E
eftelya
Kullanıcı
İki öğretmenin hikayesi
Sınıfı tam 67 kişilik.
İstanbul’un göbeği sayılabilecek bir semtte, bir devlet okulunda sınıf öğretmenliği yapıyor.
İsmini yazamıyorum, çünkü biliyorum ki hemen soruşturma geçirecek. Son günlerde her gördüğümde sürekli yakınıyor; yeni müfredatın kitaplarının verilmemesinden, öğrencilere ulaşamamaktan, tükenmişlikten söz ediyor.
Öğretmenlikte yedinci yılı.
Oysa ne hevesle başlamıştı!
Dün gibi hatırlıyorum.
Her öğretim yılı başında koşa koşa Eminönü’ne gider, kırtasiyecileri dolaşır, elleri kolları dolu dönerdi eve.
Okullar açıldığında öğrencilerine şekerler dağıtır, onlara küçük sürprizler hazırlar, başarılarını kitapla, kalemle ödüllendirirdi.
Oysa son iki yıldır yüzünden düşen bin parça.
Eski heyecanından eser kalmamış.
Artık ne meslektaşlarından, ne de öğrencilerinden memnun.
Dahası, bu mesleği bırakmayı düşünüyor ciddi ciddi.
*
Bir başka semtte bir başka okulda bir başka öğretmenin sınıfı tam tamına 20 kişilik.
Bu öğretmenin de ismini yazmıyorum.
Çünkü bizim insanımızın ne yapacağı belli olmaz.
Başına bir iş gelmesin.
Onunla son günlerde tanıştım.
Her gördüğümde o da telaş içinde.
Çocuklardan pek hoşlanmıyor.
Onlara tahammülü yok.
Sınıf yönetiminde sorunlar yaşıyor.
Sonunda itiraf etti:
Kadınlara en uygun meslek olduğu için öğretmenliği seçtiğini söyledi.
Mesleğini, yani öğretmeyi de bir türlü sevememiş.
Kısacası sadece ekmek parasını kazanmanın peşinde.
Ama o mesleğini bırakmayı düşünmüyor.
*
Bütün bunları niye yazdım?
Türkiye’deki üç büyük eğitim sendikasından biri olan Eğitim-Sen geçtiğimiz hafta öğretmenlerle ilgili önemli bir araştırma yaptı.
Bu araştırma sonuçlarına dikkatli bakınca, yukarıda örneğini verdiğim iki öğretmen tipini, mesleğe bakışlarını görebiliyorsunuz. İstanbul, Ankara ve İzmir’de üç bin öğretmenle yapılan araştırmanın sonuçları ilginç.
Okuyun ve kararı siz verin.
Öğretmenlerin sadece yüzde 5’i kendi branşlarında meslektaşlarının kesinlikle yeterli olduğunu düşünüyor.
Yüzde 80, meslektaşlarının yetersiz olduğuna inanıyor.
Öğretmenlerin yüzde 63’ü kalabalık sınıfların etkili bir öğretim için uygun olmadığını belirtiyor.
Yüzde 80’ine yakını öğrencilerin fiziksel aktivitelerini ortaya koymak için okul ortamının yetersiz olduğunu kabul ediyor. Öğretmenlerin yüzde 64’ü ders programlarının bilimsel gelişmeleri içermediğini, yüzde 16’sı öğrencilerine ücretli özel ders verebilmesi gerektiğini, yüzde 30’u notu silah olarak kullandığını açıklıyor.
*
Bir tarafta mesleğini taparcasına seven bir öğretmen. Olumsuz dış etkenlerle öğretmenliği bırakma noktasına gelmiş. Diğer yanda mesleğini sevmeyen bir öğretmen. Dış etkenler olumlu. Ama ayakları geri gitse de her gün okulun yolunu tutuyor.
İşte günümüzde sevgili öğretmenimin hali pür melali.
Kaynak:www.yenibir.com
Sınıfı tam 67 kişilik.
İstanbul’un göbeği sayılabilecek bir semtte, bir devlet okulunda sınıf öğretmenliği yapıyor.
İsmini yazamıyorum, çünkü biliyorum ki hemen soruşturma geçirecek. Son günlerde her gördüğümde sürekli yakınıyor; yeni müfredatın kitaplarının verilmemesinden, öğrencilere ulaşamamaktan, tükenmişlikten söz ediyor.
Öğretmenlikte yedinci yılı.
Oysa ne hevesle başlamıştı!
Dün gibi hatırlıyorum.
Her öğretim yılı başında koşa koşa Eminönü’ne gider, kırtasiyecileri dolaşır, elleri kolları dolu dönerdi eve.
Okullar açıldığında öğrencilerine şekerler dağıtır, onlara küçük sürprizler hazırlar, başarılarını kitapla, kalemle ödüllendirirdi.
Oysa son iki yıldır yüzünden düşen bin parça.
Eski heyecanından eser kalmamış.
Artık ne meslektaşlarından, ne de öğrencilerinden memnun.
Dahası, bu mesleği bırakmayı düşünüyor ciddi ciddi.
*
Bir başka semtte bir başka okulda bir başka öğretmenin sınıfı tam tamına 20 kişilik.
Bu öğretmenin de ismini yazmıyorum.
Çünkü bizim insanımızın ne yapacağı belli olmaz.
Başına bir iş gelmesin.
Onunla son günlerde tanıştım.
Her gördüğümde o da telaş içinde.
Çocuklardan pek hoşlanmıyor.
Onlara tahammülü yok.
Sınıf yönetiminde sorunlar yaşıyor.
Sonunda itiraf etti:
Kadınlara en uygun meslek olduğu için öğretmenliği seçtiğini söyledi.
Mesleğini, yani öğretmeyi de bir türlü sevememiş.
Kısacası sadece ekmek parasını kazanmanın peşinde.
Ama o mesleğini bırakmayı düşünmüyor.
*
Bütün bunları niye yazdım?
Türkiye’deki üç büyük eğitim sendikasından biri olan Eğitim-Sen geçtiğimiz hafta öğretmenlerle ilgili önemli bir araştırma yaptı.
Bu araştırma sonuçlarına dikkatli bakınca, yukarıda örneğini verdiğim iki öğretmen tipini, mesleğe bakışlarını görebiliyorsunuz. İstanbul, Ankara ve İzmir’de üç bin öğretmenle yapılan araştırmanın sonuçları ilginç.
Okuyun ve kararı siz verin.
Öğretmenlerin sadece yüzde 5’i kendi branşlarında meslektaşlarının kesinlikle yeterli olduğunu düşünüyor.
Yüzde 80, meslektaşlarının yetersiz olduğuna inanıyor.
Öğretmenlerin yüzde 63’ü kalabalık sınıfların etkili bir öğretim için uygun olmadığını belirtiyor.
Yüzde 80’ine yakını öğrencilerin fiziksel aktivitelerini ortaya koymak için okul ortamının yetersiz olduğunu kabul ediyor. Öğretmenlerin yüzde 64’ü ders programlarının bilimsel gelişmeleri içermediğini, yüzde 16’sı öğrencilerine ücretli özel ders verebilmesi gerektiğini, yüzde 30’u notu silah olarak kullandığını açıklıyor.
*
Bir tarafta mesleğini taparcasına seven bir öğretmen. Olumsuz dış etkenlerle öğretmenliği bırakma noktasına gelmiş. Diğer yanda mesleğini sevmeyen bir öğretmen. Dış etkenler olumlu. Ama ayakları geri gitse de her gün okulun yolunu tutuyor.
İşte günümüzde sevgili öğretmenimin hali pür melali.
Kaynak:www.yenibir.com