can dündardan aşkın tarifi EĞER....

  • Konbuyu başlatan mavidüş
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde mavidüş tarafından oluşturulan can dündardan aşkın tarifi EĞER.... başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 13,851 kez görüntülenmiş, 22 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı can dündardan aşkın tarifi EĞER....
Konbuyu başlatan mavidüş
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan longcoming
M

mavidüş

Kullanıcı
1 Nis 2009
En iyi cevaplar
0
0
O’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
     Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
     O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
     sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
     ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
     dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
     hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse...
     elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse,
     kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
     her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa...
     bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
     iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
     iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
     eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
     mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
     kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
     özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
     hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
     O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
     ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
     gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
     bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine...
     uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
     dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa,
     nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
     kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
     gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
     Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
     ...o halde bugün sizin gününüz!..
     "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
 
A

agokalper

Kullanıcı
9 Şub 2009
En iyi cevaplar
0
0
İzmir
can dündarın yazıları gerçekten çok iyi.. paylaşım için teşekkürler
 
M

mavidüş

Kullanıcı
1 Nis 2009
En iyi cevaplar
0
0
kelimeleri tam anlamıyla yaşam buluyor ve işte bu diyorsun..işte budur demeniz adına paylaştığım bir yazıydı.paylaşmak güzeldi ben teşekkür ederim
 
longcoming

longcoming

Kullanıcı
10 May 2008
En iyi cevaplar
0
0
Adana
Evet günümüzdeki durumla pek alakası olmasa da güzel yazı.
Can Dündar'ın diğer yazıları gibi.Yalnız bunları hayat içerisinde bulmak çok zor,neredeyse imkansız.
Şimdi,diğer arkadaşların karşı seslerini duyar gibiyim.Boşuna yazmasınlar.Yok sen doğru kişiyle karşılaşmamışsın falan filan....
Aşk hakkında herşey doğru ve herşey yanlıştır.Burada da ben sadece kişisel düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Doğru ya da yanlış demiyorum,sadece bence.
Sonuçta insanlar tek gecelik ilişkilerine de "Aşk" diyorlar.
Bir de yaklaşık 83 yaşında hiç evlenmemiş "Monna Rosa" isimli şiirin şairi Sezai Karakoç var.
Bilmeyenlere tavsiyemdir,şiiri ve hikayesini bir okusunlar.

 
A

agokalper

Kullanıcı
9 Şub 2009
En iyi cevaplar
0
0
İzmir
longcoming' Alıntı:
Evet günümüzdeki durumla pek alakası olmasa da güzel yazı.
Can Dündar'ın diğer yazıları gibi.Yalnız bunları hayat içerisinde bulmak çok zor,neredeyse imkansız.
Şimdi,diğer arkadaşların karşı seslerini duyar gibiyim.Boşuna yazmasınlar.Yok sen doğru kişiyle karşılaşmamışsın falan filan....
Aşk hakkında herşey doğru ve herşey yanlıştır.Burada da ben sadece kişisel düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Doğru ya da yanlış demiyorum,sadece bence.
Sonuçta insanlar tek gecelik ilişkilerine de "Aşk" diyorlar.
Bir de yaklaşık 83 yaşında hiç evlenmemiş "Monna Rosa" isimli şiirin şairi Sezai Karakoç var.
Bilmeyenlere tavsiyemdir,şiiri ve hikayesini bir okusunlar.
teşekkürler araştırcam  :)
 
M

mavidüş

Kullanıcı
1 Nis 2009
En iyi cevaplar
0
0
longcoming' Alıntı:
Evet günümüzdeki durumla pek alakası olmasa da güzel yazı.
Can Dündar'ın diğer yazıları gibi.Yalnız bunları hayat içerisinde bulmak çok zor,neredeyse imkansız.
Şimdi,diğer arkadaşların karşı seslerini duyar gibiyim.Boşuna yazmasınlar.Yok sen doğru kişiyle karşılaşmamışsın falan filan....
Aşk hakkında herşey doğru ve herşey yanlıştır.Burada da ben sadece kişisel düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Doğru ya da yanlış demiyorum,sadece bence.
Sonuçta insanlar tek gecelik ilişkilerine de "Aşk" diyorlar.
Bir de yaklaşık 83 yaşında hiç evlenmemiş "Monna Rosa" isimli şiirin şairi Sezai Karakoç var.
Bilmeyenlere tavsiyemdir,şiiri ve hikayesini bir okusunlar.
güzel bir düşünce geliştirmişsin ama ben diyorum ki imkansız diye birşey yoktur..belki hala yazılara ,aşklara oturacak bunun farkında olan insanlar vardır ...belki de ben öyle olmasını istiyorum..ama bu yazıyı çok seviyorum çok keyif alıyorum..düşüncelerini paylaştığın için teşekkür ederim..
 
longcoming

longcoming

Kullanıcı
10 May 2008
En iyi cevaplar
0
0
Adana
güzel bir düşünce geliştirmişsin ama ben diyorum ki imkansız diye birşey yoktur..belki hala yazılara ,aşklara oturacak bunun farkında olan insanlar vardır ...belki de ben öyle olmasını istiyorum..ama bu yazıyı çok seviyorum çok keyif alıyorum..düşüncelerini paylaştığın için teşekkür ederim..
Oldukça zor,hatta fazlasıyla.
Sözüm zaten yazıya değildi.
Var olan dünyaya.
Yazı şiir tadındaydı zaten.Şair dediğimiz adam da Ahmed Arif'in dediği gibi-Ben şairim,yürek işçisiyim,namus işçisiyim yani.-namus işçisidir.
Benim öyle aşklara pek inancım kalmadı,doğru.Gördüklerimden sonra da pek inanasım gelmiyor.
Bazı şeyler bence sadece yazılarda,şiirlerde,şarkılarda ve türkülerde kaldı zannımca.
Muhabbettin içerisine atılan o kadar zehir var ki,muhabbetten geriye ne kalıyor çoğu zaman merak ediyorum.
Ve sermaye,sevginin içerisine bile girmişse;sevgi katlarla,yatlarla,arabalarla ölçülüyor hale gelmişse;sevgi nerede duruyor merak ediyorum.
Mona Rosa'nın hikayesi de böyle.
Üniversitede Muazzez Hanım'a aşık olan Sezai Karakoç ona evlilik teklif eder.Muazzez Hanım  kabul etmez.
Üniversite biter,o okulun en serseri,en zengin, en aymaz çocuğuyla evlenir.
Şair'e düşen şiir yazmaktır,o da şiirini yazar.
Şiir o kadar ünlü olur ki fotokopileri elden ele dağıtılır.
Muazzez hanım ise 2 sene sonra evlendiği kişiden boşanır.Şiirin kendisi için yazıldığını öğrenir.şiirin ilk 16 harfi Muazzez Akkayam diye çıkar.Şiir zaten başlıbaşına bir Akrostiş örneği.
Sezai Karakoç'a gidip Kabul ediyorum der evlenme teklifini.
Sezai Karakoç:Bu saatten sonra ben kabul edemem der.
Hanımın bunalımdan intihar ettiği söylenir.
Sezai Karakoç ise şiire "Katil Şiir" der ve yakar.
Koskocaman bir aşktan ve koskocaman bir şiirden geriye (Türkçe Öğretmeni olan arkadaşım 2000 mısra olduğunu söylüyordu.) sadece şiirin fotokopilerle dağıtılan kısmı kalmıştır.
Ve  83 yaşında,hala evlenmemiş Sezai Karakoç.
 
U

UNKAPANI

Kullanıcı
3 Şub 2008
En iyi cevaplar
0
0
Can Dündar emeğine sağlık her yazın ayrı güzellikte,okuyana ayrı bir tat veriyor ama aşka inanmıyorum.Saygı ve dürüstlüğün giderek azaldığı bir dünyada yaşıyoruz bence ikisinin olmadığı yerde aşkta yoktur..Paylaşım için teşekkürler mavidüş..
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul
Evet Can Dündar..
her konuda güzel yazar
Birkaç hafta  önce tesadüfen
"Yine de durmaz dilim, yalvarır sitemim:
Ne olur bir kez de gül artık yüzümüze... bir kez de gül... ne olur!"

diye biten bir yazısını yazısı okumuştum da hala etkisindeyim .
Tam anlamıyla muhteşemdi..
 
Ö

özlem1980

Kullanıcı
25 Nis 2008
En iyi cevaplar
0
0
Ankara
crt' Alıntı:
Edebiyat parçalamak ?
Ya kötü anlamda demedim :)
Yazılarını güzel ve etkili bir şekilde süslüyor diye dedim ki ben bu edebiyat parçalayan adamın eski müptelalarındanım hiç ona kötü birşey dermiyim ;)
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul
anladım teşekkür ederim  : )
Foruma Can Dündar'ın çok güzel bir yazısını göndermek istiyorum eğer yayınlanmasını uygun bulmazsanız silebilirsiniz ama gerçekten çok etkili bir yazı...
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul
  - 17 Ağustos 1999 Anısına - (Can Dündar)

İsyanımı bağışla Tanrım, tevekkül gelmiyor içimden. Habersiz, ikazsız, insafsız vurdun. Uykusunu böldün el kadar bebelerin. Kundağıyla betona gömdün.

Bir gece yarısı korkunç homurtunla kustun öfkeni, bin yıllık müminler toprağını yardın. Esvapsız, öksüz, çaresiz sokağa döktün kullarını. Asrın en gaddar tokadını onlara reva gördün. Taş üstünde taş bırakmayan gazabın enkaza çevirdi yurdumu.
Hiddetine amenna lakin nerde merhametin?
Hadi biz tövbekar olmadık, diklendik adaletine, sual ettik hükmünden, küfr'e ve günaha bulandık; ya ömrünü sana tapınmaya vakfetmiş kullarından ne istedin? Külleri çimentodan bir cehennemin içinden çekip aldığı eşi ile iki oğlunu elleriyle kireçleyip gömerken "Ne yapalım, Allah'ın adaleti" diye boyun eğen ak saçlı ademoğluna nasıl kıydın?
"Yavrularımı bana bağışla Tanrım, hiç olmazsa birini." diye yakaran kadının kucağına iki evlat cesedi tutuşturmak mıydı ilahi adaletin? Enkazdan kurtardığı yavrusu bu kez kolera ateşinde yanaren "Neden Allah’ım" diye inleyen anaya ne cevap verdin?
Onlar ki bir gün dahi asi olmadılar sana karşı, kader bildiler kederlerini. Dualarla uyuttular bebelerini. Ve sen uykuda yıktın evlerini başlarına Sonra kimsesizler mezarlığına koydun; kefeni, kitabeyi çok gördün. Bir tek dozerler gitti cenazelerine; oğul kucağı yerine kepçelerle gömdün. İşte o yüzden biz, o talihsiz kullarınla beraber toprağa verdik itikadımızı. Buysa adaletin, bir daha adalet dilenmeyeceğiz senden. Merhametin bu kadarsa, al senin olsun!.. Bir sabır sınavıysa zulmün son olsun bugünkü.
Bir sonraki sınavı geçemeyebiliriz çünkü...
Ve sen halkım!
Sen, her eceli akıbet, her afeti kader sayan, sen, en beterinde facianın, "beterin beteri"nden korkan ve daima şükreden, affeden, sabreden cemaatim benim;
Sen, denizini doldurup kumundan ev yapan, süreceği toprağa çürük temel atan, bir kat fazla ruhsat için oy kiralayan, talana dost, doğaya düşman, naçar, hilekar, cefakar, sahtekar, fedakar halkım benim.
Ne kadar acısam az sana, ne kadar övünsem az!
Sen, ölmüş eşinin yanı başında ameliyat yapan hekim; sen, "emir böyle" deyip göçükler caddesine uğramadan geçen iş makinesinin önüne yatan genç kız; sen, yorgunluktan çatallaşmış sesiyle "Kask ve kefen bezi gönderin" diye feryat ederken gözyaşlarını tutamayan yüzbaşı;
Siz, onların yardımına koşan yürek yürek insan, siz kazma kürek maden işçileri, siz komşusu açken aşı boğazına dizilenler, tanıyıp bilmediği insanların elemiyle üzülenler.

Kör karanlıkta mihraba bakar gibi bakıp el köpeklerinin soluğuna, bir can belirtisi, bir ışık arayan biçare halkım benim.
Doldurduğun toprak mezarın, oturduğun ev tabutun olmuşken, Gölcük’te, Sakarya'da, Yalova’da Değirmendere'de, on binler halinde yatarken betondan bir enkazın dibinde, bu kopmuş kollar, kesilmiş bacaklar, yitirilmiş canlar kuyusunda bir hiç uğruna ziyan olmuşken, sen nasıl hâlâ "alın yazım" diye inlersin; nasıl onca yalanı dinlersin yattığın yerden?
Ey benim bağışlaması bol kavmim!
Sen ki oğullar, kızlar ektin toprağa, biçildi oğulların kızların. Öylesine lanetliydin ki, hiçbir toprağa tutunamadın, yine göç yolları göründü sana.
Ey "katlandığına dağlar katlanmaz" halkım benim.
Bu ne bitmez sabırdır ki, yedi ceddini gömsen de toprağa, susarsın. Bu ne doymaz hırstır ki yedi ceddinin gömüldüğü toprağı hâlâ kazarsın.
Bilmez misin ki, talana ortak olunca, yalana göz yumdukça lanet seni de vurur günün birinde. Görmez misin ki, sineye çektikçe, "alınyazısı" dedikçe, daha beter zulüm yağar üstüne.
Şairin dediği gibi, "-kabahat senin, demeğe de dilim varmıyor ama- kabahatin çoğu senin, canım kardeşim..."
Ve Ülkem!..
Ey koca mezarlık. Buram buram ceset kokan toprak. İnleyen enkaz. Viran körfez.
Ey ekmeğin değil, acıların üleşildiği, göçükler altında saat sayılan, ağıt yakılan, mal yağmalanan, ceset soyulan cennetim benim.
Teessürümün anavatanı.
Bilirim, ana sütü çağında toz yutmuş bebelerin, ölü gözlerle fışkırırken enkaz altından, hiçbir taziye sarmaz yaranı.
Nedametin faydası yok.
Yine de durmaz dilim, yalvarır sitemim:
Ne olur bir kez de gül artık yüzümüze... bir kez de gül... ne olur!

 
Ç

çizmeli kedi

Kullanıcı
22 Kas 2008
En iyi cevaplar
0
0
Samsun
söyleyecek söz bulamıyorum...bütün sözleri o söylemiş zaten...herikaydı paylaşım için teşekkürler
 
Üst