Kitap Özetleri!!!

  • Konbuyu başlatan GulsahToptas
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde En Son Okuduğum Kitap kategorisinde GulsahToptas tarafından oluşturulan Kitap Özetleri!!! başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 53,349 kez görüntülenmiş, 67 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı En Son Okuduğum Kitap
Konu Başlığı Kitap Özetleri!!!
Konbuyu başlatan GulsahToptas
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan M
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com
Kitabımı okurken aklıma şöyle bir şey geldi; okuduğumuz kitapların "ismi,yazarı ve konusu" olarak burada paylaşım ama bu paylaşım kısave öz olacak şekilde.

Böylece okumadığımız/merak ettiğimiz/almak istediğimiz kitap hakkında az da olsa bir fikrimiz olacak.Hatta okuyanlarımız için hatırlamak adına bir tekrar.. :)
 
C

catzilla

Son okuduğum kitap : " Piraye "

Tür: Roman / Yazarı: Canan Tan

Konusu: Dram, Bir kadının iç dünyasını ve yaşadıklarını anlatıyor.

Gazetede kitapla ilgili küçük bir alıntı okudum, ayrıca kitabı acaip övmüşler... vs.
bir merak sardı beni, gittim satın aldım. okudum, hatta yeni bitti diyebilirim :)

kitap hakkındaki düşüncelerimi söylemem gerekirse... yani dürüst olmak gerekirse ::)

öncelikle, öyle aman aman mutlaka okumalısınız diyebileceğim türden bir kitap değil.
en azından benim üzerimde öyle bir etki bırakmadı.
haa.. güzelmi derseniz, evet güzel. fakat, çok bayıldım, harika ya da süper diyemiyorum. denk gelirse okuyun derim ama satın alın diyemem ;)
 
Z

Zynep

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Arkadaşlar, Kitap Dünyası konu başlığımızda "En Son Okuduğumuz Kitaplar" kategorisinde, son okuduğumuz kitapları, yazarları, konuları ve kendi yorumlarımız ile paylaşıyorduk.
Bu sabit başlığımız ise, sadece "özet" içindir.
Şahsi yorumlarınızı eklemeden, zaman içinde okuduğunuz kitapların özetini vermeniz amacıyla arkadaşımız Gülşah tarafından açılmıştır.
Keyifli paylaşımlar dilerim.
 
C

catzilla

Benim dalgınlığıma denk geldi sanırım...
pardon Zeynep Abla... ::)
ben kitap hakkındaki düşüncelerimizi vs. paylaşacağımızı zannettim,
sanırım, bahsettiğiniz başlıkla karıştırdım ???

 
S

senarist081

KİTABIN KONUSU:

Aşık olan bir delikanlının sevdiği kız uğruna hayatı boyunca hırsız damgasına  vurulması ve bundan dolayı gelişen olayları anlatır.

KİTABIN ÖZETİ:

          İffet hep abisinden farklı olmak ister.Bunu ilk anlayan Mahmut Efendi İffet’I hep Muzaffer’den ayrı sever.İffet , Kamiyap Kalfa sayesinde haftada  iki gün Paşa babasından habersiz mahalle okuluna gider,oradaki çocuklarla arkadaşlık  eder. Yazları  ise    Karamürsel’de    Damlacık  Çiftliğinde oturan Hatice halasında geçirir.Burada geçirdiği iki ay onun için çok farklıdır.Özellikle halasının anlattığı hayaletli  değirmen öyküsünden çok etkilenir.Bu hikayede; “birbirini çok  seven Fatma ve İsmail,İsmail’inaskere gitmesiyle ayrılırlar.Fatma İsmail’I iki  yıl bekler ama  çevresi ndekiler İ smail’in Yemen’e  gittiğini ve  oraya  gidenin yaşama  ihtimalinin çok az olduğunu söyleyerek Fatma’yı Gaffar Ağa’ya verirler.A radan zaman geçtikten sonra İsmail Yemen ‘de n döner ve  Fatma ‘nın evlendiğini öğrenir. Yalnız ikisi de hala birbirlerini  çok sever.Bunun üzerine geceleri değirmende buluşmaya başlarlar.Birgün basılmak üzereyken  İsmail ,Fatma’nın namusunu kurtarmak için değirmenden kendisini soğuk sulara atar ve ceseti bile bulunamaz.”

İffet bu masaldan çok etkilenir ve bu masal ona seevilen kadın için kendini feda etmeği öğretir.

      İffet büyür,abisi hünkar yaveri olur ve sırma kordonlar takar.İffet’ babası idadi mektebe verir. İffet’in mektepte hürriyetçi ve meşrutiyetçi bir Celal Abisi vardır.Celal’I çok seviyor ve duygularını saklamayıp açıklıkla savunduğu için saygı duyar.Yalnız okulda ki bir öğretmeninin ihtilal ve meşrutiyetten söz etmesi üzerine tevkif edilmesi İffet’i’ okuldan ayrılmasına neden olur.

      Kısa  bir zaman sonra Meşrutiyet ilan edilir ve İffet’in abbası Halis Paşa görevden atılır.Midilli’ye sürgün edilir.İffet’te babasıyla iki buçuk yıl Midilli’de yaşar .Babasının vefatından sonra İstanbul’a dönerve muallim olarak bir evde çalışır.Evin sessiz ve güzel hanımı olan Vedia Hanım ile arasında bir ilişki doğar.Geceleri deniz kenarında buluşurlar.İffet her gece kayıkhane harabesinde Vedia’yı bekler.Vedia onbeş yaşında ki kız çocukları gibi ihtiyatsız davranırve bir gün yakalanma ihtimali bile akıllarına gelmez .İffet Vedia’a “Damlacık”taki su değirmeninin masalını anlatır.Bir köy delikanlısının sevdiğini ele vermemek için yaptığı fedakarlığınıbir gün kendisinin de yapabileceğini söylerdi. Bir gün yine  ihtiyatsızca davranırken basılırlar ve İffet aynen değirmende ki  masalda ki gibi sevdiği  kadının namusunu kurtarmak için hırsız damgası yapar.

      Değirmendeki nasal en sonunda İffet’in  başına gelir.Sevdiği kadın uğruna kendisi hayatı boyuncahırsız damgasına vurulur.Zorla haneye tecavüz ve hırsızlık suçlarından dolayı altı ay hapse mahkum olur.Celal’in sayesinde iyi bir koğuşa verilir.

        Bir mayıs günü Vasif Efendi ile hapisten çıkar.İffet dışarıda kendini iyi hissetmez.Ne yapacağını şaşırır.Bir kaç gün tanıdıklarında kaldıktan sonra ucuz bir oda kiralar.Hapisten çıktıktan sonra Celal ,İffet için yalnız bir arkadaş değil ,adeta bir baba olmuştur.İffet’in Hatice Halası kadar çok sevdiği bir Fahriye Yengesi vardır.Birgün Muzaffer’den yengesinin durumunun iyi olmadığını haber alır ve zorunlu olarak Fahriye Yengesi’ni görmeye gider,Fahriye Yenge onu çok iyi karşılar ve bir istekte bulunur:”400 bin lirasını bankaya yatırmasını ister”İffet çok şaşırır.Çünkü, kendi abisinin bile kendisine güveni kalmamıştır.İffet bu parayı çaldırma korkusuyla bankaya yatırır.Böylelikle  İffet’in kendine güveni gelmeye başlar.Celal ,İffet’e iş bulur.Görüşmek iççin giden İffet ilk iş görüşmesinde  büyük bir ümitsizliğe kapılır.Kendisinden istenen gümrükten ,eşya çıkarmasıydı .”Yarın gelirim “diye mağazadan ayrılır.Ama bu olayın tesiri  günlerce üstünden atamaz,namuslu bir iş  bulmakta ki ümidi giderek azalır.

      Yaz bitiyorduve İffet hala iş bulamaz.Elinde ne varsa satar ,bazı geceler aç yatardı.Ev kirasını ödemek için  en son babasının yadigarı olan altın saati bile satar. En sonunda Celal ,İffet’e Hukuk-I Milliye gazetesinde iş bulur.İffet bundan çok mutlu olur ve yorulmadan çalışmaya başlar.Çevresindekiler artık rahatsız olmaz  çok kısa zaman sonra gazete bütün İffet ve arkadaşlarıTelgraf Gazetesi ‘nde çalışmaya başlar.Fakat kısa zaman sonra Telgraf gazetesinden de ayrılır,yine aç ve açıktadır.Celal geçinemeyip Konya’ya gider.İffet ayda bir Muzaffer abisinin gönderdiği parayla ev kirasını öder.

        Birgün sokakta yürürken Celal’e rastlar.Celal Konya’da avukatlık görevinden ayrılıp,ticarete başlar ve İffet’e de kendi şirketinde bir iş verirBundan sonra İffet’in işi şehirler arası yolculuklarda mal taşımaktır.İffet yeni yüzler ,yeni insanlar tanıdıkça hayata bağlılığı artmakta yaptığı işten memnun kalmaktadır.Yolda gördüğü insanlara yardım etmekte ve ihtiyaçlarını karşılar.Yine kötü hava şartlarında İzmir’den İstanbul’a hareket  eder. Tren Afyon’da hareket edemez duruma gelir.Dışarı çıkar ve kendisinden  hasta annesi için yardım isteyen Rana ‘ya yardım eder.Rana masum ve çocuksu bir kızdır.İffet Rana’dan çok hoşlanır,yalnıuz yediği damga yüzünden Rana’dan  uzaklaşır.

    İffet uzun süre sonra Hocası Mahmut Efendi’yi görmeye gider.Mahmut Efendi’nin eşi ölmüş kendisine gelini bakar.Mahmut Efendi ile uzun uzun konuşurlar,eski hatıraları anarlar.Gece Mahmut Efendi’den ayrıldıktan sonra sokakta kavga eden bir kadın ve erkekle karşılaşır.Adam kadını hırsızlıkla suçlarve polise götürmekle tehdit eder.İffet ,bu kadını görünce Rana aklına gelir ve bu kadının masum olduğunu ,kendisi gibi damga yediğini düşünerek ,onu kendi himayesi altına almayı düşünür.Adama para vererek kızı kurtarır.Yalnız kadın hiç düşündüğü gibi çıkmaz.Bir geceyi beraber geçirdikten sonra kadın ayrılır ve İffet’in duyguları yine incinir.

            Muzaffer Ağabeyinden gelen telgraf İffet’in moralini yükseltir.Telgrafta ev ve yatırımlar hakkında ki mahkemeyi kazandıkları yazar.İffet İstanbul’a döner ve eline epeyce para geçer.İstanbulda iyi bir malikane alır.Yanınada Mahmut Efendi öldükten sonra tek başına kalan gelini ve torununu allır.Eline para geçtikten sonra eski akrabaları ile tekrar görüşmeye başlar.

        Birgün İffet Beyoğlu’nda  dolaşırken Vedia’ya rastlar. Hiçbir şey olmamış gibi iki çift karşılıklı konuşurlar .İffet tekrardan Vedia’ya karşı duygular hisseder.Yalnız Vedia tekrardan İffet’le olmak istemez.





KİTABIN ANAFİKRİ:Seven insanın gözünün kör olduğunu,bir anlık düşüncesiz hareketlerle kendi hayatını mahvedeceğini anlatır.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

İFFET: O lay kahramanıdır.

MUZAFFER:İffet’in abisidir.uyuşuk,tembel,miskin,kibirli biriydi.

MAHMUT EFENDİ:İffet ve Muzaffer’e haftada iki gün ders verirdi .

HATİCE HALA:İffet’in halasıdır,elinde iki kız çocuğuyla dul kalmış ve Karamürsel’de yaşıyor.

HALİS PAŞA :İffet’in babasıdır.

CEMAL KERİM BEY:İffet’in çocuklarına ders verdiği mebustur.

VEDİA HANIM:Cemal Kerim Bey’in ikinci hanımıdır.

ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

İnsanın yaşamı boyunca başından geçen olayları çok sade ve akıcı bir şekilde anlatan yazar tasvirlerden yararlanmış.Kullandığı eski Osmanlıcayla  hikayeye güç kazandırmıştır.


 
C

catzilla

Piraye :

Genç ve güzel Piraye adını Nazım Hikmet’in eşinden almıştır. Genç kızın babasıdır Piraye ismine tutkun olan; diğer kızı da babanın Nazım Hikmet hayranlığından payını alır: Hatice. Babanın açıklaması ilginçtir ki bu açıklama romanın temalarından birini de oluşturacaktır: "Piraye, Nazım Hikmet’in karısı. Tam adı Hatica Piraye’dir. Nazım Hikmet’in onun için yazdığı şiirler ve Mektuplar, edebiyatımızın gerçek yüz aklarıdır."

Piraye’nin babasının bu açıklaması karşısında ilk tepkisi şaşkınlıktır: "(...) Babam elinden kitap düşmeyen, aydın bir insandı. Ama onun, kızlarına bir şairin -hem de yasaklı bir şairin- karısının adını verecek kadar edebiyat tutkunu olduğunu yeni keşfediyordum."
Piraye’nin doğduğu günden bu yana içinde taşıdığı edebiyat ve şiir tohumları hayatının bir bölümünde ilişkilerine de yansıyacaktır.

Roman, genç bir kızın aile, okul, aşk ve evlilik yaşantısına odaklanan ilginç bir biyografi özelliğine sahip; yazar, yarattığı kadın kahramanın yaşantısına bir ’kadın duyarlılığı’ ile yaklaşıyor. Romanın ilk sayfalarında idealleri olan genç bir kız olarak tanıştığımız Piraye, sayfalar ilerledikçe ilişkilerin farklı boyutlarını yaşayacak, aşk duygusunun karşılığını kendi hayatına yerleştirmeye çalışacaktır.

"Piraye" romanını bir ’dram’ haline getiren ise genç kızın evlilik ve evlilik sonrası
yaşantısı olacaktır; Piraye, üniversite öğreniminin hemen ardından Diyarbakır’a gelin gidecektir.

"Piraye"yi yakın çevrenizde aramayın sakın," diyor Canan Tan. "Hem onun, hem de romandaki diğer karakterlerin hayal ürünü olduklarını belirtmeme, bilmem gerek var mı? Ama uzak şehirdeki şarkının nihavent olduğunu söyleyen Nazım Hikmet ve "Gözlerin hani?" diye soran Ahmed Arif gerçek."

Roman, yazarın kendi hayatından da belli belirsiz izler taşıyor okuruna.

 
alıntı:
 
Z

Zynep

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
ADI AYLİN
AYŞE KULİN

Aylin, Amerikan kız kolejini bitirdikten sonra, eğitimini tamamlamak üzere Paris’e gitti; bundan sonraki yaşamını bir uçtan diğer uca, baş döndürücü bir hızla akarak geçti Libyalı bir prensle evlendi, Prenses oldu. Tıp okudu ünlü bir psikiyatrist oldu. Tekrar tekrar evlendi, ama evliliklerinden sıkıldı, Amerikan ordusuna Albay rütbesiyle Subay oldu...
İşte bu kitap, kökleri Giritli Deli Mustafa Naili Paşaya kadar uzanan bir ailenin kızı olan Aylin DEVRİMEL ‘in fırtınalı yaşamının öyküsüdür.
Lise yıllarında uzun boylu ve sıka bir kız olan Aylin zamanla güzelleşmiş ve bir gün Esma teyzesinin daveti üzerine Paris’te bir otelde buluşurlar otelde prens olduğu söylenen bir Arap’la tanışır ve bu tanışmanın sonunda prensle görkemli bir yaşantı için evlenir Prenses olur. Ancak her şey düşündüğü gibi gitmez Prens Senusi doğu kültürü ile yetiştiği için batı kültürü ile yetişen Aylin’e ters gelmekte zamanla Aylin’in özgürlüğü kısıtlanmaktaydı evliliğe başladığı gibi sakin değil büyük bir kaçışla son buldu; yaz sonunda Aylin, ablası Nilüferle Cenevre ye gider. Yaşamanın ideali olan tıp okumaya karar verir ve büyük uğraşlar vererek Neuchatel Üniversitesine kayıt yaptırır. Okulun ilk yıllarında hayatında çok büyük değişiklikler yaparak, ihtişamlı hayatından sıyrılarak sade bir öğrenci olur. Tek hedefi olan tıp fakültesini bitirmek için çok çalıştı daha sonra fizik ve kimya derslerinde yardımcı olan Jean-Pierre ile evlendi. İki öğrencinin bu evliliği zaman içinde Aylin’in dış görüntüsünde olduğu kadar iç dünyasını da değiştirecektir. Aylin Jean-Pierre ile birlikte yaşadığı günlerde tıp ilmi ile yakından tanışıp ufkunun penceresini o zamana kadar hiç bilmediği yepyeni bir dünyayı ardına kadar açacak peşinden koştuğu gerçek zenginliğin dış dünyanın görkemli vitrinlerinde değil de insanlığın iç aleminde bulunduğunu öğrenecekti. Okul sonunda Jean-Pierre Nos Alamus’taki nükleer araştırma merkezinden geri çeviremeyeceği bir teklif aldı. Aylin de New Rachel Hospital Medical Center’dan teklif aldı ; onların birbirlerine karşı olan sorumlulukları artık bitiyor müşterek hayatları bir yol ayrımına giriyordu. Ellerinde bu evlilikten altı yıllık sağlam bir dayanışma ve derin dostluk duyguları ile dopdolu gençlik anıları kaldı sadece.
Aylin çok ciddiye aldığı bu işine büyük bir heyecanla başladı. New Rachel’de tanıştığı Afganistanlı genç meslektaşı Azim’in karısı 11 yaşından beri arkadaşı olan Zeynep TARZI çıktı. Aylin, Zeynep ve Azim ile gittiği Afgan sefahati kokteylinde Paswak adındaki Birleşmiş Milletlerin Afgan esiri ile tanışır. Paswak evli olmasına rağmen Aylin ile arasında duygusal bir bağ oluşmuştu. Aylin o yılı aklı beş karış havada geçirdi. Bütün vakitlerini beraber geçiriyorlardı. Paswak bu yüzden önce Wall Dame’nin Birleşmiş Milletler genel sekreterliğine daha sonra 1974 yılında Hindistan sefirliğine tayini çıkmıştı.
Aylin kaderin ağlarını onlar için giderek daha çileli iplerle örmekte olduğunu nihayet görmeye başladı; ya sevdiği adamı peşinde dünyayı adım adım dolaşacak ya da mesleğini ön plana alacaktı. Tam meslek uğruna değmez derken Hastanede Psikiyatri bölümü şefliğine terfi etti. Sonunda Aylin’in sağduyusu aşkına galip geldi. Aylin gönlü yaralı bar kuşunu çok kısa bir süre oynadı sonra toparlandı ve işinin başına döndü. Arkadaşı Azim’in vasıtası ile kendi meslektaşı olan Michel RAMODİSLİ ile tanıştı. Michel’i çok etkileyici bulmadığı halde evliliğe giden ilk adımları Michel’in evinde attılar. Daha sonra Aylin bu evlilikten deliler gibi çocuk istemeye başladı. Aylin’in bu isteğine karşılık Michel dinine ve geleneklerine çok bağlı olduğunu doğacak çocuğun Yahudi kültürüne göre yetiştirilebileceğini söyledi fakat Aylin bunu bile sorun etmedi dinini değiştirmeyi göze aldı. Aylin’e göre insanları dinlerine, ırklarına ve dillerine göre ayırmak çok saçma idi ona göre insan, insan olduğu için çok değerli idi onun insan sevgisini bir din veya ırk engelleyemezdi Aylin çocuk yapma isteğinden 6 düşük yaptıktan sonra vazgeçecekti.
Aylin meslektaş olduğu Michel ile her an beraberdi işyerleri bir, evleri bir kısacası bütün zamanları birlikte geçiyordu belli bir süre sonra birbirleri ile bu kadar çok birlikte olmaları Aylin’i çok sıkmıştı gün geçtikçe birbirlerinden kopuyorlardı ve bir gün Aylin kocasına haftanın belirli günlerinde birbirlerine izin vermelerini bugünlerde değişik insanlar ile çıkabileceklerini bunu sonucunda diğer insanlarda görecekleri eksiklikleri kendilerinde tanımlayıp birbirlerine ölümsüz sevgi ile bağlanacaklardı. Fakat düşünülen olmadı Aylin yurt dışında olduğu günlerden birinde Michel bir arkadaşının evinde Barbara adında bir bayanla tanıştı ve bu tanışma evliliklerinin sonunu getirdi. Aylin sıkıntılı bir zamanında vardığı karar sonucunda kocasını kaybettiği için hem üzgün hem de suçluluk duygusu içerisindeydi. Bu sıkıntı ve üzüntü uzun sürmedi her şeyi bir kenara bırakıp mesleğinde ilerledi fakat bu ilerleme bile onu tatmin etmedi. Bir süre sonra Amerikan ordusuna katılarak Körfez savaşında ruf sağlığı bozulan hastaları tedavi eden doktor olmayı düşündü bu nedenle Oklahoma’ya körfez savaşında zarar görmüş askerleri tedaviye gitti.
Aylin Üniformasını ilk kez 1992’nin soğuk bir Ocak gününde giydi. 9 Kasım 1992’de ordunun fiziksel aktiviteler sınavını yüksek bir puana kazanarak başarı sertifikası aldı. Aylin ordudaki görevinde yine işine devam ediyor, hastalarına çare bulmaya çalışıyordu bir gün kendisine yeni bir hasta verildi bu kez hasta körfez savaşından sonra geldiği sivil hayata uyum sağlayamıyordu. Bunun sonucunda hiçbir suçu olmayan bir çok sivili katletmişti.
Aylin bu hastası üzerinde çalışırken Amerikan ordusunun askerlerini cesaretlendirmesi için verdiği ilaçların yan etkisi sonucu hastanın bu duruma geldiğini saptadı ve bu sonucu tez bir halde askeri yetkililere bildirdi. Aylin’in verdiği bu sonucu askeri yetkililer daha önceden bildiğinden Aylin’in bu olayın üstüne gitmemesini istediler ve onu uyardılar Aylin bu sessizliği sindiremeyerek sözleşmesinin bitmesinin ardından Albay rütbesindeyken ordudan ayrıldı.
Ordudan ayrılmasından sonra 19 Ocak 1995 Perşembe günü evinin bahçesinde o sabah evini temizlemeye gelen hizmetçisi tarafından kendi arabasının altında ölü bulundu. Zengin, ünlü ve saygın insanların yaşadığı mahallede yerel polis ve yerel yöneticiler mahallenin adını polisiye bir olaya karıştırmamak için dosyayı apar topar denebilecek bir hızla kapattılar teşhis ise “Freak Accident” yani Garip bir kaza idi.
“... Yükseltilmiş sahnede kapağı açık maun bir tabut duruyordu uzun bir sıra oluşturan insanlar tabutta yatan albay üniformalı Amerikan subayını selamlayıp içlerinden dua veya veda ederek tabutun başından ayrılınca yanan yürekleriyle gelip salondaki koltuklarda yerlerini alıyorlardı. Herkes etrafa hakim olan ordu düzeninin saygınlığını kutsar gibi sessizce ağlıyordu ... Katafalkın üstünde dört bir yanı rengarenk çiçeklerle donanmış tabutta yatan kişi, bir askerden çok, oraya bir film çekimi için öylece uzanıvermiş bir Hollywood yıldızını andırıyordu. Bu albay üniformalı Amerikan subayı bir Türk kadınıydı.
 
Z

Zynep

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
İNCE MEMED
YAŞAR KEMAL


Toroslar’dan Akdeniz’e uzanan Dikenliözü’ndeki beş köyden birisi Değirmenoluk’tur. Bu köyün insanları köylerinden dışarıya çıkmazlar. Onun için buraların kendine has kanun ve töreleri vardır. Bu kanun ve töreleri Abdi Ağa koyar ve uygular. Dışarıdan kimse gelmez ve karışmaz.
Köyün yağız delikanlılarından ince Memet günlerdir Abdi Ağa’nın tarlasını sürmektedir. Artık dayanamayacağını anlayınca herşeyi bırakıp Kemse Köyü’ne gider ve Süleyman’a sığınır. Memed’in bu yaptığı aslında bütün köy ahalisinin hayalidir. Memed kışı Kesme Köyü’nde geçirir. Anasını ve köyünü özlemiş olmasına rağmen dönmemekte kararlıdır. Bir gün köyden bir tanıdık onu görür ve bu haberi hemen Abdi Ağa’ya yetiştirir. Bunu öğrenen Abdi Ağa Süleyman’ın kapısına dikilir ve Memed alıp köye götürür. O yaz Memed hasatı yapar ve Abdi Ağa’nın topraklarını sürer. Abdi Ağa ise ceza olarak ona hasatın beşte birini verir. O kış Memed ve anası çok zorluk çekerler.
Memed arkadaşı Mustafa ile ilk defa kasabaya giderler. Yolda iyi, mert bir eşkiya olan ve hayranlık duydukları Kara Ahmet’le karşılaşırlar. Kasabadaki yaşam Memed’i çok etkiler. Ağaların olmadığı herkesin hür olduğu bu hayat özlemiyle Memed sevgilisi Hatçe’yi kaçırmak için köye gider ve barber kaçarlar. Abdi Ağa’nın yeğeninin nişanlısı olan Hatçe ile Memed’in kaçmalarının ardından Ağa’nın adamları ve yeğeni onları yakalamak için izlerini sürerler. Nitekim bulurlar. Aralarında çatışma çıkar. Abdi Ağa’nın yeğeni ölür, Memed yaralanır ve kaçar. Hatçe ise yakalanır. Memed’in sığınacak bir yeri olmadığı için Deli Durdu denilen bir eşkiyanın çetesine sığınır. Çetenin yaptığı haksızlıkları gören Memed Deli Durdu’dan nefret eder.
Bu sırada Abdi Ağa Hatçe’yi cezalandırmak için ona bir tuzak kurar. Yeğenini Hatçe’nin öldürdüğüne jandarmaları ikna eder ve Hatçe hapishaneye düşer.
Eşkiyalığa iyice alışan Memed zulmetmeye dayanamaz ve çeteden ayrılıp yeni dostlar bulur ve onlarla gezmeye başlar. Bir gece köye geldiğinde anasının öldüğünü duyar ve Hatçe’nin başına gelenleri öğrenir. Ardından Abdi Ağa’nın izini sürmeye başlar.
Bu arada Abdi Ağa Memed’i ortadan kaldırmak için bir tuzak kurar. Memed ise kasabada Hatçe’yi bulur ve bir yolunu bulup onu ve arkadaşını hapishaneden kaçırmayı başarır. Köylüleri de Abdi Ağa’ya karşı gelmeleri konusunda yüreklendirir. O kış köylüler Abdi Ağa’ya hasatlarından bir buğday tanesi bile vermezler.
Abdi Ağa Ankara’ya telgraf çeker ve Memed’in gizlendiği yeri ihbar eder. Jandarmalar Memed’i kıstırırlar. Aralarında çatışma çıkar. Tam bu sırada Hatçe doğum yapar. Memed eşi ve çocuğu için teslim olur fakat bu esnada Hatçe vurulur. Memed’in dünyası yıkılır. O sırada çıkan afla serbest kalır. Doğan çocuğunu Hatçe’nin hapishane arkadaşı alır ve Gaziantep’in bir köyüne götürür.
Olaylardan Abdi Ağa’yı sorumlu tutan Memed köye gelir ve Abdi Ağa’yı vurur. Bu duruma sevinen köylü bayram eder. Memed ise atını dağlara doğru sürer ve o günden sonra Memed’den haber alınmaz.
O gün bu gündür Dikenlidüzü Köylüleri, çift koşmadan önce çakırdikenleri ateşe verirler. İşte tam o günlerde Alidağ’ın doruğunda bir top ışık patlar, üç gün üç gece yanar durur.
 
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com
ŞEKER PORTAKALI

Yazar: Jose Moura De Vasconcelos


Roman kahramanı Zeze çok çocuklu yoksul bir ailenin küçük çocuklarından biridir. Olaylar işsizlik yüzünden ruhsal bunalımlar geçiren bir baba, kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenmiş bir ağabey ve ablalar etrafında gelişir. Küçük kardeşi Luis henüz yaşananları algılayamayacak kadar küçüktür. Anne karakteri ise siliktir. Çünkü anne, ailenin geçimini sağlamak için çalışmak zorundadır ve çocuklarına ayıracak hiç vakti yoktur. Kısacası aile fertleri Zeze’yi anlayabilmekten çok uzaktır.

Zeze’nin mahalledeki insanlara yaptığı, çoğu kez zarar verme boyutuna ulaşan, şakalar ve yaramazlıklar, aslında yaşadığı yalnızlık duygusundan kaynaklanır. Ama o çevresindeki insanların söylediği gibi kendini “şeytanın vaftiz oğlu” sanır. Kötü bir çocuk olduğuna inanır. Yüreğindeki sevgi açığını kapatmak için hayali arkadaşlar yaratır. Bunlardan biri bir yarasadır. Diğeriyse yeni evlerine taşındıklarında her çocuğun bahçedeki ağaçlardan birini seçmesiyle ortaya çıkar. Hiç kimsenin beğenmediği bir şeker portakalı fidanı… Zeze, bu hiç de adil olmayan paylaşımda payına düşeni kabullendiğinde artık bir dostu daha olmuştur. Onlara isim takar ve onlarla konuşur.

Aile fertleri dışında Zeze’yle ilgilenen birkaç kişi göze çarpar. Bunlardan biri Edmundo Dayı, diğeriyse Zeze’nin öğretmenidir. Edmundo Dayı ona aradığı sevgiyi değilse de en azından ara sıra para verir ve kendince yeni şeyler öğretir. Öğretmense söylenenlerin aksine Zeze’nin mükemmel bir çocuk olduğu görüşündedir.

Bir süre sonra bir sokak şarkıcısı ortaya çıkar. Zeze onunla birlikte sokak sokak dolaşıp şarkı söylemeye başlar. Bu Zeze’nin severek yaptığı tek şeydir. Adam açık saçık şarkılar söylediği için babası onunla arkadaşlık etmesini istemez. Zeze bunu anlayamaz. Çünkü söylediği şarkıların anlamını bilmez. Bir gün sırf babasını mutlu etmek için ona bu şarkılardan birini söyler. Ve hayatının en kötü dayağını yer. Bu olaya en çok Gloria üzülür; aile fertlerinin onu dövmelerini yasaklar.

Zeze, en büyük dostunu yine bir yaramazlık sonucu tanır. Bu daha çok tehlikeli bir oyundur. Hareket halindeki arabaların arkasına yapışıp rüzgarı ve hızı hissetmek, onun deyimi ile yarasa olmak… Portekizli Manuel Valadares ‘in arabası çok fiyakalıdır. Bu yüzden yarasa olma oyununu bu araba üzerinde denemek için büyük bir istek duyar ve iş başındayken yakalanır. Portekizli poposuna vurup onu çevredeki herkese karşı rezil etmiştir. Yüreği yoğun bir nefret duygusuyla dolar. Sonraları onu daha yakından tanıma şansına sahip olur. Ve bu adam yaşamdaki en çok sevdiği insan haline gelir.

Babasından yediği dayaktan sonra intihar etmeyi düşünür. Ama Portekizli’nin desteğiyle vazgeçer. Ondan kendisini evlat edinmesini ister. Ne yazık ki adamın ömrü buna yetmez. Bir süre sonra ölüm haberi gelir. Talihsiz bir trafik kazası geçirmiştir. Portekizli’nin ölümü Zeze’yi yaşamdan koparır. Daha sonra kendi içinde yaşadığı bir iç savaş başlar. Bu birkaç günlük süreç aynı zamanda Zeze’nin büyüme sürecidir. Hastalığı esnasında şeker portakalının çiçek açtığını öğrenir. Ama artık ne o, ne de yarasa önemlidir. Yaşadığı büyük acı Zeze’yi olgunlaştırmıştır.

 
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com
Ekleme yaptığım kitap özeti 2001 yılında okumuştum ve etkilenmiştim Hayata karşı inanış ve duruşlarından/yaşam biçimlerinden. Özetini sizlerle de paylaşmak istedim.


Bir Çift Yürek Marlo Morgan

Gerçek bir olaya dayanan öykümüz; Marlo Morgan’a Kansas City’de doktorluk yaparken, bir sabah ofisine gelen telefonla başlar. Bir süreliğine Avustralya’da çalışmak için teklif alır. Hayatında bir değişiklik yapmak isyeyen Morgan bu teklifi kabul eder ve birkaç seneliğine Avustralya’ya yerleşir.
Avustralya’da çalışmalarını  sürdürürken;Avustralya’nın yerli halkı olan Aborjinlere Amerikalıların Kızılderililere davrandıkları gibi kötü davranmalarından etkilenir. Onlara iyi davranarak onların sorunları ile ilgilenmeye başlar ve yerli halkın yaşantısına olan merakı gitgide artar.
Morgan’ın onların sorunları ile ilgilendiğini ve onları yakından tanımak istediğini gören bir grup aborjin kabilesi onu bir toplantıya davet ederler. Morgan Anakaranın diğer tarafında yaşayan ve kendi benliğini kaybetmemiş, böyle bir Aborjin kabilesi ile tanışacağı ve onlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olacağı için bu toplantıya özel bir şekilde hazırlanır. Ayrıca şehirde yaşayan Aborjinlere yaptıklarından dolayı taktir bekleyen yazar için bu toplantı hiçde beklediği gibi gerçekleşmez. Oota adında bir Aborjin eski bir jiple gelerek Morgan’ı toplantı yerine götürmek için alır. Uzun bir süre çölün ortasında gittikten sonra toplantı yerine geldiklerinde yazar kendisini bir grup yerli ile ıssız çölün ortasında bulur.
İlk olarak tüm eşyaları çıkartılan Morgan’a kuşanacağı bir bez parçası verirler. Tüm eşyaları ve kendisi ile birlikte kutsanır.Yerlilerin  arasına kabul edildikten sonra tüm eşyaları yakılır. Birbez parçası ile yalın ayak kalan Morgan’dan kendileri ile birlikte yapacakları yürüyüşe gelmelerini isterler. Bu teklifi kabul eden Morgan için çölü boydan boya katedeceği ruhsal yolculuk burada başlar.
Bu kabilede insanlar isimlerini hayatları süresince yapmış oldukları işlere veya olaylara göre almakta ve değiştirebilmektedir. Bu nedenle; modern toplumdan geldiğinden ve insan olarak sahip olması gereken değerleri köreldiğinden Morgan’a  “mutant”  adını takarlar ve onun tekrar yaşamın gizemini görmesini sağlayarak değişime uğratırlar. Kabilede kendilerini “gerçek insanlar” olarak adlandırırlar.
Yazar yolculuk boyunca önceden ilkel olarak gördüğü bu insanların doğa ile nasıl iç içe yaşadıklarını; bu kupkuru çölde asla aç ve susuz kalmadıklarını; konuşmadan birbirleri ile iletişim kurduklarını; karşılaştıkları her tür sağlık sorununu çözecek bir birikime sahip olduklarını; hırs, kin, nefret, saldırganlık gibi olumsuz duygularının olmadığını; asla yalan söylemediklerini; hiç bir olayı veya kişiyi yargılamadıklarını; dünyada olup biten her şeyden haberdar olduklarını ve daha bir çok olağanüstü yetenekleri olduğunu hayretle görür.
Dört ay süren bu uzun yolculuk süresince, ilk günden itibaren bu çetin yolculuğun zorlukları ile mücadele etmek zoruda kalır. Karşılaştığı her zorlukta dayanıklılığının sınanması ile birlikte ruhu da değişime uğrar. Aborjinler onu kendilerinden biri olarak  kabul ederek ona hertürlü zorlukla nasıl mücadele edeceğini, çölün çorak coğrafyasında bitkiler ve hayvanlarla nasıl uyum içinde yaşanacağını öğrenir.
Morgan yerlilerin yaşamı ile kendi yaşamını, iki tarafın yaşam felsefelerini karşılaştırır. Aborjinlerden öğrendikleri ile birlikte insan olarak sahip olması gereken değerleri tekrar kazanır. Bunun üzerine kabilenin şefi soylu Kara Kuğu tarafından her iki toplumun kültürünü anlaması ve içinde barındırmasından dolayı “Bir Çift Yürek” ismi verilir.
Yürüyüşün sonu yaklaşırken yürüyüşün asıl hedefi olanbüyük sırlarını Morgan’a gösterirler. Aborjinler için kutsal olan o mekanı gördükten sonra bu insanların ellibin yıllık kültürlerinin felsefesini anlar. daha sonra Moragan’a yolculuğun asıl sebebini açıklarlar: Morgan’ı mesajcı olarak seçmişler ve tüm sırlarını açıklamışlar. İnsanların uygarlık, gelişim adı altında doğanın dengesini bozduklarını ve herşeyi tüketmekte olduklarını bunun için dünyada ki varlıkarını bitirmeye karar verdiklerini açıklarlar. Çünkü kendilerinden sonra gelecek nesile yaşam için fazla birşey kalmadığını söylerler, Morgan’da kabilede niçin genç insan olmadığını anlar.
Morgan dan bu son mesajlarını iletmelerini isterler. Morgan insanların dünyaya verdikleri zararı açıklamak ve önlem alınmasını iletmek üzere onlardan ayrılır.
Avustralya’da ki işi biter bitmez Amerika’ya döner. Amerika’da bu serüveni anlatarak, bu serüvende  öğrendiklerini uygulayarak ve en önemlisi yazdığı kitaplarla bu serüveni herkesle paylaşmaya, mesajı herkese iletmeye çalışmıştır.
3.    KİTABIN ANA FİKRİ :
Tüm insanlığa eşsiz, zamanın derinliklerinden gelen güçlü bir mesaj iletilmiştir. Eğer tüm varlıkların, aynı evrensel birliğin bir parçası olduğunu anlarsak, dünyamızı yok oluştan kurtarmak için halen geç kalmış sayılmayız. Varolan her şey inanılmaz derecede güzel ve hassas bir karşılıklı bağımlılık dengesinde bulunmaktadır. Eğer bu mesajı alabilirsek bizim yaşamlarımızda Gerçek İnsanlar’ınki gibi yücelir.
4.    KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ:
Marlo Morgan : Hayatın monotonluğundan sıkılmış, değişiklik arayan, hırslı kafasına koyduğunu yapan, yardımsever, çocuk ruhlu biri.
Oota : Kabilede ingilizce bilen tek kişi Morgan’a kendilerini tanımasına elinden geldiğince sorulara cevap vererek yardımcı olmuştur.
Kara Kuğu : Kabilenin şefidir. Bilge bir insan olarak tüm sırlarının sırası ile Morgan’a açıklanmasını sağlamıştır.
Bunun dışında şifacı gibi yeteneklerine göre isimlendirilen birçok kabile üyesi var. Çölde, insanın yaşamını zorlayan birbirinden ilginç olaylar oluyor.

5.    KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Bu kitap insanın, günümüz  toplumun gereği olarak getirdiği roller ve görevler nedeni ile unuttuğumuz kaybettiğimiz değerleri hatırlatıyor. Ayrıca dünyamızın günden güne azaln kaynakları ve bozulan doğanın dengesi nedeni ile önlem almazsak gelecekte bizi bekleyen sonada dikkat çekmektedir. İyi niyetin insanı yücelttiğini nesnel şeylerin peşinde koşmamamız gerektiğini; insanı farklı kılanın yürek ve niyet olduğunu açıklayan; hayat felsefemizi tekrar gözden geçirmemize etkili olan bir öykü olarak görüyorum.
6.    KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Marlo morgan emekli bir sağlık uzmanıdır. Lee’s summit, Missouri’de yaşamaktadır. İlk kitabı “ Bir Çift Yürek” Amerika’da  otuzbir hfta boyunca New York Times Bestseller listesinde zirvede kalmış ve yirmidört dile çevrilmiştir.
 
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com
Anna Karanina /Tolstoy


Anna Karanina, Rus aristokrasisindendir. İyi yetiştirilmiş, ince, kültürlü bir kızdır. Araları açılan kardeşiyle yengesini barıştırmak için bir gün Moskova’ya gider. Yakışıklı bir genç olan Kont Aleski Vronski ile tanışır.

Konstantin Levin, eski bir ailedir. Anna’nın yengesine akraba olan Kitti adlı bir kıza aşıktır. Oysa Kitti’nin Kont Vronski ile seviştiği söylenmektedir.

Kont Vronski Anna’yı çok çekici bulur, hatta onu eve dönerken yalnız bırakmaz. Levin ise Kitti’den olumlu bir yanıt alamamıştır.

Anna ile Kont arasında duygusal bir ilişki başlar. Genel yerlerde görünmekten bile çekinmeyecek denir birbirlerini sevmektedirler. Anna’nın kocası Karen’in, yüksek bir devlet memurudur. Karısının bir başkasını sevmesine karışmaz ama mevkisinin sarsılacağından korkmaktadır. Bu durumu bir gece karısına açık açık söyler. Seryoz’a adlı bir de küçük oğulları vardır. Ama Yüzbaşı Vronski ile ilişkisini sürdürmeyeceğine söz verir.

Bir aşk evliliği yapamayan, bu yüzden kocasını sevmeyen Anna, sevgilisinin bir araba kazasında yaralanmış olduğunu duyunca ilgisiz kalamaz, bu durumda Vronski ile yeniden görüşmeye, buluşmaya başlar.

Levin’e gelince, Ktti’den olumlu yanıt alamayınca evine dönerek kendini işlerine verir, köşkündeki kölelik düzeninde bir takım yenilikler yapar. Bir gün Kitti’ye önerisini yinelemek üzere Moskova’ya gider.

Anna Vronski’den hamile kalır. Vronski sevgilisinden kocasından ayrılmasını ister. Kocası ayrılmaya yanaşmaz. Çocuğu kabulleneceğini, ancak, Vronski ile ilişkisini sürdürürse oğlunu ondan uzaklaştıracağını söyler. Anna tehlikeli bir doğum yapar. Vronski bu yüzden intihara yeltenir. Uzun süren bir hastalıktan ayağa kalkan Anna sevgilisi Vronski ile - yanınca küçük kızını da alanarak - İtalya’ya giderler

Öte yandan Levin ile Kitti sonunda evlenebilmişlerdir. Dönüşlerinde Anna Vronski’nin kçşküne yerleşir. Kocasından ayrılmamıştır. Arada bir gizlice oğlunu görmeye gitmekte, kocasına görünmemeye çalışmaktadır. Vicdan azabı çekmekte olan Anna, Vronski’ye pek rahat vermez. Kendisini de bu tür yaşamdan dolayı yiyip bitirmektedir. Kızını da sevmediğini anlar. Vronski ise bir başka kadına bağlanır. Bu ilgi, Anna’nın dikkatinden kaçmaz. İçinde bulunduğu bunalım daha da derinleşir. Bir gün hiç anlamadan kendisini Vronski ile tanıştıkları tren istasyaonunda bulur. Ahlakça düşkün bir durumda olan ve bunun sıkıntılaru-ını çeken Anna mesafeyi hesaplayarak ne yaptığını bilerek, kendini bir trenin altına atar, yaşamına son verir.

Anna öldükten sonra Aleski Vronski orduya döner ama eski yazbaşı Aleski Vronski değildir. Tam yaşama sevincini yitirmiş, çükmüş, tükenmek üzere bulanan biridir artık.

Levin ise, evlilikten sonra da süren bir takım bunalımlardan kurtulmuş, mutlu olmuştur

not:alıntıdır.
 
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com
Sefiller

Victor Hugo


KİTABIN ADI    : SEFİLLER
KİTABIN YAZARI    : VICTOR HUGO
YAYINEVİ    : VARLIK YAYINLARI
BASIM YILI    : 1992

1.    KİTABIN KONUSU:
Bu romanda Jean Valjean adlı bir köylünün, 19. yy.’un ilk 30 yılındaki serüvenleri anlatılır.
Valjean aç ailesini doyurmak için ekmek çaldığından bir kadırgada kürek çekmeye mahkum edilmiştir.

2.    ESERİN ÖZETİ:

Birkaç kez kaçma girişiminde bulunduğundan mahkumiyet süresi 19 seneye çıkarılır 1815’de serbest bırakılır. Valjean Güney Fransa’da D kasabasına gider. Bir kürek mahkumu olduğundan kimse onu barındırmak istemez. Sonunda yaşlı ve çok iyi bir insan olan kasabanın piskoposu onu yanına alır ve ona çok iyi davranır. Valjean onun bu konuk severliğine piskoposun yemek takımlarını çalmakla karşılık verir. Polis kısa bir süre sonra Valjean’I yakalar ve piskoposa getirir piskopos Valjean’I hayrete düşürürcesine, yemek takımını Valjean’a hediye verdiğini söyler. Valjean’ın karşılaştığı bu durum onu derinden etkiler. Ondan sonra piskoposun güvenine layık olmaya mümkün olduğu kadar erdemli ve dürüst bir hayat sürmeye söz verir.
Valjean yıllar sonra takma bir adla Kuzey Fransa’da mücevherat üreticisi olarak devam ediyordur. Üretimde bir iki basit gelişme gerçekleştiğinden şimdi varlıklı bir insandır. Kasaba halkının güvenini kazanmış ve hatta belediye başkanı bile seçilmiştir. Kasabanın müfettişiJavert, tam bir dedektiftir ve amirinin kişiliğinden şüphe eder. Onu tam yakalattıracağı sırada adının Valjean olduğu bir diğer insanın başka bir suçtan yakalandığını ve tekrar kadırgaya gönderileceği haberini alır. Çok mahçup duruma düşen polis müfettişi belediye başkabıbdan özür diler, onun hakkında şüphelere düştüğünü anlatır. Valjean kendi adını taşıyan suçsuz bir insanın acı çekmesinden ötürü vicdan azabı duyar. Kahramanca bir hareketle mahkemeye gider, kendisini tanıtır ve kendi isteğiyle kürek mahkumluğuna döner. Birkaç yıl sonra tekrar kaçar ve kuzeye gider. Üretici olarak iş yaptığı yılların karşılığı olan parayı buraya gömmüştür. Para onu rahatça geçindirebilecek ve çevresinede yardım etmesine de imkan verecektir. İlk işi Cosetta adında bir kızı aramak olur. Kız bir zamanlar yanında çalışan Fantina’nın kızıdır. Fantina kızına bakmak için fahişelik yapmıştır. Fantina artık ölmüştür ve onu yetiştiren üvey anne ve babası ona kötü muamele etmektedir. Valjean onu evlatlık alır ve ona derin bir sevgiyle bakmaya başlar. Beraberce Parise giderler. Valjean bir rahibe manastırında bahçıvan olarak çalışmaya başlar ve Cosette da manastırın okuluna gider.
Cosetta büyüyünce Parisli bir öğrenci olan marius Pontmercy adında bir genç onunla ilgilenir. Cosette ve Marius, Paris’in Luxenburg Gardens adındaki parkında tanışırlar ve Valjean’ın kendisini ve Cosette’yi gizli tutmasına rağmen gizliden gizliye mektuplaşırlar.
Olaylar, ülkedeki iç huzursuzluklar sırasında doruğa ulaşır. Sosyalistler 1832’de, Paris’te hanedanlığa karşı başarısız kalan bir baş kaldırma hareketine girişirler Marius ve arkadaşları bu isyanda yer alırlar ve sosyal adalete bağlılığından ötürü kim olduğunun meydana çıkmasına bile aldırış etmeyen Valjean da isyana katılır. Sokak çatışmalarının ortasında eski düşman Javert ile karşılaşırlar. Onun bütün hayatı şimdi ellerindedir.Gerçi bir tek kurşun Javert’I ortadan kaldıracaksa da Valjean Jvert’ı serbest bırakır. Valjean’ın bu davranışı Javert’in, kesin meşruiyet ve hukuka dayanan ahlaki dünyasını alt üst eder. Hayatında ilk defa olarak bir mahkumun kanuna saygı duyan bir vatandaştan daha iyi bir insan olacağını düşünür ve kendini öldürür.
Bu arada barikatlar ardına çekilen isyancılar çevrilir. Karşı tarafın kuvvetleri daha fazladır. Çarpışmalar sırasında Marius ağır yaralanır. Valjean Marius’u, sırtında taşıyarak yer altındaki lağım kanallarına götürür. Burası hoş bir yer olmasa da, çatışma alanından uzaktır. Kendisini tamamen kaybetmiş ve hemen hemen ölü olan Marius, büyükbabasının evine getirilir. Marius hayatını kimin kurtardığını bilmemektedir.
Valjean, Cosette ile Marius arasına girmemeye karar verir. Cosette’nin Marius’u sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini anlar. Cosette’ye büyük miktarda para verdikten sonra inzivaya çekilir. Marius önceleri bunu kabul eder fakat hayatını kurtaranın Valjean olduğunu öğrenince Cosette ile birlikte son bir defa görmek için ihtiyar adamın yatak ucuna giderler. Valjean ölüm yatağında, seneler önce, evliya gibi biri olan psikopozun inanılmaz bir jestle kendisine hediye ettiği ve böylece Valjean’ın ruhunu kazandığı gümüş şamdanlığı Cosette’ye hediye eder.

3.    ANAFİKRİ:
Kendisine her zaman kötü davranılan bir mahkumun, kendisine iyi davranan biriyle
beraber olduğu  zaman kişiliğinin ve davranışlarının iyiye doğru gidişatı gözlenmiştir.

4.    KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ:
JEAN VALJEAN: Romanın kahramanı. Önceleri basit, çalışkan bir köylüyken sonradan bir mahkum olarak hayata küskünlük duyar.
JAVERT: Hiç bir zaman satın alınamayacak kadar namuslu bir polis memuru.
MARIUS PONTMERCY: Albayın oğlu. Kendisini babasının anısına adıyan bir genç.
COSETTE: Fantine’nin kızı, Valjean’ın evlatlığı. Sevimli bir kız.
FANTINE: Karakteri bakımından iyi bir kız ise de şartlar onu bir fahişe olmaya zorlar.

5.    KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Eserde tarihsel olaylar, kişilik çözümlemeleri, siyasal düşünceler, insanlar arasındaki günlük ve basit ilişkiler iç içe ve büyük bir ustalıkla anlatılmıştır


not: alıntıdır
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Yazar : DANIEL TAMMET  Baskı Yılı : 2007  Yayın Evi : D&R YAYINLARI   Sayfa : 268   



"Bir matematik dahisinin beyninin benim görsel beynime hem çok benzeyip, hem de hiç benzemediğini görmek benim için büyüleyici bir deneyimdi. Daniel, foto-gerçekçi resimlerle değil, sayılar arasında kurduğu renk, biçim ve ilişki kalıpları aracılığıyla düşünüyor. Bu kitap, beynin nasıl çalıştığıyla ilgilenen herkes için bir olmazsa olmaz."

"Thinking in Pictures" (Resimlerle Düşünmek) kitabının yazarı Temple Grandin

"Bu kitap çok geniş bir beynin özünü anlatıyor. Daniel''la çalışırken belki de bizler, hepimizin içinde varolduğunu sandığım ''Küçük Yağmur Adam''a dokunabilmeye çok yaklaşmış olabiliriz."

"Daniel''ın hayata dair samimi bir misyonu var: kendi yaşamından örnekler vererek

Epilepsi ya da Asperger gibi rahatsızlıkların, insanın gelişiminin bütününü veya potansiyelini mutlaka engellemek zorunda olmadığını ispatlamak ve böylece diğer insanlara ilham kaynağı olmak. Daniel, tane tane konuşan, tatlı dilli, hoş, terbiyeli, nazik ve alçakgönüllü bir insan. Bu kişilik özellikleri yazılarının arasından ışık saçarak kendini gösterirken, amaçları da bir çoğumuzun amaçlarını ayna gibi yansıtıyor: yaşadığımız özel ilişkiyi daha da derinleştirmek; yine, ailemiz ve arkadaşlarımızla da daha fazla yakınlaşmak çoğumuzun hedefi olabilir. "

"Daniel sayıları arkadaş bildiğini söylüyor. İnsan onun kitabındaki açıklığı, samimiyeti ve iletişim kurma biçiminden yola çıkarak, yeni bir arkadaş sahibi olduğu hissine kapılıyor."
Darold A.Treffert, "Extraordinary People''ın yazarı.

"Mr.Tammet''in güzel, sancılı, sanrılı olarak tanımladığı cevaplarına ulaşma sürecinde dile getirdiği şeyler, derin düşünmenin insana verdiği coşkuyu yaldızlayarak ışıldatıyor."
The New York Times



Buda benim okuduğum kitapdan çıkardığım özet:)



   Kırdığı rekordan sonra bilim adamlarının çemberine alınıp BRAİNMAN(beyinadamı)  belgeseli ile mayıs 2005 de ingilterede ilk görseriminde izlenme rekorları kıran.....


   Çarşambanın mavi renkli oldugu,6 sayısının karanlık bir boşlukta oturdugu,times meydanındaki yükselen kule ve göktelenlere baktıgında kendini 9, larla çerçevelenmiş hisseden... ve kendini enginlik duygusu ile bagdaştıran  bir beyinin gördügü şeyler....

   İçlerinde FYORDER DOSTOYEVSKİNİNDE  bulundugu EPİLEPSİ  m nöbetlerini ailesini destegi ve sevgisi ile kurtulabilen, cinsel t ercihim eşcinsel olarak hissettiginde ailesi ona destek olan, ve böylece beyninde karışık düşünceler olsada öz güveni ailesinden destek alarak büyüyen bu sayedede şu an ki dahi basamagında oturan DANİELİN yaşam öyküsünü  anlatan bir kitap...

   Asperger sendromlun otizm tanısı konuldugu halde ailesinin her zaamnki destegi içine kapanmadan, ögretimindeki farklı algıyı farketen ögretmenleri sayesinde görsel zekası farkedilipo yönde egitim alarak pi sayısının 22514 basamagını   bir hafta gibi kısa bir sürede ezberleyim kamera karsısında 5 saat dokuz dk kalık süre içerisinde bir defada hiç hata yapmadan ezbere söylemiş ve yeni bir dünya rekoru   kıran...otisdik bir dahi..


   Dustın Hofmanın oynadıgı filmdeki  RAİN MAN(YAGMUR ADAM) karakter KİM PEEK i canlandırdıgında aslında otizim li insanalrın geri zekalı degil,ileri zekalı birer dahi oldukalrı ortaya çıkmıştır...


   Banada kitap özeti çıkattıracan :))) nerde ise tüm kitabın özetini yazacaktım...otizm li hastaların beyinlerinin nasıl işlediğini öğrenme  fırsatım oldu.. artık daha faklı algılıyor insan, keşke daniel gibi şanşlı olabilse  bu rahatsızlıgı çeken kişiler ..etrafda görüyoruz otizm çoçuklar gençlere deli gözü ile bakılıyor....:(


Alıntı değil alın teri:)


 
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com


KONUSU                  :

          Bu kitap, Osmanlı öncesinde dini nedenlerle Haçlı Orduları tarafından, Birinci ve İkinci dünya Savaşları sonrasında ve 1992 Savaşı’nda ise Sırplar ve Hırvatlar tarafından sürekli soykırıma tabi tutulan ama asla yok edilemeyen Boşnak halkının acılarını,Türk halkına biraz olsun tanıtabilmek amacıyla Ayşe Kulin tarafından yazılmıştır.

          Roman, savaş öncesinde Tito’nun kurduğu altı federe devletten oluşan Yugoslavya Federatif Cumhuriyeti’nde, aşırı milliyetçiliği azdırarak savaşı tırmandıran ve sonuçta Yugoslavya’yı alevler içinde bırakan günleri anlatıyor, savaşın ilk üç yılında yaşananları okura aktarıyor.

          Kitapta yazılan olaylar belgesel nitelikli, tarihi ve siyasi kişilerin dışındaki karakterler kurgudur.

ÖZETİ:
             

        Sevdalinka, Ayşe Kulin‘in belgesel nitelikli bir romandır. Boşnakların tarihteki rolü, Bosna Savaşı ve öncesinde gelişen olaylar kronolojik bir sıra takip edilmeksizin roman kurgusu içinde anlatılmaktadır.

        Roman kahramanı, Nimeta, bir inşaat mühendisi ile evli ve iki çocuk annesidir. Bosna Televizyonu’nda haber görevlisi olarak çalışmaktadır. Mesleği gereği, Bosna Savaşının başlamasına kadar ülke içinde meydana gelen olayları yerinde gözlemler. Bu görevlerden birinde Zagreb’de çalışan gazeteci Stefan ile tanışır. Kısa zamanda ilişkileri aşka dönüşür. Nimeta , ailesi ve Stefan arasında bir tercih yapma zorunluluğu karşısında kendi içinde psikolojik bir savaş vermektedir. Aynı günlerde ülke içerisinde de mevcut düzen yavaş yavaş bozulmakta , Yugoslavya Federasyonu muhtemel bir iç savaşa doğru ilerlemektedir. Daha net bir ifade ile , Sırbistan , “Büyük Sırbistan” arzusuyla federasyonu sonu meçhul lakin muhakkak kan ve acı dolu bir savaşa ; faturasını Boşnaklar’ın çok ağır ödeyeceği kanlı bir savaşa sürüklemektedir.

          Savaş sırasında  Bosna’da yaşananlar olaylar göz göre göre yapılan bir soykırımın apaçık delilleri ve medeniyetin temsilcisi olan Avrupanın gerçek yüzünü tüm dünyaya bir kez daha göstermesidir. Kitapta yapılan birkaç tasvirde hissedilenler  şöyle anlatılmaktadır;

        Postane binasının yanı sıra Milli Tiyatro,Hukuk Fakültesi ve civardaki binalar da yanıyor,yeni patlamalarla bu ateş dansına eşlik ediyorlardı.Rüzgarda uçuşan kızıl saçlar gibi savrulan alevleriyle har har yanıyorlardı.Yandıkça,kırmızı bir fona çizilmiş,simsiyah iskeletlere dönüşüyorlardı.

        Nimeta,taş kesilmiş,geçmişini seyrediyordu alazların ötesinde.Çocuklugu,gençligi,anıları,sevinçleri,kederleri incelip uzayarak,bükülerek alevlerin arasında göğe yükseliyor,Saraybosna külleriyle birlikte sağa sola savruluyordu.

ANA FİKRİ:

        İnsanlar arasında ırk,dil,din yüzünden yaşanan kavgalar sona ermeli ve insanlar bir arada yaşamayı öğrenmelidir.Yurtta Sulh,Cihanda Sulh düsturunun insanların mutlulugu için ne kadar vazgeçilmez oldugu anlasılmalıdır.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE SAHISLARIN DEGERLENDİRMESİ:
          Kitapta anlatılan olayları ve yaşananları hisseden kahraman Nimeta’dır.Nimeta evli ve iki çocuk sahibi,Saraybosna televizyonunda çalışan bir kadındır.Bir gün iş için Zagreb’den gelen Stefan adlı bir gazeteciyle tanışmış ve ona aşık olmuştur.Her ne kadar kocasından Stefan için ayrılmayı düşünsede çocuklarını düşünerek bu kararından vazgeçmiştir.Nimeta acılara karşı çok dayanıklı ve saglam bir karakter yapısına sahiptir.
          Stefan sadece işiyle ilgilenen genç bir gazetecidir,Nimeta’yı çok sevmiş fakat onu kocasından ayrılmaya ikna edememiştir.Bu yüzden bir daha görüşmemek üzere Nimeta’dan ayrılmıştır.

          Nimeta’nın kocası Burhan ise başarılı bir mühendistir.Savaşın başlamasından belli bir süre sonra evi terk etmiş ve cephede Sırplara karşı savaşmaya başlamıştır.

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

        Sevdalinka Sırpların Saraybosna’da yaptıgı vahşetin ve soykırımın ne boyutta oldugunu anlamak için okunması gereken bir eserdir.Her Harbiyeli bu kitabı muhakkak okumalıdır.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:

          Ayşe KULİN,Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi.Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı.Uzun yıllar televizyon,reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı,sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı.Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında yayınladı.Bu kitaptaki  Gülizar adlı öyküyü,Kırık Bebek adı ile senaryolaştırdı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlıgı Ödülü’nü kazandı.

          1986’da sahne yapımcılıgını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü’nü aldı.1996 yılında Münir Nurettin Selçuk’un yaşam öyküsünün anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı.Aynı yıl,Foto Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü’nü,bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazandı.1997’de yayınlanan Adı:Aylin adlı biyografik romanı ile,İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi.

          1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı,1999’da İletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000’de yine bir biyografik roman olan Füreya yayınlandı.

not: alıntıdır.
 
M

M

Kullanıcı
31 Tem 2008
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
piraye kitabını bende duymuştum hatta bi hocam okumamı söylemiştim öylece kaldı okumadım da her o kitabın ismini duydugumda hocamın okumalısın kelimesi kulağımda yankılanmıyor değilll... ::) :)
 
B

bekes22

Kullanıcı
20 Haz 2008
En iyi cevaplar
0
0
adana
bu kategorinin açılması cok iyi olmus teşekkürler
 
Üst