K
korsan
Kullanıcı
Hayat bize tatmini, tatminsizliği, sevgiyi, yalnızlığı, her duyguyu bir paket şeklinde sunuyor. Ben sadece sevgiyi alayım, yalnızlık kalsın diyemiyorsunuz. Sipariş usulü değil, toplu üretim yapıyor. Bir bakmışsınız o ara bol bol aşk dağıtıyor, sonra talep fazla, arz yetmiyor. Bu sefer başlıyor yalnızlık dağıtmaya.
Siz de kısmetinize ne düştüyse mecbur alıyorsunuz. Hayatın size sunduklarına teslim oluyor, ne gelirse kabul ediyorsunuz. Ben bu yalnızlıktan hoşlanmadım iade edeyim diyemiyorsunuz. Hayat iade kabul etmiyor. Emeğinizle bedelini ödüyorsunuz, ama iade etmek için tekrar bir bedel ödemeniz gerek. Bazen böyle bir emek hayat literatüründe bulunmayabiliyor. Sizin keşfetmeniz ve keşfinizi hayatınıza kabul ettirmeniz gerekiyor.
Her yaşta hayat başka ürünler dağıtıyor. Mesela 5 yaşındayken, size merak etmeyi öğretiyor. Her şeyi soruyorsunuz, bu sırada annenin satın aldığı duygu sabır olursa şanslısınız. O zaman hayal kırıklığıyla daha tanışmamış oluyorsunuz. Ama ebeveynlerden biri, sabırsızlıkla baş başa kalmışsa, başlıyorsunuz öfkeyle mücadele etmeye.
Sonra seneler geçiyor, kumbaranızda öğrendiğiniz binlerce duygu birikmiş, ben her şeyi bilirim diyorsunuz, annenize de babanıza da ihtiyacınız yok, o an en yakınlarınız sizin gibi hayatı çözmüş arkadaşlarınız. Bu yaşlar sizin henüz reşit olmadığınız yaşınız. Çözdüğünüzü sandığınız hayatınızın henüz çok başındasınız, daha hiçbir düğümle karşılaşmadınız.
Sonra bir gün olan oluyor. Biri, hem de hiç beklemediğiniz biri sizi incitiyor. Kırılmayı öğreniyorsunuz, güveni, güvensizliği, ailenin önemini görüyorsunuz. Ben bunu hak etmedim ki diye isyan ediyorsunuz belki de. Anneniz veya babanız işte o an size meşhur sözü söylüyor, hak etmedin doğru, ama “hayat bu”…
En büyük üzüntüyü yaşadığınızı düşünürken, hayat size bir sürpriz yapıveriyor. Aşk ansızın kalbinizi çalıveriyor. Hiçbir konuda bu kadar acemi olmamıştınız. Kontrolsüzlükle tanışıyorsunuz. Kendinizi kontrol edemediğinizi görüyorsunuz, ama bu sizi yine de mutlu ediyor. Hayatın anlamı bu olmalı diyorsunuz. Meğer bildiğinizi sandıklarınız yanlışmış, meğer bir şeycik bilmiyormuşsunuz.
İşte o an hayatın dağıtım listesine göre, aşkınız karşılıklı oluveriyor ve mutluluk katmer katmer artıyor. Hayatınızın insanıyla tanıştığınızı düşünüyorsunuz. İlk aşkınızın son aşkınız olmasını istiyorsunuz.
Birden her şey ters düz oluyor ve hayatınızın aşkı hayatınızdan çıkıp gidiyor. Hayattan en büyük mutsuzluğu o an yaşadınız sanıyorsunuz.
Yıllarca, hayatın size sunduklarıyla bir mutlu bir mutsuz oluyorsunuz. Gün geliyor, annenizin size söylediklerini siz de çocuklarınıza söylüyorsunuz. Ama çocuğunuz sizi dinlemeye hazır değil, hayatın ona sunacaklarıyla büyümeyi bekliyor. Daha elini ateşe tutacak ve eli yanacak. İçiniz acıyor. Bu duyguyu da bilmiyordunuz, daha öğrenecek çok şey var.
Ve hayat bitmeye yakın size son kez göz kırpıyor, hasta yatağınızda neler yaşadığınızı düşünüyorsunuz. O an her şeyi gerektiği kadar biliyorsunuz. Bir oyun gibiydi her şey, siz hayatınızın başrolündeydiniz ama sizin şekillendiremediğiniz o kadar çok şey oldu ki. “Hayat her şeye rağmen güzel” diyorsunuz. Bunu söyleyebiliyorsanız aslında hayattan en fazla aldığınız ne biliyor musunuz? Şans. Siz o şansa sahipken, binlerce kişi nelerle boğuşuyordu kim bilir. Şükrediyorsunuz.
Aynaya bakıyorsunuz, hayatın size verdiği her hissin bir çizgisi var yüzünüzde. Gülümsüyorsunuz ve fark ediyorsunuz ki, hayat iz bırakmayı seviyor.
Gülnur GÜLSEVER
Siz de kısmetinize ne düştüyse mecbur alıyorsunuz. Hayatın size sunduklarına teslim oluyor, ne gelirse kabul ediyorsunuz. Ben bu yalnızlıktan hoşlanmadım iade edeyim diyemiyorsunuz. Hayat iade kabul etmiyor. Emeğinizle bedelini ödüyorsunuz, ama iade etmek için tekrar bir bedel ödemeniz gerek. Bazen böyle bir emek hayat literatüründe bulunmayabiliyor. Sizin keşfetmeniz ve keşfinizi hayatınıza kabul ettirmeniz gerekiyor.
Her yaşta hayat başka ürünler dağıtıyor. Mesela 5 yaşındayken, size merak etmeyi öğretiyor. Her şeyi soruyorsunuz, bu sırada annenin satın aldığı duygu sabır olursa şanslısınız. O zaman hayal kırıklığıyla daha tanışmamış oluyorsunuz. Ama ebeveynlerden biri, sabırsızlıkla baş başa kalmışsa, başlıyorsunuz öfkeyle mücadele etmeye.
Sonra seneler geçiyor, kumbaranızda öğrendiğiniz binlerce duygu birikmiş, ben her şeyi bilirim diyorsunuz, annenize de babanıza da ihtiyacınız yok, o an en yakınlarınız sizin gibi hayatı çözmüş arkadaşlarınız. Bu yaşlar sizin henüz reşit olmadığınız yaşınız. Çözdüğünüzü sandığınız hayatınızın henüz çok başındasınız, daha hiçbir düğümle karşılaşmadınız.
Sonra bir gün olan oluyor. Biri, hem de hiç beklemediğiniz biri sizi incitiyor. Kırılmayı öğreniyorsunuz, güveni, güvensizliği, ailenin önemini görüyorsunuz. Ben bunu hak etmedim ki diye isyan ediyorsunuz belki de. Anneniz veya babanız işte o an size meşhur sözü söylüyor, hak etmedin doğru, ama “hayat bu”…
En büyük üzüntüyü yaşadığınızı düşünürken, hayat size bir sürpriz yapıveriyor. Aşk ansızın kalbinizi çalıveriyor. Hiçbir konuda bu kadar acemi olmamıştınız. Kontrolsüzlükle tanışıyorsunuz. Kendinizi kontrol edemediğinizi görüyorsunuz, ama bu sizi yine de mutlu ediyor. Hayatın anlamı bu olmalı diyorsunuz. Meğer bildiğinizi sandıklarınız yanlışmış, meğer bir şeycik bilmiyormuşsunuz.
İşte o an hayatın dağıtım listesine göre, aşkınız karşılıklı oluveriyor ve mutluluk katmer katmer artıyor. Hayatınızın insanıyla tanıştığınızı düşünüyorsunuz. İlk aşkınızın son aşkınız olmasını istiyorsunuz.
Birden her şey ters düz oluyor ve hayatınızın aşkı hayatınızdan çıkıp gidiyor. Hayattan en büyük mutsuzluğu o an yaşadınız sanıyorsunuz.
Yıllarca, hayatın size sunduklarıyla bir mutlu bir mutsuz oluyorsunuz. Gün geliyor, annenizin size söylediklerini siz de çocuklarınıza söylüyorsunuz. Ama çocuğunuz sizi dinlemeye hazır değil, hayatın ona sunacaklarıyla büyümeyi bekliyor. Daha elini ateşe tutacak ve eli yanacak. İçiniz acıyor. Bu duyguyu da bilmiyordunuz, daha öğrenecek çok şey var.
Ve hayat bitmeye yakın size son kez göz kırpıyor, hasta yatağınızda neler yaşadığınızı düşünüyorsunuz. O an her şeyi gerektiği kadar biliyorsunuz. Bir oyun gibiydi her şey, siz hayatınızın başrolündeydiniz ama sizin şekillendiremediğiniz o kadar çok şey oldu ki. “Hayat her şeye rağmen güzel” diyorsunuz. Bunu söyleyebiliyorsanız aslında hayattan en fazla aldığınız ne biliyor musunuz? Şans. Siz o şansa sahipken, binlerce kişi nelerle boğuşuyordu kim bilir. Şükrediyorsunuz.
Aynaya bakıyorsunuz, hayatın size verdiği her hissin bir çizgisi var yüzünüzde. Gülümsüyorsunuz ve fark ediyorsunuz ki, hayat iz bırakmayı seviyor.
Gülnur GÜLSEVER