T
tera_1032
MELİK DUYAR BEYİN GELİŞTİRME PROGRAMLARINDAN ALINTIDIR VE YAPILAN TAHMİNLERDİR BUNLAR
beynin gerçekte ne kadar kullanıldığına dair yapılan tahminler
Beynin kullanılma yüzdeleri üzerine yapılan tahminler karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor;
Yıllar Beynin Kullanılma Yüzdesi Tahminleri
1940’lar Beynin ancak % 50’si kullanılıyor
1960’lar Beynin ancak % 20’si kullanılıyor
1980’ler Beynin ancak % 10’u kullanılıyor
2000’ler Beynin ancak % 1’i kullanılıyor
TÜBİTAK BİLİM VE TEKNİK DERGİSİNDEN ALINTIDIR
İnsanın, beyninin ancak %10'unu kullandığı iddiası, araştırmacıların gözünde artık nereden kaynaklanmış olabileceği merak edilen bir söylenceden öte birşey değil. Gelinen nokta, özetle, beynimizin tümünü kullandığımız, ama işleyişi ya da ayrıntıları hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğumuz kesiminin, görece azlığı. Beyindeki sinir hücrelerinin sayısının 100 milyardan fazla, toplam sinapsların sayısının da 100 trilyondan fazla olduğu düşünülürse (yaklaşık 240 trilyon olduğunu söyleyen kaynaklar da var), beynin yalnızca yüzde 'şu kadarını kullandığımızı' söylemek, gerçekten de büyük bir iddia gibi görünüyor.
Dünyanın en zeki insanının Einstein olduğunu söylememizi bekliyorsanız, bu da mümkün değil. Çünkü zekanın da yalnızca IQ testleriyle ölçülebilen bir değişken olmadığı artık kuşku götürmüyor. Dahası, birçok farklı zeka türünden sözediliyor. Bu konuda daha kapsamlı bir açıklamayı "http://www.psikolog.org.tr/bulten/12/12_zeka.htm" adresinden bulabilirsiniz.
Bellekle ilgili sorunuza gelince; uzmanlar, belleği güçlendirmenin tek bir formülü olmadığını söylüyorlar. Bu konuda mucizevi etkileri olduğu söylenen bazı bitkilerdeyse, bu tür etkinin varlığı kanıtlanmış değil. Normal bellek işlevleri, zihnin 'diriliğine' , bu da zihinsel ve bedensel etkinliklerin yeterliliği ve düzenine bağlı. Uzmanlar, belleği güçlendirmenin en önemli koşullarından birinin yeterli uyku, bir diğerinin de stresin denetlenmesi olduğunu söylüyorlar. Sebze, meyve ve lifli gıdaların da yüksek bellek kapasitesiyle ilişkili olduğu bulunmuş. Bellekle ilgili bazı yetersizliklerinse B1, B12 vitaminleri ve folik asit eksikliğiyle ilişkili olabileceği söyleniyor. Bilgiyi depolama ve istediğimizde 'geri çağırabilme' kapasitesi, araştırmacılara göre, bir zamanlar düşünüldüğü gibi yaşla eriyip giden bir özellik olmak zorunda değil. Yeni araştırmalara göre kişi hangi yaşta olursa olsun, doğru uyarılar beynin ilgili bağlantı ve yollarını harekete geçirebilir.
YİNE TÜBİTAK BİLİM DERGİSİNDEN ALINTI
Beynimiz yaklaşık 10-12 milyar arası nöron (sinir hücresi) içerir. Ancak bilindiği üzere beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız. Bunun nedeni aslında sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmalarıdır. Eğer sini hücresine sentrozom ya da sentrozomun görevini görebilecek enzim nakledilirse kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini kazanabilirler mi? Eğer bu mümkünse, beynimizin daha fazla bölümünü kullanabilir miyiz? (Cansın Kalın)
Beynimizin Yalnızca % 10’unu Kullandığımız Söylencesi
Öncelikle sorunuzun başında belirttiğiniz varsayıma göz atalım isterseniz: “Beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız.” Yaklaşık bir asır önce ortaya atılan bu iddianın kaynağı bazı bilim insanlarının söylem ve bulgularının yanlış yorumlanıp çarpıtılmasına dayanıyor. Bugün, sinir bilim ve beyin görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler öyle gösteriyor ki, beynimizdeki tüm sinirler çeşitli eylemler sırasında aktive oluyor. Daha açık bir deyişle, kullanmadığımız herhangi bir sinir ağı bulunmuyor. Konuyla ilgili bir başka yaklaşımsa sinir hücrelerinin herhangi bir uyarıcı almadıklarında dejenere olarak işlevselliklerini kaybediyor olma özellikleri. Örneğin, görsel sistem. Gelişmenin erken dönemlerinde göz sinirleri yeterli uyarıcıya maruz bırakılmadıklarında görme yetisi kayboluyor. Benzer şekilde, eğer ki beynimizde kullanılmayan sinir ağları bulunsaydı, işlevselliklerini kaybetmiş olmalarını beklememiz gerekirdi. Fizyolojik kanıtlar bir yana, iddia evrimle de uyuşmuyor. Aktif olmayan, hayatta kalma mücadelemize katılmayan sinir ağları içeren büyük bir beyin evrimsel gelişimle de bağdaşmıyor.
ANCAK
Olgun haldeki sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmaları gibi bir durum söz konusu. Bu nedenle de, herhangi bir darbe ya da yaşlanma sonucu kaybedilen sinirler beyin kapasitesini doğal olarak olumsuz yönde etkiliyor.
Beyindeki Sinir Hücreleri Gerçekten de Kendilerini Yenileme Yetisinden Yoksun mu?
Beyindeki sinir hücrelerinin kendilerini yenileyebilme yetisinden yoksun olduklarını gösteren çalışmaların öncüsü 1960’larda yaptığı çalışmalarla ismini duyuran bir sinir bilimci: Dr. Pasko Rakic. Nitekim felç ya da diğer beyin zedelenmelerinde hastaların kaybettikleri konuşma ve yürüme gibi yetileri daha sonradan tekrar edinememeleri de bu bulguları destekler nitelikte. Ancak başlangıcı 1965 yılında sıçanlar üzerinde yapılan deneylere dayanan ve son yıllarda hız kazanan bir takım çalışmalar, beyindeki bazı bölgelerde sinir hücrelerinin yenilenebildiğini gösteriyor. Özellikle de belleksel işlevleri olan hippokampüs bölgesi ile makaklar üzerinde çalışılan üst düzey bilişsel işlemlerden sorumlu ve evrimsel gelişimde son sırada yer alan düşünme, koklama ve duyma ile ilişkili korteks bölgelerinin kök hücreler sayesinde sinirsel yönden yenilenebildikleri bulgular arasında. Ancak bilim insanları, bu çalışma sonuçlarının Alzheimer ya da Parkinson gibi sinir hücreleri kaybı içeren bir takım hastalıkların tedavisinde kullanılabilmesi için klinik ve uygulamaya yönelik daha çok çalışma yapılması gerektiğini söylüyorlar.
Gelelim Sentrozomlarla Sinir Hücreleri Arasındaki İlişkiye...
Sinir hücresinin başka bir hücre üretme olasılığının kalmadığı gelişim aşamasında sentrozoma rastlanmıyor. Her ne kadar bazı araştırmacılar, yaralanmaların olduğu birtakım yetişkin beyni bölgelerinde sentrozoma rastlamış olduklarını rapor etmişlerse de sonraki araştırmalar bu bulguları pek de kanıtlar nitelikte değil. Sinir hücreleri, gelişim dönemleri içerisinde özelleştikçe, çoğalma yetilerini de kaybediyorlar. Bölünme yetisinin yitiminin, meydana gelebilecek bölünmelerin, mevcut sinaps ağlarının da bozulmasına yol açabileceğinden evrilmiş olabileceği düşünülüyor.
Sinir Hücrelerinde Sentrozom Görevi Görebilecek Bir Yapı Oluşturulursa, Kendilerini Yenileyebilme Özelliğini Edinebilirler mi?
Eğer ki sinir hücrelerine böyle bir müdahalede bulunacak olursak, tekrar bölünebilme özelliği kazanacaklardır. Ancak uzmanlar, bu yöntemin tıp uygulamalarında niçin kullanılamayacağına dair iki önemli noktaya işaret ediyorlar:
1.) Eğer ki, sentrozom yapısını kaybetmiş bir hücrede bu yapıyı tekrar oluşturursak, hücre kontrolsüzce çoğalmaya başlıyor. Tıpkı kanser hücreleri gibi. Bu nedenle de bu uygulama, tümör oluşumlarına yol açıyor.
2.) Eğer ki, sentrozom yapısı yalnızca embriyonal dönemde korunan hücrelerde (örneğin, sinir hücreleri) bu yapı müdahale ile sürekli hale getirilirse, hücreler özelleşme durumu göstermiyorlar. Çünkü hücrelerdeki özelleşme, sentrozom yapısının kaybından sonra gerçekleşiyor.
İLGİNİZE TESEKKÜRLER......