T
tnctrkcell
Sarışın Hatunlar Aptaldır!
Daha doğduğumuz andan itibaren anne ve babamızın bize öğrettiği doğrular var; sonra yakın çevremiz, arkadaşlar, okul, okuyup gördüklerimiz… İnsan beyni o kadar çok bilgiye maruz kalıyor ki, bunları ancak tasnif ederek, yani bölümleyerek, sınıflandırarak hafızasında tutabiliyor.
Ateş sıcaktır, elini sokarsan yanarsın; kalabalık otobüste otururken başkalarıyla göz göze gelirsen yer vermek zorunda kalırsın! gibi.Toplum içinde yaşarken edindiğimiz deneyimler bize, ileriki zamanlarda işe yarar bilgiler olarak dönebildiği gibi, tersi de olabiliyor ve işte bunun adı da “önyargı.“Diğer bir söylemle öğrendiklerimizin otomatiğe bağlanması.
Artık düşünmeye ihtiyaç duymayıp, eski bildiklerimizin bizi doğruya götüreceğimizden emin olduğumuz durumlar. Yani önceki yargılarımızla [tekrar araştırma ve kıyas yapma zahmetine girmeden; hazırcılık yaparak] peşin ve haksız hükümlere varmamız…
Mankenler ve sarışınlar aptaldır, sınıfta en önde oturan gözlüklüler de inek!
Bir babayla oğlu arabada giderlerken kaza yaparlar, baba kaza yerinde ölür. Çocuk gözlerini hastanede açtığında, doktor odaya girer ve “merhaba oğlum” der…
Bu nasıl mümkün olabilir?
“Çocuğun babası hortlamış olmalı” ilk akla gelen yanıtlardan biri olsa da, doktorun esasında “annesi” olabileceği şaşırtır çoğu kez bizleri. [doktorlar hep erkek olur ya!]
Bana “düşünmeme” alternatifi verirseniz neden düşüneyim ki? Çünkü düşünmek zor iş.
Önyargı da işte beynin bu tembelliğine sanki çare için üretilmiş bir “bug” gibi.Bize benzeyenleri [veya kendimizi benzetmek istediğimiz idollerimizi] çekici bulup onlardan hoşlanıyor; benzemeyenlere karşı da olumsuz ve tembel bir tutum içine girip, önyargılı mı oluyoruz?
14 Ekim 1998′de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleştiği söylenen başka bir olay var. Hangi havayolu şirketi bilmiyoruz.
Bir hanım zenci bir adamın yanında oturuyor, hanım sinirliliğini belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istiyor, zira hanımefendimiz böylesine antipatik birinin yanında oturmak istemiyor!
Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu, fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söylüyor. Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlar; bu kadının sadece terbiyesiz değil aynı zamanda birinci sınıfta yolculuğa devam edecek olmasına şahit oluyorlar. Bizim adam ise kötü durumda olmasına rağmen cevap vermiyor.
Bu yüksek tansiyondaki durumda, kadın birinci sınıfta ve siyahi adamdan uzak uçabileceğinden tatmin görünüyor.Birkaç dakika sonra hostes kadına;
”Çok özür dilerim, gerçekten de uçakta başka yer olmamasına rağmen birinci sınıfta bir yer bulduğum için çok mutlu oldum. Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, zira bu değişiklik için pilottan izin almam gerekiyordu. Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz dedi ve bu izni verdi.”
Diğer yolcular doğal olarak kulaklarına inanamıyorlar. Kadın bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandığı esnada hostes, zenci yolcuya dönerek:
”Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bıraktığımız için özür diliyor.”
Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ediyorlar. Uçak firması o yıl kaptan pilot ve hostesi bu davranışlarından dolayı ödüllendirmekle kalmayıp, aşağıdaki mesajı tüm ofislerde personelin görebileceği bir biçimde asıyor:
”İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.”
Hakkımızda bir kez karar verip, sonra da ölünceye kadar bizi hep aynı gözle görenlerden siz de rahatsız olmuyor musunuz?
Daha doğduğumuz andan itibaren anne ve babamızın bize öğrettiği doğrular var; sonra yakın çevremiz, arkadaşlar, okul, okuyup gördüklerimiz… İnsan beyni o kadar çok bilgiye maruz kalıyor ki, bunları ancak tasnif ederek, yani bölümleyerek, sınıflandırarak hafızasında tutabiliyor.
Ateş sıcaktır, elini sokarsan yanarsın; kalabalık otobüste otururken başkalarıyla göz göze gelirsen yer vermek zorunda kalırsın! gibi.Toplum içinde yaşarken edindiğimiz deneyimler bize, ileriki zamanlarda işe yarar bilgiler olarak dönebildiği gibi, tersi de olabiliyor ve işte bunun adı da “önyargı.“Diğer bir söylemle öğrendiklerimizin otomatiğe bağlanması.
Artık düşünmeye ihtiyaç duymayıp, eski bildiklerimizin bizi doğruya götüreceğimizden emin olduğumuz durumlar. Yani önceki yargılarımızla [tekrar araştırma ve kıyas yapma zahmetine girmeden; hazırcılık yaparak] peşin ve haksız hükümlere varmamız…
Mankenler ve sarışınlar aptaldır, sınıfta en önde oturan gözlüklüler de inek!
Bir babayla oğlu arabada giderlerken kaza yaparlar, baba kaza yerinde ölür. Çocuk gözlerini hastanede açtığında, doktor odaya girer ve “merhaba oğlum” der…
Bu nasıl mümkün olabilir?
“Çocuğun babası hortlamış olmalı” ilk akla gelen yanıtlardan biri olsa da, doktorun esasında “annesi” olabileceği şaşırtır çoğu kez bizleri. [doktorlar hep erkek olur ya!]
Bana “düşünmeme” alternatifi verirseniz neden düşüneyim ki? Çünkü düşünmek zor iş.
Önyargı da işte beynin bu tembelliğine sanki çare için üretilmiş bir “bug” gibi.Bize benzeyenleri [veya kendimizi benzetmek istediğimiz idollerimizi] çekici bulup onlardan hoşlanıyor; benzemeyenlere karşı da olumsuz ve tembel bir tutum içine girip, önyargılı mı oluyoruz?
14 Ekim 1998′de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleştiği söylenen başka bir olay var. Hangi havayolu şirketi bilmiyoruz.
Bir hanım zenci bir adamın yanında oturuyor, hanım sinirliliğini belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istiyor, zira hanımefendimiz böylesine antipatik birinin yanında oturmak istemiyor!
Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu, fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söylüyor. Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlar; bu kadının sadece terbiyesiz değil aynı zamanda birinci sınıfta yolculuğa devam edecek olmasına şahit oluyorlar. Bizim adam ise kötü durumda olmasına rağmen cevap vermiyor.
Bu yüksek tansiyondaki durumda, kadın birinci sınıfta ve siyahi adamdan uzak uçabileceğinden tatmin görünüyor.Birkaç dakika sonra hostes kadına;
”Çok özür dilerim, gerçekten de uçakta başka yer olmamasına rağmen birinci sınıfta bir yer bulduğum için çok mutlu oldum. Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, zira bu değişiklik için pilottan izin almam gerekiyordu. Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz dedi ve bu izni verdi.”
Diğer yolcular doğal olarak kulaklarına inanamıyorlar. Kadın bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandığı esnada hostes, zenci yolcuya dönerek:
”Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bıraktığımız için özür diliyor.”
Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ediyorlar. Uçak firması o yıl kaptan pilot ve hostesi bu davranışlarından dolayı ödüllendirmekle kalmayıp, aşağıdaki mesajı tüm ofislerde personelin görebileceği bir biçimde asıyor:
”İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.”
Hakkımızda bir kez karar verip, sonra da ölünceye kadar bizi hep aynı gözle görenlerden siz de rahatsız olmuyor musunuz?
tunç kılınç' tan alıntıdır