ummuhan1977
Kullanıcı
yazmaya devam ediyorum... sonunu düşünmeden hep ama hep yazıyorum. içimdeki gücün beni nereye götüreceğini düşünerek ve merak ederek yazıyor hep yazıyorum. bazen bütün bunlar sadece bir hayalden ibaret diye içimden geçiriyorum. yok öyle birşey olamaz ki. ne tuhaf. bana gökyüzünün bir parçasının dürüldüğünü ve karanlığın yavaş yavaş o delikten yeryüzüne doğru aktığını söyleseler hatta söylemeyip gösterseler ancak bu kadar garip olabilirdi. inanılmaz birşey bu... sen kalk ta bosnadan yürüyerek istanbula gel. üstelik sadece güneşe bakarak... hep doğu hep doğu... bu nasıl olabilir? imkansız birşey. hem hiç mi birisi aracını durdurup yaşlı teyzeyi getirip istanbulun kaldırımlarına bırakmasın ki? bu zamanda böyle şeyler olabiliyor değil mi? çok öncelerden olsaydı bu olay belki inanırdım ama şimdilerde ulaşım çok gelişti... hızlı trenler uçaklar... taşıtlar... gerçi bosnadan istanbula hızlı bir trenin olduğunu sanmıyorum ama hayırsever bir vatandaşın da onu bir aracına bindirip istanbulun göbeğine bırakma olasılığını çok daha normal görüyorum. öbürü bana normal gelmiyor. mantıklı gelmiyor... imkansız geliyor bana... yok diyorum olamaz böyle birşey... bunun nasıl olduğunu mutlaka öğrenmeliyim... bodrumdan istanbula dönüp o mavi gözlü bosna gazisini eğer yaşıyorsa ve hala hastanedeyse çok aceleden bulup orada şoktan dolayı soramadığım bu garip soruyu sormak istiyordum. ama kimse duymasın aramızda bir sır kalsın istiyordum. bunu herkesin bilmesine gerek yok... ben bileyim bana yeter tabi eğer anlayabilirsem... eğer anlatırsa... anlatır mı bana acaba? eğer onu ölümden döndürüp tekrar hayata bağladığımı düşünürsek belki... küçük bir vefa... ya da minnet... ama büyük insanlar ki bana sıradan birisi olmadığını düşündürüyor bazen bunları bile dikkate almaz. bu olay benim gözümde ne kadar ehemmiyetliyse belki onun gözünde fındık kabuğunu bile doldurmayacaktır. bilemezsin ki... tuhaf bir şekilde gözümün içine bakıp hadi geldiğin yere git de diyebilir bana... ben anlatsam da anlayamazsın...boşuna yorma beni de diyebilir... umutsuzluk yok... umutsuzluk yok.... nerden geldi aklıma bu cümle tanrım... yoksa o mu getirdi aklıma bunu... en zor zamanların can simdi bu cümle... yine son anda geldi buldu beni... evet mavi gözlü bosna gazisi... umutsuzluk yok... sana geliyorum ve eğer seni hala orada yaşıyor bulabilirsem bana bunun sırrını anlatacaksın... yoksa gökyüzünün dürüldüğüne ve karanlığın yavaş yavaş içime aktığına inanmak zorunda kalacağım... ve küçük çaplı hazırlık... bir çanta içinde bilgisayarım... bir iki eşya ve istanbul yolları... yolda düşünüyorum... bu bir mucize evet mucize olmalı bu... dördüncü boyut ya da beşinci kaçıncı boyut bilmem... belki bosnada iken önüne bir ışın kapısı açıldı ve oradan istanbula geldi..bu saliseleri bile almaz... bir anlık birşey bu... bir gazi bu çünkü... gazi olmak bambaşka birşey... acaba nasıl savaşmış... neyle savaşmış? eline ağır bir silah alıp da düşmanın üzerine yürüyecek halde gözükmüyor...en azından doksan yaşlarında bir kadın... ama savaşmak için illa cephede olmak gerekmiyor değil mi? peki kimlerle mücadele etmiş? sırpları mı hırvatları mı.. birleşmiş milletler gücünü mü? ne olmuş orada... ailesi nasıl ölmüş... üstlerine ateş mi açılmış..yoksa gökten yağan bombaların altında mı kalmışlar... lav silahlarıyla kavrularak mı can çekişmişler... ama nasıl ölmüşlerse büyük acılar içinde ölmüşlerdir kesin. ve hepsini ölürken görmüş tek tek... birinden birine koşmuş... biri can çekişirken diğeri de can çekişmiş.... biriyle vedalaşırken diğeri ölmüş.. hepsiyle vedalaşabilmiş mi? acaba kaç kişiydiler? ve hepsi ölürken o ne yapmış... ellerini semaya doğru uzatırken gökyüzünü patlatan bir haykırış mı duyulmuş? ahhhhhhhhhhhhhhhh diye... ve o ölülerin üzerine eğilip ağlayarak haykırarar son vedayı yaparken güneş de üstlerine mi doğmuş... ve oracıkta mavi gözlerini göneşe çevirip...ne bakıyorsun ahmak? gör müyor musun hayatım karardı benim. sen ise etrafı aydınlatarak acılarımı görmemi istiyorsun demiş... yoksa mavi gözlerini göneşe çevirerer umutsuzluk yok mu demiş..asla umutsuzluk yok asla .... asla... güneş de ona göz kırpıp hadi çık yola...beni takip et... seni gitmek istediğin yere ben götüreceğim mi demiş? teknolojiyi kullanmayacaksın...sadece yürüyeceksin. yürüyeceksin... ve son durağa geldiğinde yaşamı tanıyacaksın... yolda gördüklerini bana anlatacaksın. yaşamın yol boyu geçen bir film şeridi olduğunu birebir göreceksin. acılarının ne olduğunu anlayacaksın ve çok basit olduklarını... mı demiş ona? ve kaybettiklerinin aslında yolun sonunda seni beklediğini göreceksin. çünkü emin ol onlar ölmedi. şu an yerdeki parçalanmış cesetler gözlerini yanıltmasın. onlar bir simülasyondu... ah bak ağlayabilirsin..içini dökebilirsin...rahatlayabilirsin ama asla umutsuzluğa kapılmamalısın.. umutsuzluk yok tamam mı? istanbula geldiğinde herşeyin çok değiştiğini göreceksin. orada çok değişik birşey göreceksin. sana anlatacağım... sen ve ben. sadece ikimiz bileceğiz bunu tamam mı mavi gözlü dev... ama birisi var... yolda, geliyor... sana sorular soracak.. hazırlıklı ol... onu kırmadan anlayacabileceği kadarını ona anlat. çünkü bize lazım o... onu kullanmalıyız. ve hatta kullandık. seni kaldırımdan alıp hastaneye götürdü. yeşil gözlü hemşireyi emrine verdik. o seninle çok ilgileniyor tıpkı ölen torunun gibi. fiziksel tüm yaraların kapanacak ama ruhsal yaraların asla..sen onlarla yaşayacaksın unutma... ve anlatman gereken yapman gereken şeyler var... orada olanları anlatmalısın... umutsuzluk yok...bunu duymak isteyen çoklar var. bilmek isteyen. senin görevin bunu onlara duyurmak...anlatmak yaşatmak... umutsuzluk yok...
Ümmühan Yaşar
Ümmühan Yaşar