D
derman86
Kullanıcı
“Zamanın birinde büyük bir imparator yaşarmış. Bu imparator çok uzak bir diyarda, Çin’de, hükmünü sürermiş. Güzel bir günün, güneşli bir öğle vakti, çiçeklerle bezeli bahçesinde dolaşırken, o zamana kadar hiç duymadığı esrarengiz bir kokuyla karşılaşmış. Bu koku öylesine hoşuna gitmiş ki, hemen yanına hizmetlilerini çağırıp, kokunun kaynağını bulmalarını buyurmuş. Meğerse koku, kaynayan bir suyun içine kazara düşen yemyeşil ve küçük yaprakçıkların haşlanması sonucu oluşmuş. ‘Kokusu bu kadar güzelse, tadı kim bilir nasıldır?’ diye düşünen imparator, çayın tadına bakmış…”
Bu efsanenin ne kadarının doğru olduğu bilinmiyor. Ancak bilindiği kadarıyla çay, keşfedildiği günden itibaren Çin’de bambaşka bir kültür oluşturup, apayrı felsefelerin kapısını aralamıştır.
Yüzyıllardır Uzak Doğu’da yaygın tüketilen bu içecekle Avrupalının buluşması ise, ancak 17. yüzyılda gerçekleşir. Buna rağmen, özellikle İngilizlerin çayı benimsemesiyle birlikte, çay bütün dünyada kısa zamanda yaygınlaşır. Ticari açıdan önem kazanmaya başlayan çayın Assam ve Seylan Adası’nda bahçeleri oluşturulur.
Çayın bu uzun tarihçesinin içerisinde Türkiye’nin çayla tanışması 1787 yılında gerçekleşir. Japonya’dan getirilen çay tohumları, ilk olarak Bursa civarına ekilir. Ancak, iklim şartlarının olumsuzluğu nedeniyle bu girişim başarısızlıkla sonuçlanır.
Buna rağmen, 1917 yılında zamanın Halkalı Ziraat Mektebi Alisi Müdür Vekilliği yapmış olan botanikçi Ali Rıza Erten, yapmış olduğu teknik çalışmalar sonucunda 16.02.1924 tarihinde Rize’de çay yetiştirilmesi için meclisten onay alır. Böylece günümüz çay üretiminin temelleri atılmış olur. 1947’de kurulan ilk fabrika ile üretim hızlanır. Türk insanı çayla geç tanışmasına rağmen, bu sıcacık içeceği kısa zamanda benimser ve çayın Türk kültüründeki yeri giderek büyür.
Türkiye, bugün çay tarımı alanlarının genişliği bakımından üretici ülkeler arasında 6. sırada bulunmaktadır. Kuru çay üretimi bakımından 5. olan Türkiye, yıllık kişi başına tüketim oranı ile dünyada 4. olarak yer almaktadır.
Dünyaca ünlü Avustralyalı şair Peter Altenberg tarafından “ruh banyosu” olarak tanımlanan çay, günümüzde sudan sonra en çok tercih edilen içecektir.
Bu efsanenin ne kadarının doğru olduğu bilinmiyor. Ancak bilindiği kadarıyla çay, keşfedildiği günden itibaren Çin’de bambaşka bir kültür oluşturup, apayrı felsefelerin kapısını aralamıştır.
Yüzyıllardır Uzak Doğu’da yaygın tüketilen bu içecekle Avrupalının buluşması ise, ancak 17. yüzyılda gerçekleşir. Buna rağmen, özellikle İngilizlerin çayı benimsemesiyle birlikte, çay bütün dünyada kısa zamanda yaygınlaşır. Ticari açıdan önem kazanmaya başlayan çayın Assam ve Seylan Adası’nda bahçeleri oluşturulur.
Çayın bu uzun tarihçesinin içerisinde Türkiye’nin çayla tanışması 1787 yılında gerçekleşir. Japonya’dan getirilen çay tohumları, ilk olarak Bursa civarına ekilir. Ancak, iklim şartlarının olumsuzluğu nedeniyle bu girişim başarısızlıkla sonuçlanır.
Buna rağmen, 1917 yılında zamanın Halkalı Ziraat Mektebi Alisi Müdür Vekilliği yapmış olan botanikçi Ali Rıza Erten, yapmış olduğu teknik çalışmalar sonucunda 16.02.1924 tarihinde Rize’de çay yetiştirilmesi için meclisten onay alır. Böylece günümüz çay üretiminin temelleri atılmış olur. 1947’de kurulan ilk fabrika ile üretim hızlanır. Türk insanı çayla geç tanışmasına rağmen, bu sıcacık içeceği kısa zamanda benimser ve çayın Türk kültüründeki yeri giderek büyür.
Türkiye, bugün çay tarımı alanlarının genişliği bakımından üretici ülkeler arasında 6. sırada bulunmaktadır. Kuru çay üretimi bakımından 5. olan Türkiye, yıllık kişi başına tüketim oranı ile dünyada 4. olarak yer almaktadır.
Dünyaca ünlü Avustralyalı şair Peter Altenberg tarafından “ruh banyosu” olarak tanımlanan çay, günümüzde sudan sonra en çok tercih edilen içecektir.