Y
yasinyarar
Kullanıcı
- 6 Haz 2008
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
Gözlerinizde Euro işaretleri görüyorum. Evet nedir bu sır? Sizi daha fazla bekletmeden açıklıyorum. Dünyanın en zengin 100 kişisinin başarı sırrı, adı üstünde bir sırdır! Sır kelimesinin sözlük anlamı ise: kimseye söylenmemesi, gizli tutulması gereken şey’dir.
Başlığa bakıp, benim bu sırrı açıklayacağımı zannetmeniz ise 8’de 8 sizin kusurunuzdur. Ben bu adamların sırdaşı değilim ki, nereden bilebilirim? Bilsem zaten, ben de o listenin içinde olurum. O listenin içinde olsam neden yazı yazarım ki? Şatomun bahçesinde resim çizmek varken...
“Yenibir” yazı macerasına atıldığım bu ilk günde size, “ambalajlanmış başarı sırları” olayının perde arkasını aydınlatmaya çalışacağım. Yanımda matrix haplarından getirdim. Ve hepinize mavi olanından yutturacağım. Ve siz mavi hapı yuttunuz bile.
Renkli renkli kitaplar görürüz kitapçılarda. Bunları satın alır, sonra da okuruz. Seminer ilanları görür, davetiye satın alır ve izleriz. Bunlarda bize yapmamızın önerildiği “şiddetli tavsiyeler” vardır. Bunların bazıları kasaya para ödemeye gidene kadar başarının sırrını açıkladığını söylerler bize. Şöyle bir soru sorsam size, bana ne dersiniz? Tıpkı bir ekmek gibi milyonlara sunulan bir şey “sır” olabilir mi? Tılsımını yitirmiş, etkisi geçmişte kalmışsa o ayrı bir konu. O da işimize yaramaz zaten. Benim bir kitap çıkardığımı düşünün. Adı da “Hiçbir yerde bulamayacağınız borsa tüyoları”.
Her liderin, her dehanın başarısının anahtarı olan ve kimselere söylemediği bazı “şey”ler vardır. Biz bunları ancak, onların icraatlarına kafa yorarak, yaşamlarını analiz ederek ortaya çıkarabiliriz. Şunu da unutmamak gerekir. Graham Bell’in hayatına her bakan kişi, kendi gözlüğüne uygun, farklı yorumlar yakalar. Gittiğim hiçbir konferans, okuduğum hiçbir kitap bana Graham Bell’in telefonu icad etme sürecinde 7 yıl mahkemelerde süründüğünü anlatmadı. Telefonu icad eden kişinin, telgraf statükosunun kuyruğuna basmanın bedelini, hayatının 7 yılıyla ödediğini, onun hayatını okuyunca kendim yorumladım. Siz okuduğunuzda, kimbilir başka neler yorumlayacaksınız?
Geçtiğimiz günlerde, “Mor İnek” konferansı düzenlendi ülkemizde. Şunu söylemeli. Bu konferans, izleyenlerine mutlaka çok yararlı olmuştur. “Farklılaşma” konusunda bir araya getirilmiş fikirlere bir anda ulaşmak şüphesiz güzel bir fırsattı. Ancak, unutmamalı ki bu konferans bize en fazla “Ben sıradışı bir kariyer geliştireceğim” kararını aldırma konusunda yararlı olabilir. İş bizde, kendi içimizde bitiyor çünkü. Rahmetli Vehbi Koç, konferansta tanımlanan “mor inek” tanımına tıpatıp uyuyor. Ama o asla tam olarak bilemeyeceğimiz başarı sırrını, hiçbir “ambalajlanmış sır” satın alarak elde etmedi şüphesiz.
Yararlanabileceğimiz tüm kaynaklardan yararlanmalıyız. Şunu unutmayarak: Evrende hiçbir şey birbirinin aynı değil. Benim hikayem de kimseninkiyle aynı olmayacak! Onu ben, kendi başıma yaratacağım.
Şimdi bu yazıdan sonra posta kutuma, Sayın kitap okunmasına ve konferans izlenmesine karşı olan garip yazar, şeklinde mailler almak istemediğim için altını tekrar çiziyorum. Bu sayılan ürünler, bizler için birer pusuladır. Bize doğru yönü gösterir ama bizi hiçbir yere götürmez. Bizi o yöne götürecek olan iki şey, sadece ve sadece kendi ayaklarımızdır.
Özellikle bazı kitaplarda, bu durum iyice abartılıyor. Her biri adeta birer “cennet sertifikası”. Herhangi bir kitapçıya gidin. Gidin ve bakın. “Kadınları tavlamanın 10 altın kuralı” diye bir kitap mutlaka vardır. Kasada da elinde bu kitapla bekleyen birileri... Doğru oturup, doğru konuşalım. Okuma yazma bilen her erkeğin kullanımına açık olan böyle bir kitaptan nasıl bir bireysel rekabet avantajı yaratabilir ki insan?
Düşünsenize;
- Şule hanım merhabalar. Ben Cevdet. Sorarım size. Birini çok sevip de ona yüreğinizde saklı kalmış çiçekleri uzatamadığınız oldu mu hiç? İşte ben o buharı içinde taşıyanlardanım.
- Afedersiniz. Cevdet bey. Diğer hattım çalıyor. Alo efendim?
- Şule hanım merhabalar. Ben Osman. Sorarım size. Birini çok sevip de ona yüreğinizde saklı kalmış çiçekleri uzatamadığınız oldu mu hiç? İşte ben o buharı...
Başlığa bakıp, benim bu sırrı açıklayacağımı zannetmeniz ise 8’de 8 sizin kusurunuzdur. Ben bu adamların sırdaşı değilim ki, nereden bilebilirim? Bilsem zaten, ben de o listenin içinde olurum. O listenin içinde olsam neden yazı yazarım ki? Şatomun bahçesinde resim çizmek varken...
“Yenibir” yazı macerasına atıldığım bu ilk günde size, “ambalajlanmış başarı sırları” olayının perde arkasını aydınlatmaya çalışacağım. Yanımda matrix haplarından getirdim. Ve hepinize mavi olanından yutturacağım. Ve siz mavi hapı yuttunuz bile.
Renkli renkli kitaplar görürüz kitapçılarda. Bunları satın alır, sonra da okuruz. Seminer ilanları görür, davetiye satın alır ve izleriz. Bunlarda bize yapmamızın önerildiği “şiddetli tavsiyeler” vardır. Bunların bazıları kasaya para ödemeye gidene kadar başarının sırrını açıkladığını söylerler bize. Şöyle bir soru sorsam size, bana ne dersiniz? Tıpkı bir ekmek gibi milyonlara sunulan bir şey “sır” olabilir mi? Tılsımını yitirmiş, etkisi geçmişte kalmışsa o ayrı bir konu. O da işimize yaramaz zaten. Benim bir kitap çıkardığımı düşünün. Adı da “Hiçbir yerde bulamayacağınız borsa tüyoları”.
Her liderin, her dehanın başarısının anahtarı olan ve kimselere söylemediği bazı “şey”ler vardır. Biz bunları ancak, onların icraatlarına kafa yorarak, yaşamlarını analiz ederek ortaya çıkarabiliriz. Şunu da unutmamak gerekir. Graham Bell’in hayatına her bakan kişi, kendi gözlüğüne uygun, farklı yorumlar yakalar. Gittiğim hiçbir konferans, okuduğum hiçbir kitap bana Graham Bell’in telefonu icad etme sürecinde 7 yıl mahkemelerde süründüğünü anlatmadı. Telefonu icad eden kişinin, telgraf statükosunun kuyruğuna basmanın bedelini, hayatının 7 yılıyla ödediğini, onun hayatını okuyunca kendim yorumladım. Siz okuduğunuzda, kimbilir başka neler yorumlayacaksınız?
Geçtiğimiz günlerde, “Mor İnek” konferansı düzenlendi ülkemizde. Şunu söylemeli. Bu konferans, izleyenlerine mutlaka çok yararlı olmuştur. “Farklılaşma” konusunda bir araya getirilmiş fikirlere bir anda ulaşmak şüphesiz güzel bir fırsattı. Ancak, unutmamalı ki bu konferans bize en fazla “Ben sıradışı bir kariyer geliştireceğim” kararını aldırma konusunda yararlı olabilir. İş bizde, kendi içimizde bitiyor çünkü. Rahmetli Vehbi Koç, konferansta tanımlanan “mor inek” tanımına tıpatıp uyuyor. Ama o asla tam olarak bilemeyeceğimiz başarı sırrını, hiçbir “ambalajlanmış sır” satın alarak elde etmedi şüphesiz.
Yararlanabileceğimiz tüm kaynaklardan yararlanmalıyız. Şunu unutmayarak: Evrende hiçbir şey birbirinin aynı değil. Benim hikayem de kimseninkiyle aynı olmayacak! Onu ben, kendi başıma yaratacağım.
Şimdi bu yazıdan sonra posta kutuma, Sayın kitap okunmasına ve konferans izlenmesine karşı olan garip yazar, şeklinde mailler almak istemediğim için altını tekrar çiziyorum. Bu sayılan ürünler, bizler için birer pusuladır. Bize doğru yönü gösterir ama bizi hiçbir yere götürmez. Bizi o yöne götürecek olan iki şey, sadece ve sadece kendi ayaklarımızdır.
Özellikle bazı kitaplarda, bu durum iyice abartılıyor. Her biri adeta birer “cennet sertifikası”. Herhangi bir kitapçıya gidin. Gidin ve bakın. “Kadınları tavlamanın 10 altın kuralı” diye bir kitap mutlaka vardır. Kasada da elinde bu kitapla bekleyen birileri... Doğru oturup, doğru konuşalım. Okuma yazma bilen her erkeğin kullanımına açık olan böyle bir kitaptan nasıl bir bireysel rekabet avantajı yaratabilir ki insan?
Düşünsenize;
- Şule hanım merhabalar. Ben Cevdet. Sorarım size. Birini çok sevip de ona yüreğinizde saklı kalmış çiçekleri uzatamadığınız oldu mu hiç? İşte ben o buharı içinde taşıyanlardanım.
- Afedersiniz. Cevdet bey. Diğer hattım çalıyor. Alo efendim?
- Şule hanım merhabalar. Ben Osman. Sorarım size. Birini çok sevip de ona yüreğinizde saklı kalmış çiçekleri uzatamadığınız oldu mu hiç? İşte ben o buharı...
Burak ÖZDEMİR'e ait bir yazıdır.