnızlıklarına çözüm bulmak için başvuranlar, hele de sevdiğini sandığı insanın yanındayken hissedilen yalnızlık hepsinden zor... Sizi yalnız bıraktıkları için kızarsınız, oysa yalnızlığınız içinizdedir, içinizdeki yalnızlığın da ötesi, ıssızlıktır. Yalnızlığınızı giderecek şeyler ararsınız. Ama o kadar güvensizsinizdir ki dünyaya, kendinizi gizlersiniz. Günümüzde daha şanlısınızdır, teknoloji size bu olanağı sağlar, telefonların ardına, bilgisayarların sohbet odalarına sığınırsınız. Ülkeniz de yalnızdır sizin gibi. O da dostu olmadığından, yalnız bırakılmışlığından yakınır. Dünya ilerlemiş, iletişim artmış, yollar kısalmıştır. Ama yeni dünya düzeni sizi de, onu da yalnız bırakmıştır. Çok katlı apartmanlarda yaşayıp, kimseyi tanımamak, ilişki kurmak için onlar yerine aletlere sarılmak, gelişen dünyanın armağanıdır.
İLİŞKİLERE AÇIK OLMAK
Yalnız yaşamaya alıştığınızda değil, yalnız olmayı öğrenebildiğinizde birey olmuşsunuz demektir. Yalnızlığınız içinizin ıssızlığı olmaktan çıkıp, seçilen, seçkin yaşanan ve gerek duyduğunuzda ilişkilere açık hale gelmiş demektir. İlişkiler yaşamınıza renk katan, anlamlandıran ve korkulmayan olmuş demektir. Korkulmayandır, çünkü ayrılığa ve yalnızlığa hazırsınızdır. Hazırsınızdır çünkü yalnızlığınız size hüzün değil, huzur getirecek demektir. Huzur sizi bulmayı, "sizi" bulmak bütünlüğünüzü ve güveni getirecektir. Korkmadan, güvensizliğinizden değil ilginizden, bağımlılığınızdan değil bağlılığınızdan yaşamınıza alacaksınız onları. Yanınızdayken onlar, içinizde hissettiğimiz yalnızlık olmaz, gittiklerinde ya da gitmelerini istediğinizde içinizdekinin ıssızlık olmayacağı gibi. Nasıl söylemişti şair; "Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsaydı yalnızlık olmazdı." O zaman arayacağımız yalnızlığımızı paylaşmak değil. Arananın ne olduğunu yine yalnızlık üzerine sayfalar tüketen, Özdemir Asaf'ın dizelerinde görürüz belkide.
(Sabah Gazetesi)