Türkiye'de derneklerin çoğu cami derneği

  • Konbuyu başlatan waree
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Araştırma Sonuçları kategorisinde waree tarafından oluşturulan Türkiye'de derneklerin çoğu cami derneği başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 5,558 kez görüntülenmiş, 9 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Araştırma Sonuçları
Konu Başlığı Türkiye'de derneklerin çoğu cami derneği
Konbuyu başlatan waree
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan crt
W

waree

Kullanıcı
9 Ocak 2009
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Araştırmaya göre Türkiye'deki derneklerin yüzde 18'ini dini hizmet veren cami dernekleri oluşturuyor. Onu yüzde 14,3 ile spor kulüpleri takip ediyor.

Türkiye'de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası" raporuna göre Türkiye'de en fazla cami derneği bulunuyor. Bu dernekler hiç vergi vermeksizin bağış ve yardım toplayabiliyor, iktisadi ve ticari işletmeler kurabiliyor, gayrimenkul alıp satabiliyor.

Türkiye'de derneklerin çoğu cami derneği

Türkiye Üçüncü Sektör Vakfınca (TÜSEV) hazırlanan rapora göre, Türkiye'de sivil toplum konusunda yasal reformlarla kaydedilen açılımların, uygulamada yaşanan sorunlarla duraklama dönemine girdiği de öne sürüldü.

Merkezi Güney Afrika'da bulunan ve sivil toplumu dünya çapında güçlendirmeyi hedefleyen uluslararası bir kuruluş olan World Alliance Citizen Participation (CIVICUS) Sivil Toplum Endeksi Projesi (STEP) kapsamında ''Türkiye Ülke Raporu'', Sabancı Üniversitesi Karaköy İletişim Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı.

Toplantıda konuşan TÜSEV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Üstün Ergüder, raporun Türkiye'de sivil topluma dair karşılaştırmalı ilk rapor olduğunu ve bu çalışmanın aynı anda 56 ülkede yapıldığını belirterek, projenin amacının sivil toplumun mevcut durumunu değerlendirmenin yanında sivil toplumu güçlendirmek olduğunu anlattı.

STEP Projesi kapsamında Türkiye'de ilk raporu ''Türkiye'de Sivil Toplum:Değişim Süreci'' başlığıyla 2005 yılında hazırlandığını anlatan Ergüder, ''Son rapora bakınca üzülmemek elde değil. O yıldan bu yana değişen çok bir şey yok. Ama ben Türkiye'de sivil toplumun rapordaki tüm verilere rağmen güçlenmeye başladığını düşünüyorum'' diye konuştu.

"Yeni Anayasa önemli"

Sivil toplum kuruluşlarının demokratik toplumlarda devletle vatandaş arasında köprü işlevi gördüğünü vurgulayan Ergüder, yasal mevzuatta halen geliştirilmesi gereken noktalar bulunmasına rağmen Türkiye'nin bir öğrenme sürecinde olduğunu, devlet odaklı bir toplumdan birey ve katılım odaklı bir anlayışa doğru gidildiğini aktardı.

Devletin ve yasaların yenilenmesiyle ilgili ihtiyacın arttığını ve birey odaklı bir yönetsel modelin halkın beklentisi olduğunu dile getiren Ergüder, bu anlamda yeni Anayasa çalışmalarının önemli olduğunu belirtti.

Toplantıda daha sonra, Koç Üniversitesinden Prof. Dr. Ahmet İçduygu, Araştırma Görevlisi Deniz Ş. Sert ve TÜSEV'den Zeynep Meydanoğlu'nun koordinasyonunda yapılan araştırma sonucu hazırlanan ''Türkiye'de Sivil Toplum:Bir Dönüm Noktası'' başlıklı rapor, Sert ve Meydanoğlu tarafından açıklandı.

780 kişiye 1 STK düşüyor

Veri analizi ve saha araştırması yöntemiyle yürütülen araştırmanın raporuna göre, 4 bin 547'si vakıf, 86 bin 31'i dernek olmak üzere 90 bin 578 sivil toplum kuruluşu (STK) faaliyet gösterirken, bunlara sendikalar, meslek odaları ve kooperatifler de eklendiğinde bu rakam 150 bini aşıyor.

Nüfusuna oranla STK sayısının oldukça düşük olduğu belirtilen rapora göre, ülke genelinde her 780 kişiye 1 STK düşüyor. Vakıf ve derneklerin yüzde 42'si ülkenin 5 büyük kenti olan İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa'da bulunuyor. Öte yandan ''en az STK yoğun il'' olan Şırnak'ta her 3 bin 204 kişiye 1 STK düşüyor.

Gençlerin katılımı düşük

Rapora göre, siyasi katılımları yüzde 8'de kalan Türkiye'deki gençlerin sivil topluma katılımı 55 ülke arasında en düşük oranda bulunuyor.

Kadınlar ise sivil topluma üyelik ve yönetim kurulu üyeliği temel alındığında, üyelerin yüzde 16'sını, yöneticilerin ise yüzde 14'ünü oluşturuyor. Derneklerdeki kadın katılımında son yıllarda düşüş gözlenirken, 2005 yılında yüzde 22 olan kadın dernek üyesi oranın 2008'de yüzde 6'lık gerileme göstererek yüzde 16'ya indiği de raporda yer alıyor.

Yüzde 1,28'i demokrasi-hukuk-insan hakları alanında

Öte yandan, Türkiye'de derneklerin yüzde 18,1'ini ''dini hizmetlerin geliştirilmesine yönelik hizmet faaliyetleri'' veren cami dernekleri, yüzde 14,3'ünü spor kulüpleri, yüzde 13,7'sini yardımlaşma dernekleri, yüzde 9,5'ini kalkınma ve konut dernekleri, yüzde 10'unu ise mesleki dayanışma örgütleri oluşturuyor.

Vakıfların çalışma alanları arasında ise yüzde 56,1 oranında sosyal yardım, yüzde 47,5 oranında eğitim, yüzde 21,84 oranında sağlık başı çekerken, resmi kayıtlara göre sadece yüzde 1,28'i demokrasi-hukuk-insan hakları alanında çalışıyor. Ancak yine de kadın hakları ve sorunları, çevre sorunları, insan hakları, tüketici hakları, öğrenci ve gençlik konuları gibi alanlarda faaliyet gösteren bu STK'ların etkinlik ve görünüşlerindeki artış dikkat çekiyor.

Halkın sadece yüzde 9,7'si bir STK'ya üye olurken, ülke nüfusunun sadece yüzde 14'ü STK'lara bağış yapıyor.

2 kişiden biri sivil topluma güvenmiyor

Raporda, yer verilen diğer bazı görüşler de şöyle:

''Vatandaşların sadece yüzde 14'ü, kişisel sorunlarıyla, yüzde 13'ü mahallelerindeki sorunlarla ilgili dilekçe yazmakta, yüzde 9'u toplu yürüyüşe, yüzde 7'si boykot eylemine ve yüzde 3'ü internet eylemine katılmaktadır. En yüksek düzeyde gerçekleşen vatandaş katılım biçimi ise gazeteye mektup yazmak, dilekçe imzalamak, gösteri yürüyüşüne katılmak gibi eylemleri kapsayan siyasi aktivizm alt-boyutu olmuştur.

Halkın sivil topluma güveni yüzde 51 düzeyindedir. Bu bağlamda Türkiye'de sivil toplumun gelişmesini olumsuz yönde etkileyen etkenler şöyle sıralanabilir: Türk Anayasası geniş çaplı, demokratik ve özgürlük taleplerini karşılayacak bir görünüm sergilememekte, siyasal yaşam ordunun ağırlığında devam etmekte, iktisadi politikalar uzun süreli özelleştirme hedeflerine rağmen serbest piyasa ilkelerine tamamen kavuşamamakta ve Türk siyasal yaşamı giderek merkezden uzaklaşarak marjinalleşen partiler tarafından çatışmacı bir zemine çekilmektedir.

Yeni küresel siyasetin, devlet merkezli olmaktan toplum ve birey merkezli olmaya gittiği ve bu sürecin Türkiye'de yavaş da olsa ilerlediği varsayılmasına rağmen, sivil toplum konusunda yasal reformlarla kaydedilen açılımlar, reformların uygulamalara yansımasında yaşanan sorunlarla duraklama dönemine girmiştir.''
 
A

asukaki

Kullanıcı
23 Eki 2009
En iyi cevaplar
0
0
Trabzon
Aslında şuda var çoğu insanımız gencimiz bir STK veya her hangi bir derneğe üye olmaya çekiniyor bilhassa gençlerimiz onlarda iş korkusu yüzünden bir çok şeyden çekiniyorlar ben böyle düşünüyorum.
 
Codex

Codex

Özgür Şahin
Site Kurucusu
14 May 2006
En iyi cevaplar
0
48
Çanakkale
www.kendinigelistir.com
Bununla ilgili güzel bir Yılmaz Özdil yazısı var.
Müsait olduğumda paylaşacağım.

Hatta bulabilen varsa, Türkiye'deki cami sayısı ve diğer kurumlarla ilgili olan güzel bir yazısı var Yılmaz Özdil'in... Bunu paylaşabilir.  ???
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul
Katsayı

Araya bayram girdi, yazamadık.

Şu katsayı meselesini...

*

Vicdanının sesini dinlediğini iddia eden bazı arkadaşlar, “Neden imam hatiplere, meslek liselerine katsayı engeli olsun? Her vatandaş eşit değil mi, bu nasıl adalet?” diye soruyor.

*

Halbuki vicdan, adaletli olmalı.

*

Düz liseye giden çocuk, risk alıyor. Moda deyimle, “risk grubunda”dır... Üniversiteyi kazandı kazandı... Kazanamadı, mesleksiz kalıyor, ayazda... Dolayısıyla bu aldığı riskin bir ödülü olmalı: Katsayı avantajı.

*

Meslek lisesini tercih eden çocuk, düz liseye gidenin aldığı riski almıyor. Üniversiteyi kazandı kazandı... Kazanamadı, altın bileziği, mesleği var. Haliyle, iş bulma şansı da var.

*

İmam hatibi tercih eden çocuk ise... Hem düz liseye gidenin göze aldığı riski almıyor, hem de, meslek lisesine gidenlere göre avantajlı. Çünkü, üniversiteyi kazandı kazandı... Kazanamadı, imam olarak, işi garanti, devlet güvencesiyle başlıyor. Dolayısıyla, göze almaya korktuğu riskin, bir ceremesi olmalı... O da, katsayı dezavantajı.

*

(Aslına bakarsanız, imam hatiplerin yolunu açmak için, tüm meslek liselerinin aynı kapsamda değerlendirilmesi de yanlış... Meslek lisesini bitiren çocuğun mesleği var ama, işi garanti değil... Devlet baba, imamlar gibi banko işe almıyor, elektrikçileri, tornacıları... Bu nedenle, meslek lisesini bitirenlerin katsayısı, düz liseden az, imam hatiplerden çok olmalı.)

*

Sıkışınca da diyorlar ki:

“İmam hatibe gitsin, fena mı, dinini öğrensin, dinini bilen doktorlar, avukatlar olsun.”

*

Boşver sen doktoru moktoru, Cumhurbaşkanımız mesela, düz lise mezunu... Dinini bilmiyor mu? Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç, düz lise mezunu... Namaz kıldıramaz mı?

*

Katsayı engel değildir...

Aksine, adalettir.

*

Ve, vicdanının sesini dinlediğini iddia eden arkadaşların sormadığı soru şudur: “Cami sayısı belliyken, memleketin bu kat be katsayıda imama ihtiyacı var mı?”

Yılmaz Özdil..
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul
crt' Alıntı:
Ve, vicdanının sesini dinlediğini iddia eden arkadaşların sormadığı soru şudur: “Cami sayısı belliyken, memleketin bu kat be katsayıda imama ihtiyacı var mı?”
Sevgili Gençler:)
Bu sorunun yanıtını en iyi değerlendirebilecek olanlar ve Türkiye'de eğitim-öğretimin ne durumda olduğunu en iyi bilenler tabiki yine sizlersiniz .
 
A

asukaki

Kullanıcı
23 Eki 2009
En iyi cevaplar
0
0
Trabzon
Eğitim şart! Diye bayat bir şey söyleyeceğim... Eskiden bir şekilde fikir sahibi insanlar yetişiyordu,şimdi bakıyorum da tek sahip olunan tv dizilerinde görülenler...
 
A

asukaki

Kullanıcı
23 Eki 2009
En iyi cevaplar
0
0
Trabzon
özgüя şαнιη' Alıntı:
asukaki' Alıntı:
Eğitim şart! Diye bayat bir şey söyleyeceğim... Eskiden bir şekilde fikir sahibi insanlar yetişiyordu,şimdi bakıyorum da tek sahip olunan tv dizilerinde görülenler...
Eğitim şart ama ne eğitimi  ::)
:)
Bence daha çok gençlerin okuldan boş bir kafayla mezun olmalarını engellemek. Ben çoğunluk olarak bahsediyorum yanlış anlaşılmasın. Çocuğu olan vardır bir şey dediğim yok. Ama bence gerçekten eğitim sistemi çökmüş durumda biz hazırcılıktan kurtulmak isterken onlar daha çok hazırcı oluyorlar.
Ne eğitimi :) genel toplu bir eğitime ihtiyacımız var aslında herkesin. Gİt gide daha da kötüye giden eğitim sistemi. Böyle giderse fikir sahibi kalmayacak ortada. Tek bir fikir olacak arkadaşın söylediğine katılıyorum... :)
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul
       
  Türkiye'de Sivil ve Mivil Toplum
“ Türk milleti söylemez, söylenir…”   


Evet, söylenmeden söylemenin, topluma olan borcumuzu ödemenin, kendini bir ideale adamanın ve onun uğrunda uğraş vermenin, demokrasinin toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz etmesinin vb. zeminini bize sağlayan en önemli yapılar, Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar).


Ülkemizde sivil toplum alanı denildiğinde hangi kurumların Sivil Toplum Kuruluşu olarak nitelendirileceği konusu oldukça tartışmalıdır. Kimi yaklaşımlar özel ilgileri olan insanların bir araya gelerek kurdukları dernekleri, hayırsever kişilerin kurdukları yardımlaşma amaçlı dernekleri, sendikaları, meslek kuruluşlarını STK saymaz. Yalnızca savunuculuk yapan dernekleri STK olarak kabul ederler. Başka bir yaklaşıma göre ise kapsam daha geniş tutularak dernekler, vakıflar, kar amacı gütmeyen kuruluşlar; sendikalar, siyasi partiler, odalar vb. kuruluşlar kimi faaliyetleri gerçekleştirdiklerinde STK sayılırlar. Bizde sivil toplum denildiği zaman devletten özerk, özgür bir alan anlaşılıyor. Bu yaklaşım tamamen olmasa da büyük ölçüde doğrudur.


2908 sayılı darbeci zihniyetin yasalaştırdığı Dernekler Kanunu’nun vazettiği sivil toplum düzenini bir tarafa bırakacak olursak, 2005 yılında yürürlüğe giren yeni Dernekler Kanunu’nun yön verdiği sivil alana göz attığımızda karşılaştığımız manzaranın bulunduğumuz çağa yakışmadığını ifade ederek bu alana dair fikirlerimizi sürdürelim.


Sivil toplumu hangi türden kurumların oluşturduğu tartışmalarını bir tarafa bırakıp bu alanı temsilen dernekleri ölçüt olarak alırsak ülkemizde durum şöyledir:
Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın verilerine göre ülkemizde 87.281 adet faal dernek mevcuttur. Bu derneklerin nitelikleri bir tarafa bırakılırsa, bu sayı sırf nicelik olarak dahi yeterli değildir. Neden durum böyledir? En önemli sebeplerin başında devletin sivil topluma bakışı gelmektedir. Devlet tarafından sivil toplum konusu uzun süre bir asayiş meselesi olarak ele alınmış, dernekler zaptı rapt altına alınacak kuruluşlar olarak algılanmışlardır. Nitekim bu bakış açısının sonucu olarak derneklere hizmet veren birim emniyet müdürlüklerinde “Dernekler Masası” adı verilen bir birim olmuş, sivil toplum kuruluşlarının devletle teması bu masanın amiri olan komiserin ufkuna terk edilmiştir. İstenen, derneklerin gelişmesi değil de güdük kalması olunca, bu durum uzun yıllar pek de yadırganmamıştır. 2000’li yılların başından itibaren yapılan değişikliklerle derneklere hizmet veren birimler sivilleştirilmiş, bunun sonucunda yine İçişleri Bakanlığı bünyesinde ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün binası içinde Dernekler Dairesi Başkanlığı kurulmuştur. Bir diğer sorun da bu dairenin yapısından kaynaklanmaktadır. Daire, personel sayı ve niteliği bakımından oldukça yetersizdir. Diğer taraftan, hiç gereği yokken tüm illerde il dernekler müdürlükleri şeklinde örgütlenmiştir. Merkezdeki ve İllerdeki bu örgütlenme biçimi ile sivil toplum kuruluşlarının bekası mülki amirlerin tasallutuna ve ufkuna teslim edilmiştir. Onlar nezdinde dernek yalnızca sanayicilerin- işadamlarının kurdukları derneklerdir, zira para onlarda bulunmaktadır. Diğer derneklerin dolgu malzemesi olmaktan öte hiçbir kıymeti yoktur. Bu tutumlarında mülki amirler kısmen haklıdır, bunun sebeplerini aşağıda açıklayacak olmakla birlikte en önemli neden derneklerin düşük nitelikleridir.


Ülkemizde gerçek anlamda sivil toplum kuruluşları tahmine göre mevcut faal derneklerin %10’u civarındadır. Bu derneklerin sayısının artabilmesi, sivil toplumun/halkın güçlenmesi için devletten görece bağımsız bir örgütlenmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Şöyle ki, derneklere hizmet etsin amacıyla kurulu bulunan Derkler Dairesi Başkanlığı İçişleri Bakanlığı bünyesindedir ve bunun en temel gerekçesi devletin hala STK’ları kontrol altında tutma güdüsüdür. Şayet Türkiye, çağa uygun yeni bir anayasa yapabilirse, derneklere hizmet veren resmi kurumlar da daha özerk bir yapıya kavuşabilecektir. Bu özerk yapıda belki de vakıflara, sendikalara, siyasi partilere hizmet veren resmi yapıları tek çatı altında toplamak mümkün olacak, her alanın demokratikleşmesi, şeffaflaşmasının gereği olarak demokratik mekanizmalarla yönetim kadroları kendi içinde belirlenecek, STK’ ların fonlanması dahi çeşitli proje çağrıları ile bu yapı tarafından yerine getirilebilecektir. Belki ilk etapta bu yapı gerçekleştirilemeyebilir, buna ilk adım olarak Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın yapısı ele alınarak personel niteliği arttırılmalı, tüm illerde örgütlenmek yerine bölgesel örgütlenmeye gidilmeli, belki de hepsinden daha önemlisi derneklerin yerine getirmekle yükümlü oldukları bürokratik işlemler azaltılmalı ve basitleştirilmelidir.



Mevcut duruma baktığımızda dernekleri şöyle kategorize edebiliriz.

STK niteliğine haiz dernekler: Bu dernekler tüzüğünde yazılan amaca kendini adamış gönüllüleri eliyle kurulan/faaliyet gösteren derneklerdir. Kuruluş amaçlarına göre, bireysel hakların, insan haklarının gelişmesi, demokrasinin kökleşmesi, tüketicilerin bilinçlendirilmesi, muhtaç insanlara ayni ve nakdi yardım ulaştırılması, çevre bilincinin gelişmesi vb. alanlarda başka hiçbir hesap yapmadan faaliyette bulunurlar.



Bay başkan, bayan başkan dernekleri: Kimi dernekler vardır ki yalnızca başkanlarıyla anılırlar, bu derneklerin başkanları boyunlarını bükerek ben falan derneğin başkanıyım deyip, sosyal statü peşinde koşarlar. Derneğin başka hiçbir faaliyeti yoktur.



***Tabela dernekleri:

İnsanlar çoğu zaman büyük bir heyecanla derneklerini kurarlar. Ancak dernek faaliyetleri sanıldığından kolay değildir. Heyecan yetmez, insan kaynağı ve maddi kaynak gerektirir. Bir süre bunlara direnen bir avuç insan dayanamayıp pes ederler, derneğin tabelası durur, kapatmaya kıyamazlar, ama hiçbir faaliyeti de yoktur. Ülkemizde bu tür derneklerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur, adeta bu açıdan ülkemiz tam bir dernek mezarlığıdır.


***Cami dernekleri:

Bu dernekler cemaatten para toplamanın aracı durumundadır. Tek faaliyetleri makbuz bastırıp, namaz çıkışlarında para toplamaktır. Sırf bu iş için dernek gibi epey bürokratik işlem gerektiren bir tüzel kişiliğe gerek var mıdır? Diye sormak gerekir. Oysa her kentte yalnızca bir ya da iki adet, camilerin ihtiyaçlarını giderecek, din hizmetlerinin kalitesinin artmasına katkı sağlayacak dernek kurmak yeterlidir. Bu dernek bir taraftan para yardımlarını kabul edip camilerin maddi ihtiyaçlarının giderilmesine katkı sağlarken, diğer taraftan da çeşitli eğitimler, konferanslar, seminerler, yayınlar yoluyla din hizmetlerinin kalitesini artırma yönünde gönüllülerin desteğini sağlayabilirler.



İllegal örgütlerin arka bahçesi dernekler:

Ülkemizde maalesef birçok illegal örgüt faaliyet göstermektedir ve bu örgütler kimi dernekler kurmak suretiyle legalize olmaya, toplumda görünür olmaya çalışmaktadırlar. Bu durum illegal yapıların legalize olması, toplumla bütünleşmesi, kontrol edilebilmeleri, yer altına çekilmemeleri açısından faydalıdır bile diyebiliriz. Hatta kimi yabancı menşeli yapılar özellikle misyonerlik faaliyetlerini, siyasi bazı hedeflerini kurdukları ya da kurdurdukları bazı dernekler üzerinden gerçekleştirmektedir.


***Siadlar:

Yani sanayicilerin, iş adamlarının kurdukları dernekler.

Bu derneklerin özellikle ülke genelinde faaliyet gösterenleri ve bunların üst kuruluşları niteliğindeki federasyonlar/konfederasyonlar ülkenin başta ekonomi olmak üzere siyasal ve sosyal hayatında en etkili olan derneklerdir. Hatta bunlardan bir kısmı bir zamanlar siyasal iktidarları belirlemede bile çok etkili olmuşlardır. Bu yapılar kuruluş amaçlarına hizmet eder ve etkin olabilirlerse ülke kalkınmasında, demokratikleşmesinde önemli roller oynayabilirler.



***Kamu yararına çalışma statüsüne sahip dernekler: Bu statü Bakanlar Kurulu’nun kararı ile Dernekler Yönetmeliği’nde belirtilen ölçütlere uyan derneklere tanınmaktadır. Bu ölçütlerden en önemlisi yerel ya da toplumsal kalkınmaya katkı sağlayabilecek nitelikte olmaktır. Bu derneklerden de maalesef çok azı hakikatte bu işlevi yerine getirebilmektedir. Hele bu derneklerin şubeleri diğer derneklerden çok da farklı değildir. Bu uygulama bir nevi ayrımcılığı getirmektedir. Çünkü bu dernekler bazı haklara ve ayrıcalıklara sahiptir.


***Hemşeri dernekleri:

Türk toplumu Osmanlı toplum düzeninden gelen değerlerle Cumhuriyetin öngördüğü değerleri henüz sentezleyememiş, köylülükle kentlilik arasında bir yerdedir. Yoğun göçle kentin varoşlarına yerleşen insanlar için hemşeri dernekleri güven duyabilecekleri ve yardımlaşabilecekleri adacıklar teşkil etmektedirler. Bu dernekler ifade edilen bu fonksiyonların yanında çoğunlukla kahvehane niteliğindedir.



***Kahvehane/lokal dernekler:

2908 sayılı eski Dernekler Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde vergiden ve denetimden muaf olmak isteyen kahvehane işletme niyetindeki kişiler dernek kurma yoluna gitmiş olup, bu alışkanlık günümüzde de kısmen devam etmektedir. Bu derneklerin tek ve en önemli faaliyeti ya lokal açarak kahvehane gibi işletmek ve yahut da dernek merkezini kahvehaneye çevirmekten ibarettir. Sayıları azımsanmayacak kadar çoktur. Bu tür derneklerin bir kısmında yasa dışı kumar dahi oynatılmaktadır. Bu dernekler, derneklerin imajını halk nezdinde olumsuz etkileyen ve derneklere halkın güvenini sarsan oluşumların başına gelmektedir.



***Spor kulübü dernekleri:

Spor kulüpleri dernekler yasasına göre kurulmakta ve kimi faaliyetleri yönüyle spor federasyonlarına tabi olmaktadırlar. Amatör dernekler için sorun teşkil etmeyen bu durum özellikle profesyonel kulüpler için büyük bir sorundur. Yüksek miktarda paraların döndüğü bir piyasaya mevcut Dernekler Kanunu kâfi gelmemektedir. Bu tür kulüpler için ayrı yasal düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır.



***Engelli dernekleri:

Ülkemizde engellilere hizmet eden derneklerin yanında, toplumun merhamet duygularını sömürerek Yardım Toplama Kanunu’nu da kullanmak suretiyle para toplayan ve bu paralardan nemalanan bir kitle de maalesef bulunmaktadır. Belki de en acısı engellilerin sırtında geçinen asalakların varlığıdır.



Toplumda değişimim aşağıdan yukarıya sağlanması, yönetenlerin gerçek anlamda halk tarafında denetlenebilmesi, halkın beklentilerine uygun bir devlet yapılanmasının vücut bulabilmesi için güçlü bir sivil toplumun varlığı elzemdir. Cılız bir sivil toplum, en hafifinden güçlü bir merkezi otoriteyi beslemektedir. Yetkileri tek elde toplayan merkezi yapılar, halkı temsil eden güçlü sivil yapılar olmadığından, tek varlık sebebi vatandaşların mutluluğunu ve ortak çıkarını sağlamak olan devleti şayet, bu yapıya hâkim olanlar iyi niyetliyse vatandaşa hizmet eden bir yapıya kavuşturmakta, iyi niyetli değilse ceberutlaştırmaktadır. Oysa varlık sebebi vatandaşa hizmet etmek olan devlete yön veren ve onu kontrol eden tek otorite halk olmalıdır. Bunun da yolu, sivil toplum kuruluşları çatısı altında bir araya gelerek örgütlenmiş ve ortak çıkarlarını sağlamaya çalışan toplumdan geçmektedir.

(alıntı)

 
Üst