C
crazyrain
Kullanıcı
Eski yazılarımın içinde “Hadi Dostlar Sınava” diye bir yazım var. Zaman zaman dostlarımızı gözden geçirmek gerekiyor demiştim. Bazılarının dostluğu insana zarar verir onları hemen hayatımızdan atmak gerekli. Bazılarının çok faydasını görmüşüzdür onlara hiç ayrılmamasına sarılırız. Ama bir de ne faydası ne zararı olan dostlarımız vardır. Hani bazen kullanmadığımız ama bir türlü de atamadığımız giysilerimiz vardır ya. Hep bir gün kullanırım deyip ama hiç kullanmadığımız. Ya artık şişmanlamışızdır ya da modası geçmiştir. Ama bir türlü doyasıya giymediğimiz giysiler. Bir türlü atamayız. Her seferinde elimize alırız ve tekrar yerine koyarız. Bir yıl sonra bakarız yine giymemişiz. Yani ona hiç ihtiyacımız olmamış.
İşte bazı dostlarımız da böyledir. Bize hiç faydası olmamıştır ama zarar da vermemiştir. Belki bir gün diye diye bekleriz. Hani zararı olmasın da faydadan vazgeçtim deriz. Oysaki insanların birbirlerine katkısı olması gerekli. Bu katkının maddi anlamda olanından bahsetmiyorum. Manevi katkılar. Hepimizin bir başkasına göre daha iyi yaptığımız becerilerimiz vardır. Bazı uzmanlık dallarımız olabilir. Bilgileri paylaşmamız gerekli diye düşünüyorum. Paylaşım benim için çok önemli. Onun için radyoda yaptığım programımın adını “TÜLAY’LA PAYLAŞIM” koydum. Bu tesadüfen konmuş bir isim değildir. Paylaşmak harika bir duygu.
Çocukluğumdan beri nerden edindiğimi bilmediğim bir huyum var. Çevremdeki dostlarımın güzel huylarını hemen kaparım. Ama kötü huylarını asla örneklemem. Bunu nasıl yapıyorum bilmiyorum. Yani birinden kitap okuma zevkini edinmişimdir, birinden klasik müzik dinleme zevkini edinmişimdir vs. Herkesten bir şeyler öğrenmişimdir. O insanlar benim için çok kıymetlidirler. Öğrendim derken aslında karşımdaki beni bazı şeylere özendirmiştir. Yaptığını öyle güzel anlatır ki, yani ortaya koyar paylaşmak adına. Bazı kişilerin çok iyi becerileri olduğu halde kapalı bir kutu gibidir. Asla paylaşmaz
Yıllar sonra geri dönüp baktığımda çok iyi becerileri olan arkadaşlarım olduğunu görüyorum. Ama onlardan o becerilerini asla kapmamışım. Kendisinin iyi yaptığı ama karşısındakinin yapamadığı bir davranış biçimi için içten içe küçümsediğini fark ediyorum. Oysaki o güzelliği paylaşıp bana da bir adım attırtabilirdi. Hayır bunu yapmıyor çünkü o becerinin sadece kendisinde olmasını istiyor. Bir başkasının da iyi bir şeyler yapmasına tahammülü yok. Ama bunu asla aleni yapmıyor. O becerisini sürekli ortaya koyuyor ama bunun konuşulmasından hoşlanmıyor. Yani ona övgüler yağdırabilirsin ama o bunu nasıl başardığı hakkında asla bilgi vermiyor. Konu açılsa bile hemen kapatıyor.
Geri dönüp baktığımda kitap okuma alışkanlığını edinmemde bana faydası dokunan kişiyi anarken içim sevgiyle doluyor. Oysaki ondan daha eski bir dostumu düşünüyorum ki o hepimizden fazla kitap okur ama bir gün bile şu kitabı okudum harikaydı, mutlaka okumalısın demiyor. Ya da bu hafta harika bir film seyrettim, konu şuydu, şunu anlatıyordu demiyor. Ya da bu akşam televizyonda çok güzel bir film var aman kaçırma demiyor. Bazı insanlar güzellikleri paylaşmayı sevmiyor. Neden acaba?
Oysaki Mevlana şöyle demiş; Bir mum diğer mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez. Demek ki hepimiz avucumuzdaki taşları ortaya koyup paylaşırsak taşlar azalmaz çoğalır.
Taş deyince aklıma geldi. Sırası gelmişken yazayım. Hindistan’da bir bilge dağlarda gezerken karnı acıkmış. Bir ağacın altına oturmuş. Torbasını açmış. Tam bir şeyler yiyecekken yanına biri gelmiş. Bilge bakmış ki adam yorgunluktan bitap düşmüş:
-Karnın aç mı?
-Evet çok açım.
-Gel beraber yiyelim demiş ve ekmeğini diğer adamla paylaşmış. Ama adamın karnı çok aç olduğu halde kendisine verilen ekmeğin yerine gözü bilgenin torbasındaki çok güzel bir taşa takılmış. Bilgeye demişki;
-Aaa bu taş çok güzel bunu bana verir misin? Bilge hiç düşünmeden;
-Tabii, al senin olsun.
Adam karnını doyurmuş, kıymetli taşı da almış bilgenin yanından hızla uzaklaşmış. Uzun bir süre yürümüş. Fakat aklı hep bilgeden aldığı kıymetli taştaymış. Bir müddet sonra düşünmeye başlamış. Bilgenin bu kadar kıymetli bir taşı hiç düşünmeden nasıl kendisine verdiğini bir türlü anlayamamış. Geri dönüp bilgeyi aramaya karar vermiş. Bilgeyi bulduğunda şöyle demiş;
-Bu taşı sen bana verdin. Ama bu taş çok kıymetli bir taş.
Bilge;
-Evet kıymetli bir taş demiş.
Adam bilgeye;
-Ben bu taşı istemiyorum. Ben bu kadar kıymetli bir taşı hiç düşünmeden bana veren yüreği istiyorum.
İşte içindeki güzellikleri çevresiyle paylaşan insanlar gerçek dostlarımızdır. Ben hayatındaki güzellikleri benimle paylaşacak yüreği istiyorum.
İşte bazı dostlarımız da böyledir. Bize hiç faydası olmamıştır ama zarar da vermemiştir. Belki bir gün diye diye bekleriz. Hani zararı olmasın da faydadan vazgeçtim deriz. Oysaki insanların birbirlerine katkısı olması gerekli. Bu katkının maddi anlamda olanından bahsetmiyorum. Manevi katkılar. Hepimizin bir başkasına göre daha iyi yaptığımız becerilerimiz vardır. Bazı uzmanlık dallarımız olabilir. Bilgileri paylaşmamız gerekli diye düşünüyorum. Paylaşım benim için çok önemli. Onun için radyoda yaptığım programımın adını “TÜLAY’LA PAYLAŞIM” koydum. Bu tesadüfen konmuş bir isim değildir. Paylaşmak harika bir duygu.
Çocukluğumdan beri nerden edindiğimi bilmediğim bir huyum var. Çevremdeki dostlarımın güzel huylarını hemen kaparım. Ama kötü huylarını asla örneklemem. Bunu nasıl yapıyorum bilmiyorum. Yani birinden kitap okuma zevkini edinmişimdir, birinden klasik müzik dinleme zevkini edinmişimdir vs. Herkesten bir şeyler öğrenmişimdir. O insanlar benim için çok kıymetlidirler. Öğrendim derken aslında karşımdaki beni bazı şeylere özendirmiştir. Yaptığını öyle güzel anlatır ki, yani ortaya koyar paylaşmak adına. Bazı kişilerin çok iyi becerileri olduğu halde kapalı bir kutu gibidir. Asla paylaşmaz
Yıllar sonra geri dönüp baktığımda çok iyi becerileri olan arkadaşlarım olduğunu görüyorum. Ama onlardan o becerilerini asla kapmamışım. Kendisinin iyi yaptığı ama karşısındakinin yapamadığı bir davranış biçimi için içten içe küçümsediğini fark ediyorum. Oysaki o güzelliği paylaşıp bana da bir adım attırtabilirdi. Hayır bunu yapmıyor çünkü o becerinin sadece kendisinde olmasını istiyor. Bir başkasının da iyi bir şeyler yapmasına tahammülü yok. Ama bunu asla aleni yapmıyor. O becerisini sürekli ortaya koyuyor ama bunun konuşulmasından hoşlanmıyor. Yani ona övgüler yağdırabilirsin ama o bunu nasıl başardığı hakkında asla bilgi vermiyor. Konu açılsa bile hemen kapatıyor.
Geri dönüp baktığımda kitap okuma alışkanlığını edinmemde bana faydası dokunan kişiyi anarken içim sevgiyle doluyor. Oysaki ondan daha eski bir dostumu düşünüyorum ki o hepimizden fazla kitap okur ama bir gün bile şu kitabı okudum harikaydı, mutlaka okumalısın demiyor. Ya da bu hafta harika bir film seyrettim, konu şuydu, şunu anlatıyordu demiyor. Ya da bu akşam televizyonda çok güzel bir film var aman kaçırma demiyor. Bazı insanlar güzellikleri paylaşmayı sevmiyor. Neden acaba?
Oysaki Mevlana şöyle demiş; Bir mum diğer mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez. Demek ki hepimiz avucumuzdaki taşları ortaya koyup paylaşırsak taşlar azalmaz çoğalır.
Taş deyince aklıma geldi. Sırası gelmişken yazayım. Hindistan’da bir bilge dağlarda gezerken karnı acıkmış. Bir ağacın altına oturmuş. Torbasını açmış. Tam bir şeyler yiyecekken yanına biri gelmiş. Bilge bakmış ki adam yorgunluktan bitap düşmüş:
-Karnın aç mı?
-Evet çok açım.
-Gel beraber yiyelim demiş ve ekmeğini diğer adamla paylaşmış. Ama adamın karnı çok aç olduğu halde kendisine verilen ekmeğin yerine gözü bilgenin torbasındaki çok güzel bir taşa takılmış. Bilgeye demişki;
-Aaa bu taş çok güzel bunu bana verir misin? Bilge hiç düşünmeden;
-Tabii, al senin olsun.
Adam karnını doyurmuş, kıymetli taşı da almış bilgenin yanından hızla uzaklaşmış. Uzun bir süre yürümüş. Fakat aklı hep bilgeden aldığı kıymetli taştaymış. Bir müddet sonra düşünmeye başlamış. Bilgenin bu kadar kıymetli bir taşı hiç düşünmeden nasıl kendisine verdiğini bir türlü anlayamamış. Geri dönüp bilgeyi aramaya karar vermiş. Bilgeyi bulduğunda şöyle demiş;
-Bu taşı sen bana verdin. Ama bu taş çok kıymetli bir taş.
Bilge;
-Evet kıymetli bir taş demiş.
Adam bilgeye;
-Ben bu taşı istemiyorum. Ben bu kadar kıymetli bir taşı hiç düşünmeden bana veren yüreği istiyorum.
İşte içindeki güzellikleri çevresiyle paylaşan insanlar gerçek dostlarımızdır. Ben hayatındaki güzellikleri benimle paylaşacak yüreği istiyorum.