Parmak şaklamaları ve tütsülü bir çayın ardından homurdanıp koşmaya başlayan bir yürek gördüm geçenlerde.. Hızla koşuyordu, aydınlığa, sevdaya.. Benim özlemim gibi tıpkı! Dört nala.. Korkusuz muydu bilmiyorum.. Belki değildi.. Ama inançlıydı; küçücük, güzel yüreği böyle gerektiriyordu, inanırdı.. Hala homurdanıyor nedense.. Ben de onunla koşuyorum ama aslında hep aynı yerdeyim.. Sanki onunla koşuyorum ama sanki bir adım bile ilerleyemiyorum.. Homurdanıyor hala.. Benden bir adım beklediğinin farkındayım.. Ama olmuyor işte, her zaman doğrularla sürülmüş bir tarlaymış edasıyla, gıcıklık yapan hayat, herkese aynı şansı vermiyor.. Kiminden cesareti, kiminden korkuyu, kiminden sevgiyi, kiminden acıma duygusunu, kiminden vicdanı ve kiminden de inanma içgüdüsünü kırpıyor işte.. Benden de cesareti almış! Hala koşuyor ve arada bir dönüp bana bakıyor, sevgi dolu bakışlarla.. Yetişemiyorum! Böylesi bir koşu için fazlasıyla yaşlı ve de kiloluyum.. Evet kiloluyum! "Tut elimi.. Sonsuzluk olsun sevdamız.. Ben Leyla sen Mecnun ol" diyor bana ağlamaklı gözlerle.. "Peki meleğim" diyorum.. Bir koşu yetişip elini tutuyorum.. Gözlerinden yüreğine akıyorum bir mum gibi, usulca, sessizce.. Törpülenip törpülenip eşelenmiş bir yürek korkusuydu beni engelleyen belki de.. Değilmiş! Bu yürek taptaze, sevecen, hayat dolu, umutlu, berrak, tertemiz.. Kuru geçen bir yazın ardından, ilk düşen sonbahar yağmur damlası kadar temiz ve özel.. Acaba o da benim yüreğimi aynı görüyor mu? Ağzım kulaklaırma varırcasına derim ki; evet.. Eleleyiz.. Koşuyoruz sonsuzluğa.. Korku yok, inat yok yüreğimizde.. Sevgi var.. Sadece sevgi.. En masum ve utangaç haliyle.. Sevgi var...