W
waree
Kullanıcı
Derenin beyi olmaz
Anadolu’da neler yaşamadık ki...
Anadolu, son 15 bin yılda insanın ikinci doğum yeri oldu. Sayısız medeniyetin tohumu, bu topraklarda atıldı, buradan dünyaya yayıldı. Tüm bunların olabilmesi için, Anadolu’nun dereleri bizi bir ana şefkatiyle besledi. İçtiğimiz suyu verdi, bağ bahçemizi suladı, gövdemizi saran damarlar gibi bizi birbirimize bağladı.
Sonra ne oldu?
Ankara, Anadolu derelerinin hepsini sattı. Bir imzayla 1700’den çok derenin su kullanım hakkını özel şirketlere sattı. Anadolu’nun dört bir yanında insanın dokunmaya dahi kıyamayacağı vadi ve kolları dev baraj inşaatları, HES tünelleri, çakıl ocakları ve pervasızca yapılan yol genişletmeleri ile cehennem yerini andırıyor. Dev kepçeler, vinçler, kamyonlar, doğanın içine ışınlanmış gibi ortada dolanıyor.
Daha önce doğa katliamına dair gördüğüm hiçbir manzara bununla boy ölçüşemez. Tüm Türkiye’nin şu sıralar Doğu Karadeniz’i görmesi gerek. Oradaki katliamı görmeden Türkiye’de gerçeğe dair hiçbir şey üretmemiz mümkün değil.
Doğu Karadeniz’i çok iyi tanıyan Dr. Oğuz Kurdoğlu durumu şöyle özetliyor: “Doğu Karadeniz’i düşmana versek bu kadarını yapmaya içi elvermezdi.”
Öyleyse, buraları satanlar ve para kazanmak için bu hale getirenler sadece Türkiye topraklarının değil, bütün gezegenin düşmanı olmalı.
Hal böyleyken, önceki gün Radikal’de HES’leri yapan işadamları adına demeç veren Fahrettin Amir Arman, yavuz hırsız misali, doğasını korumak isteyenleri suçluyor.
Vadisini, suyunu, ağacını ve yüzlerce yıldır yaşadığı kültürünü korumak için, vadilerine tepeden inen HES’lere karşı mücadele eden insanları, dış güçlerin maşası olmakla itham ediyor.
HESİAD daha da ileri gidiyor. Fındıklı Deresi’ni canını dişine takarak savunan Fındıklı halkını örgütlü güçlerin uzantısı olmakla suçluyor. Kendisine karşı Fındıklı’da yapılan protestoların haklı gerekçelerine dair en ufak bir düşünce geliştiremiyor.
Siz insanların binlerce yıldır yaşadıkları vadilere gideceksiniz, oraları talan edeceksiniz, onlar da siz kâr edin diye bu talana sessiz kalacak. Sessiz kalmayanlar ise vatan haini olarak fişlenecek. Var mı böyle bir düşünme biçimi? Ne yazık ki var... Nerede? Elbette Türkiye’de!
Asıl acı veren, doğasını korumak için ineğini, kışlık ürününü satmak zorunda kalanları fişleyen bu zihniyetin bizzat kendisinin uluslararası şirketlerin uzantısı olması. ‘Enerjide bağımsız olacağız’ söylemiyle yapılan HES’lerin pek çoğunun arkasında uluslararası baraj lobisi yer alıyor.
Dere beyliğinin adı hiçbir kitapta ‘ileri demokrasi’ değildir. Dereler beylere değil, doğaya ve halkın kendisine aittir.
Güven Eken
Doğa Derneği Başkanı
Anadolu’da neler yaşamadık ki...
Anadolu, son 15 bin yılda insanın ikinci doğum yeri oldu. Sayısız medeniyetin tohumu, bu topraklarda atıldı, buradan dünyaya yayıldı. Tüm bunların olabilmesi için, Anadolu’nun dereleri bizi bir ana şefkatiyle besledi. İçtiğimiz suyu verdi, bağ bahçemizi suladı, gövdemizi saran damarlar gibi bizi birbirimize bağladı.
Sonra ne oldu?
Ankara, Anadolu derelerinin hepsini sattı. Bir imzayla 1700’den çok derenin su kullanım hakkını özel şirketlere sattı. Anadolu’nun dört bir yanında insanın dokunmaya dahi kıyamayacağı vadi ve kolları dev baraj inşaatları, HES tünelleri, çakıl ocakları ve pervasızca yapılan yol genişletmeleri ile cehennem yerini andırıyor. Dev kepçeler, vinçler, kamyonlar, doğanın içine ışınlanmış gibi ortada dolanıyor.
Daha önce doğa katliamına dair gördüğüm hiçbir manzara bununla boy ölçüşemez. Tüm Türkiye’nin şu sıralar Doğu Karadeniz’i görmesi gerek. Oradaki katliamı görmeden Türkiye’de gerçeğe dair hiçbir şey üretmemiz mümkün değil.
Doğu Karadeniz’i çok iyi tanıyan Dr. Oğuz Kurdoğlu durumu şöyle özetliyor: “Doğu Karadeniz’i düşmana versek bu kadarını yapmaya içi elvermezdi.”
Öyleyse, buraları satanlar ve para kazanmak için bu hale getirenler sadece Türkiye topraklarının değil, bütün gezegenin düşmanı olmalı.
Hal böyleyken, önceki gün Radikal’de HES’leri yapan işadamları adına demeç veren Fahrettin Amir Arman, yavuz hırsız misali, doğasını korumak isteyenleri suçluyor.
Vadisini, suyunu, ağacını ve yüzlerce yıldır yaşadığı kültürünü korumak için, vadilerine tepeden inen HES’lere karşı mücadele eden insanları, dış güçlerin maşası olmakla itham ediyor.
HESİAD daha da ileri gidiyor. Fındıklı Deresi’ni canını dişine takarak savunan Fındıklı halkını örgütlü güçlerin uzantısı olmakla suçluyor. Kendisine karşı Fındıklı’da yapılan protestoların haklı gerekçelerine dair en ufak bir düşünce geliştiremiyor.
Siz insanların binlerce yıldır yaşadıkları vadilere gideceksiniz, oraları talan edeceksiniz, onlar da siz kâr edin diye bu talana sessiz kalacak. Sessiz kalmayanlar ise vatan haini olarak fişlenecek. Var mı böyle bir düşünme biçimi? Ne yazık ki var... Nerede? Elbette Türkiye’de!
Asıl acı veren, doğasını korumak için ineğini, kışlık ürününü satmak zorunda kalanları fişleyen bu zihniyetin bizzat kendisinin uluslararası şirketlerin uzantısı olması. ‘Enerjide bağımsız olacağız’ söylemiyle yapılan HES’lerin pek çoğunun arkasında uluslararası baraj lobisi yer alıyor.
Dere beyliğinin adı hiçbir kitapta ‘ileri demokrasi’ değildir. Dereler beylere değil, doğaya ve halkın kendisine aittir.
Güven Eken
Doğa Derneği Başkanı