Z
Zynep
Kullanıcı
Değerli Hocamız Emre Kongar Aralık 2000 tarihinde, okumak üzere ABD'ye giden iki kızına yazdığı mektupları bir kitapta derledi ve ilginç kendini geliştirme yazıları çıktı ortaya.
Kitap 2001 tarihinde 37.basımına ulaştı bile.
Sizlerle bu mektupların içinde bizlere yararlı olabileceğini düşündüğüm bazı bölümleri derleyerek, paylaşmak istedim.
EMRE KONGAR
KIZLARIMA MEKTUPLAR ADLI KİTAP'INDAN
DİNLEYEN İNSAN OLABİLMEK
Babalık ve elbette annelik zor iş.
Bir yandan çocuklarınızı iyi yetiştirmek, yani ahlaklı çalışkan bireyler yapmak, iyiye ve doğruya yöneltmek için onlara güzel değerler aktarmak, onları bu yolda eğitmek istiyorsunuz, öte yandan dünyanın pisliklerine karşı korumasız kalmalarını istemediğinizden, kötülükleri, çirkinlikleri ve yanlışları da onlara öğretmek zorundasınız. Yani yaşama dair tüm bilgileri aktarmak zorundasınız evlatlarınıza.
Tabi sadece bilgiler değil aktardıklarınız.
Aynı zamanda belli davranış biçimlerini de, yap ve yapmalarla, özendirme ve yasaklamalarla, sonuç olarak ödül ve cezalarla öğretiyorsunuz çocuklarınıza.
Masum ve saf bir bebeğin, bu dünyaya uyum sağlaması o denli zor ki, ve anne -baba, bu bakma-besleme-büyütme-eğitme sürecinde o denli büyük baskı altında ki, zaman zaman evlatlarının da kendileri gibi bağımsız, özgür ve özerk bireyler haline geldiklerini farketmiyor ve sürekli onları korumaya, eğitmeye, bilgi aktarmaya devam ediyorlar ve onları dinlemeyi ihmal ediyorlar.
Dinlemek, hayattaki başarının en önemli sırlarından biridir.
İnsan ilişkilerindeki başarı danışmaktan ve dinlemekten geçer.
Danışmak pek doğal olarak, birlikte çalışan insanların kararlara katılması ve uygulaması aşamasında onların desteğinin elde edilmesi bakımından önemli.
Ayrıca her danışma, yeni bilgilere, yeni yaklaşımlara da erişmemize olanak verdiği için, "danışanın" önünde yeni ufuklar açar, kendi dışındaki deneyimlerin kazanımlarından yararlanmasını sağlar.
Peki dinlemenin sırrı nerde?
Gençler arasında genel olarak paylaşılan ve yanlış olan bir kanı var, bu kanı, insanın karşısındakini konuşarak ikna edebileceği.
İşin doğrusu ise bambaşka:
İnsan karşısındakini konuşarak değil, dinleyerek ikna eder.
Bu kural, yani insanların konuşarak değil, dinlenilerek daha çabuk ve daha kolay ikna edildiği ilkesi, çok basit bir psikolojik gerçeğe dayanıyor.
İnsanlar kendilerini, dinledikleri değil, konuştukları kimseye daha yakın hissederler.
Bu da tamamen, paylaşma duygusundan kaynaklanan bir sonuçtur.
Bir konuşma sırasında, anlatan dinleyenden daha fazla şey paylaşmaktadır, çünkü kendi görüşlerini, yaşadıklarını açıklamaktadır. Daha çok paylaştığı için de, bir konuşma sırasında anlatan, kendisini karşısındakine, dinleyenden çok daha yakın hisseder.
Diyelim ki bir yöneticisiniz.
Yönetiminden sorumlu olduğunuz insanların en mutlu ve en verimli biçimde çalışmasını sağlamak en birinci göreviniz.
Onları dinleyerek, sorunlarını, yalnız işyeri sorunlarını değil, hatta ailesel problemlerini bile dinleyerek mi daha yüksek bir verim alırsınız, yoksa buz gibi, sadece bürokratik kuralları uygulayan ve işlerin dışında hiçbirşey konuşmayan ceberrut bir yönetici tavrıyla mı?
Yanıt herhalde açık; Tabi ki onları dinleyerek ve sorunlarını paylaşarak.
Diyelim ki bir satıcısınız.
Bir müşteri ile konuşmaya başladığınızda, ona satmaya çalıştığınız ürünü ya da hizmeti otomatik bir biçimde anlaratak mı sonuç alırsınız, yoksa önce dış görünüşünden başlayarak ve sonra da durumunu, sorunlarını anlamaya çalışarak, onu konuşturmak suretiyle mi daha etkili bir sonuca ulaşırsınız?
Aile içinde bir sorun olduğu zaman, hiç kuşkusuz, siz de o sorunun parçasısınızdır. Ya sorun doğrudan sizden kaynaklanmaktadır, ya da en azından sizi de etkiler.
Her iki durumda da, sorunu paylaştığınız kişi ya da kişilerle, onları dinleyerek bir iletişim kurduğunuzda, ortak sorunun çözümü çok daha kolaylaşacaktır.
Eşler arasında da bu böyledir, anne-baba ile çocuklar arasında da, arkadaşlar arasında da, sevgililer arasında da.
Birisiyle sorun yaşadığınızda, kendinizi anlatmadan önce onu dinleyin.
Böylece yaşam çok daha kolay ve güzel olacak, sorunlar çok daha kolay çözülecektir.
Derleyen: Zynep
Kitap 2001 tarihinde 37.basımına ulaştı bile.
Sizlerle bu mektupların içinde bizlere yararlı olabileceğini düşündüğüm bazı bölümleri derleyerek, paylaşmak istedim.
EMRE KONGAR
KIZLARIMA MEKTUPLAR ADLI KİTAP'INDAN
DİNLEYEN İNSAN OLABİLMEK
Babalık ve elbette annelik zor iş.
Bir yandan çocuklarınızı iyi yetiştirmek, yani ahlaklı çalışkan bireyler yapmak, iyiye ve doğruya yöneltmek için onlara güzel değerler aktarmak, onları bu yolda eğitmek istiyorsunuz, öte yandan dünyanın pisliklerine karşı korumasız kalmalarını istemediğinizden, kötülükleri, çirkinlikleri ve yanlışları da onlara öğretmek zorundasınız. Yani yaşama dair tüm bilgileri aktarmak zorundasınız evlatlarınıza.
Tabi sadece bilgiler değil aktardıklarınız.
Aynı zamanda belli davranış biçimlerini de, yap ve yapmalarla, özendirme ve yasaklamalarla, sonuç olarak ödül ve cezalarla öğretiyorsunuz çocuklarınıza.
Masum ve saf bir bebeğin, bu dünyaya uyum sağlaması o denli zor ki, ve anne -baba, bu bakma-besleme-büyütme-eğitme sürecinde o denli büyük baskı altında ki, zaman zaman evlatlarının da kendileri gibi bağımsız, özgür ve özerk bireyler haline geldiklerini farketmiyor ve sürekli onları korumaya, eğitmeye, bilgi aktarmaya devam ediyorlar ve onları dinlemeyi ihmal ediyorlar.
Dinlemek, hayattaki başarının en önemli sırlarından biridir.
İnsan ilişkilerindeki başarı danışmaktan ve dinlemekten geçer.
Danışmak pek doğal olarak, birlikte çalışan insanların kararlara katılması ve uygulaması aşamasında onların desteğinin elde edilmesi bakımından önemli.
Ayrıca her danışma, yeni bilgilere, yeni yaklaşımlara da erişmemize olanak verdiği için, "danışanın" önünde yeni ufuklar açar, kendi dışındaki deneyimlerin kazanımlarından yararlanmasını sağlar.
Peki dinlemenin sırrı nerde?
Gençler arasında genel olarak paylaşılan ve yanlış olan bir kanı var, bu kanı, insanın karşısındakini konuşarak ikna edebileceği.
İşin doğrusu ise bambaşka:
İnsan karşısındakini konuşarak değil, dinleyerek ikna eder.
Bu kural, yani insanların konuşarak değil, dinlenilerek daha çabuk ve daha kolay ikna edildiği ilkesi, çok basit bir psikolojik gerçeğe dayanıyor.
İnsanlar kendilerini, dinledikleri değil, konuştukları kimseye daha yakın hissederler.
Bu da tamamen, paylaşma duygusundan kaynaklanan bir sonuçtur.
Bir konuşma sırasında, anlatan dinleyenden daha fazla şey paylaşmaktadır, çünkü kendi görüşlerini, yaşadıklarını açıklamaktadır. Daha çok paylaştığı için de, bir konuşma sırasında anlatan, kendisini karşısındakine, dinleyenden çok daha yakın hisseder.
Diyelim ki bir yöneticisiniz.
Yönetiminden sorumlu olduğunuz insanların en mutlu ve en verimli biçimde çalışmasını sağlamak en birinci göreviniz.
Onları dinleyerek, sorunlarını, yalnız işyeri sorunlarını değil, hatta ailesel problemlerini bile dinleyerek mi daha yüksek bir verim alırsınız, yoksa buz gibi, sadece bürokratik kuralları uygulayan ve işlerin dışında hiçbirşey konuşmayan ceberrut bir yönetici tavrıyla mı?
Yanıt herhalde açık; Tabi ki onları dinleyerek ve sorunlarını paylaşarak.
Diyelim ki bir satıcısınız.
Bir müşteri ile konuşmaya başladığınızda, ona satmaya çalıştığınız ürünü ya da hizmeti otomatik bir biçimde anlaratak mı sonuç alırsınız, yoksa önce dış görünüşünden başlayarak ve sonra da durumunu, sorunlarını anlamaya çalışarak, onu konuşturmak suretiyle mi daha etkili bir sonuca ulaşırsınız?
Aile içinde bir sorun olduğu zaman, hiç kuşkusuz, siz de o sorunun parçasısınızdır. Ya sorun doğrudan sizden kaynaklanmaktadır, ya da en azından sizi de etkiler.
Her iki durumda da, sorunu paylaştığınız kişi ya da kişilerle, onları dinleyerek bir iletişim kurduğunuzda, ortak sorunun çözümü çok daha kolaylaşacaktır.
Eşler arasında da bu böyledir, anne-baba ile çocuklar arasında da, arkadaşlar arasında da, sevgililer arasında da.
Birisiyle sorun yaşadığınızda, kendinizi anlatmadan önce onu dinleyin.
Böylece yaşam çok daha kolay ve güzel olacak, sorunlar çok daha kolay çözülecektir.
Derleyen: Zynep