Y
yasin06
Kullanıcı
Derviş kaşıkları...
Bir gün Evliyadan birine sormuşlar: "Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşa yanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim.” Diyerek önce sevgiyi dilden gönül’e indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış ve sevgiyi dillerinden eksik etmemelerine karşın, onu günlük hayatlarında hiç kimseye göstermeyen kişileri yemeğe çağırmış. Sofrada herkes yerini aldıktan sonra önlerine birer tas sıcak çorba ve sonra da derviş kaşıkları denilen, sapları bir metre uzunluğunda özel kaşıklar getirilmiş. Ev sahibi konuklarına bu kaşıkları nasıl tutmaları gerektiğini söylemiş: "Herkes kaşığının ucundan tutmak zorunda ." Misafirler, uçlarından tuttukları bir metre uzunluğundaki kaşıkları güçlükle taslarına daldırıyorlarmış, fakat kaşıklarına çorba doldurup, ağızlarına götüremiyorlarmış. Ağızlarına bir kaşık çorba koymayı beceremeyen misafirler, yemekten sonra kalktıkların da karınlarını doyuramamışlar, kaşıklarından dökülen çorba da sofranın üstünü kirletmişler.
Evliya zat, bir gün sonra ikinci bir yemek daveti yapmış. Bu defa, sevgiyi gerçekten bilen ve her gün sevgiyle yaşayan kişileri çağırmış. Bu kez onlar yerlerini almışlar, sofra da önlerine birer tas sıcak çorba ve sapları bir metre uzunlukta ki derviş kaşıkları getirilmiş yine. Onlara da kaşıkları ancak, saplarının uçlarından tutabilecekleri kuralı söylenmiş. Ev sahibi evliyanın "Buyurun, afiyet olsun" sözünden sonra sofradaki herkes, önündeki kaşığı, sapının ucundan tutmuş ve... Herkes kaşığını, karşısında ki kişinin tasına daldırıp, aldığı çorbayı, karşısında ki kişinin ağzına uzatmış. Ve bu usulle herkes karnını doyura bilmiş. Misafirler sofradan kalktıklarında ise, sofranın üstünde, dökülmüş tek damla çorba yokmuş.
"Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır ?" sorusunu soranlara bu misalle cevap verdikten sonra evliya zat, bir de tavsiyede bulunmuş: "İşte" demiş. "Kim ki hayat sofrasın da yalnızca kendini görür ve yalnızca kendini doyurmayı düşünürse, o kişi aç kalacağını da bilmelidir. Ve kim ki başkalarını da düşünür ve onları da doyurmaya çalışırsa bir başka kişi tarafından oda kesinlikle doyurulacaktır. Çünkü hayat denilen bu Pazarda alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."
Bir gün Evliyadan birine sormuşlar: "Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşa yanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim.” Diyerek önce sevgiyi dilden gönül’e indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış ve sevgiyi dillerinden eksik etmemelerine karşın, onu günlük hayatlarında hiç kimseye göstermeyen kişileri yemeğe çağırmış. Sofrada herkes yerini aldıktan sonra önlerine birer tas sıcak çorba ve sonra da derviş kaşıkları denilen, sapları bir metre uzunluğunda özel kaşıklar getirilmiş. Ev sahibi konuklarına bu kaşıkları nasıl tutmaları gerektiğini söylemiş: "Herkes kaşığının ucundan tutmak zorunda ." Misafirler, uçlarından tuttukları bir metre uzunluğundaki kaşıkları güçlükle taslarına daldırıyorlarmış, fakat kaşıklarına çorba doldurup, ağızlarına götüremiyorlarmış. Ağızlarına bir kaşık çorba koymayı beceremeyen misafirler, yemekten sonra kalktıkların da karınlarını doyuramamışlar, kaşıklarından dökülen çorba da sofranın üstünü kirletmişler.
Evliya zat, bir gün sonra ikinci bir yemek daveti yapmış. Bu defa, sevgiyi gerçekten bilen ve her gün sevgiyle yaşayan kişileri çağırmış. Bu kez onlar yerlerini almışlar, sofra da önlerine birer tas sıcak çorba ve sapları bir metre uzunlukta ki derviş kaşıkları getirilmiş yine. Onlara da kaşıkları ancak, saplarının uçlarından tutabilecekleri kuralı söylenmiş. Ev sahibi evliyanın "Buyurun, afiyet olsun" sözünden sonra sofradaki herkes, önündeki kaşığı, sapının ucundan tutmuş ve... Herkes kaşığını, karşısında ki kişinin tasına daldırıp, aldığı çorbayı, karşısında ki kişinin ağzına uzatmış. Ve bu usulle herkes karnını doyura bilmiş. Misafirler sofradan kalktıklarında ise, sofranın üstünde, dökülmüş tek damla çorba yokmuş.
"Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır ?" sorusunu soranlara bu misalle cevap verdikten sonra evliya zat, bir de tavsiyede bulunmuş: "İşte" demiş. "Kim ki hayat sofrasın da yalnızca kendini görür ve yalnızca kendini doyurmayı düşünürse, o kişi aç kalacağını da bilmelidir. Ve kim ki başkalarını da düşünür ve onları da doyurmaya çalışırsa bir başka kişi tarafından oda kesinlikle doyurulacaktır. Çünkü hayat denilen bu Pazarda alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."