S
senarist081
JAPON KADINI VE AİLE HAYATI
Japonya'nın en zengin kadını Bayan Toyoda; kendisiyle mülâkat yapan bir kadın gazeteciye anlatıyor:
Japonya erkeklerin dünyasıdır.
Evin hâkimi onlardır. Ve biz de onlara iyi hizmeti vermek için oradayız. Onları mutlu etmek bizim kadın olarak en büyük görevimizdir. Yüzümüzden gülümseme eksik olmaz. Tek hedefimiz huzuru kaçırmamak, aile barışını bozmamaktır".
"Evi ben idare ediyorum ama, kocamın söylediği her kararı da kabul ediyorum. Aksini düşünsem bile... Çünkü evin hakimi olarak onun daha mantıklı bir şekilde düşüneceğine ve karar vereceğine inanıyorum. Huzuru da kaçırmak istemediğimden o yola gidiyorum".
"Siz herhalde bizim zengin olduğumuzu, saray yavrusu evlerde oturduğumuzu sanıyorsunuz. Benim evim çok küçük. Bir salonum, bir yemek odam, iki yatak odası, bir de müsafir odamız var. Hepsi bu kadar. Hizmetçim bir tane. Ev işlerine yardım eder. Yemeği ben pişiririm".
"Size şimdi birşey söyleyeceğim ve siz buna kesinlikle inanmayacaksınız. Japonya'da evlenmeler yalnız görücü usulüyle olur".
"Benim için parayla alınabilecek bir lüks yok. Öyle bir kavram hiç gelişmedi bende... Paranın satınalabildiği, ya da alabileceği şeylerden çok, bir kalbin sıcaklığı daha önemlidir bence".
Alıntı
Japon erkekleri ekonomik özgürlük istiyor!
Dünyanın her yerinde kadınlar ekonomik özgürlüklerini kazanmak için mücadele ederken, Japonya'da durum tam tersi: Japon erkekler, maaşlarını eşlerine teslim edip, eşlerinin uygun gördüğü harçlıkla geçiniyor.
Japon erkekleri hem hayat pahalılığından, hem de kendi maaşlarını diledikleri gibi harcayamamaktan şikâyetçi. Erkeklerin eşlerinden aldığı aylık harçlığa ‘Okozukai’ adı veriliyor. Yokohama’da küçük bir marketin sahibi olan Keiji Nobuta ‘eğer maaşımı ben idare ediyor olsaydım, har vurup harman savururdum. Sonra da kavga edecek çok nedenimiz olurdu. Maaşımın eşimin kontrolünde olması çok daha iyi.’ diyor. Japon erkeklerinin aylık ortalama kazancı 38 bin yen, yani 230 euro civarında. Bu miktar, birçok ailenin aylık giderlerini karşılamıyor .
Bildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift: Yoğun çalışma temposuna rağmen japonlar erkekleri para harcama konusunda eşlerinin eline bakıyorBir Japon dergisinin yaptığı araştırmaya göre, araştırma konusu olan bin aile babasının büyük bir kısmı ‘akşamları arkadaşlarıyla dışarı çıkmaya’ yetecek kadar paraları bile olmadığından yakınıyor.
Bir fincan kahve parasına razı!
Japon erkekleri, maaşlarının tamamını harcamak bir yana, öğlen yemeği, bir fincan kahve gibi günlük ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek miktarda bir harçlığa bile razı. 47 yaşındaki lise öğretmeni dergiye yaptığı açıklamada ‘yol parasından tasarruf edebilmek için trenden bir durak önce iniyorum ve eve yürüyerek gidiyorum’ diyor. Bir başkası ise, öğle yemeği dahi yemediğini söylüyor. Erkekler, ay sonunda çoğunlukla harçlıklarından geriye hiçbir şey kalmadığını belirtiyorlar. Hayat Japonya’da da pahalanıyor, kimi ailelerde her yenin hesabının yapılması gerekiyor.
"Mesele hayatta kalmak"
Bildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift: Öğle yemeği yemek için bile para bulamayan japon erkekleri varBir iş adamı, ‘konunun harçlıkla değil, hayatta kalmakla’ ilgili olduğunu belirtiyor. Eşi çalıştığı için kendi durumunun hemcinslerine göre daha iyi olduğunu belirten iş adamı, eşi ile ayrı bütçeleri olduğunu ve evde herkesin kendi parasını harcadığını ifade ediyor.
Yıllar içinde maaşının yükseldiğini, ancak eşinden aldığı harçlıkta hiçbir değişiklik olmadığını belirten 52 yaşındaki bir depo işçisi de sözlerine ‘eşimden daha fazla harçlık istediğimde, tüketici fiyatlarının benim maaşımdan daha fazla arttığını söylüyor ve talebimi reddediyor’ şeklinde konuşuyor.
Araştırmayı yapan dergi, bir kadının şu sözlerine de yer veriyor: ‘Eğer eşim daha fazla para istiyorsa, daha az uyuyup daha çok çalışmalı.’
Japon geleneklerine göre erkekler maaşlarını eşlerine teslim ediyor
Sumo güreşi oldu mu Japonya'da hayat durur...
Öğrenmenin yaşı yok derler ya.
Düne kadar bana, sumo güreşi nedir diye sorsanız ;
İki şişman adamın çok ciddi bir konsantrasyonla
göbek tokuşturması gibi bir Japon garipliği derdim size.
Dün izlediğim bir programdan sonra artık bunu diyemiyeceğim.
Sumo, Japon kültüründe derin bir geçmiş
ve anlam içeren bir spor.
Temelinin saygı,uyum ve denge
olduğu söylenen bu sporun geçmişi
1000 yıl öncesine dayanıyor ve başlangıcından
bu yana da pek de bir değişikliğe uğramamış.
Hala otantik yani.
Bugün bile önemli bir sumo güreşi olduğunda
herkes ekrana kilitleniyor ve Japonya'da hayat, adeta duruyor.
Japon mitolojisine göre Japon ırkının yok olmamasının nedeni de Sumo.
Japon Tanrısı Take-miazuchi, başka bir tanrıyla yaptığı
Sumo karşılaşmasını kazanınca bu günkü Japonya'yı
oluşturan adalar da Japon yönetimine geçiyor, efsaneye göre tabii.
Bilinen ilk sumo karşılaşması da hasatın bereketli
olması için Tanrıların şerefine düzenlenmiş.
8.Yüzyılda ise sumo, Japon imparatorluk sarayının en
büyük eğlencesiymiş. Nara dönemi dedikleri bu dönemde
bu günkü Sumo'nun da temelleri atılıp, kuralları oluşmuş.
Japon ordusu da askerlerin eğitimi amacıyla Sumo'yu kullanmış.
Saray eğlencesi Sumo ancak 17. yüzyılın başında halka inebilmiş.
Profesyönel Sumo güreşçileri '' Rikişi '' denen Japonya turnelerine başlayınca,
Sumo kitlelerle buluşmuş. Japon Sumo Federasyonu da o zaman kurulmuş.
Sumo konusunda, bu gün de tek yetkili organ olan bu Federasyon 400 yaşında.
Akıl yaşta değil baştadır, anlamına gelen bir Japon atasözü var mı bilmiyorum.
Ama 400 yıllık Sumo federasyonunun başı belada bu aralar.
Sebep mi ?
Aşırı Japon disiplini.
Geçtiğimiz aylarda Sumo'nun dev yıldızları depresyon tedavisi aldıklarını açıklayarak
bir şok dalgasına neden olmuşlardı, ardından da 17 yaşında ki bir sumo
öğrencisinin ölümü Sumo Federasyonunu tarihinin en büyük krizine sürükledi.
17 yaşındaki oğlu Tokataizan'ı eti senin kemiği benim hesabı
bir sumo '' ağılına '' teslim eden, baba Masato Saitos, basına
açıklamalarda bulununca ortalık karıştı.
Oğlunun cesedinin yara, bereler ve
morluklarla dolu olduğunu, cesede bakamadığını
ağlayarak anlatan acılı baba, Japonya'yı ayağa kaldırdı.
İlk açıklamasında çocuğun antreman sonrasında
kalp yetmezliğinden öldüğünü söyleyen Sumo federasyonu,
kamuoyunun da baskısıyla olayla ilgili soruşturma açmak zorunda kaldı.
Yine de, bütün bu tartışmalara ve krizlere rağmen
Japon kültüründe bu kadar derin gelenkselliği ve
ritüalleri olan Sumo'nun bunları da
aşacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Bütün bunlar iyi de, şimdi bu programdan sonra ben sumoyu anladım mı?
Ne gezer efendim, ne gezer. Hala bir fırın ekmek yemem gerekecek
bu işin sırrını çözmek için sanırım.
Ne olmadığını anladım anlamasına ama ne olduğunu anladıysam,
Japon olayım.
Abdurrahim Çelik-2003
JAPON HALKI
Japon halkının özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: Çalışır, uyur, okur...
Gerçekten Japonlar, dünyanın en çalışkan insanları. Her gün sabah dokuzdan, akşam beşe kadar iş yerlerinde üstlendikleri işleri yapıyorlar. Beşten sonra fazla ücret karşılığında, başka işlerde çalışıyorlar. Çoğu zaman akşam dokuza, ona kadar da bu ek işi yürütüyorlar. Sonra yorgun argın evlerine dönüyorlar. Evler, iş merkezlerine çok uzak. Hemen her Japon'un günde üç saati yollarda geçiyor. Bu süre içinde ya uyuyor ya da kitap okuyorlar.
Babalar, evlerinde beş altı saat kalabiliyor. Çocuklar, babalarını ancak Pazar günleri görebiliyor. Çünkü babalar eve döndüklerinde onlar yatmış, sabah evden ayrıldıklarında ise henüz uyanmamış oluyorlar.
Babalar böyle çalışıyor da analar, çocuklar boş mu oturuyor? Ne gezer. Onlar da hiç boş durmuyorlar.
Japonlar çok da kibirli. Kendilerini çok beğeniyorlar. Onlara göre yeryüzünde bir Japon olanlar var, bir de Japon olmayanlar...
Burada insanlar birbirine çok saygılı. Sorumluluk duygusu çok gelişmiş. Bir iş yerinin müdürü, orada çalışanların tüm sorumluluğunu üstleniyor. Orada çalışanların yapacağı hata, kendisinin sayılıyor. Bir fabrikada bazı işçiler kural dışı işler yaparsa, onlardan sorumlu olan ustabaşı, bu ayıp yüzünden harakiri yapıyor.
Turist taşıyan bir taksi kaza yapıyor, üç turist ölüyor. Sürücü, mahkemenin vereceği cezayı beklemeden harakiri yaparak kendini cezalandırıyor.
Sağlıklarına çok düşkünler. Dengeli beslenmeye özen gösteriyorlar. Yediden yetmişe herkes jimnastik yapıyor. Öğle tatillerinde birçok iş adamı sokaklarda koşuya çıkıyor. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar herkes benimsemiş sporu. Herkes günde en az bir saatini jimnastiğe ayırıyor. Sokaklarda yüzü beyaz maskeli insanlara rastlanıyor. Bunlar ya kendi hastalıklarının başka insanlara geçmemesi için ya da başkalarından hastalık kapmamak için takıyorlar bu maskeleri.
Temizlik çok önemli Japonya'da. Evler, iş yerleri, taşıtlar, sokaklar, parklar tertemiz. Evler bir yana, bazı lokanta ve dükkanlara bile ayakkabı ile gitmek yasak. Bizde eskiden olduğu gibi her mahallede bir halk hamamı var. İnsanlar da tertemiz. Kirli, yırtık giysilerle gezen tek bir Japon göremezsiniz.
Gülten Dayıoğlu(Bir japonya seyahetindeki izlenimlerini anlatıyor)
Sevgili sakusha umarım sizleri iyi anlatmışımdır..Bu yazdıklarımla ve de umarım yanlış anlaşılacak bir şey yazmamışımdır,öyle ümit ediyorum...
Japonya'nın en zengin kadını Bayan Toyoda; kendisiyle mülâkat yapan bir kadın gazeteciye anlatıyor:
Japonya erkeklerin dünyasıdır.
Evin hâkimi onlardır. Ve biz de onlara iyi hizmeti vermek için oradayız. Onları mutlu etmek bizim kadın olarak en büyük görevimizdir. Yüzümüzden gülümseme eksik olmaz. Tek hedefimiz huzuru kaçırmamak, aile barışını bozmamaktır".
"Evi ben idare ediyorum ama, kocamın söylediği her kararı da kabul ediyorum. Aksini düşünsem bile... Çünkü evin hakimi olarak onun daha mantıklı bir şekilde düşüneceğine ve karar vereceğine inanıyorum. Huzuru da kaçırmak istemediğimden o yola gidiyorum".
"Siz herhalde bizim zengin olduğumuzu, saray yavrusu evlerde oturduğumuzu sanıyorsunuz. Benim evim çok küçük. Bir salonum, bir yemek odam, iki yatak odası, bir de müsafir odamız var. Hepsi bu kadar. Hizmetçim bir tane. Ev işlerine yardım eder. Yemeği ben pişiririm".
"Size şimdi birşey söyleyeceğim ve siz buna kesinlikle inanmayacaksınız. Japonya'da evlenmeler yalnız görücü usulüyle olur".
"Benim için parayla alınabilecek bir lüks yok. Öyle bir kavram hiç gelişmedi bende... Paranın satınalabildiği, ya da alabileceği şeylerden çok, bir kalbin sıcaklığı daha önemlidir bence".
Alıntı
Japon erkekleri ekonomik özgürlük istiyor!
Dünyanın her yerinde kadınlar ekonomik özgürlüklerini kazanmak için mücadele ederken, Japonya'da durum tam tersi: Japon erkekler, maaşlarını eşlerine teslim edip, eşlerinin uygun gördüğü harçlıkla geçiniyor.
Japon erkekleri hem hayat pahalılığından, hem de kendi maaşlarını diledikleri gibi harcayamamaktan şikâyetçi. Erkeklerin eşlerinden aldığı aylık harçlığa ‘Okozukai’ adı veriliyor. Yokohama’da küçük bir marketin sahibi olan Keiji Nobuta ‘eğer maaşımı ben idare ediyor olsaydım, har vurup harman savururdum. Sonra da kavga edecek çok nedenimiz olurdu. Maaşımın eşimin kontrolünde olması çok daha iyi.’ diyor. Japon erkeklerinin aylık ortalama kazancı 38 bin yen, yani 230 euro civarında. Bu miktar, birçok ailenin aylık giderlerini karşılamıyor .
Bildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift: Yoğun çalışma temposuna rağmen japonlar erkekleri para harcama konusunda eşlerinin eline bakıyorBir Japon dergisinin yaptığı araştırmaya göre, araştırma konusu olan bin aile babasının büyük bir kısmı ‘akşamları arkadaşlarıyla dışarı çıkmaya’ yetecek kadar paraları bile olmadığından yakınıyor.
Bir fincan kahve parasına razı!
Japon erkekleri, maaşlarının tamamını harcamak bir yana, öğlen yemeği, bir fincan kahve gibi günlük ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek miktarda bir harçlığa bile razı. 47 yaşındaki lise öğretmeni dergiye yaptığı açıklamada ‘yol parasından tasarruf edebilmek için trenden bir durak önce iniyorum ve eve yürüyerek gidiyorum’ diyor. Bir başkası ise, öğle yemeği dahi yemediğini söylüyor. Erkekler, ay sonunda çoğunlukla harçlıklarından geriye hiçbir şey kalmadığını belirtiyorlar. Hayat Japonya’da da pahalanıyor, kimi ailelerde her yenin hesabının yapılması gerekiyor.
"Mesele hayatta kalmak"
Bildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift: Öğle yemeği yemek için bile para bulamayan japon erkekleri varBir iş adamı, ‘konunun harçlıkla değil, hayatta kalmakla’ ilgili olduğunu belirtiyor. Eşi çalıştığı için kendi durumunun hemcinslerine göre daha iyi olduğunu belirten iş adamı, eşi ile ayrı bütçeleri olduğunu ve evde herkesin kendi parasını harcadığını ifade ediyor.
Yıllar içinde maaşının yükseldiğini, ancak eşinden aldığı harçlıkta hiçbir değişiklik olmadığını belirten 52 yaşındaki bir depo işçisi de sözlerine ‘eşimden daha fazla harçlık istediğimde, tüketici fiyatlarının benim maaşımdan daha fazla arttığını söylüyor ve talebimi reddediyor’ şeklinde konuşuyor.
Araştırmayı yapan dergi, bir kadının şu sözlerine de yer veriyor: ‘Eğer eşim daha fazla para istiyorsa, daha az uyuyup daha çok çalışmalı.’

Japon geleneklerine göre erkekler maaşlarını eşlerine teslim ediyor
Sumo güreşi oldu mu Japonya'da hayat durur...
Öğrenmenin yaşı yok derler ya.
Düne kadar bana, sumo güreşi nedir diye sorsanız ;
İki şişman adamın çok ciddi bir konsantrasyonla
göbek tokuşturması gibi bir Japon garipliği derdim size.
Dün izlediğim bir programdan sonra artık bunu diyemiyeceğim.
Sumo, Japon kültüründe derin bir geçmiş
ve anlam içeren bir spor.
Temelinin saygı,uyum ve denge
olduğu söylenen bu sporun geçmişi
1000 yıl öncesine dayanıyor ve başlangıcından
bu yana da pek de bir değişikliğe uğramamış.
Hala otantik yani.
Bugün bile önemli bir sumo güreşi olduğunda
herkes ekrana kilitleniyor ve Japonya'da hayat, adeta duruyor.
Japon mitolojisine göre Japon ırkının yok olmamasının nedeni de Sumo.
Japon Tanrısı Take-miazuchi, başka bir tanrıyla yaptığı
Sumo karşılaşmasını kazanınca bu günkü Japonya'yı
oluşturan adalar da Japon yönetimine geçiyor, efsaneye göre tabii.
Bilinen ilk sumo karşılaşması da hasatın bereketli
olması için Tanrıların şerefine düzenlenmiş.
8.Yüzyılda ise sumo, Japon imparatorluk sarayının en
büyük eğlencesiymiş. Nara dönemi dedikleri bu dönemde
bu günkü Sumo'nun da temelleri atılıp, kuralları oluşmuş.
Japon ordusu da askerlerin eğitimi amacıyla Sumo'yu kullanmış.
Saray eğlencesi Sumo ancak 17. yüzyılın başında halka inebilmiş.
Profesyönel Sumo güreşçileri '' Rikişi '' denen Japonya turnelerine başlayınca,
Sumo kitlelerle buluşmuş. Japon Sumo Federasyonu da o zaman kurulmuş.
Sumo konusunda, bu gün de tek yetkili organ olan bu Federasyon 400 yaşında.
Akıl yaşta değil baştadır, anlamına gelen bir Japon atasözü var mı bilmiyorum.
Ama 400 yıllık Sumo federasyonunun başı belada bu aralar.
Sebep mi ?
Aşırı Japon disiplini.
Geçtiğimiz aylarda Sumo'nun dev yıldızları depresyon tedavisi aldıklarını açıklayarak
bir şok dalgasına neden olmuşlardı, ardından da 17 yaşında ki bir sumo
öğrencisinin ölümü Sumo Federasyonunu tarihinin en büyük krizine sürükledi.
17 yaşındaki oğlu Tokataizan'ı eti senin kemiği benim hesabı
bir sumo '' ağılına '' teslim eden, baba Masato Saitos, basına
açıklamalarda bulununca ortalık karıştı.
Oğlunun cesedinin yara, bereler ve
morluklarla dolu olduğunu, cesede bakamadığını
ağlayarak anlatan acılı baba, Japonya'yı ayağa kaldırdı.
İlk açıklamasında çocuğun antreman sonrasında
kalp yetmezliğinden öldüğünü söyleyen Sumo federasyonu,
kamuoyunun da baskısıyla olayla ilgili soruşturma açmak zorunda kaldı.
Yine de, bütün bu tartışmalara ve krizlere rağmen
Japon kültüründe bu kadar derin gelenkselliği ve
ritüalleri olan Sumo'nun bunları da
aşacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Bütün bunlar iyi de, şimdi bu programdan sonra ben sumoyu anladım mı?
Ne gezer efendim, ne gezer. Hala bir fırın ekmek yemem gerekecek
bu işin sırrını çözmek için sanırım.
Ne olmadığını anladım anlamasına ama ne olduğunu anladıysam,
Japon olayım.
Abdurrahim Çelik-2003
JAPON HALKI
Japon halkının özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: Çalışır, uyur, okur...
Gerçekten Japonlar, dünyanın en çalışkan insanları. Her gün sabah dokuzdan, akşam beşe kadar iş yerlerinde üstlendikleri işleri yapıyorlar. Beşten sonra fazla ücret karşılığında, başka işlerde çalışıyorlar. Çoğu zaman akşam dokuza, ona kadar da bu ek işi yürütüyorlar. Sonra yorgun argın evlerine dönüyorlar. Evler, iş merkezlerine çok uzak. Hemen her Japon'un günde üç saati yollarda geçiyor. Bu süre içinde ya uyuyor ya da kitap okuyorlar.
Babalar, evlerinde beş altı saat kalabiliyor. Çocuklar, babalarını ancak Pazar günleri görebiliyor. Çünkü babalar eve döndüklerinde onlar yatmış, sabah evden ayrıldıklarında ise henüz uyanmamış oluyorlar.
Babalar böyle çalışıyor da analar, çocuklar boş mu oturuyor? Ne gezer. Onlar da hiç boş durmuyorlar.
Japonlar çok da kibirli. Kendilerini çok beğeniyorlar. Onlara göre yeryüzünde bir Japon olanlar var, bir de Japon olmayanlar...
Burada insanlar birbirine çok saygılı. Sorumluluk duygusu çok gelişmiş. Bir iş yerinin müdürü, orada çalışanların tüm sorumluluğunu üstleniyor. Orada çalışanların yapacağı hata, kendisinin sayılıyor. Bir fabrikada bazı işçiler kural dışı işler yaparsa, onlardan sorumlu olan ustabaşı, bu ayıp yüzünden harakiri yapıyor.
Turist taşıyan bir taksi kaza yapıyor, üç turist ölüyor. Sürücü, mahkemenin vereceği cezayı beklemeden harakiri yaparak kendini cezalandırıyor.
Sağlıklarına çok düşkünler. Dengeli beslenmeye özen gösteriyorlar. Yediden yetmişe herkes jimnastik yapıyor. Öğle tatillerinde birçok iş adamı sokaklarda koşuya çıkıyor. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar herkes benimsemiş sporu. Herkes günde en az bir saatini jimnastiğe ayırıyor. Sokaklarda yüzü beyaz maskeli insanlara rastlanıyor. Bunlar ya kendi hastalıklarının başka insanlara geçmemesi için ya da başkalarından hastalık kapmamak için takıyorlar bu maskeleri.
Temizlik çok önemli Japonya'da. Evler, iş yerleri, taşıtlar, sokaklar, parklar tertemiz. Evler bir yana, bazı lokanta ve dükkanlara bile ayakkabı ile gitmek yasak. Bizde eskiden olduğu gibi her mahallede bir halk hamamı var. İnsanlar da tertemiz. Kirli, yırtık giysilerle gezen tek bir Japon göremezsiniz.
Gülten Dayıoğlu(Bir japonya seyahetindeki izlenimlerini anlatıyor)
Sevgili sakusha umarım sizleri iyi anlatmışımdır..Bu yazdıklarımla ve de umarım yanlış anlaşılacak bir şey yazmamışımdır,öyle ümit ediyorum...