K
korsan
Kullanıcı
İnsan Yetiştirme Kültürümüz...
"İnsan yetiştirme" bir kültürdür ve toplumun bütün geçmiş birikiminin izdüşümüdür.
Ona verdiğiniz eğitim de bu kültürün bir parçasıdır.
Bizim "insan yetiştirme kültürümüz" şu temellerde gelişmiştir:
"Çocuğumuzu aşırı koruma", "onu sıkıntılarla karşılaştırmama, üzülmesini önleme",
"başarılı olmasını sağlama, onu hep başarılı görme, onun başarısına destek olma",
"çocuğumuzla gurur duyma", "onun başarısını kendi başarımız sayma".
Bu temeller üzerinde gelişen "insan yetiştirme kültürümüz" şu sonuçları vermektedir:
Anne-babalarda yüksek beklenti ve görmek istediğini görme.
Çocuklarda da sorumluluk alamama, her şeyi başkalarından bekleme.
Bu modelde yetişen çocuklar yaşamda karşılaştıkları güçlükler karşısında bocalamakta ve her zaman destek beklemektedir. Anne-babalar da her koşulda çocuklarını haklı görerek onun dışındaki her şeyi eleştirmektedirler.
Sonuç, aslında yaşadıklarımızdır.
Ama siz, hiç yaşadıklarından kendini sorumlu tutan bir birey görüyor musunuz?
Görememenizin nedeni, aslında birey olamamaktan kaynaklanmaktadır.
Dört yaşındaki bir çocuğa "hazzı geciktirme eğitimi" yapmayı bilmek gerekiyor.
"Hazzı geciktirme eğitimi" şudur:
Dört yaşındaki çocuk, önündeki çikolata paketini bitirmek ister. Çünkü çikolata haz verir, çocuk da aldığı hazzı artırmak ister. Beynin sağ (sıcak ve duygusal) yarımküresi, çocuğa bütün çikolatayı bitirmesini söyler. Şimdi anne-babası (ya da eğiticisi) çocuğa çikolatanın bir parçasını şimdi yemesi, bir parçasını da sonra yemesi gerektiğini söyler ve mızıldamasına aldırmadan kararlılıkla bunu sürdürürse, çocuk sol beynin (soğuk ve mantıksal) yarımküresinin devreye girdiğini görür ve beklemesini öğrenir.
İşte bu "hazzı geciktirme eğitimi" dört yaş dolaylarında verilmelidir.
Eğer bu eğitim başarılırsa, çocuğumuz sonraki yaşamında da plan yapabilmeyi, program uygulamayı başarabilecektir. Televizyon izleme saatini, internet karşısındaki süreyi kontrol edebilecektir. Başarısını ve başarısızlığını neden-sonuç ilişkisini kurarak anlayabilecektir.
Sorumluluk eğitimi, karar verebilme eğitimi böyle yapılacaktır.
Yetkin bir erişkinin üç önemli özelliği vardır:
1. Sonuçlarını ölçerek doğru karar verebilme,
2. Verdiği kararın sorumluluğunu alabilme,
3. Sonuçta kendi payını nesnel (objektif) görebilme.
Bu üç özellik de özdenetim, özeleştiri, özerk olma demektir.
Eğer bugün içinde yaşadığımız toplumda yetişkinlerimizin tutum ve davranışlarını beğenmiyorsak, yaptıklarını yanlış buluyor ve neden düzeltemediklerini anlayamıyorsak, buraya nasıl geldiğimize bakmamız gerekiyor.
Çocuklarımızı 0-6 yaş döneminde nasıl yetiştiriyoruz?
İlköğretim çağı çocuklarımızı (7-15) nasıl yönlendiriyoruz?
Lise öğrencilerinden ne bekliyoruz?
Üniversite eğitimini neden istiyoruz?
Bu dönemlerin hepsine de baktığımız zaman orada "insan yetiştirme kültürümüzü" göreceğiz.
Yetişirken sorumluluk vermeme, sorunlarla karşılaştırmama, aşırı koruyarak yaşama yeterince hazırlayamama. Sonra da her şeyden yanıp yakılma.
Toplum olarak da her şeyi eleştirme ama parmağını kımıldatmama.
Bütün kurtuluşu hep başkalarından bekleme.
Ağlama, ağlaşma, ama iş yapmaya gelince yan çizme, kendinden başkalarını suçlama.
Bu durumdan memnun değilsek çevremize bakmalıyız.
Eğitimden politikaya kadar her şeyin sorumlusu kendimiziz.
Aynaya bir kez de bunu görmek için bakabilsek!..
ERDAL ATABEK
"İnsan yetiştirme" bir kültürdür ve toplumun bütün geçmiş birikiminin izdüşümüdür.
Ona verdiğiniz eğitim de bu kültürün bir parçasıdır.
Bizim "insan yetiştirme kültürümüz" şu temellerde gelişmiştir:
"Çocuğumuzu aşırı koruma", "onu sıkıntılarla karşılaştırmama, üzülmesini önleme",
"başarılı olmasını sağlama, onu hep başarılı görme, onun başarısına destek olma",
"çocuğumuzla gurur duyma", "onun başarısını kendi başarımız sayma".
Bu temeller üzerinde gelişen "insan yetiştirme kültürümüz" şu sonuçları vermektedir:
Anne-babalarda yüksek beklenti ve görmek istediğini görme.
Çocuklarda da sorumluluk alamama, her şeyi başkalarından bekleme.
Bu modelde yetişen çocuklar yaşamda karşılaştıkları güçlükler karşısında bocalamakta ve her zaman destek beklemektedir. Anne-babalar da her koşulda çocuklarını haklı görerek onun dışındaki her şeyi eleştirmektedirler.
Sonuç, aslında yaşadıklarımızdır.
Ama siz, hiç yaşadıklarından kendini sorumlu tutan bir birey görüyor musunuz?
Görememenizin nedeni, aslında birey olamamaktan kaynaklanmaktadır.
Dört yaşındaki bir çocuğa "hazzı geciktirme eğitimi" yapmayı bilmek gerekiyor.
"Hazzı geciktirme eğitimi" şudur:
Dört yaşındaki çocuk, önündeki çikolata paketini bitirmek ister. Çünkü çikolata haz verir, çocuk da aldığı hazzı artırmak ister. Beynin sağ (sıcak ve duygusal) yarımküresi, çocuğa bütün çikolatayı bitirmesini söyler. Şimdi anne-babası (ya da eğiticisi) çocuğa çikolatanın bir parçasını şimdi yemesi, bir parçasını da sonra yemesi gerektiğini söyler ve mızıldamasına aldırmadan kararlılıkla bunu sürdürürse, çocuk sol beynin (soğuk ve mantıksal) yarımküresinin devreye girdiğini görür ve beklemesini öğrenir.
İşte bu "hazzı geciktirme eğitimi" dört yaş dolaylarında verilmelidir.
Eğer bu eğitim başarılırsa, çocuğumuz sonraki yaşamında da plan yapabilmeyi, program uygulamayı başarabilecektir. Televizyon izleme saatini, internet karşısındaki süreyi kontrol edebilecektir. Başarısını ve başarısızlığını neden-sonuç ilişkisini kurarak anlayabilecektir.
Sorumluluk eğitimi, karar verebilme eğitimi böyle yapılacaktır.
Yetkin bir erişkinin üç önemli özelliği vardır:
1. Sonuçlarını ölçerek doğru karar verebilme,
2. Verdiği kararın sorumluluğunu alabilme,
3. Sonuçta kendi payını nesnel (objektif) görebilme.
Bu üç özellik de özdenetim, özeleştiri, özerk olma demektir.
Eğer bugün içinde yaşadığımız toplumda yetişkinlerimizin tutum ve davranışlarını beğenmiyorsak, yaptıklarını yanlış buluyor ve neden düzeltemediklerini anlayamıyorsak, buraya nasıl geldiğimize bakmamız gerekiyor.
Çocuklarımızı 0-6 yaş döneminde nasıl yetiştiriyoruz?
İlköğretim çağı çocuklarımızı (7-15) nasıl yönlendiriyoruz?
Lise öğrencilerinden ne bekliyoruz?
Üniversite eğitimini neden istiyoruz?
Bu dönemlerin hepsine de baktığımız zaman orada "insan yetiştirme kültürümüzü" göreceğiz.
Yetişirken sorumluluk vermeme, sorunlarla karşılaştırmama, aşırı koruyarak yaşama yeterince hazırlayamama. Sonra da her şeyden yanıp yakılma.
Toplum olarak da her şeyi eleştirme ama parmağını kımıldatmama.
Bütün kurtuluşu hep başkalarından bekleme.
Ağlama, ağlaşma, ama iş yapmaya gelince yan çizme, kendinden başkalarını suçlama.
Bu durumdan memnun değilsek çevremize bakmalıyız.
Eğitimden politikaya kadar her şeyin sorumlusu kendimiziz.
Aynaya bir kez de bunu görmek için bakabilsek!..
ERDAL ATABEK