S
su perisi
Kullanıcı
- 4 Ocak 2007
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
Şeytanın Fısıldadıkları
Gerçek mi? "Gerçek mi?" Şimdiye kadar duyduğum en deli, en yürek titreten, en gönül karıştıran kahkahasını koyuverdi Şeytan. "Ey insanoğlu sen, her akşam şu dua ile yat en iyisi 'Yar bana bir rüya', ve her sabah yine aynı dua ile uyan" Ve birdenbire kesip alaycı kahkahalarını gözlerini çevirdi yüreğime, buz gibi bir sesle eklendi: "En büyük uyuşturucu gerçekçiliktir." (Arka Kapak)
Emre Yılmaz
İlkkaynak Kültür ve Sanat Ürünleri
Kitaptan Bazı Bölümler
AŞK-EVLİLİK-İHANET
Fakir bir adam için karısı sahip olduğu tek şeydir.
Terketmek üzere olan kadının çektiği ilk silah kendi cinselliğidir;
ama o silahla genelde kendini vurur.
Evliliğin aşkı öldürdüğü söylenir.
Bu akılcıların tipik düz çizgili neden-sonuç yanılmalarından biridir.
Doğrusu şöyledir: aşkın beklenen ölümünün evlilik sırasında gerçekleşmesi
sık rastlanan bir tesadüftür sadece.
Aşkın ömrü zaten kısadır, ölümü de hep ama hep doğal nedenlerledir.
"Değişeceğim" sözü ilişkilerimizi düzeltmekte kullandığımız bir bozuk paradır.
...gerçekten aşık olamayanlar ve hiçbir zaman olamayacaklar aşkın tüm sorumluluğunu sadakat sanırlar.
Ne büyük yanılgı!
Aşkta oysa bir tek sorumluluk vardır...
Aşk.
Sadakat, saygı, ihanet, iffet...Bütün bunlar o sorumluluğu biraz daha sürdürmeye yarayan oyunlardır.
Sevmekten usanmak başkadır; sevmemek başka.
"Seni hala seviyorum sevgilim.Ama bu aralar sevmekten usandım".
Bu dili konuşan aşıklar ne kadar azdır.
Kendimizi her zaman bir papatya falına hapsederiz.
Seven erkek üç yılda, seven kadın ise yedi yılda bıkar.
Aşkın en barbat yanı da aradaki bu dört senedir zaten.
Tehlikeli bir ihanet oyununa başlayanlar sanırlar ki sadece kaybederlerse bir bedel ödeyecekler.
Halbuki tehlikeli ihanet oyunların ters bir kuralı vardır:
kazananlar her zaman kaybedenlerden daha çok bedel öderler.
Üstelik çoğu zaman herkesin ödeyeceği bedel apaçık ortadadır.
Tehlikeli oyunları bu kadar cazip kılan ise, bedellerin asla peşin istenmemesidir.
Kader, verdiği hazza kıyasla en fahiş bedeli işte bu yüzden ihanet oyuncularından talep eder.
Ve oyuncular en ağır senetleri çarçabuk imzalar ve atlarlar sahneye.
Ne doğrunun ne de yalanın yüzde yüzü yoktur.
Ama ben %80 ve üstüne müteşekkir olmayı;
%50 ve üstüne rıza göstermeyi;
%30 ile %50 arasına katlanmayı öğrendim.
Yoksa tek bir dostum veya sevgilim kalmazdı yahu.
Yalan ise %30 ve altından başlar.
İtiraf...
yepyeni ufak yalanlar söylenerek anlatılan eski bir yalandır.
Erkekler ve kadınlar affetmek ve unutmak konusunda da biraz farklıdırlar.
Erkek çabuk unutur; ama asla affetmez.
Kadın derhal afferder; ama asla unutmaz.
Unutmak değil - çünkü bu mümkün de değildir.
Ama hatırlamamaya çalışmak -işte bu hayatta erken kazanılması gereken bir meziyettir.
KADER, KISMET, TALİH, HAYAT, ÇALIŞMAK
Hayatımızın yapı taşları rastlantılardır.
Kısmet denilen zillinin egemenliğini kabul edip rahat edeceğimize,
çaba denilen bir hödük ve akıl isminde bir snopla yola çıkarız hep.
Ve tabii çuvallarız.
Hayat tecrübelerin ne kadar azsa planların, programların ve prensiplerin o kadar çok olur.
-"Yat aşağı ve keyifle bekle," diyor Kısmet.
-"iyi veya Kötü her yazgının arkasında ben varım," diyor Ölüm.
Bunlardan daha ferah daha iyimser daha gönül açıcı başka ne olabilir?
Osmanlılar Büyük Filozoflardı.
Yine de
Hiçbir şey yapmayanların başına gelenler - kader
Bir şeyler yapanların başına gelenler ise - kısmettir.
Ona göre...
"Bu sizin için son çağrıdır".
Havaalanlarındaki bu anons dehşete düşürüyor beni.
"Bu sizin için son çağrıdır".
Nice filozofun kitabı, böylesine güçlü ifade taşıyan bir tek cümleden yoksun olduğu için unutuldu.
Para, sokağa atılacak kadar değersiz bir şey değildir.
Ama çalışarak kazanılacak kadar da değerli hiç değildir.
İlerleme:
Eski güzel günlere geri dönüşün artık mümkün olmayacağını anladığımız noktadan itibaren,
yürümek zorunda kaldığımız o acılarla dolu yola verdiğimiz şatafatlı isim.
Eskiden sadece çalışırken zamanımızı çalanlar, artık boş zamanımız için de rekabet halindeler.
Sinemaya mı gitsek, diskoya mı?
Yoksa ucuz bir tatille İtalya'ya mı?
Çünkü
Sırtını bir ağaca dayayıp yüzünü güneşe çevirmek Kapitalizme baş kaldırmaktır.
Uzanıp çimenlere bulutları seyretmek, kurulu düzene karşı en tehlikeli isyandır.
Herkes böyle beleşe kafa dinlerse Kapitalizm çöker.
Otel sahiplerinin, tur operatörlerinin, garsonların, komilerin velhasıl bütün sadık ve çalışkan kölelerin
üretme ve tüketme haklarını kimseye bedavaya yedirmez Kapitalizm.
Ve işte bu yüzden keser
mülkiyetini birilerine devredip
gölgesini satamayacağı her ağacı.
Avcı ve toplayıcı obalar günde iki saat çalışarak hayatta kalırlar.
Biz post-modernler ise günde on saat çalışarak iki yakamızı ancak ucu ucuna getirebiliyoruz.
Yirminci yüzyılın ilk yarısı pisipisine ölmekle geçti.
İkinci yarısı ise boşu boşuna çalışmakla.
Mutsuzluğunuzu azaltırsa bu bir ilaçtır.
Mutluluğunuzu arttırırsa uyuşturucu.
Mutluluk üstüne düşünmek, hele mutluluk için çabalamak kimseyi mutlu etmez.
Mutluluk her şeyden önce mutluluğu unutmaktır.
Gurur, beni benden ve bizden ve her şeyden ayıran şık ve mağrur bir duvardır.
Kimse eşit doğmaz.
Ama herkes eşit ölür.
İşte onun için ölüm, acı bir son değildir.
Hayatımızın yegane adil başlangıcı ve biricik fırsat eşitliğidir.
KADER, KISMET, TALİH, HAYAT, ÇALIŞMAK
Hayatımızın yapı taşları rastlantılardır.
Kısmet denilen zillinin egemenliğini kabul edip rahat edeceğimize,
çaba denilen bir hödük ve akıl isminde bir snopla yola çıkarız hep.
Ve tabii çuvallarız.
Hayat tecrübelerin ne kadar azsa planların, programların ve prensiplerin o kadar çok olur.
-"Yat aşağı ve keyifle bekle," diyor Kısmet.
-"iyi veya Kötü her yazgının arkasında ben varım," diyor Ölüm.
Bunlardan daha ferah daha iyimser daha gönül açıcı başka ne olabilir?
Osmanlılar Büyük Filozoflardı.
Yine de
Hiçbir şey yapmayanların başına gelenler - kader
Bir şeyler yapanların başına gelenler ise - kısmettir.
Ona göre...
"Bu sizin için son çağrıdır".
Havaalanlarındaki bu anons dehşete düşürüyor beni.
"Bu sizin için son çağrıdır".
Nice filozofun kitabı, böylesine güçlü ifade taşıyan bir tek cümleden yoksun olduğu için unutuldu.
Para, sokağa atılacak kadar değersiz bir şey değildir.
Ama çalışarak kazanılacak kadar da değerli hiç değildir.
İlerleme:
Eski güzel günlere geri dönüşün artık mümkün olmayacağını anladığımız noktadan itibaren,
yürümek zorunda kaldığımız o acılarla dolu yola verdiğimiz şatafatlı isim.
Eskiden sadece çalışırken zamanımızı çalanlar, artık boş zamanımız için de rekabet halindeler.
Sinemaya mı gitsek, diskoya mı?
Yoksa ucuz bir tatille İtalya'ya mı?
Çünkü
Sırtını bir ağaca dayayıp yüzünü güneşe çevirmek Kapitalizme baş kaldırmaktır.
Uzanıp çimenlere bulutları seyretmek, kurulu düzene karşı en tehlikeli isyandır.
Herkes böyle beleşe kafa dinlerse Kapitalizm çöker.
Otel sahiplerinin, tur operatörlerinin, garsonların, komilerin velhasıl bütün sadık ve çalışkan kölelerin
üretme ve tüketme haklarını kimseye bedavaya yedirmez Kapitalizm.
Ve işte bu yüzden keser
mülkiyetini birilerine devredip
gölgesini satamayacağı her ağacı.
Avcı ve toplayıcı obalar günde iki saat çalışarak hayatta kalırlar.
Biz post-modernler ise günde on saat çalışarak iki yakamızı ancak ucu ucuna getirebiliyoruz.
Yirminci yüzyılın ilk yarısı pisipisine ölmekle geçti.
İkinci yarısı ise boşu boşuna çalışmakla.
Mutsuzluğunuzu azaltırsa bu bir ilaçtır.
Mutluluğunuzu arttırırsa uyuşturucu.
Mutluluk üstüne düşünmek, hele mutluluk için çabalamak kimseyi mutlu etmez.
Mutluluk her şeyden önce mutluluğu unutmaktır.
Gurur, beni benden ve bizden ve her şeyden ayıran şık ve mağrur bir duvardır.
Kimse eşit doğmaz.
Ama herkes eşit ölür.
İşte onun için ölüm, acı bir son değildir.
Hayatımızın yegane adil başlangıcı ve biricik fırsat eşitliğidir.
Gerçek mi? "Gerçek mi?" Şimdiye kadar duyduğum en deli, en yürek titreten, en gönül karıştıran kahkahasını koyuverdi Şeytan. "Ey insanoğlu sen, her akşam şu dua ile yat en iyisi 'Yar bana bir rüya', ve her sabah yine aynı dua ile uyan" Ve birdenbire kesip alaycı kahkahalarını gözlerini çevirdi yüreğime, buz gibi bir sesle eklendi: "En büyük uyuşturucu gerçekçiliktir." (Arka Kapak)
Emre Yılmaz
İlkkaynak Kültür ve Sanat Ürünleri
Kitaptan Bazı Bölümler
AŞK-EVLİLİK-İHANET
Fakir bir adam için karısı sahip olduğu tek şeydir.
Terketmek üzere olan kadının çektiği ilk silah kendi cinselliğidir;
ama o silahla genelde kendini vurur.
Evliliğin aşkı öldürdüğü söylenir.
Bu akılcıların tipik düz çizgili neden-sonuç yanılmalarından biridir.
Doğrusu şöyledir: aşkın beklenen ölümünün evlilik sırasında gerçekleşmesi
sık rastlanan bir tesadüftür sadece.
Aşkın ömrü zaten kısadır, ölümü de hep ama hep doğal nedenlerledir.
"Değişeceğim" sözü ilişkilerimizi düzeltmekte kullandığımız bir bozuk paradır.
...gerçekten aşık olamayanlar ve hiçbir zaman olamayacaklar aşkın tüm sorumluluğunu sadakat sanırlar.
Ne büyük yanılgı!
Aşkta oysa bir tek sorumluluk vardır...
Aşk.
Sadakat, saygı, ihanet, iffet...Bütün bunlar o sorumluluğu biraz daha sürdürmeye yarayan oyunlardır.
Sevmekten usanmak başkadır; sevmemek başka.
"Seni hala seviyorum sevgilim.Ama bu aralar sevmekten usandım".
Bu dili konuşan aşıklar ne kadar azdır.
Kendimizi her zaman bir papatya falına hapsederiz.
Seven erkek üç yılda, seven kadın ise yedi yılda bıkar.
Aşkın en barbat yanı da aradaki bu dört senedir zaten.
Tehlikeli bir ihanet oyununa başlayanlar sanırlar ki sadece kaybederlerse bir bedel ödeyecekler.
Halbuki tehlikeli ihanet oyunların ters bir kuralı vardır:
kazananlar her zaman kaybedenlerden daha çok bedel öderler.
Üstelik çoğu zaman herkesin ödeyeceği bedel apaçık ortadadır.
Tehlikeli oyunları bu kadar cazip kılan ise, bedellerin asla peşin istenmemesidir.
Kader, verdiği hazza kıyasla en fahiş bedeli işte bu yüzden ihanet oyuncularından talep eder.
Ve oyuncular en ağır senetleri çarçabuk imzalar ve atlarlar sahneye.
Ne doğrunun ne de yalanın yüzde yüzü yoktur.
Ama ben %80 ve üstüne müteşekkir olmayı;
%50 ve üstüne rıza göstermeyi;
%30 ile %50 arasına katlanmayı öğrendim.
Yoksa tek bir dostum veya sevgilim kalmazdı yahu.
Yalan ise %30 ve altından başlar.
İtiraf...
yepyeni ufak yalanlar söylenerek anlatılan eski bir yalandır.
Erkekler ve kadınlar affetmek ve unutmak konusunda da biraz farklıdırlar.
Erkek çabuk unutur; ama asla affetmez.
Kadın derhal afferder; ama asla unutmaz.
Unutmak değil - çünkü bu mümkün de değildir.
Ama hatırlamamaya çalışmak -işte bu hayatta erken kazanılması gereken bir meziyettir.
KADER, KISMET, TALİH, HAYAT, ÇALIŞMAK
Hayatımızın yapı taşları rastlantılardır.
Kısmet denilen zillinin egemenliğini kabul edip rahat edeceğimize,
çaba denilen bir hödük ve akıl isminde bir snopla yola çıkarız hep.
Ve tabii çuvallarız.
Hayat tecrübelerin ne kadar azsa planların, programların ve prensiplerin o kadar çok olur.
-"Yat aşağı ve keyifle bekle," diyor Kısmet.
-"iyi veya Kötü her yazgının arkasında ben varım," diyor Ölüm.
Bunlardan daha ferah daha iyimser daha gönül açıcı başka ne olabilir?
Osmanlılar Büyük Filozoflardı.
Yine de
Hiçbir şey yapmayanların başına gelenler - kader
Bir şeyler yapanların başına gelenler ise - kısmettir.
Ona göre...
"Bu sizin için son çağrıdır".
Havaalanlarındaki bu anons dehşete düşürüyor beni.
"Bu sizin için son çağrıdır".
Nice filozofun kitabı, böylesine güçlü ifade taşıyan bir tek cümleden yoksun olduğu için unutuldu.
Para, sokağa atılacak kadar değersiz bir şey değildir.
Ama çalışarak kazanılacak kadar da değerli hiç değildir.
İlerleme:
Eski güzel günlere geri dönüşün artık mümkün olmayacağını anladığımız noktadan itibaren,
yürümek zorunda kaldığımız o acılarla dolu yola verdiğimiz şatafatlı isim.
Eskiden sadece çalışırken zamanımızı çalanlar, artık boş zamanımız için de rekabet halindeler.
Sinemaya mı gitsek, diskoya mı?
Yoksa ucuz bir tatille İtalya'ya mı?
Çünkü
Sırtını bir ağaca dayayıp yüzünü güneşe çevirmek Kapitalizme baş kaldırmaktır.
Uzanıp çimenlere bulutları seyretmek, kurulu düzene karşı en tehlikeli isyandır.
Herkes böyle beleşe kafa dinlerse Kapitalizm çöker.
Otel sahiplerinin, tur operatörlerinin, garsonların, komilerin velhasıl bütün sadık ve çalışkan kölelerin
üretme ve tüketme haklarını kimseye bedavaya yedirmez Kapitalizm.
Ve işte bu yüzden keser
mülkiyetini birilerine devredip
gölgesini satamayacağı her ağacı.
Avcı ve toplayıcı obalar günde iki saat çalışarak hayatta kalırlar.
Biz post-modernler ise günde on saat çalışarak iki yakamızı ancak ucu ucuna getirebiliyoruz.
Yirminci yüzyılın ilk yarısı pisipisine ölmekle geçti.
İkinci yarısı ise boşu boşuna çalışmakla.
Mutsuzluğunuzu azaltırsa bu bir ilaçtır.
Mutluluğunuzu arttırırsa uyuşturucu.
Mutluluk üstüne düşünmek, hele mutluluk için çabalamak kimseyi mutlu etmez.
Mutluluk her şeyden önce mutluluğu unutmaktır.
Gurur, beni benden ve bizden ve her şeyden ayıran şık ve mağrur bir duvardır.
Kimse eşit doğmaz.
Ama herkes eşit ölür.
İşte onun için ölüm, acı bir son değildir.
Hayatımızın yegane adil başlangıcı ve biricik fırsat eşitliğidir.
KADER, KISMET, TALİH, HAYAT, ÇALIŞMAK
Hayatımızın yapı taşları rastlantılardır.
Kısmet denilen zillinin egemenliğini kabul edip rahat edeceğimize,
çaba denilen bir hödük ve akıl isminde bir snopla yola çıkarız hep.
Ve tabii çuvallarız.
Hayat tecrübelerin ne kadar azsa planların, programların ve prensiplerin o kadar çok olur.
-"Yat aşağı ve keyifle bekle," diyor Kısmet.
-"iyi veya Kötü her yazgının arkasında ben varım," diyor Ölüm.
Bunlardan daha ferah daha iyimser daha gönül açıcı başka ne olabilir?
Osmanlılar Büyük Filozoflardı.
Yine de
Hiçbir şey yapmayanların başına gelenler - kader
Bir şeyler yapanların başına gelenler ise - kısmettir.
Ona göre...
"Bu sizin için son çağrıdır".
Havaalanlarındaki bu anons dehşete düşürüyor beni.
"Bu sizin için son çağrıdır".
Nice filozofun kitabı, böylesine güçlü ifade taşıyan bir tek cümleden yoksun olduğu için unutuldu.
Para, sokağa atılacak kadar değersiz bir şey değildir.
Ama çalışarak kazanılacak kadar da değerli hiç değildir.
İlerleme:
Eski güzel günlere geri dönüşün artık mümkün olmayacağını anladığımız noktadan itibaren,
yürümek zorunda kaldığımız o acılarla dolu yola verdiğimiz şatafatlı isim.
Eskiden sadece çalışırken zamanımızı çalanlar, artık boş zamanımız için de rekabet halindeler.
Sinemaya mı gitsek, diskoya mı?
Yoksa ucuz bir tatille İtalya'ya mı?
Çünkü
Sırtını bir ağaca dayayıp yüzünü güneşe çevirmek Kapitalizme baş kaldırmaktır.
Uzanıp çimenlere bulutları seyretmek, kurulu düzene karşı en tehlikeli isyandır.
Herkes böyle beleşe kafa dinlerse Kapitalizm çöker.
Otel sahiplerinin, tur operatörlerinin, garsonların, komilerin velhasıl bütün sadık ve çalışkan kölelerin
üretme ve tüketme haklarını kimseye bedavaya yedirmez Kapitalizm.
Ve işte bu yüzden keser
mülkiyetini birilerine devredip
gölgesini satamayacağı her ağacı.
Avcı ve toplayıcı obalar günde iki saat çalışarak hayatta kalırlar.
Biz post-modernler ise günde on saat çalışarak iki yakamızı ancak ucu ucuna getirebiliyoruz.
Yirminci yüzyılın ilk yarısı pisipisine ölmekle geçti.
İkinci yarısı ise boşu boşuna çalışmakla.
Mutsuzluğunuzu azaltırsa bu bir ilaçtır.
Mutluluğunuzu arttırırsa uyuşturucu.
Mutluluk üstüne düşünmek, hele mutluluk için çabalamak kimseyi mutlu etmez.
Mutluluk her şeyden önce mutluluğu unutmaktır.
Gurur, beni benden ve bizden ve her şeyden ayıran şık ve mağrur bir duvardır.
Kimse eşit doğmaz.
Ama herkes eşit ölür.
İşte onun için ölüm, acı bir son değildir.
Hayatımızın yegane adil başlangıcı ve biricik fırsat eşitliğidir.