Y
YEŞİLAY
Kullanıcı
- 6 Şub 2008
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
Saat sabah altı idi; tüm askerlerin sabah içtiması için birliğin önünde dizilmesi gerekiyordu. Ancak saat altıda üç yüz kişilik birlikten ancak iki yüz doksanı hazırdı ve düzensiz bir şekilde duruyorlardı.
İçtimadan sonra hep birlikte yaklaşık iki kilometre kadar uzaktaki kahvaltı alanına gideceklerdi. En sona kalan on asker, birlik binasından çıkıp askerlerin arasına karışırken hemen fark edildiler.
Bunlardan sadece iki tanesi uyuya kalmıştı. İki tanesi ‘acaba çaktırmadan arazi olup bugünkü etkinliklere katılmayabilir miyiz’ diye düşünüyordu. İki tanesi ise yatakhanede kahvaltıya gitmekten kaçınmak istiyordu. Diğer dördü ise plansızlıktan ve geç kalkmaktan zamanında hazırlanamamıştı.
Komutan sonuçta onuna da ceza verdi. Gecikmenin cezası elli defa mekik çekmekti.
Tugay komutanı, sadece içtimalarda değil; ama genel düzen olarak tugayda birinci gelen bölüklere de ödül veriyordu. Daha çok çarşı izni; daha iyi koşullarda yıkanma ve bunun gibi.
***
Kahvaltı sırasında zamanında gelen askerlerden bir tanesi, “Bu ödül-ceza sistemi harika.” dedi. “İnsanları, anlamıyorum; niye gözlerini ödüle dikmiyorlar ki! Eğer kendilerini ödüle odaklayacak olsalar, kurallara en iyi şekilde uyacaklar ve ödülü alacaklar. Şahsen ben tugay komutanının sunduğu ödülleri almak istiyorum; bunun için de kurallara uyuyorum. Ama tek başına uymam yetmiyor. Bir ekip performansı üretmemiz gerekiyor. 300 kişiden 290′ının kurala uyması yetmiyor. Hepimizin uyması gerekiyor.”
Kahvaltı sofrasındaki bir arkadaşı, “Ben sana katılmıyorum.” dedi. “Ben de sabah zamanında içtimada hazırdım. Diğer tüm kurallara da uyuyorum; ama bütün bunların nedeni cezadan korkmam. Cezaya çarptırılmayacağımı bilsem kılımı kıpırdatmam. Mekik çekmek ya da tuvalet temizlemek ya da ceza her ne ise, bununla karşılaşmak istemiyorum. Benim kurallara uyma nedenim cezadan kaçınabilmek. Bu ödül-ceza sisteminin harika olduğunu düşünmüyorum. Çünkü benim cezadan kaçınmak için kurala uymam senin dediğin gibi yetmiyor. Ben kişisel olarak ceza almıyorum; ama cezaları herkes benim kadar umursamadığı için aramızdan on kişi çıkıp kurala uymadığında ödülü de alamıyoruz.”
Üçüncü bir asker, “Ben sizden farklı düşünüyorum.” dedi ve devam etti: “Tüm kurallara uyuyorum. Tüm içtimalarda hazırım. Askerliğin tüm kurallarına harfiyen uyuyorum. Ama bunun nedeni, ne sunulan ödüller ne de karşı karşıya olduğumuz cezalar. Ödül almak için düzgün sıra olunmaz ya da cezadan kaçınmak için. Aslında bu iş o kadar karışık değil. İçinde bulunduğumuz ortamda görev ne ise onu yapmak bizim sorumluluğumuzdur. Aklı başında her insanın bunu düşünmesi gerek. Kahvaltıya tugayda beş bin kişi darmadağın gidecek olsa nasıl bir karmaşa olur düşünsenize. Sorumluluk duygusu gelişmiş bir insan, ödül ya da ceza olduğu için değil, sorumlu olduğu için, birlikte yaşadığı toplumun gereklerini yerine getirir. Ben iyi bir insan olmaya çalışıyorum; ama cennete ulaşmak ya da cehennemden kaçınmak için değil. Doğrusu bu olduğu, sorumlu bir insanın yapması gereken bu olduğu için.
İçtimadan sonra hep birlikte yaklaşık iki kilometre kadar uzaktaki kahvaltı alanına gideceklerdi. En sona kalan on asker, birlik binasından çıkıp askerlerin arasına karışırken hemen fark edildiler.
Bunlardan sadece iki tanesi uyuya kalmıştı. İki tanesi ‘acaba çaktırmadan arazi olup bugünkü etkinliklere katılmayabilir miyiz’ diye düşünüyordu. İki tanesi ise yatakhanede kahvaltıya gitmekten kaçınmak istiyordu. Diğer dördü ise plansızlıktan ve geç kalkmaktan zamanında hazırlanamamıştı.
Komutan sonuçta onuna da ceza verdi. Gecikmenin cezası elli defa mekik çekmekti.
Tugay komutanı, sadece içtimalarda değil; ama genel düzen olarak tugayda birinci gelen bölüklere de ödül veriyordu. Daha çok çarşı izni; daha iyi koşullarda yıkanma ve bunun gibi.
***
Kahvaltı sırasında zamanında gelen askerlerden bir tanesi, “Bu ödül-ceza sistemi harika.” dedi. “İnsanları, anlamıyorum; niye gözlerini ödüle dikmiyorlar ki! Eğer kendilerini ödüle odaklayacak olsalar, kurallara en iyi şekilde uyacaklar ve ödülü alacaklar. Şahsen ben tugay komutanının sunduğu ödülleri almak istiyorum; bunun için de kurallara uyuyorum. Ama tek başına uymam yetmiyor. Bir ekip performansı üretmemiz gerekiyor. 300 kişiden 290′ının kurala uyması yetmiyor. Hepimizin uyması gerekiyor.”
Kahvaltı sofrasındaki bir arkadaşı, “Ben sana katılmıyorum.” dedi. “Ben de sabah zamanında içtimada hazırdım. Diğer tüm kurallara da uyuyorum; ama bütün bunların nedeni cezadan korkmam. Cezaya çarptırılmayacağımı bilsem kılımı kıpırdatmam. Mekik çekmek ya da tuvalet temizlemek ya da ceza her ne ise, bununla karşılaşmak istemiyorum. Benim kurallara uyma nedenim cezadan kaçınabilmek. Bu ödül-ceza sisteminin harika olduğunu düşünmüyorum. Çünkü benim cezadan kaçınmak için kurala uymam senin dediğin gibi yetmiyor. Ben kişisel olarak ceza almıyorum; ama cezaları herkes benim kadar umursamadığı için aramızdan on kişi çıkıp kurala uymadığında ödülü de alamıyoruz.”
Üçüncü bir asker, “Ben sizden farklı düşünüyorum.” dedi ve devam etti: “Tüm kurallara uyuyorum. Tüm içtimalarda hazırım. Askerliğin tüm kurallarına harfiyen uyuyorum. Ama bunun nedeni, ne sunulan ödüller ne de karşı karşıya olduğumuz cezalar. Ödül almak için düzgün sıra olunmaz ya da cezadan kaçınmak için. Aslında bu iş o kadar karışık değil. İçinde bulunduğumuz ortamda görev ne ise onu yapmak bizim sorumluluğumuzdur. Aklı başında her insanın bunu düşünmesi gerek. Kahvaltıya tugayda beş bin kişi darmadağın gidecek olsa nasıl bir karmaşa olur düşünsenize. Sorumluluk duygusu gelişmiş bir insan, ödül ya da ceza olduğu için değil, sorumlu olduğu için, birlikte yaşadığı toplumun gereklerini yerine getirir. Ben iyi bir insan olmaya çalışıyorum; ama cennete ulaşmak ya da cehennemden kaçınmak için değil. Doğrusu bu olduğu, sorumlu bir insanın yapması gereken bu olduğu için.