İnsan Yüreğine Yolculuk

  • Konbuyu başlatan Codex
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kitap Önerileri kategorisinde Codex tarafından oluşturulan İnsan Yüreğine Yolculuk başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,069 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kitap Önerileri
Konu Başlığı İnsan Yüreğine Yolculuk
Konbuyu başlatan Codex
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Codex
Codex

Codex

Özgür Şahin
Site Kurucusu
14 May 2006
En iyi cevaplar
0
48
Çanakkale
www.kendinigelistir.com
Ölümün ve acının bilincinde olan tek canlının insan olduğu savı öteden beri söylenegelen bir genellemedir. Her genelleme gibi tartışılabilir; aklıma Antonio Tabucchi’nin, “Tristano Ölürken”de anlattığı fillerin ölüm törenine değin söyledikleri geliyor, bu genellemenin doğruluğuna olan kuşkum, daha da büyüyor. Kitaptan o bölümü arayıp buluyorum:


“Bütün hayvanlar içinde ölüm törenine hayran olduğum tek hayvan fildir: Çok garip biçimde ölürler, bilir misin? Bir fil, saatinin gelip çattığını hissettiği an sürüden ayrılır ama tek başına değil, kendine bir arkadaş seçer ve beraber yola düşerler. Savanlardan koşarcasına yürümeye başlarlar; artık ne kadar hızlı gittikleri ölmek üzere olanın acelesine bağlıdır...Giderler, giderler, belki kilometrelerce yol alırlar ve en sonunda can çekişen fil, ölmek istediği yeri bulur, bir iki kez dönüp yere bir çember çizer, artık saatinin geldiğini bilir, ölüm kendi içindedir ama onu bir mekana yerleştirmek ister gibidir ama, deyim yerindeyse sanki ölümün haritasını çizer...Ve o çemberin içine yalnız kendisi girebilir, çünkü ölüm özel, çok özel bir olaydır ve can çekişenden başka kimse o çemberin içine giremez..İşte o zaman arkadaşını bırakır, sağ olasın, hoşça kal der ve öteki de sürüye döner...”

İnsan da var oluşundan bu yana ölümü, ölümün yarattığı dipsiz korkuyu içinde, yüreğinin derinliklerinde taşımıştır. Yaşam çemberinin içinde dönenip dururken bu korkuyu yenmenin yollarını aramıştır hep. Bu arayışta en büyük silahı söz ve sözcükler olmuştur.

Hiç kimsenin önemsemediği, zavallı biridir Herostratus, kendini yüze çıkarmak, adını dillerde dolaştırmak ister. Bunun da yolu, bir şeyler yapmak, bir şeyler yaratmaktır. Ne ki çağdaşları gibi ne mermere hükmedebilir o, ne sese, ne söze. Bunun için de bir saplantıya dönüşen ünlenmek, ölümsüzleşmek isteğini susturamaz. Sonunda şöyle bir düşünceye ulaşır: “İnsan, yaparak, yaratarak nasıl ölümsüzleşiyorsa bunun karşıtını yaparak, yapılmış, yaratılmış olanı yok ederek de ölümsüzleşebilir.”

Günlerce bu düşünceyi kurar, kurgular; sonunda karar verir: Dünyanın yedi büyük harikasından biri sayılan, Tanrıça Artemis adına yapılmış ünlü tapınağı yakacak, böylece ünlenecek, ölümsüzleşecektir. Düşündüğünü gerçekleştirir; bir gece yakar tapınağı. “Ben yaptım, ben yaktım tapınağı!” diye korkusuzca herkese anlatır.
Adını kalıcı kılmış, ölümsüzleşmiş midir Herostratus? Bugün, iki bin beş yüz yıl sonra, belleğimdeki adlar arasında bulunması bunu göstermiyor mu?

Bu tutku üzerine çok şeyler söylenmiştir bugüne değin. Sezar’a mal edilen şu söz, ne güzel betimler bunu: “Roma’da ikinci olacağına köyde birinci ol!” Çünkü ikinciler, her zaman birincilerin buyruğundadır. Birinciler, efendi, ikincilerse köleleridir onların. Bunun içindir ki üstünlük kurma, kendini konumların doruğuna yerleştirme yönelimi, iktidar tutkusu diye de nitelendirmişlerdir.

Bacon, bir denemesinde bu yönelimden, iktidar tutkusundan söz ederken şöyle diyor:

“Yükselme tutkusu, insan gövdesinin algılarından biri olan safraya benzer, yolu tıkanmadıkça insanı canlı, diri, çok ateşli, atılgan kılar. Ama yolu tıkanır da akmazsa, yakıcı, kötü bir ağrıya dönüşür. Yükselme tutkusuyla dolu kimseler de, önleri açık olur, boyuna ilerleyebilirlerse tehlikeli olmaktan çok becerikli olurlar. Ama isteklerine engel çıktığı zaman, gizli gizli içerler, insanları, olayları kötü gözle görmeye başlarlar.”
Emin Özdemir /İnsan Yüreğine Yolculuk´ kitabından
 
Üst