Ben sana bir ahlak dersi vermiyorum. "Bu doğru, bu yanlış, bu ahlaklı, bu ahlaklı değil" demiyorum. Bunların hepsi çocukçadır. Ben sana çok basit bir kriter veriyorum: "FARKINDALIK"
Eğer farkındalıkla bir şey yaparsan doğru olmak zorundadır çünkü farkındalıkla hiçbir şeyi yanlış yapamazsın. Ve farkındalık olmadan da herkes tarafından takdir edilen kimi şeyleri çok iyi yapabilirsin.
Ama ben hala ona yanlış diyorum çünkü farkında değilsin. Ve yanlış sebeplerden dolayı yapmış olmalısın. Farkındalık olmadan onların sadece gösteriş, ikiyüzlülük olduğunu biliyorum. Onlar seni yapmacık hale getirir. Seni özgürleştirmezler, seni özgürleştiremezler. Tam tersine seni hapsederler.
Öncelikle farkındalıkla ne anlatılmak istendiğini anlamak gerekir. Yürüyorsun. Pek çok şeyin farkındasın; dükkânların, yanından geçen insanların, trafiğin, her şeyin. Pek çok şeyin farkındasın, yalnızca bir şeyin farkında değilsin, ve bu da kendindir. Sokakta yürüyorsun, pek çok şeyin farkındasın ama kedinin farkında değilsin! Bu öz farkındalığını George Gurdjieff öz-anımsaması olarak adlandırmıştır. Gurdjieff, "Sürekli, nerede olursan ol kendini anımsa" der.
Her ne yapıyorsan yap, sürekli olarak bir şeyi içinde yapmaya devam et: Onları yaparken kendinin farkında ol. Yemek yiyorsun; kendini farkında ol. Diliyorsun, konuşuyorsun; kendinin farkında ol. Kızdığında, kızgın olduğunun farkında ol. Kızgınlığın orada olduğunu fark ettiğin anda hemen kızgın olduğunun farkında ol. Sürekli olarak özü anımsamak sende ince, çok ince bir enerji yaratır. Kristalize olmuş bir varlık olmaya başlarsın.
Normalde sen gevşek bir torbasın. Kristalleşme yok, merkez yok; sadece bir sıvı, sadece, merkezi olmayan bir sürü şeyin gevşek bir karışımı. Sürekli değişen ve yer değiştiren, içinde efendisi olmayan bir kalabalık. Seni bir efendi yapan şey farkındalıktır ve efendi derken bir kontrolcü demek istemiyorum. Bir efendi ol derken demek istediğim bir mevcudiyet olman; kesintisiz bir mevcudiyet. Her ne yapıyor ya da yapmıyorsan bilincinde sürekli olarak bulunması zorunlu olan şey, var olduğundur.
Bu kendin olma duygusunun, var olma halinin kendisi bir merkez yaratır; bir dinginlik merkezi, bir sessizlik merkezi, bir içsel hakimiyet merkezi. O içsel bir güçtür. Ve "içsel bir güç" derken bunu kelimesi kelimesine aynı anlamda söylüyorum.Bu nedenle Buda "farkındalığın ateşi"nden bahseder; o bir ateştir. Farkında olmaya başladıkça, içinde yeni bir enerji hissetmeye başlarsın, yeni bir hayat. Ve bu yeni hayat, yeni güç, yeni enerji nedeniyle seni baskılayan pek çok şey çözülüp gider. Onlarla savaşmak zorunda değilsin.
Kızgınlığınla, hırsınla, cinselliğinle savaşmak zorundasın çünkü güçsüzsün. Öyleyse gerçekte sorun kızgınlık, hırs ve cinsellik değildir, sorun güçsüzlüktür. Bir kez içinde, içsel bir mevcudiyet -var olduğun- duygusuyla güçlü hissetmeye başladığında, enerjilerin tek bir noktada yoğunlaşır, kristalleşir ve bir öz doğar. Unutma ego değil bir öz doğar. Ego sahte bir öz duygusudur. Hiçbir özün olmadan bir özün olduğuna inanmaya devam ediyorsun; ego budur. Ego sahte bir öz demektir; sen bir öz değilsin, hâlâ kendinin bir öz olduğuna inanıyorsun.
Bizim merkezimiz yok. Bazen merkezlenmiş gibi hissederiz ama bunlar bizi farkında yapan durumlardaki anlardır. Eğer ansızın bir durum, tehlikeli bir durum söz konusuysa, içinde bir merkez olduğunu hissetmeye başlayacaksın çünkü tehlike anında farkında olma haline geçersin. Birisi seni öldürmek üzereyken o anda düşünemezsin; o anda bilinçsiz olamazsın. Tüm enerjin merkezlenir ve o an katılaşır. Geçmişe gidemezsin, geleceğe gidemezsin; her şey tam o ana dönüşür. Ve artık sen sadece katilin farkında değil, kendinin, öldürülenin de farkına varırsın. Bu belli belirsiz anda kendinde bir merkez olduğunu hissetmeye başlarsın.
Bu nedenle tehlikeli oyunların cazibesi vardır. Groushankar'ın, yani Everest Dağı'nın zirvesine giden birine sorun. Hillary ilk kez oradayken ansızın bir merkez hissetmiş olmalı. Ve ilk kez birisi Ay'a ayak bastığında ani bir merkez hissi gelmiş olmalı. Bu yüzden tehlike caziptir.
Araba sürüyorsun ve giderek daha hızlı ve daha hızlı gidiyorsun ve sonra hız tehlikeli olmaya başlıyor. O zaman düşünemezsin; düşünceler durur. O zaman rüya göremezsin. O zaman hayal kuramazsın. O zaman şimdiki an katılaşır. Her an ölümün mümkün olduğu bu tehlike anlarında içindeki bir merkezin ansızın farkına varırsın. Tehlike sadece tehlike anında bazen merkezinde hissettiğin için caziptir. Nietzche bir yerlerde savaşlar sürmelidir çünkü yalnızca savaşta bazen bir öz -bir merkez- hissedilir diyor. Çünkü savaş tehlikedir. Ve ölüm bir gerçek halini aldı mı, yaşam yoğunlaşır. Ölüm hemen yanı başındayken, yaşam yoğunlaşır ve sen merkezlenirsin. Kendinin farkında olduğun her an merkezlenme vardır. Ancak eğer bu koşullara bağlıysa, o zaman koşullar kalktığında yok olacaktır.
Sadece koşullara bağlı olmamalıdır, içsel olmak zorundadır. Öyleyse her sıradan eylemde farkında olmaya çalış. Sandalyende otururken dene; oturanın farkında ol. Yalnızca sandalyenin değil, yalnızca odanın, çevredeki atmosferin değil, oturanın farkında ol. Gözlerini kapat ve kendini hisset; derine in ve kendini hisset.
Farkındalık ve Merkezlenmek - Osho
Eğer farkındalıkla bir şey yaparsan doğru olmak zorundadır çünkü farkındalıkla hiçbir şeyi yanlış yapamazsın. Ve farkındalık olmadan da herkes tarafından takdir edilen kimi şeyleri çok iyi yapabilirsin.
Ama ben hala ona yanlış diyorum çünkü farkında değilsin. Ve yanlış sebeplerden dolayı yapmış olmalısın. Farkındalık olmadan onların sadece gösteriş, ikiyüzlülük olduğunu biliyorum. Onlar seni yapmacık hale getirir. Seni özgürleştirmezler, seni özgürleştiremezler. Tam tersine seni hapsederler.
Öncelikle farkındalıkla ne anlatılmak istendiğini anlamak gerekir. Yürüyorsun. Pek çok şeyin farkındasın; dükkânların, yanından geçen insanların, trafiğin, her şeyin. Pek çok şeyin farkındasın, yalnızca bir şeyin farkında değilsin, ve bu da kendindir. Sokakta yürüyorsun, pek çok şeyin farkındasın ama kedinin farkında değilsin! Bu öz farkındalığını George Gurdjieff öz-anımsaması olarak adlandırmıştır. Gurdjieff, "Sürekli, nerede olursan ol kendini anımsa" der.
Her ne yapıyorsan yap, sürekli olarak bir şeyi içinde yapmaya devam et: Onları yaparken kendinin farkında ol. Yemek yiyorsun; kendini farkında ol. Diliyorsun, konuşuyorsun; kendinin farkında ol. Kızdığında, kızgın olduğunun farkında ol. Kızgınlığın orada olduğunu fark ettiğin anda hemen kızgın olduğunun farkında ol. Sürekli olarak özü anımsamak sende ince, çok ince bir enerji yaratır. Kristalize olmuş bir varlık olmaya başlarsın.
Normalde sen gevşek bir torbasın. Kristalleşme yok, merkez yok; sadece bir sıvı, sadece, merkezi olmayan bir sürü şeyin gevşek bir karışımı. Sürekli değişen ve yer değiştiren, içinde efendisi olmayan bir kalabalık. Seni bir efendi yapan şey farkındalıktır ve efendi derken bir kontrolcü demek istemiyorum. Bir efendi ol derken demek istediğim bir mevcudiyet olman; kesintisiz bir mevcudiyet. Her ne yapıyor ya da yapmıyorsan bilincinde sürekli olarak bulunması zorunlu olan şey, var olduğundur.
Bu kendin olma duygusunun, var olma halinin kendisi bir merkez yaratır; bir dinginlik merkezi, bir sessizlik merkezi, bir içsel hakimiyet merkezi. O içsel bir güçtür. Ve "içsel bir güç" derken bunu kelimesi kelimesine aynı anlamda söylüyorum.Bu nedenle Buda "farkındalığın ateşi"nden bahseder; o bir ateştir. Farkında olmaya başladıkça, içinde yeni bir enerji hissetmeye başlarsın, yeni bir hayat. Ve bu yeni hayat, yeni güç, yeni enerji nedeniyle seni baskılayan pek çok şey çözülüp gider. Onlarla savaşmak zorunda değilsin.
Kızgınlığınla, hırsınla, cinselliğinle savaşmak zorundasın çünkü güçsüzsün. Öyleyse gerçekte sorun kızgınlık, hırs ve cinsellik değildir, sorun güçsüzlüktür. Bir kez içinde, içsel bir mevcudiyet -var olduğun- duygusuyla güçlü hissetmeye başladığında, enerjilerin tek bir noktada yoğunlaşır, kristalleşir ve bir öz doğar. Unutma ego değil bir öz doğar. Ego sahte bir öz duygusudur. Hiçbir özün olmadan bir özün olduğuna inanmaya devam ediyorsun; ego budur. Ego sahte bir öz demektir; sen bir öz değilsin, hâlâ kendinin bir öz olduğuna inanıyorsun.
Bizim merkezimiz yok. Bazen merkezlenmiş gibi hissederiz ama bunlar bizi farkında yapan durumlardaki anlardır. Eğer ansızın bir durum, tehlikeli bir durum söz konusuysa, içinde bir merkez olduğunu hissetmeye başlayacaksın çünkü tehlike anında farkında olma haline geçersin. Birisi seni öldürmek üzereyken o anda düşünemezsin; o anda bilinçsiz olamazsın. Tüm enerjin merkezlenir ve o an katılaşır. Geçmişe gidemezsin, geleceğe gidemezsin; her şey tam o ana dönüşür. Ve artık sen sadece katilin farkında değil, kendinin, öldürülenin de farkına varırsın. Bu belli belirsiz anda kendinde bir merkez olduğunu hissetmeye başlarsın.
Bu nedenle tehlikeli oyunların cazibesi vardır. Groushankar'ın, yani Everest Dağı'nın zirvesine giden birine sorun. Hillary ilk kez oradayken ansızın bir merkez hissetmiş olmalı. Ve ilk kez birisi Ay'a ayak bastığında ani bir merkez hissi gelmiş olmalı. Bu yüzden tehlike caziptir.
Araba sürüyorsun ve giderek daha hızlı ve daha hızlı gidiyorsun ve sonra hız tehlikeli olmaya başlıyor. O zaman düşünemezsin; düşünceler durur. O zaman rüya göremezsin. O zaman hayal kuramazsın. O zaman şimdiki an katılaşır. Her an ölümün mümkün olduğu bu tehlike anlarında içindeki bir merkezin ansızın farkına varırsın. Tehlike sadece tehlike anında bazen merkezinde hissettiğin için caziptir. Nietzche bir yerlerde savaşlar sürmelidir çünkü yalnızca savaşta bazen bir öz -bir merkez- hissedilir diyor. Çünkü savaş tehlikedir. Ve ölüm bir gerçek halini aldı mı, yaşam yoğunlaşır. Ölüm hemen yanı başındayken, yaşam yoğunlaşır ve sen merkezlenirsin. Kendinin farkında olduğun her an merkezlenme vardır. Ancak eğer bu koşullara bağlıysa, o zaman koşullar kalktığında yok olacaktır.
Sadece koşullara bağlı olmamalıdır, içsel olmak zorundadır. Öyleyse her sıradan eylemde farkında olmaya çalış. Sandalyende otururken dene; oturanın farkında ol. Yalnızca sandalyenin değil, yalnızca odanın, çevredeki atmosferin değil, oturanın farkında ol. Gözlerini kapat ve kendini hisset; derine in ve kendini hisset.
Farkındalık ve Merkezlenmek - Osho