T
tnctrkcell
Günümüzde eğitim ve okuma eksenli televizyon programlarında, konferanslarda hep dile getirilen bir konu var. O konu, Türk milletinin okumayı sevmediği, okuma oranının düşük olduğu, gençlerin çok az okuduğu vesaire vesaire.
Bu konular ısıtılıp ısıtılıp önümüze getiriliyor. Güya çözüm bulmak için. Belki kendilerine göre buluyorlar da. Ama biraz yanlış çözümler gibi. Bir kere iş temelden bozuk geliyor. Bu problemlerin ucu biraz derine gidiyor, beraber inebildiğimiz yere kadar inip bir bakalım.
Ülkemizde bebekler doğar doğmaz hırs ablukasına alınıyor. Abluka biraz hafif oldu, pençesine diyelim. Evet, hırs pençesine, hem de annesi babası tarafından atılıyor. Şu aylıkken bizimki yürümeye başladı, şu komşununki yürüyemiyormuş. Yok, bizimki şu kadar kelime konuşuyormuş, falan akrabanın çocuğu daha konuşamamış. Çocuk farkında olmadan bir şey yapar, bir kelime söyler, bir cümle kurar, yok yok bu çocuk kesin doktor olacak doktor!
Sonra çocuk biraz büyür, okula başlar. İşte bu hırsın formelleştiği zamandır. Artık bu rekabet işi notlara, yıldızlı aferinlere, kırmızı kurdelelere dökülür. Bizim çocuğumuz sınıfta en önce okumaya başladı! Bugün de yıldızlı pekiyi almış. Bilmem kimin çocuğu daha okuyamıyormuş bile! Daha da inelim mi derinlere?
Daha sonra ilköğretim sekizinci sınıfa gelir. Artık hırs, puanlara dökülmüştür. Anne baba devamlı başrolde. Şu komşunun çocuğu şu puanı almışmış da şurayı hedefliyormuşmuş da senin ondan ne eksiğin varmış vb. vb.
Daha daha sonra ÖSS’ye hazırlık zamanı gelmiştir. İşte hırsın tavan yaptığı, rekabet; ama kötü rekabetin uzaya çıktığı an gelmiştir. Artık rakip de bir alaydır. Anne babanın can sıkıcı öğüt, tavsiye ve karşılaştırmaları, hiç olmadığı kadar fazla. Onlar da cabası. O bu puanı almış, yok şu özel ders alıyormuş, şunun oğlu, kızı şu kadar soru çözüyormuş. O sıralardan geçtiğim için biliyorum. Eminim bireyin tek amacı, iyi kötü bir yerleşeyim üniversiteye de şu rekabet ortamından, insanların kapasitelerinin yok sayıldığı, öğrencilerin koşu atı gibi görüldüğü, kelimelerin kifayetsiz kalıp puanların anlam ifade ettiği şu dönemden bir sıyrılayım, bir kurtulayım olacaktır.
Evet, sonunda kurtulur. Rahat bir nefes alacağını düşünür. Artık burası hırsın, rekabetin sona erdiği yer der. Ta ki ilk vize sınavları başlayana kadar. Vizelerin sonuçları tek tek açıklandıkça, çan eğrisi sistemini biraz biraz kavrayınca hırs pençesinden kurtulup bin kat daha kötü bir hırs bataklığına düştüğünü büyük bir korku ve vahametle anlar.
Evet, üniversite ortamında sevgi, kardeşlik milli benlik beraberlik gülleri yetişeceğine oradan sadece not hırsı ve rekabet tohumlarından türeyen dikenler ve zakkumlar yetişiyor.
Bu anlattıklarımla niçin okumamız gerektiğinin ne alakası var diyeceksiniz. Niçin okumamız gerektiğinden ziyade ben niye okuyamadığımızı söyleyeyim. İşte belki de en çok okuması gerektiği düşünülen öğrenciler, ilmiye sınıfının en güçlü bireyleri! Onlar not hırsı kıskacında okuyamazlar. Okumamaları gerekir. Yüksek mevkide formalite adam olmaları için.
Peki, öğrencilerin dışındakiler niye okumuyor diyeceksiniz. Onlar daha beter bir hırsın kıskacındalar. Onlar da para kıskacındalar.
Soruyorum sizlere: Bu hırs kıskacı altında olan ülkem insanı ne zaman kitap okuyacak. Ne zaman?!!!. (alıntı)
Bu konular ısıtılıp ısıtılıp önümüze getiriliyor. Güya çözüm bulmak için. Belki kendilerine göre buluyorlar da. Ama biraz yanlış çözümler gibi. Bir kere iş temelden bozuk geliyor. Bu problemlerin ucu biraz derine gidiyor, beraber inebildiğimiz yere kadar inip bir bakalım.
Ülkemizde bebekler doğar doğmaz hırs ablukasına alınıyor. Abluka biraz hafif oldu, pençesine diyelim. Evet, hırs pençesine, hem de annesi babası tarafından atılıyor. Şu aylıkken bizimki yürümeye başladı, şu komşununki yürüyemiyormuş. Yok, bizimki şu kadar kelime konuşuyormuş, falan akrabanın çocuğu daha konuşamamış. Çocuk farkında olmadan bir şey yapar, bir kelime söyler, bir cümle kurar, yok yok bu çocuk kesin doktor olacak doktor!
Sonra çocuk biraz büyür, okula başlar. İşte bu hırsın formelleştiği zamandır. Artık bu rekabet işi notlara, yıldızlı aferinlere, kırmızı kurdelelere dökülür. Bizim çocuğumuz sınıfta en önce okumaya başladı! Bugün de yıldızlı pekiyi almış. Bilmem kimin çocuğu daha okuyamıyormuş bile! Daha da inelim mi derinlere?
Daha sonra ilköğretim sekizinci sınıfa gelir. Artık hırs, puanlara dökülmüştür. Anne baba devamlı başrolde. Şu komşunun çocuğu şu puanı almışmış da şurayı hedefliyormuşmuş da senin ondan ne eksiğin varmış vb. vb.
Daha daha sonra ÖSS’ye hazırlık zamanı gelmiştir. İşte hırsın tavan yaptığı, rekabet; ama kötü rekabetin uzaya çıktığı an gelmiştir. Artık rakip de bir alaydır. Anne babanın can sıkıcı öğüt, tavsiye ve karşılaştırmaları, hiç olmadığı kadar fazla. Onlar da cabası. O bu puanı almış, yok şu özel ders alıyormuş, şunun oğlu, kızı şu kadar soru çözüyormuş. O sıralardan geçtiğim için biliyorum. Eminim bireyin tek amacı, iyi kötü bir yerleşeyim üniversiteye de şu rekabet ortamından, insanların kapasitelerinin yok sayıldığı, öğrencilerin koşu atı gibi görüldüğü, kelimelerin kifayetsiz kalıp puanların anlam ifade ettiği şu dönemden bir sıyrılayım, bir kurtulayım olacaktır.
Evet, sonunda kurtulur. Rahat bir nefes alacağını düşünür. Artık burası hırsın, rekabetin sona erdiği yer der. Ta ki ilk vize sınavları başlayana kadar. Vizelerin sonuçları tek tek açıklandıkça, çan eğrisi sistemini biraz biraz kavrayınca hırs pençesinden kurtulup bin kat daha kötü bir hırs bataklığına düştüğünü büyük bir korku ve vahametle anlar.
Evet, üniversite ortamında sevgi, kardeşlik milli benlik beraberlik gülleri yetişeceğine oradan sadece not hırsı ve rekabet tohumlarından türeyen dikenler ve zakkumlar yetişiyor.
Bu anlattıklarımla niçin okumamız gerektiğinin ne alakası var diyeceksiniz. Niçin okumamız gerektiğinden ziyade ben niye okuyamadığımızı söyleyeyim. İşte belki de en çok okuması gerektiği düşünülen öğrenciler, ilmiye sınıfının en güçlü bireyleri! Onlar not hırsı kıskacında okuyamazlar. Okumamaları gerekir. Yüksek mevkide formalite adam olmaları için.
Peki, öğrencilerin dışındakiler niye okumuyor diyeceksiniz. Onlar daha beter bir hırsın kıskacındalar. Onlar da para kıskacındalar.
Soruyorum sizlere: Bu hırs kıskacı altında olan ülkem insanı ne zaman kitap okuyacak. Ne zaman?!!!. (alıntı)