G
GulsahToptas
Kullanıcı
Gerçek bilgiye sözsüz anlarda ulaşırım. Zira dil ne söylerse söylesin ele veren davranıştır...
“Kural” adı altında olması başlarda itici gelse de davranışın alışkanlığa çevrilmesinde büyük rol oynar. Tabi hep şunun altını çizeriz: “Bu kuralları hayatınızın parçası haline getirirseniz anlamlı”.
Elektrik-su tüketimimizi, birbirimizle iletişimimizi, başkalarına tutumumuzu kapsar bu kurallar.
Buradan yola çıkarak, insanların kendi evlerinde ve başka evlerdeki davranışlarını da gözlemler oldum. O kadar çok veri gizlidir ki orada.
Gerçek bilgiye sözsüz anlarda ulaşırım. Zira dil ne söylerse söylesin ele veren davranıştır.
Kişi bencil mi, cömert mi, tutarlı mı, temiz mi, duyarlı mı, paylaşımcı mı, hepsinin sinyallerini alabiliriz.
Bu gözlem bana kendi davranışlarımın sorumluluğunu da yüklüyor elbette. Kolay değil hani!
Örneğin elektrik kullanımımız: Kendi evimizde lambaları, klimayı, elektrikli tüm aletleri özenli ve dikkatli kullanıyor ve başkasının evinde aynı özeni göstermiyor muyuz?
O zaman kusura bakmayın ama meseleye salt para düzleminden bakıyoruz demektir. Yani bizde harcanan enerji de komşudaki değil mi?
Elbette bütçe için maliyetleri gözetmek doğru ama enerji sarfiyatına makro düzeyde bakmamak neden? Saatlerce yanan ampulde boşa harcanan o kilovat saatler dünyanın enerji kaynaklarından eksiltmiyor mu?
Aslında hepimize yetecek bollukta olan bu kaynakları “kısıtlı” hale getiren yine biz değil miyiz? İnsanoğlu/kızı…
Hele su… Dünyanın dörtte üçü sularla çevrili diye yıllarca anlatılan coğrafya derslerinde şimdi küresel ısınma ana konu. Peki, evimizde damlayan o muslukları kapatırken, başkasının evinde aynı özeni gösteriyor muyuz?
Hem maddi hem manevi boyutta resmi görebilirsek eğer, tutumlulukla cimrilik, cömertlikle müsriflik arasındaki o keskin ayrımı da algılamaya başlarız.
Şu soruları kendimize soralım bakalım:
* Acaba biz özenli bir hayat yaratıyor ve yaşatıyor muyuz?
Yoksa özenimiz kendimizle mi sınırlı? Ve buna “özen” denebilir mi?
* Evde bir şey yerken yerlere dökülmemesi için itina ediyor ama başka yerde bunu, karıncalar da yer bahanesi ile önemsemiyor muyuz?
* Kendi sorumluluk alanlarımızda açık kalan buzdolabı sinirlerimizi bozuyor ama başka evlerde klima karşısında saatler mi geçiriyoruz?
* Elimize saçımız geldiğinde kendi salonumuzun ortasına bırakıyor muyuz yoksa bu salt başka evlere bıraktığımız kendimizden bir iz mi?
* Bize gelenlerin ayakkabılarına daha kapıda bakıyor ama başka evlere öylece dalıyor muyuz?
* Yiyeceğimizden fazlasını alıp kalanı çöpe dökmek bir alışkanlık mı yoksa parasını verdiğimiz için bize hak mı?
* Kitap ve filmlerimizi başkalarıyla paylaşmıyoruz ama kütüphanemizdeki emanet kitaplar yıllardır bekliyor mu? Sadece bize ait olanlar mı değerli?
* Bekletilmeyi hiç sevmiyoruz (herkes bayılıyor herhalde!) ama bekletmeye pek mi meyilliyiz? Bizim hep bahanemiz mi var?
* İsmimiz yanlış söylendiğinde hiddetleniyor ama diğerleriyle ilişkimizde “hiç isim hafızam yoktur” cümlesine mi sığınıyoruz?
Bunlara dürüst cevaplar veriyorsak ne ala dostlar.
Vermiyorsak…
O zaman gün gelir hayat bizi ansızın cevaplar!
Selen Servi
“Kural” adı altında olması başlarda itici gelse de davranışın alışkanlığa çevrilmesinde büyük rol oynar. Tabi hep şunun altını çizeriz: “Bu kuralları hayatınızın parçası haline getirirseniz anlamlı”.
Elektrik-su tüketimimizi, birbirimizle iletişimimizi, başkalarına tutumumuzu kapsar bu kurallar.
Buradan yola çıkarak, insanların kendi evlerinde ve başka evlerdeki davranışlarını da gözlemler oldum. O kadar çok veri gizlidir ki orada.
Gerçek bilgiye sözsüz anlarda ulaşırım. Zira dil ne söylerse söylesin ele veren davranıştır.
Kişi bencil mi, cömert mi, tutarlı mı, temiz mi, duyarlı mı, paylaşımcı mı, hepsinin sinyallerini alabiliriz.
Bu gözlem bana kendi davranışlarımın sorumluluğunu da yüklüyor elbette. Kolay değil hani!
Örneğin elektrik kullanımımız: Kendi evimizde lambaları, klimayı, elektrikli tüm aletleri özenli ve dikkatli kullanıyor ve başkasının evinde aynı özeni göstermiyor muyuz?
O zaman kusura bakmayın ama meseleye salt para düzleminden bakıyoruz demektir. Yani bizde harcanan enerji de komşudaki değil mi?
Elbette bütçe için maliyetleri gözetmek doğru ama enerji sarfiyatına makro düzeyde bakmamak neden? Saatlerce yanan ampulde boşa harcanan o kilovat saatler dünyanın enerji kaynaklarından eksiltmiyor mu?
Aslında hepimize yetecek bollukta olan bu kaynakları “kısıtlı” hale getiren yine biz değil miyiz? İnsanoğlu/kızı…
Hele su… Dünyanın dörtte üçü sularla çevrili diye yıllarca anlatılan coğrafya derslerinde şimdi küresel ısınma ana konu. Peki, evimizde damlayan o muslukları kapatırken, başkasının evinde aynı özeni gösteriyor muyuz?
Hem maddi hem manevi boyutta resmi görebilirsek eğer, tutumlulukla cimrilik, cömertlikle müsriflik arasındaki o keskin ayrımı da algılamaya başlarız.
Şu soruları kendimize soralım bakalım:
* Acaba biz özenli bir hayat yaratıyor ve yaşatıyor muyuz?
Yoksa özenimiz kendimizle mi sınırlı? Ve buna “özen” denebilir mi?
* Evde bir şey yerken yerlere dökülmemesi için itina ediyor ama başka yerde bunu, karıncalar da yer bahanesi ile önemsemiyor muyuz?
* Kendi sorumluluk alanlarımızda açık kalan buzdolabı sinirlerimizi bozuyor ama başka evlerde klima karşısında saatler mi geçiriyoruz?
* Elimize saçımız geldiğinde kendi salonumuzun ortasına bırakıyor muyuz yoksa bu salt başka evlere bıraktığımız kendimizden bir iz mi?
* Bize gelenlerin ayakkabılarına daha kapıda bakıyor ama başka evlere öylece dalıyor muyuz?
* Yiyeceğimizden fazlasını alıp kalanı çöpe dökmek bir alışkanlık mı yoksa parasını verdiğimiz için bize hak mı?
* Kitap ve filmlerimizi başkalarıyla paylaşmıyoruz ama kütüphanemizdeki emanet kitaplar yıllardır bekliyor mu? Sadece bize ait olanlar mı değerli?
* Bekletilmeyi hiç sevmiyoruz (herkes bayılıyor herhalde!) ama bekletmeye pek mi meyilliyiz? Bizim hep bahanemiz mi var?
* İsmimiz yanlış söylendiğinde hiddetleniyor ama diğerleriyle ilişkimizde “hiç isim hafızam yoktur” cümlesine mi sığınıyoruz?
Bunlara dürüst cevaplar veriyorsak ne ala dostlar.
Vermiyorsak…
O zaman gün gelir hayat bizi ansızın cevaplar!
Selen Servi