S
sarmut
Kullanıcı
UMUDA YOLCULUK
İnsan yaşadığı kadar mı? yoksa yaşam insanın yettiği kadar mı? bu soru gece ansızın takıldı beynimi kemiren ve çığlık atarcasına dışarı çıkmak isteyen bir ses beni çağırdı yaşadıklarına dair duygularını , umutlarını hayallerini tercüme etmelisin : bir şeylere tam olarak neye çözüm bulacağını bilmeden hayata ve insanlığa dair yüreğini dökmelisin sedefin; yani o deniz kabuğunun içinde gizlenmiş parlaklığını belki yazılara döktüğün bu mısralarla “sedefi” kastettiğim o pırıltıyı kabuğundan gün yüzüne çıkararak gösterebilirsin sedef dedim kendime. yazıların da asıl gayesi ruhun derinliklerini okşayarak ortaya koymak istediklerini kendin olarak serzeniş yapmak değimlidir ?
Elbet ki yaşam ile insan kendini bir arada iç içe bağlayarak tutunmaya çalışır. Ve tutunduğun her dalda bir eğrilik görürsün bana eğri olmayan bir dal gösterebilir misin ? cevabın hayır olacaktır biliyorum cünkü düzgün bir dal yoktur düz görünen dallar bile yakından baktığında ufakta olsa eğriliklikleri gözüne yansır. Öyleyse yaşamı yaşadığımız ölçüde görüyoruz. Yaşadıklarımızla bakmayı değil görmeyi öğreniyoruz. Asıl olanı ortaya çıkarıyoruz. Doğrularımız yaşadıklarımızda; yanlışlıklarımız ise yaşamadıklarımızda gizleniyor. Gizlenen gerçekler gerçek olmaktan çıkıyor bizi bizden koparıyor işte bazen gizlenen gerçeklerde başka bir yanlışa neden oluyor. Bazen de en gizlenesi gerçekleri büyüklük yaparak gizleyebilmek bilmediğin bir felaketi önlüyor kısacası ; hayatı biz algıladığımız biçimde yaşıyoruz hayat bizi algılamak istemiyor . umutlarımızı biz ölçütlerimize sığdırıyoruz oysa umutların ne ölçütü vardır ne de sonu vardır umut dediğimiz sonsuza kadar biz var oldukça bizimle yaşar . en güzeli de böylesi umuda yolculuktur. Umutlar çareleri , çareler ise yaşamı bıraktığın daldan tutmayı hatta eğrilerini gözardı etmeden biraz daha bağlanmayı gören gözlerle gösterecektir. Yeter ki görmeyi öğrenelim. Görmek isteyelim.pusulaya yön vererek kararlarına tutunarak gemiyi yürütmeyi başaracağız. İşte o zaman umuda yolculukta bir adım bir adım daha diyerek yolun sonundaki ışığa (limana) her geçen zaman biraz daha yaklaşacağız. Belki güç, olacak belki de geç ama aslında kendin olarak baş koymayı bildiğin yolda başının kaldırılmasına tanık olacaksın . bunu içinden aldığın ne istediğini bildiğin o yüreğinle yani pusulanla başaracak olan sensin. Sen gayretlerinin yettiği kadar değil, görmek istediğin kadarsın. Demek ki seni sen yapan ortaya ne kadarını çıkarmak ve ne kadarını yaşama dair yaşamak istemendir. Yaşadıkça görmek vardır bir de gördükçe yaşamdan vazgeçmek vardır. Vazgeçmek en kolayıdır fakat ardına gizlenmiş beraberinde getirdiği asıl sorunlarda vardır. Peki gayem kendimce yaşamayı istemekse ben eğrileri de görmek istiyorum ve o gördüklerimle var olmak bunun arkasında pusulamı tutarak her ne doğacaksa YAŞAM DA VAR OLMAK…
yazan :
Sedef Armut
tarih : 17 nisan 2007
İnsan yaşadığı kadar mı? yoksa yaşam insanın yettiği kadar mı? bu soru gece ansızın takıldı beynimi kemiren ve çığlık atarcasına dışarı çıkmak isteyen bir ses beni çağırdı yaşadıklarına dair duygularını , umutlarını hayallerini tercüme etmelisin : bir şeylere tam olarak neye çözüm bulacağını bilmeden hayata ve insanlığa dair yüreğini dökmelisin sedefin; yani o deniz kabuğunun içinde gizlenmiş parlaklığını belki yazılara döktüğün bu mısralarla “sedefi” kastettiğim o pırıltıyı kabuğundan gün yüzüne çıkararak gösterebilirsin sedef dedim kendime. yazıların da asıl gayesi ruhun derinliklerini okşayarak ortaya koymak istediklerini kendin olarak serzeniş yapmak değimlidir ?
Elbet ki yaşam ile insan kendini bir arada iç içe bağlayarak tutunmaya çalışır. Ve tutunduğun her dalda bir eğrilik görürsün bana eğri olmayan bir dal gösterebilir misin ? cevabın hayır olacaktır biliyorum cünkü düzgün bir dal yoktur düz görünen dallar bile yakından baktığında ufakta olsa eğriliklikleri gözüne yansır. Öyleyse yaşamı yaşadığımız ölçüde görüyoruz. Yaşadıklarımızla bakmayı değil görmeyi öğreniyoruz. Asıl olanı ortaya çıkarıyoruz. Doğrularımız yaşadıklarımızda; yanlışlıklarımız ise yaşamadıklarımızda gizleniyor. Gizlenen gerçekler gerçek olmaktan çıkıyor bizi bizden koparıyor işte bazen gizlenen gerçeklerde başka bir yanlışa neden oluyor. Bazen de en gizlenesi gerçekleri büyüklük yaparak gizleyebilmek bilmediğin bir felaketi önlüyor kısacası ; hayatı biz algıladığımız biçimde yaşıyoruz hayat bizi algılamak istemiyor . umutlarımızı biz ölçütlerimize sığdırıyoruz oysa umutların ne ölçütü vardır ne de sonu vardır umut dediğimiz sonsuza kadar biz var oldukça bizimle yaşar . en güzeli de böylesi umuda yolculuktur. Umutlar çareleri , çareler ise yaşamı bıraktığın daldan tutmayı hatta eğrilerini gözardı etmeden biraz daha bağlanmayı gören gözlerle gösterecektir. Yeter ki görmeyi öğrenelim. Görmek isteyelim.pusulaya yön vererek kararlarına tutunarak gemiyi yürütmeyi başaracağız. İşte o zaman umuda yolculukta bir adım bir adım daha diyerek yolun sonundaki ışığa (limana) her geçen zaman biraz daha yaklaşacağız. Belki güç, olacak belki de geç ama aslında kendin olarak baş koymayı bildiğin yolda başının kaldırılmasına tanık olacaksın . bunu içinden aldığın ne istediğini bildiğin o yüreğinle yani pusulanla başaracak olan sensin. Sen gayretlerinin yettiği kadar değil, görmek istediğin kadarsın. Demek ki seni sen yapan ortaya ne kadarını çıkarmak ve ne kadarını yaşama dair yaşamak istemendir. Yaşadıkça görmek vardır bir de gördükçe yaşamdan vazgeçmek vardır. Vazgeçmek en kolayıdır fakat ardına gizlenmiş beraberinde getirdiği asıl sorunlarda vardır. Peki gayem kendimce yaşamayı istemekse ben eğrileri de görmek istiyorum ve o gördüklerimle var olmak bunun arkasında pusulamı tutarak her ne doğacaksa YAŞAM DA VAR OLMAK…
yazan :
Sedef Armut
tarih : 17 nisan 2007