Bizler, zenginlere hizmet eden robotlarız

  • Konbuyu başlatan Codex
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde Codex tarafından oluşturulan Bizler, zenginlere hizmet eden robotlarız başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,988 kez görüntülenmiş, 3 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Bizler, zenginlere hizmet eden robotlarız
Konbuyu başlatan Codex
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan asukaki
Codex

Codex

Özgür Şahin
Site Kurucusu
14 May 2006
En iyi cevaplar
0
48
Çanakkale
www.kendinigelistir.com

http://www.kendinigelistir.com/bizler-zenginlere-hizmet-eden-robotlariz/

Karel Capek ve Franz Kafka da benzer mesajlar vermiş zamanında. Hatta bakın Capek’in şu lafı, doğru olduğu kadar, ne kadar da acımasız:“Bilimi suçluyorum! Teknolojiyi suçluyorum! Kendimi suçluyorum! Hepimiz! Evet hepimiz suçluyuz! Büyüklük kompleksimiz uğruna, başkalarının kar etmesi uğruna, gelişme uğruna, bilmiyorum, büyük bir şeyler uğruna insanlığı öldürdük. Artık kendi büyüklüğünüz altında ezilebilirsiniz.” Hatırlarsınız, Patch ise bu “ezilmeyi” çok daha ileri götürmüştü. Para ve güce tapan bir toplumdan, şefkat ve cömertliğe tapan bir topluma dönüşmeyi beceremememiz halinde, “bu yüzyılda hayatta kalma şansımız yok” demişti.

Bir avuç zengin insanın parasına odaklanan ve televizyon programlarının da cesaretlendiği “sistemden” veya kapitalizm’den bahsediyor kısaca.

“Kapitalizm dünyanın başına gelmiş, tarihin en berbat şeyi.”

Adams’a göre, her şey yedi bin yıl önce başlıyor. Yani erkeğin para ve güce tapmaya karar vermesiyle. O yüzden bugün gerçekten de hiçbir siyasi çözüm işe yaramıyor. Değer sistemi megalomoni üzerine kurulmuş. Kısaca “para ve güç” yedi bin yıldır bizim tanrımız olmuş.

Doktorun hastaları gezerken, yanındaki tıp öğrencilerini herkesin önünde aşağılaması; patronun tüm çalışanlar önünde sekreterine veya başka bir çalışana kaba ve kötü davranması; sokakta gözümüzün önünde mağdur edilen bir kişi… Veya hemen yanıbaşımızda olan bir vahşet… Veya kadınlara yapılan kötü davranışlar, sarhoş eve gelip karısını döven adamlar, caddelerde uyuşturucu satan çocuklar, tinerciler, elinde silahla zevk için sağa sola ateş edenler…

Veya insanlar açlıktan ölürken…

Biz nasıl bir tuzak düşünceyle gösterişli evlerde yaşayabiliyor, son model arabalara binebiliyor, ihtiyacımızın çok ötesi parayı bankaya veya mücevharata yatırabiliyoruz?

Düzgün gitmeyen bir şeyleri gördüğümüzde, ne oluyor da susabiliyoruz gerçekten?

Ağzımızı kapamak, görmezden gelip sineye çekmek ve unutmak, yapılabilecekler arasında en kolayı da ondan. Hem en çok işimize de gelen!

Sahip olduklarımızı kaybetme korkumuz var çünkü. Konum ve gücümüzü… Bizi biz yapan değerlere kendimiz değil, sistem karar verir olmuş. Hem zaten atalar da dememiş mi: “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!” [Bu atalar hangi yılların ürünü, merak etmiyor değilim aslında!]

Peki bu mevcut durum kime fayda sağlıyor?

“Tabii ki büyük ticari işletmelere” diyor Patch. “Dünyada artık farklı ülkeler yok. Var sanıyorsanız da aldanıyorsunuz. 20. yüzyıl ülkelerin var olduğu son yüzyıldı. Artık sadece globalleşme var. Dünyanın sahibi de artık farklı ülkeler değil, uluslarüstü şirketler.”

İyi bir gazetecinin ise bunları araştırıp, yazabileceğine inanıyor:

“Konuşan gazeteciler olabilirdi ama ne mümkün! Amerika’da örneğin… Gazeteciler zenginlerin kuklası. Gazetecilik eskiden varmış. Tüm dünyadaki medyanın %70′i bugün beş şirketin elinde. Hepsi propaganda makinası. Bush’ın bir nazi olduğunu söylememe izin veren tek bir Amerikan medya kuruluşu var mı? Amerikan halkının %90′ı hayatları boyunca hiç düşünmüyor. 365 günün tamamında düşünme denen şeyi yapmıyorlar.”

Çünkü sistem, insanların “düşünmemeleri” üzerine kurulmuş da ondan. Çünkü sistem (politikacılar, büyük ticari kuruluşlar, medya, eğitim sistemi…) herkesin koyun olmasını istiyor da ondan.

İşlerine gelen o!

Ayrıca düşünmek de zor iştir. Bana düşünmeme alternatifi verirseniz, neden düşüneyim ki!

Sistem adeta insan beyninin bug’ları üzerine, bilinçli kurulmuş gibi. Zeki insanlar bu kapitalistler!

“İnsanlar için yaşam kalitesinin tanımını televizyonlar belirliyor.”

“Güzelin tanımı şu: 20 yaşında pürüzsüz cilt ve belli bir vücut şekli. Örneğin 65 yaşında birisi, onlara göre güzel değil. Cildi kırışmış, kilo almış… Programlar ve reklamlarda yapılan propagandalarla güzel bize dikte ediliyor. Orada gördüğümüz imajları da sonra düşünmeden güzel diye gidip satın alıyoruz. Başka türlü kozmetik firmaları nasıl satış yapsın?

Düşünmek; o gösterilen şekle “güzel değil” diyebilmektir. Güzellik ne yaptığındır. İyi bir insansan güzelsin. Sen ‘güzellik nedir’ diye düşünmezsen, o zaman da o ilaç ve kozmetik firmaları milyar dolarlar kazanmaya devam eder.”

45+ yaşındakiler de işte belki o zaman güzelliği botox veya liposuction’da aramaz. Yeter ki düşünsün, bilinçli bir propaganda ile ona sunulanları sorgulasın.

Peki ya çocuklar?

“Şu an çocukların televizyonda izledikleri programların ana teması hep “para ve güç” üzerine dönmüyor mu? Bu hep bir numaralı mesaj. Ve tüm dünyadaki çocuklar bu hedefle büyüyor. O yüzden de; fakir olanlar çalıp çırpıyor, vücudlarını veya kendi çocuklarını satıyor. Zengin olan da daha zengin oluyor” diyor ve devam ediyor Patch Adams:

“Dünyanın en zengin 3 kişisinin serveti, en fakir 48 ülkenin toplam servetine eşit bir dünyada yaşıyoruz. Ve televizyonlar, bu zenginlere imrenmemiz gerektiğini öğretiyor. Paris Hilton’lar, Donald Trump’lar… Herkes bu iki çöp ismi biliyor. Oysa onlar yan komşumuz kadar bile ilginç kişilik değiller. Paris Hilton’un 800 milyon dolarlık serveti var. ‘Bana bakın, bana bakın’ dediği de bir kitabı!

Televizyonlardan önce spor, insanların yapmaktan keyif aldığı bir şeydi. Şimdi ise sporcular multi milyoner. Televizyonu, büyük şirketlerin reklam oyuncağı olmasından kurtarıp, insanlara geri vermek gerek. Televizyon kadınlara karşı şiddeti önlemek için kullanılabilir. Aşkı, sevgiyi öğretebilir televizyon.”

Oysa biz…

Sistemin tuzak planlarını bizim zihnimize sokan ve değer yargılarımızın içine eden sıradan televizyon programlarını izliyor, oradaki aktörler gibi olmak istiyor, hatta çocuklarımızın da onlara özenmesinde mahsur görmüyoruz.

“Yaşam kalitesini önemseseydik, bugün dünyada kimse aç olmazdı.”

Herkes, herkesin yaşaması için gerekli olan gıdaya sahip olduğunu görene kadar ara vermeden çalışsa diyor kısaca. Ve hepimizin günlük hayatından çok basit bir örnek veriyor:

“Yemeğe evinizde birilerini ağırladığınızda, ev sahibi olarak, herkesin tabağında yemek olduğunu görene kadar yemeğe başlamazsınız. Ne kadar kalabalık olursa olsun gelenler, yemeğe son başlayan hep siz olursunuz. [Ancak erkekler önemsemez bunu. Kadınlar ise asla başlamaz.]

Bu neden ülkeler için de geçerli değil. Herkesin yemeği olana kadar, kimse yemek yemese. O zaman açlıktan kimse ölür mi? İşte ‘yaşam kalitesi’ bu olmalı.”

“Paran var ve bir şey yapmıyorsan sen bir hiçsin.”

“Üzgünüm. Sen sadece problemin bir parçasısın ve bu yüzyılda insanoğlunun yok olmasında payın var.” dese de, arkadan hemen iyi haberi de veriyor: “Ancak bu, doğa ve hayvanlar için çok iyi bir şey!”

“Zengin kişilerin vergilendirilip, globalleşme saçmalığının çöpe atılması gerekli. İhtiyacımız olan iki şey, sadece iki şey var: Gıda ve arkadaşlık. Bu ikisi varsa her şey temin edilmiş demektir.

Şimdi artık ‘insanlarıma nasıl yardım edebilirim?’ veya daha büyük plazalar yapmak yerine, ‘tüm güzellikleri içinde barındıran doğayı ve tarihi dokuyu nasıl koruyabilirim?’ diye kendinize sorabilirsiniz. Ailenizle birlikte mütevazi bir evde yaşamak için gerekli olanın ötesinde, artan parayı bu işler için harcamayı geçtim; ihtiyacı olanı düşünmüyoruz bile.”

Değişim için çözümü; bir annenin çocuğuna olan yaklaşımını örnek almakta buluyor Patch. Çünkü dünyadaki problemlerin erkeklerden kaynaklandığına inanıyor:

“Ben sadece annem gibi olmaya çalışıyorum.”

“Çünkü anneler sadece tutkuyla sever, tek kötü şey yapmak istemezler. Zarar vermek, yıkmak, dökmek istemezler. Annemim, beni ve kardeşimi, yürekten sevmek ve o yönde davranmaktan başka bir şey yaptığını görmedim.

Benim ’sevgi için çalışmam’ da annem yüzünden. Çünkü bana hayat tarzı olarak, iyi ve cömert olabilme mucizesini o gösterdi. Ancak büyüdükçe, onun dünyasının gerçek dünya olmadığını fark ettim.

Erkekler ne kadar ihtiraslı olsa da, ne kadar kötü davransa da, ne kadar savaşa gitse de, eve sarhoş gelip eşini dövse de, çocuklara ilgisiz davransa da; dünyadaki annelerin çoğu o evin halen güzel bir ev, halen güzel bir aile ortamı olması için inanılmaz bir çaba içerisinde olurlar. Her şeye rağmen çocuklarını yetiştirmek için kendilerini paralarlar.

O yüzden yapmamız gereken şey son derece basit: annelerin çocuklarına davrandığı gibi davranmak. Herkese. Her yerde. Her zaman. Değişim için gerekli olan tek şey; anne şefkatına sahip olmak.”

En basit hareketlerden birini de, en güçlü konumlara kadınları getirmekte buluyor.

“Bırakın her şeyi kadınlar yönetsin. Gittiğim bütün yetimhanelerde çocuklarla gerçekten ilgilenenler, gittiğim tüm mülteci kamplarında gerçekten çalışanlar hep kadındı. Çay içenler ise hep erkek!”

Şimdi…

Bir erkek olarak ben…
Farkındalık olmasına rağmen, sistemin tuzağından kendini henüz kurtaramamış olan ben…
Patch’i araştırıp okudukça, izledikçe canı yanan ben…

‘Yok be birader, bu dünyadan değilsin sen’ diyemiyorum işte.
O olması gereken yerde de; ben neredeyim?

Sistemin istediği [koyun modeli] sıradan insanlardan yok mu bir farkımız yahu? Zenginlerin robotu olmak için mi uyanıyoruz her sabah?

Geçtim onu…

Her sustuğumuz an.
Ve o anların her tekrarında…
Bizi biz yapan içimizdeki bir şeylerden…
Veya bizi, “sadece insan” yapan değerlerden bazıları ölmüyor mu gerçekten?


Kaynak : Fikir Atolyesi / Tunç KILINÇ
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul
Cσ∂єx' Alıntı:
“Kapitalizm dünyanın başına gelmiş, tarihin en berbat şeyi.”
Evet kapitalizim sömürüdür ve cehennemin ta kandisidir ..
Zaten bundan kötüsü de ne olabilier ki?
Oysa konforlu yaşam vede eşit hepimizin hakkıdır ..
Tüm tüm insanlığı ilgilendiren bu çok önemli konu için özellikle teşekkür etmek istedim..

****
Kapitalist üretim tarzının insan yaşamını kitleselleştirdiği, eşitsizlikleri derinleştirdiği, ahlaksal değerleri yok eteği, ruhsal bozukluklar yarattığı açıkça ortadadır..
Hatta bunlar artık sıradan insanlar tarafından bile bilinen, televizyonlarda komedi programlarında gösterilen şeyler durumuna geldi.

Kapitalist sömürünün Üretim araçlarına sahip sınıf burjuva düzenin de sahibidir. Sistem, işçi sınıfının yarattığı artı değerin sınırsız sömürülmesi üzerine kuruludur. Yoğun emek sömürüsü ile yaşar. Bu yüzden, işçi sınıfı ve milyonlarca ezilenin açlıkla boğuşurken bir avuç asalak zenginlik içinde yüzer. Öyle ki, dünyanın en zengin üç kişisinin toplam serveti 180 milyara ulaşırken, her gün 20 bin bebek ölür.

Kapitalizm ..
Savaşlarla yaşar, kapitalizm doğanın tahrip edilmesi ile yaşar,
kapitalizm ..insanın ürettiğine, insanın insana yabancılaşmasıyla ayakta kalır.
Kapitalizm kültürel çürümedir. Yozlaşma ve insanın aşağılanmasıdır. Kadının erkek egemen sisteme kurban edilmesidir.
Kadının cins olarak aşağılanması, siyasal, sosyal ve hukuksal yaşamdan dışlanması, ikincil duruma sürüklenmesi ve aşağılanmasıdır.
Kapitalizm ..sömürür.
Yeryüzünü cehenneme dönüştüren kapitalizmin mağdurları, barbarlık düzenini yerle bir etmedikçe kapitalist sistemde insanın insan tarafından sömürülmesi sürecektir. “Akrebin sokması, kötülüğününden değil, doğasındandır.
Bu düzen devam ettiği sürece
Koç gibi burjuvalar bir yandan emeği vahşice sömürürken diğer yandan kapitalizmi sorgulayan bianeller düzenleyecekler. Bir yandan dünya ezilenlerine cehennemi yaşatırken, diğer yandan hayırseverlik ödüllerine layık görülecekler. Zira, kapitalizm sömürü ile olduğu kadar yalanla, göz boyama ile de yaşar!

“Sayın baylar, bize hep ders verirsiniz:
Efendiler bize ahlaksız dersiniz..
Kötü kadın, utanmaz fahişe..Aç karnına suçlanmak hiç çekilmez..
Önce doyur beni ondan sonra söyle..
Sende şehvet, bizde edep nedense..
Şimdi bizi iyice dinle bak;
İster şöyle düşün, istersen böyle:
Önce ekmek gelir, arkadan ahlak..
Artık vermek gerek, unutmayın sakın,.
Tüm nimetlerden, payını yoksulların..
İnsan neyle yaşar:
Ezip hiç durmadan..
Soyup, dövüp, yiyip yutarak insanları..
Yaşayabilmek için hemen unutmalı..
İnsanlığı unutmalı insan..
Katı gerçek budur, kaçınılmaz..
ötülük yapmadan yaşanamaz

(alıntı)
 
A

asukaki

Kullanıcı
23 Eki 2009
En iyi cevaplar
0
0
Trabzon
Boşuna dememişler çalışmak modern köleliktir.
 
Üst