Girişimci kime denir?

  • Konbuyu başlatan Codex
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kişisel Gelişim Yazıları kategorisinde Codex tarafından oluşturulan Girişimci kime denir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,844 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kişisel Gelişim Yazıları
Konu Başlığı Girişimci kime denir?
Konbuyu başlatan Codex
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Codex
Codex

Codex

Özgür Şahin
Site Kurucusu
14 May 2006
En iyi cevaplar
0
48
Çanakkale
www.kendinigelistir.com
Girişimci ruhuna sahip olup olmadığınızı nasıl anlarsınız? Kendi işini kuran herkes girişimci midir? Girişimcilik risk almak mıdır? Girişimcilik becerisi öğrenilebilir mi? İşte girişimcilik üzerine ufuk açan bir yazı…

Kime Girişimci Denir?

Genel kanıya göre girişimci, risk alıp kendi işini kuran kişidir.  Bu tanım doğru olmakla beraber eksiktir; girişimciliği tam olarak açıklamaz. Çünkü insanın girişimci olması için, şirket sahibi olması gerekmez.  İnsan bir başkasının işinde çalışırken hatta devlet kurumlarında çalışırken bile girişimci bir tavır ve davranış sergileyebilir.  Sadece devlet memurlarında değil, siyasetçiler arasında da girişimci ruhla icraat yapanlar vardır.

Bir insan, yaptığı işte büyük resmi görebiliyorsa, durumdan vazife çıkarıp yaptığı işi sahipleniyor ve  değişim yaratmak için risk alıyorsa, o insan girişimcidir.

Bugün bütün kurumların en çok aradığı, en makbul insan türü, girişimci insanlardır. Girişimcilik, hayata bakışından kaynaklanır ama bu bakışın hayata yansıması için de şirketlerin ve kurumların girişimci insanlara uygun ortamlar hazırlaması gerekir. Ken Blanchard, bir insandaki girişimcilik özelliklerini ortaya çıkarmak için, organizasyonların yapması gerekenleri şöyle açıklıyor:

Çalışan insanın kendisine tanımlanan alanda karar alma özgürlüğünün olması,

Kendisine kararları ve davranışları hakkında doğru ve zamanında geri bildirim verilmesi,

Çalıştığı ortamın kendisini geliştirmesine imkanı sağlaması,

Çalışanlar arasında işbirliği anlayışının hakim olması,

İş dağılımının ve ödüllendirmenin adil olması,

Çalışanların kendi aralarında ve yöneticilerle bir amaç bağı kurabilmeleri,

Çalışanın yaptığı işi sevmesi ve yaptığı işte anlam bulması.

Daniel Pink de çalışanların birer girişimci olmaları için kurumların yapmaları gerekenler konusunda, Ken Blanchard ile benzer bir anlayışla sahiptir. Bütün bunların üzerine Daniel Pink, parasal ödül ve cezaların insan davranışlarını olumsuz etkilediği görüşüne sahiptir. Daniel Pink’e göre insanlar, sadece para kazanmak ve çalıştıkları kuruma para kazandırmak için çalışmazlar. İnsanların verdikleri emeğin karşılığını almaları elbette şarttır ama çalışma hayatı,  bir işyerinin bir çalışana para karşılığı iş yaptırmasından daha fazla bir şeydir. İnsanlar yaptıkları katkının parasal karşılığını almanın ötesinde, çalıştıkları yerde, hem kendilerinin hem de başkalarının hayatlarına anlam katmak isterler. Böyle bir ortam buldukları takdirde, içlerindeki girişimcilik ruhunu ortaya çıkarıp işlerini sahiplenirler.

Maalesef şirketlerin büyük çoğunluğu, insanların yaptıkları işi severek yapmalarına imkan tanımıyor. Çoğu şirket, çalışanlara fikirlerini sormuyor. Her gün müşteri ve tüketicilerle birebir ilişki içinde olan çalışanlardan kimse bilgi almıyor.

Sadece karar almaya katılım değil kurallar ve kontroller de çalışanların işlerini sahiplenmelerine engel oluyor. Şirketlerin koydukları gereğinden fazla kural, çalışanların inisiyatif almalarını engelliyor.

Ayrıca çoğu yöneticinin yetersizliği hatta çalışanları psikolojik olarak taciz etmesi, insanları yaptıkları işten soğutuyor.

Eğer bir şirket, çalışanlarına uygun bir ortam sağlamazsa, çalışanlardan işi sahiplenmelerini bekleyemez.  İnsanların girişimci bir ruhla çalışacakları bir ortam yaratmak için kuruluşların, Ken Blanchard ve Daniel Pink’in işaret ettiği koşulları yerine getirmeleri şart.

Ama diğer taraftan, mesele sadece şirketlerin üzerlerine düşeni yapmasıyla da hallolmuyor. Çalışanlara da büyük görevler düşüyor. Bugün çalışanlar şirketlerden ne kadar şikayetçiyse, şirketler de çalışanlardan bir o kadar şikayetçi.

Şirketler, çalışma ahlakı olan,  önünde duran bir işi yapmak için kimsenin talimatına ihtiyaç duymayan, durumdan görev çıkartan,  aklı ve gönlüyle çalışan, üstlendiği sorumluluğun hesabını vermeye gönüllü insanlar arıyorlar.

Gerçekten de bazı insanların iş ahlakı çok üstün. Bu insanların çalışmak için kimseden talimat almalarına gerek yok, eğer yapılması gereken bir iş varsa, bu işi en iyi şekilde yapma arzusu taşıyorlar. Bunu parasal bir kazanç ya da yükselme elde etmek için değil, hayata bakışları ve iş yapma anlayışları öyle gerektirdiği için yapıyorlar.

Bazı insanları çalıştırmak için “kurmak” gerekir; bazılarının ise,  durumdan görev çıkarmak, sorumluluk almak ve işe koyulmak için kimseye ihtiyaçları yoktur. Onlar her durumda ne yapmaları gerektiğini bilirler.

Aslında bir insanın işini sahiplenmesi için, mutlaka bütün koşulların mükemmel olması gerekmez; bazı insanlar, koşullar ne olursa olsun yaptıkları işin hakkını vermek isterler; içlerinden böyle geldiği için yaparlar. Bu insanlar her durumda sanki işin sahibi kendileriymiş gibi davranırlar. Eğer bir işi yapmayı kabul etmişlerse, o işin hakkını verirler. Bir işi yapmayı kabul ettikten sonra işleri, önemli-önemsiz, büyük-küçük diye ayırmazlar.  Onlar için her iş önemli ve büyüktür.

Bu insanlar her ne iş yaparsa yapsınlar, o işi sahiplenir ve başarmak için çalışırlar. İşlerinden memnun olmadıklarında hatta haksızlığa uğradıklarında bile yapıkları işi ellerinin ucuyla değil, gönülden yaparlar. Bu insanlar, haksızlıklara karşı çıkıp, haklarını ararlarken bile yaptıkları işin hakkını verirler.

Bugün şirketler, her çalışanın bir girişimci gibi resmin bütününü görerek işini sahiplenmesini, durumdan görev çıkarmasını, kimseden talimat beklemeden işin gereğini yapmasını istiyor. Vahşi rekabet, çok hızlı değişen koşullar altında başarılı olabilmek için bu şirketlerin hepsi, kendini işine gönülden adayan, içten gelen bir disiplinle çalışan insanlarla ihtiyaç duyuyor.

Eğer bir şirket çalışanlarına uygun bir ortam sağlarsa, böyle bir ortamda her çalışan kendini bir girişimci gibi düşünüp, bir girişimci gibi davranmaya hazırlayabilir. Çünkü girişimcilik, bir insanın dünyayı, olayları, insanları, kendini nasıl algıladığıyla ilgili bir konudur. Risk almak da, inisiyatif almak da her insanın öğreneceği; kendini eğitebileceği konulardır.

Nasıl insan kendi karakterini kendisi inşa ediyorsa, girişimcilik ruhunu ve yaptığı işi sahiplenmeyi de öğrenebilir.

Herkes kendi işinin sahibi olamaz; belki olmasına da gerek yoktur ama isteyen herkes, eğer işini gönülden sahiplenirse, bu girişimcilik ve adanmışlık ruhuyla, başarıya da başarının getireceği ödüllere de ortak olabilir.


Yazar: Temel Aksoy
Kaynak: http://www.temelaksoy.com
 
Üst