T
tnctrkcell
Gözünün karasına değmeyi bekleyen bir yazı
Sıraya konulması gereken cümlelerim adına “artık” merhaba… Dışında kalmamak için nice uğraşlar verdiğim, içine bir türlü giremediğim “hayat”a imlası bozuk birkaç cümle ile meydan okuyorum.
Görmeyi isteyip de bir türlü göremediğim bütün “iyi niyetler” gibi belki de “çok eskilerde” kaybolup giden nice şair dizelerinin talihine eş bir talihsizlikle bir iki feryadı var kalemimin.
Oralardan duyulur mu, buralardan gözyaşımın kâğıdıma düşerkenki duası, bilemem… Ama bütün yanlışlıkları düzeltmeye yetecek gücü olmayan kalemim “artık” diyor “yeter”… Nasılsa’larla başlayan cümlelerimin yerini belki’lerin, hatta’ların, artık’ların aldığı yazılar gelsin istiyorum.
Bütün kaybedilmişlikler adına, toprağın altında bekler gibi bekliyor sabrım, taşmasına; taşıp da beğenmediği bu düzen içinde yeni bir düzen kurulmasına “an”lar ve “artık”lar kala…
Gitmelerin değil kalmaların olduğu eşikler olmalı ayakların aşinası… Alışkanlıklar değil; sevgiler, sevdalar doldurmalı kalbi. Nefretler değil, kızgınlıklar, öfkeler hiç değil; belki biraz kırgınlık belki biraz gönül nezlesi olmalı-gelip geçici, incinen dostluklar ardından “artık” diye başlayan cümleler olmalı, kendi yaşam öykümüzde devrimler yapmak adına. Ozanımız en güzeline devrimin ne de güzel “artık” demiş: “Akıllı yaşadım bugüne kadar/ Deliliğin vakti yaklaştı artık”. Akıllı olmak uğruna uyduğumuz tüm kurallar incitir miydi insanı böylesine? Ozanın bunu kastetmediğini bile bile böyle bir anlamı ima ettiğini varsayarak, sabrımın yeni durağını buluyorum nihayet...
Mademki “akıllı” sanılan, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak adına yapılan usulsüz uğraşlara, çorbada benim de tuzum bulunsun dercesine yanlışlıkla (!) en acısından biberler katmak meziyet… Varsın desinler bana deli, varsın desinler deli...(alıntı)
Sıraya konulması gereken cümlelerim adına “artık” merhaba… Dışında kalmamak için nice uğraşlar verdiğim, içine bir türlü giremediğim “hayat”a imlası bozuk birkaç cümle ile meydan okuyorum.
Görmeyi isteyip de bir türlü göremediğim bütün “iyi niyetler” gibi belki de “çok eskilerde” kaybolup giden nice şair dizelerinin talihine eş bir talihsizlikle bir iki feryadı var kalemimin.
Oralardan duyulur mu, buralardan gözyaşımın kâğıdıma düşerkenki duası, bilemem… Ama bütün yanlışlıkları düzeltmeye yetecek gücü olmayan kalemim “artık” diyor “yeter”… Nasılsa’larla başlayan cümlelerimin yerini belki’lerin, hatta’ların, artık’ların aldığı yazılar gelsin istiyorum.
Bütün kaybedilmişlikler adına, toprağın altında bekler gibi bekliyor sabrım, taşmasına; taşıp da beğenmediği bu düzen içinde yeni bir düzen kurulmasına “an”lar ve “artık”lar kala…
Gitmelerin değil kalmaların olduğu eşikler olmalı ayakların aşinası… Alışkanlıklar değil; sevgiler, sevdalar doldurmalı kalbi. Nefretler değil, kızgınlıklar, öfkeler hiç değil; belki biraz kırgınlık belki biraz gönül nezlesi olmalı-gelip geçici, incinen dostluklar ardından “artık” diye başlayan cümleler olmalı, kendi yaşam öykümüzde devrimler yapmak adına. Ozanımız en güzeline devrimin ne de güzel “artık” demiş: “Akıllı yaşadım bugüne kadar/ Deliliğin vakti yaklaştı artık”. Akıllı olmak uğruna uyduğumuz tüm kurallar incitir miydi insanı böylesine? Ozanın bunu kastetmediğini bile bile böyle bir anlamı ima ettiğini varsayarak, sabrımın yeni durağını buluyorum nihayet...
Mademki “akıllı” sanılan, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak adına yapılan usulsüz uğraşlara, çorbada benim de tuzum bulunsun dercesine yanlışlıkla (!) en acısından biberler katmak meziyet… Varsın desinler bana deli, varsın desinler deli...(alıntı)