Sevdiğine sevdiğini söyle....

MEDİHA1

Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Puanları
0
Konum
Kayseri
Ne hasta bekler sabahı,  
Ne taze ölüyü mezar...    
Ne de şeytan bir günahı,                        
Seni beklediğim kadar..N.F.K.​



Sevmek, sevgiyle yaşayabilmek; ömrümüz boyunca sahib olduğumuz cevherlerdir. Sevgi etrafındakiler için aydınlatan bir ışık, yıkayıp arındıran bir Rahmet, besleyip büyüten bir gıda, kazandırıp  zengin eden bir sermaye demektir. Sevgi; ilahi bir tılsımdır. Girdiği her yere inanmayı, güvenmeyi, yardım etmeyi ve hoşgörüyü getirir. Sevgiyle yola çıkan her yolcu; engelleri aşar. Menzillere ulaşır. Aradığını bulur. Sevgi; bütün güzelliklerin tohumudur. Bizler sevgi dolu yüreklerle, tebessümlerle çevremize sevgi ışıkları saçarsak bizim bir sevgimiz bin sevgilere gebe kalır inşaallah. Sevgi fidanları büyüyüp muhabbet çınarları yetişir. Kökü sevgiyle beslenmiş gövdesi muhabbetle sulanmış bu çınarlar ise kolay kolay devrilmez toplumlar oluşturur. İlahi vuslatlara ererler. Oysa ne şiirler yazılmış sevdalar üzerine. Ne kalemler eskimiş. Gören gözler göremez olmamış mı.
Leyla’nın Mecnun’a olan sevdası olmasa, mecnun olur muydu. Kim tanırdı Leylayı. Kim bilirdi, Leyla’nın suya giderken geriye doğru kaçamak bakışlarını.
Oysa balığın sudan çıktığındaki son nefesine ölüm diyoruz. Oysa, Onu sevgilisinden ayırdığımız için hayata küstüğünü bile anlamayız.
Böyle düşer sevda tetikleri yüreğe. Böyle başlar sonu bilinmeyen tüm denklemlerin bir araya gelipte oluşturduğu, adına aşk dediğimiz yaşam olgusu.
Yüreğe girmesiyle tüm bedeni teslim alır. Ne düşüncen kalır ne inadına ben seviyorum diye haykırışın.
Oysa bir kez prangalanmıştır yüreğin. Dilin suskun, gözlerin aşkı anlatmaktadır tek bir harfi bile kullanmadan.
Dilin söyleyemediği, ‘’Seni seviyorum’’u gözlerin anlattığını nasıl da anlar sevilen yürek. Mecnun ile Leyla döneminin hükümdarı mecnunun halini görünce,Leylenın güzelliğini merak ederek biner atına leylayı görmeye giderler,bu nice güzelmiş böyle diye,Leylayı gördüğünde o kadarda güzel değilmişsin derken Leyla nın cevabı gelir "güzelliğimi görebilmeniz için Mecnun'un gözüylen bakmak gerek" olur.


Bu sevdanın adı başka
Güzelliği, tadı başka
Canlar feda, böyle aşka
Bir şey sorma,ağla Leyla..


Sevmek gönül işidir, sevmek her kişinin değil, er kişinin hakkıdır. Seven kişi her olaya sevgiyle, merhametle bakarsa. Her şeyde sevilebilecek bir güzellik görür. Hatta en çetin imtihanlar en zorlu kişilerde bile bunu “Vedud olan Rabbim yarattı. O sevgi kaynağının yarattığı varlık nasıl kötü olabilir?  Nasıl sevilemez” diye merhamet eder. Ve her şeyi sever. Sevdiği için de Hz. Hamza’nın ciğerini vahşice parçalayan Vahşi gibi tevbe edip birer sevgili olmaya and içen yürekler çoğalır.

Sevmeyenler ise yaşamayanlardır. Onlar ölü kalplerdir. Hayatı anlamsız ve tatsız duygularla bitkisel hayatta yaşarlar. Gönüllerinde sevgi yerine menfaat, kin, hırs, nefret beslerler. Bunun için de bulundukları ortamlarda anarşiye ve bunalıma düşerler. Etrafındaki en yakın insanlarla bile çatışma içindedirler. Yürekleri sevgiden mahrum oldukları için de hiç bir zaman güzellikleri göremezler. Nimetlere ulaşamazlar. Devamlı kısır dünyalarında egoistçe yaşarlar.

Sevgiyle yaşayarak, birer sevgi insanı olabilmek en çok özlenen şeyler.

Herkesi ama Rabbimin yarattığı herkesi istisnasız sevmeli, tanıdıklarımıza  ‘Seni seviyorum’, bunun için de arıyorum, önem verip ziyaretine geliyorum, seviyorum, sevdiğim için de seccademde oturup Ganiyy olan Rabbimden isterken senin için de istiyorum” desek, hastalandığında biz de onunla ağrı çeksek, işleri bir ucundan biz de tutsak. Mutlu olduğunda tebessümümüzle katkıda bulunsak, zor anlarında yemeğimizi onlarla bölüşsek herhalde hayat bir başka olurdu.

Hz. Ali gibi sevdiğimiz için ölüm döşeklerine yatabiliyor muyuz? Hz. Ebu Bekir gibi yılan deliklerini ayağımızla tıkayabiliyor muyuz? Ensar gibi kardeşlerimiz için evimizin yarısını, aşımızın tamamını verebiliyor muyuz? Yunus’un deyimiyle “Ol dost için ağuları şeker gibi yutabiliyor muyuz?” Varımızı yoğumuzu bir gönül karşılığında kıyabiliyor muyuz? Yoksa sevgi mağdurları olarak sevgisiz, aşksız, muhabbetsiz, “Bunlar olamaz mı” diyoruz? Ama büyük bir yitiğimiz de var.. Sevgi, muhabbet, samimiyet. Sevginin tadını doyasıya yaşamış Mevlanamız da öyle söylemiyor mu?

“Altın ne oluyor? Can ne oluyor? İnci mercan da nedir? Bir sevgiye harcanmadıktan, bir Sevgiliye feda edilmedikten sonra...”

Niye herkesi gönülden sevip, sevginin yollarına dökmüyoruz her şeyleri... Hele bir verelim sadakaları tebessümlerle...

Niye Efendimiz (sav) ısrarla “Sevdiğini sevdiğine söyle” diye nasihat etmiş. Belki de sevgiler ortalara dökülsün, konuşulsun. Çağlayanlar gibi coşsun, diye.
 
Geri
Üst