G
GulsahToptas
Kullanıcı
ABD'nin New York kentinde, Türk Sineması konulu panel düzenlendi.
New York'ta, Televizyon ve Sinema Yapımcıları Birliği (TESİYAB) tarafından düzenlenen 3 günlük Türk Filmleri Festivali'nin kapanış programı olarak düzenlenen panelde, festival için kentte bulunan oyuncular Şener Şen, Hülya Koçyiğit ve Özgü Namal, yapımcılar Mine ve Ömer Vargı, yönetmen Çağan Irmak, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, Amerikalı film yapımcısı Barry Brown ve film dağıtımcısı Marc Lipsky konuştu.
New York Türk Filmleri Festivali'nin kurucusu ve direktörü olan yönetmen Mevlüt Akkaya'nın yönettiği panelde, Türk sinemasının geçmişten bugüne yaşadığı gelişme ve ABD pazarına girebilmesi konuları ele alındı.
Festivalin, Amerikalı film yapımcıları ile işbirliği imkanlarını araştırmak için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğiyle düzenlendiğini anlatan Mine Vargı, yapımcı olarak, hayallerinin, festivallerde yer almak dışında, ABD'deki dağıtım ağına girebilmek olduğunu söyledi.
Başkanı olduğu TESİYAB olarak ise, endüstrinin Türk filmlerine ilgisini görmek amacıyla bu festivali düzenlediklerini belirtti.
Türk sinemasının geçirdiği değişimle ilgili olarak konuşan Şener Şen, Türk sinemasının yetmişli yıllarda Hollywood ve Bollywood gibi çok üretken, ancak kendi içinde dönen bir işleyiş olduğunu, sektör haline gelemediğini; son yıllarda da yapılan film sayısının yılda 40-50 filme düşmesi sebebiyle Türkiye'de bir film sektörü olduğundan bahsetmenin doğru olmayacağını söyledi.
Teknolojik gelişme ile filmlerdeki kalitenin arttığını ifade eden Şen, "ancak hem dünya hem de Türk sinemasının tek sorunu, senaryo, ruh, yaratıcılık eksikliğidir" diye konuştu.
Hülya Koçyiğit ise, "çok film yaptığımız yıllarda halimizden çok memnunduk. Kısıtlı teknoloji ile çalışıyorduk ama halkın ilgisi çoktu.
Az parayla büyük işler yapmaya çalışıyorduk, ama sadece kendimiz seyrediyorduk. O yıllarda kimse sinemayı bilerek yapmıyordu, şimdi ise eğitimli gençlerimiz var. Şimdi hikayelerimizi dünyaya anlatmak istiyoruz." dedi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, Bakanlık olarak dünya sinemasının yapımcılarını Türkiye'de film çekmeye teşvik etmeyi ve Türkiye'de büyük stüdyolar kurulmasını sağlamayı hedeflediklerini anlattı. Gül, bir eğlence sektörü olduğu kadar ülkeler arasında etkileşim, iletişim ve tanıtım aracı olan sinemayı hem film hem de festivaller bazında desteklemeye devam edeceklerini söyledi.
Bu bağlamda, Türkiye'de bir film çeken Barry Brown da yaşadığı tecrübeleri dinleyicilerle paylaştı. Fethiye'de çektiği film sırasında doğal güzelliklerden çok etkilendiğini anlatan Brown, çok etkilendiği manzaraları izleyiciye birebir aktarabilmek için filmini 3D yöntemiyle çekmeye karar verdiğini söyledi.
Özgü Namal ise, kendi jenerasyonu içinde, çok güzel projelerde yer almasının kendisi için büyük şans olduğunu belirtti. "gizli kalmış bir ülke olan Türkiye'yi ve gizli kalmış bir sinema olan Türk sinemasını uluslararası festivallerde tanıtmayı amaçlıyoruz. Hollywood filmlerinde oynamak gibi bir hedefimiz yok, kendi yapımcı, yönetmen ve oyuncularımızla adımızı dünyaya duyurmak amacındayız" dedi.
Çağan Irmak, Türk sinemasının en büyük problemini, "ana dalga (main stream) sinema kanadının çok az oluşu" olarak gördüğünü dile getirdi. Türkiye'de ya son derece kişisel ya da tamamen ticari filmler yapıldığına dikkat çeken Irmak, halkla buluşan filmlerin sayısının az olmasının Türk sinemasına çok şey kaybettirdiğinin altını çizdi. Irmak, "film kalpten geldiği zaman, sizin duygularınızı anlattığı zaman dünyada başka bir desteğe gerek kalmadan sesini duyurur" diye konuştu.
Dağıtımcı Lipsky ise, Türk filmlerinin Amerikan pazarında yer alması için, Hollywood tarzı değil özgün filmler yapılmasının önemine değindi.
Ömer Vargı da, Türk sinemasının dünyada daha çok tanıtılması için neler yapılması gerektiğiyle ilgili bir soruya, Türk sinemasındaki gelişmeyi gözardı etmemekle birlikte, izlenme oranlarında yaşanan sayısal artışın filmlerin kalitesine yansımadığını düşündüğünü söyledi.
Her filmin iş, teknik ve sanat yönü olduğunu hatırlatan Vargı, bu üçünün dengesinin sağlanması durumunda Türk sinemasının dünya sineması içindeki yerini alacağını kaydetti.
"Amerikalı seyircinin Türk filmlerine alıştığını, sevdiğini söylemek mümkün mü?" şeklindeki bir soruya ise Mevlut Akkaya, 10 yıldır düzenlenen New York Türk Filmleri Festivali'ni, ilk yıllarda yüzde 80 Türk, yüzde 20 Amerikalı seyircinin izlediğini, bugün ise bu oranın yüzde 60'a 40 oranında değiştiğini anlattı.
Oscar ödülleri
Oscar ödülleri ile ilgili olarak da Mine Vargı, bugüne kadar yapımcısı olduğu iki filmin, Eşkıya ve Gönül Yarası'nın yabancı film dalında Oscar'a aday adayı olduğunu hatırlatarak "12 yıl önce Eşkıya'nın tanıtımı için buraya geldiğimizde bizi kimse tanımıyordu ve çok az bir bütçeyle tanıtım yaptık. 2 yıl önce Gönül Yarası için geldiğimizde hem çevremiz hem de bütçemiz artmıştı. Oscar almak bir süreç, bize de sıra gelecek ve buna çok yaklaştığımızı hissediyorum" şeklinde konuştu.
Genç oyuncu Namal, "Oscar ödüllerinde farklı bir lobi var, bence köklü bir film festivalinde ödül almak daha önemli" derken Çağan Irmak ise, Türkiye'nin yabancı film kategorisinde ödül alması durumunda Türkiye'de bir anda herkesin çok iyi filmler çekmeye başlamayacağını söyleyerek, bu ödülün ortak prodüksiyonlar açısından çok yararlı olabileceğini dile getirdi.
Panelde, Türkiye'nin New York Başkonsolosu Mehmet Samsar ile Kültür ve Tanıtma Ataşesi Hasan Zöngür olmak üzere Türk ve Amerikalı sinemaseverler de bulundu
cnnturk.com
New York'ta, Televizyon ve Sinema Yapımcıları Birliği (TESİYAB) tarafından düzenlenen 3 günlük Türk Filmleri Festivali'nin kapanış programı olarak düzenlenen panelde, festival için kentte bulunan oyuncular Şener Şen, Hülya Koçyiğit ve Özgü Namal, yapımcılar Mine ve Ömer Vargı, yönetmen Çağan Irmak, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, Amerikalı film yapımcısı Barry Brown ve film dağıtımcısı Marc Lipsky konuştu.
New York Türk Filmleri Festivali'nin kurucusu ve direktörü olan yönetmen Mevlüt Akkaya'nın yönettiği panelde, Türk sinemasının geçmişten bugüne yaşadığı gelişme ve ABD pazarına girebilmesi konuları ele alındı.
Festivalin, Amerikalı film yapımcıları ile işbirliği imkanlarını araştırmak için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğiyle düzenlendiğini anlatan Mine Vargı, yapımcı olarak, hayallerinin, festivallerde yer almak dışında, ABD'deki dağıtım ağına girebilmek olduğunu söyledi.
Başkanı olduğu TESİYAB olarak ise, endüstrinin Türk filmlerine ilgisini görmek amacıyla bu festivali düzenlediklerini belirtti.
Türk sinemasının geçirdiği değişimle ilgili olarak konuşan Şener Şen, Türk sinemasının yetmişli yıllarda Hollywood ve Bollywood gibi çok üretken, ancak kendi içinde dönen bir işleyiş olduğunu, sektör haline gelemediğini; son yıllarda da yapılan film sayısının yılda 40-50 filme düşmesi sebebiyle Türkiye'de bir film sektörü olduğundan bahsetmenin doğru olmayacağını söyledi.
Teknolojik gelişme ile filmlerdeki kalitenin arttığını ifade eden Şen, "ancak hem dünya hem de Türk sinemasının tek sorunu, senaryo, ruh, yaratıcılık eksikliğidir" diye konuştu.
Hülya Koçyiğit ise, "çok film yaptığımız yıllarda halimizden çok memnunduk. Kısıtlı teknoloji ile çalışıyorduk ama halkın ilgisi çoktu.
Az parayla büyük işler yapmaya çalışıyorduk, ama sadece kendimiz seyrediyorduk. O yıllarda kimse sinemayı bilerek yapmıyordu, şimdi ise eğitimli gençlerimiz var. Şimdi hikayelerimizi dünyaya anlatmak istiyoruz." dedi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, Bakanlık olarak dünya sinemasının yapımcılarını Türkiye'de film çekmeye teşvik etmeyi ve Türkiye'de büyük stüdyolar kurulmasını sağlamayı hedeflediklerini anlattı. Gül, bir eğlence sektörü olduğu kadar ülkeler arasında etkileşim, iletişim ve tanıtım aracı olan sinemayı hem film hem de festivaller bazında desteklemeye devam edeceklerini söyledi.
Bu bağlamda, Türkiye'de bir film çeken Barry Brown da yaşadığı tecrübeleri dinleyicilerle paylaştı. Fethiye'de çektiği film sırasında doğal güzelliklerden çok etkilendiğini anlatan Brown, çok etkilendiği manzaraları izleyiciye birebir aktarabilmek için filmini 3D yöntemiyle çekmeye karar verdiğini söyledi.
Özgü Namal ise, kendi jenerasyonu içinde, çok güzel projelerde yer almasının kendisi için büyük şans olduğunu belirtti. "gizli kalmış bir ülke olan Türkiye'yi ve gizli kalmış bir sinema olan Türk sinemasını uluslararası festivallerde tanıtmayı amaçlıyoruz. Hollywood filmlerinde oynamak gibi bir hedefimiz yok, kendi yapımcı, yönetmen ve oyuncularımızla adımızı dünyaya duyurmak amacındayız" dedi.
Çağan Irmak, Türk sinemasının en büyük problemini, "ana dalga (main stream) sinema kanadının çok az oluşu" olarak gördüğünü dile getirdi. Türkiye'de ya son derece kişisel ya da tamamen ticari filmler yapıldığına dikkat çeken Irmak, halkla buluşan filmlerin sayısının az olmasının Türk sinemasına çok şey kaybettirdiğinin altını çizdi. Irmak, "film kalpten geldiği zaman, sizin duygularınızı anlattığı zaman dünyada başka bir desteğe gerek kalmadan sesini duyurur" diye konuştu.
Dağıtımcı Lipsky ise, Türk filmlerinin Amerikan pazarında yer alması için, Hollywood tarzı değil özgün filmler yapılmasının önemine değindi.
Ömer Vargı da, Türk sinemasının dünyada daha çok tanıtılması için neler yapılması gerektiğiyle ilgili bir soruya, Türk sinemasındaki gelişmeyi gözardı etmemekle birlikte, izlenme oranlarında yaşanan sayısal artışın filmlerin kalitesine yansımadığını düşündüğünü söyledi.
Her filmin iş, teknik ve sanat yönü olduğunu hatırlatan Vargı, bu üçünün dengesinin sağlanması durumunda Türk sinemasının dünya sineması içindeki yerini alacağını kaydetti.
"Amerikalı seyircinin Türk filmlerine alıştığını, sevdiğini söylemek mümkün mü?" şeklindeki bir soruya ise Mevlut Akkaya, 10 yıldır düzenlenen New York Türk Filmleri Festivali'ni, ilk yıllarda yüzde 80 Türk, yüzde 20 Amerikalı seyircinin izlediğini, bugün ise bu oranın yüzde 60'a 40 oranında değiştiğini anlattı.
Oscar ödülleri
Oscar ödülleri ile ilgili olarak da Mine Vargı, bugüne kadar yapımcısı olduğu iki filmin, Eşkıya ve Gönül Yarası'nın yabancı film dalında Oscar'a aday adayı olduğunu hatırlatarak "12 yıl önce Eşkıya'nın tanıtımı için buraya geldiğimizde bizi kimse tanımıyordu ve çok az bir bütçeyle tanıtım yaptık. 2 yıl önce Gönül Yarası için geldiğimizde hem çevremiz hem de bütçemiz artmıştı. Oscar almak bir süreç, bize de sıra gelecek ve buna çok yaklaştığımızı hissediyorum" şeklinde konuştu.
Genç oyuncu Namal, "Oscar ödüllerinde farklı bir lobi var, bence köklü bir film festivalinde ödül almak daha önemli" derken Çağan Irmak ise, Türkiye'nin yabancı film kategorisinde ödül alması durumunda Türkiye'de bir anda herkesin çok iyi filmler çekmeye başlamayacağını söyleyerek, bu ödülün ortak prodüksiyonlar açısından çok yararlı olabileceğini dile getirdi.
Panelde, Türkiye'nin New York Başkonsolosu Mehmet Samsar ile Kültür ve Tanıtma Ataşesi Hasan Zöngür olmak üzere Türk ve Amerikalı sinemaseverler de bulundu
cnnturk.com