A
ayçiçeği
Kullanıcı
- 31 Mar 2008
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
Anne, altı yaşındaki lösemiyle savaşan oğluna bakarken dalıp gitmişti.
Kalbi, acı içinde olmasına rağmen, kararlılık duygusunun da etkisini hissediyordu.
Her ebeveyn gibi o da oğlunun büyümesini ve umutlarını gerçekleştirmesini istemişti.
Ama bu, artık mümkün değildi.
Löseminin buna fırsat tanıması olası değildi.
Oysa o oğlunun hayallerini gerçekleştirmesini istiyordu.
"Bora! Büyüyünce ne olmak istediğini hiç düşündün mü?
Hayatında neler olmasını dilediğin ve hayal ettiğin oldu mu?" diye sordu.
"Anneciğim, ben büyüyünce hep itfaiyeci olmak istedim".
Anne, gülümsedi ve.. "Dileğini gerçekleştirebilecek miyiz bir bakalım" dedi.
Daha sonra, Ankara'daki itfaiye müdürlüğüne gitti ve orada yüreği en az Ankara kadar büyük itfaiyeciler ile tanıştı.
Ona oğlunun son isteğinden söz etti ve oğlunun itfaiye arabasına binip şehirde küçük bir tur atmasının mümkün olup olmadığını sordu.
- "Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Eğer oğlunuzu Çarşamba sabahı saat
yedide hazır ederseniz, onu o gün şeref konuğu yapar,itfaiyeci kimliğine büründürürüz.
Bizimle itfaiye müdürlüğüne gelir, bizimle yemek yer, yangın söndürmeye gelir.
Hatta bize ölçülerini verirsen, ona üzerinde Ankara itfaiyecilerinin kırmızı renk üzerine islenmiş ambleminin olduğu gerçek bir itfaiyeci kostümü diktirir, lastik botları
ısmarlarız.
Hepsi Ankara’da üretiliyor."
Üç gün sonra, itfaiyeci Bora’yı aldı, ona elbisesini giydirdi, ve hasta yatağından itfaiye arabasına kadar eşlik etti.
Bora, itfaiye arabasına kuruldu ve müdürlüğe doğru yol almaya başladı.
Kendini çok mutlu hissediyordu.
O gün Ankara'da tam üç yangın ihbarı olmuştu.
Değişik itfaiye arabalarına, hatta itfaiye Müdürlüğünün özel arabasına da binmişti.
Yerel televizyonlar da onu izleyip, çekmişlerdi.
Hayallerinin gerçek olması, gösterilen sevgi ve ilgi, Bora’yı o kadar etkilemişti ki,
doktorların söylediğinden tam altı ay daha fazla yasamıştı.
Bir gece bütün yaşam belirtileri dramatik bir şekilde yok olmaya başlayınca, hiç kimsenin
yalnız ölmemesi gerektiğine inanan başhemşire, aile bireylerini hastaneye çağırdı.
Daha sonra Bora’nın itfaiyede geçirdiği günü hatırladı ve itfaiye müdürlüğüne telefon açıp Bora’nın bu dünyaya veda ederken yanında, özel kıyafetleri içinde bir itfaiyecinin bulundurulmasının mümkün olup olamayacağını sordu.
İtfaiye Müdürü; "Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Beş dakika içinde oradayız.
Bana bir iyilik yapar misiniz?
Sirenlerin çaldığını duyduğunuzda, yangın olmadığı anonsunu yaptırabilir misiniz? Sadece
itfaiyecilerin önemli bir meslektaşlarını ziyarete geldiklerini söyleyiniz.
Ve lütfen onun odasının penceresini açınız" diye yanıtladı.
Yaklaşık beş dakika sonra hastaneye çengel ve merdiven taşıyan kamyonet ulaştı.
Merdiveni açtı ve Bora’nın 5.kattaki odasına doğru yaklaştı.
Tam on dört itfaiyeci Bora’nın odasına tırmandılar.
Annesinin izniyle onu kucakladılar ve ona onu ne kadar sevdiklerini söylediler.
Ölümle pençelesen Bora itfaiye müdürüne baktı ve; "Efendim ben simdi gerçekten itfaiyeci miyim?" diye sordu.
- "Bundan şüphen mi var Bora?" diye yanıtladı müdür.
Bu kelimelerden sonra Bora gülümsedi ve gözlerini sonsuza dek kapattı.
Belki unuttunuz, belki hatırlamıyorsunuz, belki de çok duygusuz, çok katı oldunuz;
Ama bilin ki ;
HAYAT; SEVGİ VE UMUT SAÇMAKTIR.
- Eğer bunu okuyunca gözleriniz dolmuyorsa sizin için yapılacak bir şey kalmamış demektir...
Yok eğer doluyorsa o zaman sevdiklerinizin kıymetini bilin ve gerçek sevginizi ortaya koyun.
Kalbi, acı içinde olmasına rağmen, kararlılık duygusunun da etkisini hissediyordu.
Her ebeveyn gibi o da oğlunun büyümesini ve umutlarını gerçekleştirmesini istemişti.
Ama bu, artık mümkün değildi.
Löseminin buna fırsat tanıması olası değildi.
Oysa o oğlunun hayallerini gerçekleştirmesini istiyordu.
"Bora! Büyüyünce ne olmak istediğini hiç düşündün mü?
Hayatında neler olmasını dilediğin ve hayal ettiğin oldu mu?" diye sordu.
"Anneciğim, ben büyüyünce hep itfaiyeci olmak istedim".
Anne, gülümsedi ve.. "Dileğini gerçekleştirebilecek miyiz bir bakalım" dedi.
Daha sonra, Ankara'daki itfaiye müdürlüğüne gitti ve orada yüreği en az Ankara kadar büyük itfaiyeciler ile tanıştı.
Ona oğlunun son isteğinden söz etti ve oğlunun itfaiye arabasına binip şehirde küçük bir tur atmasının mümkün olup olmadığını sordu.
- "Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Eğer oğlunuzu Çarşamba sabahı saat
yedide hazır ederseniz, onu o gün şeref konuğu yapar,itfaiyeci kimliğine büründürürüz.
Bizimle itfaiye müdürlüğüne gelir, bizimle yemek yer, yangın söndürmeye gelir.
Hatta bize ölçülerini verirsen, ona üzerinde Ankara itfaiyecilerinin kırmızı renk üzerine islenmiş ambleminin olduğu gerçek bir itfaiyeci kostümü diktirir, lastik botları
ısmarlarız.
Hepsi Ankara’da üretiliyor."
Üç gün sonra, itfaiyeci Bora’yı aldı, ona elbisesini giydirdi, ve hasta yatağından itfaiye arabasına kadar eşlik etti.
Bora, itfaiye arabasına kuruldu ve müdürlüğe doğru yol almaya başladı.
Kendini çok mutlu hissediyordu.
O gün Ankara'da tam üç yangın ihbarı olmuştu.
Değişik itfaiye arabalarına, hatta itfaiye Müdürlüğünün özel arabasına da binmişti.
Yerel televizyonlar da onu izleyip, çekmişlerdi.
Hayallerinin gerçek olması, gösterilen sevgi ve ilgi, Bora’yı o kadar etkilemişti ki,
doktorların söylediğinden tam altı ay daha fazla yasamıştı.
Bir gece bütün yaşam belirtileri dramatik bir şekilde yok olmaya başlayınca, hiç kimsenin
yalnız ölmemesi gerektiğine inanan başhemşire, aile bireylerini hastaneye çağırdı.
Daha sonra Bora’nın itfaiyede geçirdiği günü hatırladı ve itfaiye müdürlüğüne telefon açıp Bora’nın bu dünyaya veda ederken yanında, özel kıyafetleri içinde bir itfaiyecinin bulundurulmasının mümkün olup olamayacağını sordu.
İtfaiye Müdürü; "Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Beş dakika içinde oradayız.
Bana bir iyilik yapar misiniz?
Sirenlerin çaldığını duyduğunuzda, yangın olmadığı anonsunu yaptırabilir misiniz? Sadece
itfaiyecilerin önemli bir meslektaşlarını ziyarete geldiklerini söyleyiniz.
Ve lütfen onun odasının penceresini açınız" diye yanıtladı.
Yaklaşık beş dakika sonra hastaneye çengel ve merdiven taşıyan kamyonet ulaştı.
Merdiveni açtı ve Bora’nın 5.kattaki odasına doğru yaklaştı.
Tam on dört itfaiyeci Bora’nın odasına tırmandılar.
Annesinin izniyle onu kucakladılar ve ona onu ne kadar sevdiklerini söylediler.
Ölümle pençelesen Bora itfaiye müdürüne baktı ve; "Efendim ben simdi gerçekten itfaiyeci miyim?" diye sordu.
- "Bundan şüphen mi var Bora?" diye yanıtladı müdür.
Bu kelimelerden sonra Bora gülümsedi ve gözlerini sonsuza dek kapattı.
Belki unuttunuz, belki hatırlamıyorsunuz, belki de çok duygusuz, çok katı oldunuz;
Ama bilin ki ;
HAYAT; SEVGİ VE UMUT SAÇMAKTIR.
- Eğer bunu okuyunca gözleriniz dolmuyorsa sizin için yapılacak bir şey kalmamış demektir...
Yok eğer doluyorsa o zaman sevdiklerinizin kıymetini bilin ve gerçek sevginizi ortaya koyun.