S
senarist081
Kaan her zamanki yalancı telaşla ofise girer.
ŞEF: Ooo, Kaan bey nerelerdesiniz? Kötü bir şey olmamıştır inşallah... (Yine gec geldi hıyar.)
KAAN: Sormayın müdür bey, başıma neler geldi bir bilseniz! (Ulan bu da beni her gün kapıda bekliyor herhalde...)
ŞEF: Hayırdır n'oldu? (Gözleri kan canağı, akşam odun gibi içmiş bu hıyar!)
KAAN: Efendim dün halamın oğlunun evinde kaldım, gecenin vakti karakola düştük maalesef. (İnandı galiba. İsterse detay sorsun, yol boyunca hikaye düşündüm.)
ŞEF: (İnanmış gibi yaptım ya, gözleri parladı. Yol boyunca yalan düşünmüştür zaten.) Allah Allah geçmiş olsun, gelin oturun şöyle... (Hala leş gibi içki kokuyor it!)
KAAN: (O kadar da sakız ciğnedik ama kokuya uyandı galiba lavuk) Şimdi efendim, benim dayımın oğlu (lan demin halamın oğlu mu demiştim yoksa?) kedi ticaretiyle uğraşıyor...
ŞEF: (Oha! Uydurduğu mesleğe bak) Aaa, cok ilginç bir iş. Para bırakıyor mu bari...
KAAN: ( Sanane lan parasından) Sokak kedisi değil efendim, amcamın oğlu (Lan valla iyice karıştırdım. Amcaoğlu muydu, dayıoglu mu?) Van kedisi satıyor.
ŞEF: Eee, n'olmus, kedi mafyasıyla başı derde mi girmiş? (Lafı soktuk ama anlayacak adam nerede?)
KAAN: (Espri yapti hayvan) Yok efendim, öyle değil. Şimdi teyzemin oğlu (Ulan şuna baştan kuzen desene, iş iyice moka sardı) Van kedisi satıyor. İstanbul'da bu işi sayılı adam yapıyor biliyorsunuz...
ŞEF: Bu meslek dalını ilk kez sızden duydum, sayisini bilemiycem. (Yahu, laf sokmaya calışacağıma kafayı ucsam ya şuna... Neyse sakinleşeyim)
KAAN: Neyse beyefendi, diğer satıcılardan biri, sokak kedilerini toplayıp gözlerine lens takıyormuş meğer (uctuk mu ki?) sonra da değişik göz renkleri var diye Van kedisi olarak satıyormuş.
ŞEF: (Vay ki vay, vay ki vay! Bu itin idrarını tahlile göndericem, alkol kafası degil bu) Bakin siz şu sahtekarlara...
KAAN: Kesinlikle haklısınız efendim, neler var. Baksanıza, sen tut hayvanların gercek gözünün üstüne renkli lens tak, sonra da Van kedisi diye sat... (Kesin abarttık)
ŞEF: (Onu anladık eşsek sıpası, gerisinde ne yumurtlayacan ben onu merak ediyorum) Sizin kuzenin ne alakası var ki bununla? (Kuzen dedim ya, sevindi, gözleri parladı. Salak...Salaak... Salaaak...)
KAAN: (Kuzen dedi, valla kuzen dedi. Kurtuldum stresten) Efendim, İstanbul'da ne kadar Van kedisi ticareti yapan varsa topluyorlar...
ŞEF: Doğru ya, zaten sayılı... (Bunu dövmek de kesmeyecek, ne yapsam acaba?)
KAAN: Aynen öyle beyefendi. Neyse, evdeyim diye beni de aldılar. (Of be, kurtulduk galiba)
ŞEF: (Karşı saldırının zamanı geldi), Neyse olayın ayrıntılarını okuruz gazetelerden, ilginc olay, kesin haber olur. (Bakalım nasıl karşılayacak?)
KAAN: (Bunu da hesapladim dallama, ulan ne zekiyim be...) Yok efendim, yapanlar bulundu. Sonra araya bir sürü insan girdi, bizim yeğen (hay anasını mictik) de sucsuz olduğu için, ticari itibarı sarsılmasın diye gazetelere yansımayacak olay...
ŞEF: (Bak, bak, bak. Yavşaga bak! Analitik düşünüyor ya, bunu da hesaplamış. Analitik kötek atıcam bu deveye) Neyse, geçmiş olsun. Siz bugün eve gidin, iyice bi dinlenin isterseniz. Moraliniz bozulmuş, uykusuz kalmışsınız... (Lan bi git, daha kapida yersin ucan tekmeyi. Bu sefer girişmezsem serefsizim)
KAAN: (Hisar'da manitalar bekliyor, tabii giderim kerizim. Lan bu lambayı da müdür yapmışlar ya buraya, helal olsun valla. He he he...) Sağolun, aslında iyi değilim, dinlensem gercekten iyi olur... (Lan herif saatini falan cıkarıyor, odunu yiyecez galiba, vazgecelim) Ama gece ne güne duruyor ki beyefendi, gece dinlenirim. Zaten gec geldim, arkadaşlara da ayıp oldu...
ŞEF: (Saati boşuna cıkardık, uyandı hayvan) E hadi yerinize gecin o zaman. Tekrar tekrar geçmiş olsun. (İsten kovmak tatmin etse, dakikada kovucam da, dövmem lazım, şöyle evire cevire dövmem lazım ki hıncımı alabileyim. Neyse bir dahaki sefere)
KAAN: Sağolun efendim, anlayışınıza teşekkür ederim (Lan gitse miydim ki? Saati oylesine cıkardı belki de...)
ŞEF: Ooo, Kaan bey nerelerdesiniz? Kötü bir şey olmamıştır inşallah... (Yine gec geldi hıyar.)
KAAN: Sormayın müdür bey, başıma neler geldi bir bilseniz! (Ulan bu da beni her gün kapıda bekliyor herhalde...)
ŞEF: Hayırdır n'oldu? (Gözleri kan canağı, akşam odun gibi içmiş bu hıyar!)
KAAN: Efendim dün halamın oğlunun evinde kaldım, gecenin vakti karakola düştük maalesef. (İnandı galiba. İsterse detay sorsun, yol boyunca hikaye düşündüm.)
ŞEF: (İnanmış gibi yaptım ya, gözleri parladı. Yol boyunca yalan düşünmüştür zaten.) Allah Allah geçmiş olsun, gelin oturun şöyle... (Hala leş gibi içki kokuyor it!)
KAAN: (O kadar da sakız ciğnedik ama kokuya uyandı galiba lavuk) Şimdi efendim, benim dayımın oğlu (lan demin halamın oğlu mu demiştim yoksa?) kedi ticaretiyle uğraşıyor...
ŞEF: (Oha! Uydurduğu mesleğe bak) Aaa, cok ilginç bir iş. Para bırakıyor mu bari...
KAAN: ( Sanane lan parasından) Sokak kedisi değil efendim, amcamın oğlu (Lan valla iyice karıştırdım. Amcaoğlu muydu, dayıoglu mu?) Van kedisi satıyor.
ŞEF: Eee, n'olmus, kedi mafyasıyla başı derde mi girmiş? (Lafı soktuk ama anlayacak adam nerede?)
KAAN: (Espri yapti hayvan) Yok efendim, öyle değil. Şimdi teyzemin oğlu (Ulan şuna baştan kuzen desene, iş iyice moka sardı) Van kedisi satıyor. İstanbul'da bu işi sayılı adam yapıyor biliyorsunuz...
ŞEF: Bu meslek dalını ilk kez sızden duydum, sayisini bilemiycem. (Yahu, laf sokmaya calışacağıma kafayı ucsam ya şuna... Neyse sakinleşeyim)
KAAN: Neyse beyefendi, diğer satıcılardan biri, sokak kedilerini toplayıp gözlerine lens takıyormuş meğer (uctuk mu ki?) sonra da değişik göz renkleri var diye Van kedisi olarak satıyormuş.
ŞEF: (Vay ki vay, vay ki vay! Bu itin idrarını tahlile göndericem, alkol kafası degil bu) Bakin siz şu sahtekarlara...
KAAN: Kesinlikle haklısınız efendim, neler var. Baksanıza, sen tut hayvanların gercek gözünün üstüne renkli lens tak, sonra da Van kedisi diye sat... (Kesin abarttık)
ŞEF: (Onu anladık eşsek sıpası, gerisinde ne yumurtlayacan ben onu merak ediyorum) Sizin kuzenin ne alakası var ki bununla? (Kuzen dedim ya, sevindi, gözleri parladı. Salak...Salaak... Salaaak...)
KAAN: (Kuzen dedi, valla kuzen dedi. Kurtuldum stresten) Efendim, İstanbul'da ne kadar Van kedisi ticareti yapan varsa topluyorlar...
ŞEF: Doğru ya, zaten sayılı... (Bunu dövmek de kesmeyecek, ne yapsam acaba?)
KAAN: Aynen öyle beyefendi. Neyse, evdeyim diye beni de aldılar. (Of be, kurtulduk galiba)
ŞEF: (Karşı saldırının zamanı geldi), Neyse olayın ayrıntılarını okuruz gazetelerden, ilginc olay, kesin haber olur. (Bakalım nasıl karşılayacak?)
KAAN: (Bunu da hesapladim dallama, ulan ne zekiyim be...) Yok efendim, yapanlar bulundu. Sonra araya bir sürü insan girdi, bizim yeğen (hay anasını mictik) de sucsuz olduğu için, ticari itibarı sarsılmasın diye gazetelere yansımayacak olay...
ŞEF: (Bak, bak, bak. Yavşaga bak! Analitik düşünüyor ya, bunu da hesaplamış. Analitik kötek atıcam bu deveye) Neyse, geçmiş olsun. Siz bugün eve gidin, iyice bi dinlenin isterseniz. Moraliniz bozulmuş, uykusuz kalmışsınız... (Lan bi git, daha kapida yersin ucan tekmeyi. Bu sefer girişmezsem serefsizim)
KAAN: (Hisar'da manitalar bekliyor, tabii giderim kerizim. Lan bu lambayı da müdür yapmışlar ya buraya, helal olsun valla. He he he...) Sağolun, aslında iyi değilim, dinlensem gercekten iyi olur... (Lan herif saatini falan cıkarıyor, odunu yiyecez galiba, vazgecelim) Ama gece ne güne duruyor ki beyefendi, gece dinlenirim. Zaten gec geldim, arkadaşlara da ayıp oldu...
ŞEF: (Saati boşuna cıkardık, uyandı hayvan) E hadi yerinize gecin o zaman. Tekrar tekrar geçmiş olsun. (İsten kovmak tatmin etse, dakikada kovucam da, dövmem lazım, şöyle evire cevire dövmem lazım ki hıncımı alabileyim. Neyse bir dahaki sefere)
KAAN: Sağolun efendim, anlayışınıza teşekkür ederim (Lan gitse miydim ki? Saati oylesine cıkardı belki de...)