Hatıralarınız Gerçekten Sizin Mi?

  • Konbuyu başlatan Flamingo
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde Flamingo tarafından oluşturulan Hatıralarınız Gerçekten Sizin Mi? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,596 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Hatıralarınız Gerçekten Sizin Mi?
Konbuyu başlatan Flamingo
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Flamingo
F

Flamingo

Kullanıcı
31 Ağu 2008
En iyi cevaplar
0
0
İzmir
''Yatağımda uzanmış uyumaya çalışıyordum. Birden hareket edemediğimi fark ettim. İğrenç bir ses kulaklarımı tırmalıyordu, odada benden başka biri ya da bir şey vardı. Bakmak için kafamı çevirmek istedim; ama gözlerimden başka hiçbir yerimi kıpırdatamıyordum. Sonra yatağımın ucunda siyah bir gölge olduğunu fark ettim. Bağırmaya çalıştım; ama nefes alamadığım için bağıramadım. Sadece kimsenin duyamayacağı inleme sesleri çıkartabiliyordum. Göğsümde ağırlık hissettim, siyah gölge üstüme doğru geliyor ve sanki bana bir şeyler söylüyordu. Ancak dediklerini anlayamadım. Kollarımdan çekerek beni yataktan düşürmeye çalıştı.”

Bu anlatılanların sizin başınıza geldiğini farzedin. Ne düşünürdünüz? Siyah gölgenin aslında gerçek olmadığını, sadece sizin hayal ürününüz olduğunu mu? Yoksa bir yaratık ya da hayalet tarafından kaçırılmak üzere olduğunuzu mu? Eğer siyah gölge gerçekse o zaman neden kapı kapalı ve yatağınızın şekli hiç bozulmadı? Neden kimse siyah gölgenin eve girdiğini görmedi? Çünkü siyah gölge gerçek değil; sadece bir hayal ürünü. Ancak bir hayal ürünü olmasına rağmen nasıl sizi bu denli etkileyebiliyor? Nasıl nefesinizin kesilmesine ve terlemenize neden oluyor? Size bir şey olduğu kesin; işte bu yüzden gerçeklik ile hayal dünyasını birbirinden ayırmak bu kadar zor.

Böyle bir olay büyük ihtimalle kafamızı çok karıştıracaktır. Daha basit bir örnek verelim; mutfağa giriyorsunuz ve yemek masasının üzerinde kedinizi görüyorsunuz. Ancak birkaç saniye sonra masaya tekrar baktığınızda gördüğünüzü sandığınız kedinizin orada olmadığını, masanın üzerinde sadece ceketinizin durduğunu fark ediyorsunuz. İşin garibi eğer tekrar oraya bakmasaydınız ve biri size kedinizin nerede olduğunu sorsaydı; masanın üzerinde oturduğunu tam şekliyle anlatabilirdiniz. Bu şekilde olaya baktığınızda ceketin gerçek olduğunu, kedinizin orada olmadığını kolayca söyleyebilirsiniz. Peki ya kediniz gerçekten de orada oturuyor olsaydı? İlk gördüğünüz şey gerçek mi olacaktı, yoksa hayal ürünü mü?

Bu sorular bizi algının filozofik problemlerine ve bilincimiz ile ilgili sırlara götürüyor. Kısacası objektif ve subjektif dünyalarımızın farklarını ortaya koyuyor.

Gerçeklik Ayrımı
Günlük hayatımızda farkında olmadan gerçekleri ve gerçek olmayan şeyleri ayırt edebiliyoruz. Bu ayırt etme işleminde farkında olmadan kullandığımız yeteneğimizin adı ise “gerçeklik monitörü” (Johnson ve Raye, 1981). Bu konuyla ilgili yapılan deneylerde ilk önce bir ses ya da görüntü veriliyor, daha sonra ise bir sesin veya görüntünün hayal edilmesi isteniyor. Hayal edilen sesler ve görüntüler daha cansız, silikken; gerçekte duyulan sesler ve görüntüler canlı, net ve üzerinde oynamalar yapılmayacak kadar kesin. Haliyle gerçeklik ve gerçek olmayan şeyler arasındaki ayrım bu durumda/deneyde gayet kolay. Fakat yanılgıya düşürülebileceğimiz deneyler de mevcut. Checes Perky (1910) yaptığı çalışmada, deneklere boş bir ekran gösterdi ve bu boş ekran üzerinde bir domatesin olduğunu canlandırmalarını istedi. Deney hakkında hiçbir bilgileri olmayan denekler boş ekranın üzerinde domates olduğunu canlandırırken Perky, bir domates figürünü projeksiyon ile ekrana yansıttı. Ekrana yansıttığı domatesin renklerini canlandırıp, netleştirse de denekler hala o domatesi kendi kafalarında canlandırdıklarına inandılar. Bu deney de gösteriyor ki gerçekler ve gerçek olmayan şeyleri ayırt ederken, beklentilerimiz ve inançlarımızdan etkileniyoruz.

Hatıralarımız ile sadece hayal ettiğimiz olaylar arasında ayrım yaparken de zorlanabiliriz. Hatta bu ayrımı yanlış yapıp sadece hayal ettiğimiz şeyleri gerçekten yaşamışız gibi kabul etmemiz mümkün. Ancak tıpkı gerçek seslerin ve görüntülerin daha net ve canlı olması gibi, gerçek hatıralarımız da hatıra sandığımız hayallerimizden daha canlı ve net. Hatıralarımızı, hayallerimizden ayırt ederken kullandığımız yetimize “kaynak monitörü” denir. Hatıralarımızı, -bu monitör ile- geçmişimizdeki başka olaylarla bağlantılar kurarak hayallerimizden ayırmak kolaylaşır. Fakat kaynak monitörünün öğrenme süreçlerimizde bir faydası yoktur. Mesela Almanya’nın başkentini ya da ışığın hızını bir çırpıda hatırlayabilirsiniz; ama hatıralarınızı hatırlarken işin içine yaşadığınız diğer olaylar ve aralarındaki bağlantılar da girer.

Hatıralarımız ve hayallerimizi ayırt ederken hatalar yapmamız kaçınılmazdır. Dört yaşında evinizden kaçtığınıza dair, ailenizde sürekli anlatılan bir hikaye ya da hayatınızın en güzel günü olarak kabul ettiğiniz gün çekilmiş bir fotoğraf... Bu anılarınızın bile bir kısmı belki sürekli duyduğunuz ya da hatırladığınız şekilde yaşanmamış olabilir. Ama hataların ciddi bir boyuta ulaşması da mümkün. Mesela; bazı insanlar hayatlarında hiç cinsel tacize uğramadıkları halde cinsel tacize uğradıkları bir gün olduğuna inanabilirler. Böyle problemlerde kişinin o gün içerisinde aslında ne yaşadığı araştırılıp, gerçeklerin üzerine gitmesi sağlanmalıdır (Loftus ve Ketcham, 1994). Gerçeklerin üzerine gidilmeli; fakat bu gerçek hatıralarımız ve hayali hatıralarımız arasında keskin bir çizgi olduğu anlamına gelmiyor. Bütün hatıralarımız, geçmişimizin yeniden yapılandırılması ile zihnimizde canlandığına göre, “gerçek” olmayanları bile kendi zihnimizin ürünü.
 
Üst