Codex
Özgür Şahin
Site Kurucusu
Cumhurbaşkanı, 20 yıldır, dilinin altındakini mizahın diliyle anlatıyor:
Cumhurbaşkanlığı seçimi yakÂlaşırken Süleyman Demirel suskun. Türkiye kendisini konuşurÂken, o, pozisyonu gereği yoÂrum yapamıyor.
Aslında bu suskun kalma mecburiyeti, Demirel’in siyasal hayatında sık sık karşıÂlaştığı bir durum.
Müdahale durumu doğduğunda, üzeriÂne siyasi yasak konduğunda, Köşk’e aday olduğunda, partideki koltuğu dolduğunda cümleler hep boğazında düğümlendi, ama o hep içine atmak zorunda kaldı.
İşte bu tür durumlarda o, derdini anlatÂmak için çok bildik bir yol kullandı:
Fıkra anlattı.
Böylece yasakları çiğnemeden muhaÂtaplarına mesajı dolaylı yoldan yollamaÂyı başardı.
Fıkra, Baba’ nın dilinde bazen bir direÂniş çağrısına, bazen de bir alay etme, dert anlatma ya da sorun çözme yöntemine dönüştü.
Öyle ki, belli dönemlerde anlattığı fıkraÂlar alt alta yazılınca ülkenin krizlerle dolu geçmişinin mizahi bir tarihçesi de yazılmış oldu.
işte fıkralarla son 20 yılın Demirel tariÂhi:
12EYLÜLDEN SONRA:
”Uçak yolculuğu sırasında çocuklar raÂhat durmuyorlarmış. Kabinde oradan oraya koşarak, uçağın dengesini bozuyorlarmış. Bu durumdan rahatsız olan Kaptan Pİlot, hostesi çağırmış ve ’Çocukları konÂtrol altına alın’ demiş. Bir süre sonra uçağa sessizlik çökünce kaptan meraklanıp, hosÂtesi çağırmış. ’Ne oldu?’ diye sorunca, hosÂtes şu cevabı vermiş: ’Uçağın kapısı açÂtım, ”Çocuklar biraz da bahçede oynayın. Ben sonra sizi çağırırım” dedim.
DARBEYE KARŞI ”NiYE TEDBİR ALMADIÄI” SORULDUÄUNDA;
”Hocanın evini hırsızlar soyunca komşular söylenÂmeye başlamış. ’Hocam, insan kapısı kilitlemez mi? Para ortaya konur mu? Bu kaÂdar ağır uyku olur mu?’ diyorlarmış. Hoca da cevap vermiş: ”Tamam ben hatalıyım. Ama eve giren hırsızın hiç mi kabahati yok?”
TAPULU ARAZİDE GECEKONDU YAPILDIÄINDA,
”Köylünün biri savaşa gitmiş, bir süre sonra da künyesi gelÂmiş. Köyün önde gelenleÂri toplanmışÂlar ve dul kaÂlan karısına ne olacağı düşünmüşler. Üzüntüyle de olsa, kadınÂcağızı evlendirmeye karar vermişler. Kadın evlendikten bir süre sonra, ölÂdü sanılan köylü çıkagelmiş. Biz seni öldü sandık diyenlere de ’Yoo ben ölmedim. İşte buradayım’ deyince ortalık karışmış. Sıkıntıyla gerçeği açıklamışlar ama genç köylü ’Ben karımı isterim’ diye tutturmuş. ’Evlendirdik, anlamıyor musun’ deseler de köylü inat etmiş. ’Ben onu buÂnu bilmem, karımı isterim...” demiş.
Gün ola harman ola. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
öldü sandıklarız yarın çıkıp geliverirÂler, mahcup olursunuz.
ANAYASA 92 OY ALDIÄINDA,
”İki berduş kasaba meydanında avare avare dolaşırken bir kalabalığa rastlamış. Bakırlerken, bir güvercin uçup berduşlarÂdan birinin omzuna konmuş. Herkes topÂlanmış, berduşa ’Sen padişahımız olacakÂsın’ demişler. Berduş ’Olmaz’ diye ısrar etse de, inatçı kasabalılara yenik düşmüş. Padişahlığı kabul edip arkadaşı da sadraÂzam yapmış. Aynı gün de başlamış zulme, boyun vurmaya, vergi salmaya. Arkadaşı, ’Yapma, halk kızacak’ deyince çiçeği burÂnunda padişah cevap vermiş:
’Güvercin uçurup padişah seçen halka böylesi az bile.’
YERİNE DYP LİDERLİÄİNE ÇİLLER SEÇİLDİÄİNDE,
”Leylek yılanı nasıl avlar bilir misiniz? Leylek havada uçarken bir yılan gördün mü hemen üzerine atılmaz. Bulunduğu yerden daha yükseğe çıkar. Çıkabileceği en yüksek noktaya geldikten sonra birden yılanın üzerine pike yapar. Yılanı belinden kaptığı gibi tekrar eski yüksekliğe çıkıp yıÂlanı aşağı atar. Bu kadar yüksekten düşen yılanın beli kırılır, hayvan ölür. Leylek ölen yılanı alır, yesinler diye yavrularına götürür. Ama bu her zaman böyle olmaz, leylek bazen üşengeçlik eder, yılanı yeterli yükÂsekliğe çıkmadan yere bırakır. Bu durumÂda yılan sadece bayılır. Yılanı öldü zanneÂden leylek, hayvanı alıp yuvasına götürür, ’alın yiyin’ diye yavrularına bırakır. Ana leylek yuvadan ayrılınca da, yılan yavru leylekleri yer.”
KÖŞK’TE ASKERLERLE KİRİZ ÇIKTIÄINDA:
”Bir profesör aslanla kuzunun aynı kafesÂte yasayabileceğiÂni iddia etmiş. İtiÂraz edenler olsa da ’Ben bunu yaparım’ demiş. Hayvanat bahçeÂsinde denemeye başlamış. İtiraz edenler bir hafta sonra gelmiş ve kuÂzuyla aslanı aynı kafeste görmüşler. ’Bunu nasıl yaptın?’ diye şaşkınlıkla profesöre sormuşlar. O da cevap vermiş. ’Her gün kafese yeni bir kuzu koyuyoruz.’”
VE SON FIKRA: CUMHURBAŞKANLIÄINA YENİDEN ADAY OLDUÄUNDA...
Adamın biri derdi için büyücüye gitmiş. Büyücü muskası yazmış adama vermiş ve bir de öğütte bulunmuş: ’Şimdi bu musÂkayı al, boynuna as ve bir de sakın dişi tavÂşanı aklına getirme. Derdin iyileşecek’ deÂmiş.
Adam başı sallamış, ’Bu büyü tutmaz’ demiş.
’Neden?’ diye sormuş büyücü...
’Sen şimdi böyle söyledin ya, artık dişi tavşan hiç aklımdan çıkmaz.’
Can DÜNDAR
Cumhurbaşkanlığı seçimi yakÂlaşırken Süleyman Demirel suskun. Türkiye kendisini konuşurÂken, o, pozisyonu gereği yoÂrum yapamıyor.
Aslında bu suskun kalma mecburiyeti, Demirel’in siyasal hayatında sık sık karşıÂlaştığı bir durum.
Müdahale durumu doğduğunda, üzeriÂne siyasi yasak konduğunda, Köşk’e aday olduğunda, partideki koltuğu dolduğunda cümleler hep boğazında düğümlendi, ama o hep içine atmak zorunda kaldı.
İşte bu tür durumlarda o, derdini anlatÂmak için çok bildik bir yol kullandı:
Fıkra anlattı.
Böylece yasakları çiğnemeden muhaÂtaplarına mesajı dolaylı yoldan yollamaÂyı başardı.
Fıkra, Baba’ nın dilinde bazen bir direÂniş çağrısına, bazen de bir alay etme, dert anlatma ya da sorun çözme yöntemine dönüştü.
Öyle ki, belli dönemlerde anlattığı fıkraÂlar alt alta yazılınca ülkenin krizlerle dolu geçmişinin mizahi bir tarihçesi de yazılmış oldu.
işte fıkralarla son 20 yılın Demirel tariÂhi:
12EYLÜLDEN SONRA:
”Uçak yolculuğu sırasında çocuklar raÂhat durmuyorlarmış. Kabinde oradan oraya koşarak, uçağın dengesini bozuyorlarmış. Bu durumdan rahatsız olan Kaptan Pİlot, hostesi çağırmış ve ’Çocukları konÂtrol altına alın’ demiş. Bir süre sonra uçağa sessizlik çökünce kaptan meraklanıp, hosÂtesi çağırmış. ’Ne oldu?’ diye sorunca, hosÂtes şu cevabı vermiş: ’Uçağın kapısı açÂtım, ”Çocuklar biraz da bahçede oynayın. Ben sonra sizi çağırırım” dedim.
DARBEYE KARŞI ”NiYE TEDBİR ALMADIÄI” SORULDUÄUNDA;
”Hocanın evini hırsızlar soyunca komşular söylenÂmeye başlamış. ’Hocam, insan kapısı kilitlemez mi? Para ortaya konur mu? Bu kaÂdar ağır uyku olur mu?’ diyorlarmış. Hoca da cevap vermiş: ”Tamam ben hatalıyım. Ama eve giren hırsızın hiç mi kabahati yok?”
TAPULU ARAZİDE GECEKONDU YAPILDIÄINDA,
”Köylünün biri savaşa gitmiş, bir süre sonra da künyesi gelÂmiş. Köyün önde gelenleÂri toplanmışÂlar ve dul kaÂlan karısına ne olacağı düşünmüşler. Üzüntüyle de olsa, kadınÂcağızı evlendirmeye karar vermişler. Kadın evlendikten bir süre sonra, ölÂdü sanılan köylü çıkagelmiş. Biz seni öldü sandık diyenlere de ’Yoo ben ölmedim. İşte buradayım’ deyince ortalık karışmış. Sıkıntıyla gerçeği açıklamışlar ama genç köylü ’Ben karımı isterim’ diye tutturmuş. ’Evlendirdik, anlamıyor musun’ deseler de köylü inat etmiş. ’Ben onu buÂnu bilmem, karımı isterim...” demiş.
Gün ola harman ola. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
öldü sandıklarız yarın çıkıp geliverirÂler, mahcup olursunuz.
ANAYASA 92 OY ALDIÄINDA,
”İki berduş kasaba meydanında avare avare dolaşırken bir kalabalığa rastlamış. Bakırlerken, bir güvercin uçup berduşlarÂdan birinin omzuna konmuş. Herkes topÂlanmış, berduşa ’Sen padişahımız olacakÂsın’ demişler. Berduş ’Olmaz’ diye ısrar etse de, inatçı kasabalılara yenik düşmüş. Padişahlığı kabul edip arkadaşı da sadraÂzam yapmış. Aynı gün de başlamış zulme, boyun vurmaya, vergi salmaya. Arkadaşı, ’Yapma, halk kızacak’ deyince çiçeği burÂnunda padişah cevap vermiş:
’Güvercin uçurup padişah seçen halka böylesi az bile.’
YERİNE DYP LİDERLİÄİNE ÇİLLER SEÇİLDİÄİNDE,
”Leylek yılanı nasıl avlar bilir misiniz? Leylek havada uçarken bir yılan gördün mü hemen üzerine atılmaz. Bulunduğu yerden daha yükseğe çıkar. Çıkabileceği en yüksek noktaya geldikten sonra birden yılanın üzerine pike yapar. Yılanı belinden kaptığı gibi tekrar eski yüksekliğe çıkıp yıÂlanı aşağı atar. Bu kadar yüksekten düşen yılanın beli kırılır, hayvan ölür. Leylek ölen yılanı alır, yesinler diye yavrularına götürür. Ama bu her zaman böyle olmaz, leylek bazen üşengeçlik eder, yılanı yeterli yükÂsekliğe çıkmadan yere bırakır. Bu durumÂda yılan sadece bayılır. Yılanı öldü zanneÂden leylek, hayvanı alıp yuvasına götürür, ’alın yiyin’ diye yavrularına bırakır. Ana leylek yuvadan ayrılınca da, yılan yavru leylekleri yer.”
KÖŞK’TE ASKERLERLE KİRİZ ÇIKTIÄINDA:
”Bir profesör aslanla kuzunun aynı kafesÂte yasayabileceğiÂni iddia etmiş. İtiÂraz edenler olsa da ’Ben bunu yaparım’ demiş. Hayvanat bahçeÂsinde denemeye başlamış. İtiraz edenler bir hafta sonra gelmiş ve kuÂzuyla aslanı aynı kafeste görmüşler. ’Bunu nasıl yaptın?’ diye şaşkınlıkla profesöre sormuşlar. O da cevap vermiş. ’Her gün kafese yeni bir kuzu koyuyoruz.’”
VE SON FIKRA: CUMHURBAŞKANLIÄINA YENİDEN ADAY OLDUÄUNDA...
Adamın biri derdi için büyücüye gitmiş. Büyücü muskası yazmış adama vermiş ve bir de öğütte bulunmuş: ’Şimdi bu musÂkayı al, boynuna as ve bir de sakın dişi tavÂşanı aklına getirme. Derdin iyileşecek’ deÂmiş.
Adam başı sallamış, ’Bu büyü tutmaz’ demiş.
’Neden?’ diye sormuş büyücü...
’Sen şimdi böyle söyledin ya, artık dişi tavşan hiç aklımdan çıkmaz.’
Can DÜNDAR