U
ummuhan1977
Kullanıcı
Ben bir öğretmenim ve mesleğimle gurur duyuyorum her ne kadar başka bir alanda çalışmak istesem de bu meslekte yedi yılımı devirdim.
Tüm mesleklere saygım vardır ve her meslek eminim şeref duyulacak yönleriyle donatılmıştır. Çünkü hepsi alın teri hepsi emek demektir.
Öğretmenliğe gelince hakkında çok konuşulan, çok şey yazılıp çizilen bir meslek. Bazen çok takdir edilip dikkate alınmayan, bazen ana meslek diye ilan edilip evin dışına itilen bir meslek…
Öğretmenlik mesleğini sevdiren genelde öğretmenlerimiz olmuştur. Bilirsiniz ilkokul sıralarında başlar bu mesleğe hayranlığımız. Ya başka bir meslek bilmediğimizden ya öğretmenimizi çok sevdiğimizden ya da öğretmen olmak istediğimizden… Çünkü öğretmenlik güzel ve kolay bir meslek gibi gelirdi gözümüze. Biz imtihanlarla bocalayıp dururken öğretmenimiz masasında oturup keyif çatıyor diye düşünürdük o zamanlar… Yaşıtlarımı bilmem ama en azından ben öyle düşünürdüm. Oh ne rahat, ne ev ödevi var,ne imtihana giriyor diye düşünürdüm. “inşallah siz de öğretmen olursunuz da o zaman anlarsınız” diye ettiği bedduayı biz dua diye algılar “aman hocam inşallah!” derdik sınıfça koro halinde… Onun ev ödevi vermediği günler cennetten bir gün gibi gelirdi bana. Sen kalk deyip de tahtaya kaldırdığı dakikalar bitmek tükenmez işkence anlarım olurdu. Ama dersime çalışıp hazırlıklı olduğum zamanlar ise kendimi kaldırtmak için yapmadığım maskaralıklar kalmazdı. “öğretmenim öğretmenim beni kaldırın ne olur…” Tabi bu anlattığım dönemler ilkokul dönemlerime rastlamaktadır…
Öğretmen gözümüzde dağlar kadar büyürdü o zamanlar. O her şeyi bilen, eşi bulunmaz, sözünden asla çıkılmaz bir varlıktı, söylediği her şey doğru idi, kanun idi bizim için. Onun sevdiklerini sever, onun sevmediklerini sevmez, takdir ettiklerine hayran olur etmediklerinin yanına bile yaklaşmazdık. Onun yanlış söylediği nerde görülmüş?… Hatta ben biraz daha ileri gider,onu insanüstü bir varlık olarak görür, sıradan insanlar gibi yiyip içtiğini, sohbet ettiğini, üzüldüğünü görünce hayret ederdim. Tabi küçüğüz, yeni yeni keşfediyoruz hayatı o zamanlar!
Fakat çocuk aklımla gözümde bu kadar büyüttüğüm, yücelttiğim bir ilkokul öğretmenimin beni bir gün haksız yere cezalandırmasını hiç unutmam. O gün bu mesleğe olan inancım birden bire darmaduman olmuştu. Belki mesleğe olan inancım değil de öğretmenlik şahsına bürünen o zata karşı inancım zedelenmiştir diye düşünüyorum şimdi ama o zamanlar bir tokat tüm hayallerimi, tüm sevgilerimi almıştı elimden. Öğretmenlik mesleğini hala seviyordum fakat karşımda duran, öğretmenim olan o zat birden bire büyü yok olmuşçasına, değerini kaybetmişti gözümde. Sıfır olmuştu birden bire gözümde… Sevgim bir anda nefrete dönüşmüştü… Artık ondan uzaklaşmaya, onu sevmemeye, onun sevdiklerini sevmemeye, onun takdir ettiklerini takdir etmemeye başlamıştım. Onu gördüğüm yerde yüzümü çeviriyor, sıcaklığımı, sevgimi artık ona göstermiyordum. Tüm bunları o gün bir tokat yapmıştı… İnanır mısınız o anı hala unutmam ve çocukluk aklımla düşündüğüm o duyguları hala beslerim kendisi için ne yazık ki. Saygınlığını bir kere kaybetmişti gözümde çünkü….Değerini yitirmişti. Attığı tokadın neleri alıp götürdüğünden habersiz benden hala kendisine saygı duymamı bekleyen öğretmendi işte o…O hala habersiz ve ben hala unutmadım!… Ne yazık ki giden geri gelmiyor, yıkılan kolay tamir olmuyordu. Belki duygularım tamir olabilir, kırılan gururum geri gelebilirdi o an ama o hiç açıklama yapma gereği bile bulmamıştı attığı tokadın! Neden bana açıklama yapmamıştı sanki? Neden saygı duymamıştı bana? O küçük kalbime neden değer vermemişti? Onu çok sevmiştim ama o bana bunu neden yapmıştı? Saygın değil miydim gözünde? Hiç mi değerim yoktu?
İşte küçük kalbimle bunları geçirmiştim aklımdan!
Öğretmenlik mesleği bu kadar ince ve dikkat isteyen bir meslekti işte! İki ucu keskin bir meslek! Saygınlığı, güzelliği mesleği icra edenlere bağlı olan bir meslek! İyi bir öğretmen hem kendisine hem de çevresine sonsuz iyilik ve güzellikler sunar. Onun bir gülümsemesi, bir selam vermesi, bir baş okşaması, bir teşekkür ederim, bir aferin, çok başarılısın, sen yaparsın, başarırsın demesi belki öğrettiği bilgilerden de çok daha derin ve kalıcı etki bırakır minik kalplerde. Bunu o fark etmez belki ama minik kalpler için yeni bir çağın başlangıcı olur mutlaka bu!
Fakat yaptığı bir yanlış hareket, söylediği bir çirkin söz, attığı bir tokat, bir değer vermezliği, bir umursamazlığı, bir hor görmesi, bir dövmesi dünyaların yıkılması gibi bir etki bırakır minik kalplerde. .Ona ve mesleğe olan inancı alır götürür. En kötüsü de minik kalplerde bıraktığı kalıcı iz. O hiç kaybolmuyor ve nesilden nesile aktarılıyor ne yazık ki. Okullarda yaşayan öğretmen veya öğrencilerin yaralanma hatta daha kötüsü ölümlerine kadar giden olaylara bakacak olursanız yapılan yanlış bir davranışın ya da söylenen çirkin bir sözün öğrencileri ne kadar derinden etkileyebileceğini anlayabilirsiniz. Öğretmenin sözü kılıç gibidir. Söylediği bir kelime bile insanı veli ya da deli edebilir.
Neden bu meslek toplum içinde saygınlığını yitiriyor diye soranlara lütfen kendinize dönüp bir bakın demek geliyor içimden! Korkutarak, alay ederek, bağırarak ve ite kalka öğrettiklerimiz buzun üzerinde yazı yazmaya benzer. Öğrenciler üzerinde asla kalıcı bir etki bırakmaz… Bıraktığı tek etki korku, endişe, öfke, nefret… Sevgiyle öğrettiğiniz bir kelime, korkutarak öğrettiğiniz bin kelimeden daha kalıcıdır.
Tatil dönemi gelince neden öğrencilerimiz okuldan kurtulduğuna seviniyor? Bu nasıl durum ki sevgi, şefkat, ilim yuvası bildiğimiz ya da öyle olduğunu sandığımız okullarımız nefret yuvalarına, kaçmak için fırsat kollanan yerlere dönmüş! Bizler kendi dertlerimizle hasbıhal olurken bu kutsal mesleği günden güne tükettiğimizin yok ettiğimizin o güzelim okullarımızı cezaevi kovuşlarına çevirdiğimizin farkında değiliz, yazık!
Şimdi ben de öğretmenim… Kendimi kaybederim de bilmeden öğrencilerimi kendilerinden, benden, okullarından soğuturum, çocukluk öğretmeninin düştüğü hataya düşerim diye ödüm kopuyor. İyi ki rehber öğretmenim diyorum bazen kendi kendime. En azından onlara psikolojik danışmanlık ve rehberlik ediyorum. Öğrencilerimi seviyor, onlara değer veriyor, her sorularına sabırla cevaplar veriyor, birinin bile gururu incinmesin diye çabalıyorum. Umarım farkında olmadan yaptığım bir hata yüzünden onların küçük kalplerini kırmamışımdır. Bu mesleğe karşı hayallerini yıkmamışımdır. Bana ve kendilerine olan saygılarını zedelememişimdir. Özgüvenlerini baltalamamışımdır!
Ümmühan Yaşar
Rehber öğretmen
psikolojik danışman
Tüm mesleklere saygım vardır ve her meslek eminim şeref duyulacak yönleriyle donatılmıştır. Çünkü hepsi alın teri hepsi emek demektir.
Öğretmenliğe gelince hakkında çok konuşulan, çok şey yazılıp çizilen bir meslek. Bazen çok takdir edilip dikkate alınmayan, bazen ana meslek diye ilan edilip evin dışına itilen bir meslek…
Öğretmenlik mesleğini sevdiren genelde öğretmenlerimiz olmuştur. Bilirsiniz ilkokul sıralarında başlar bu mesleğe hayranlığımız. Ya başka bir meslek bilmediğimizden ya öğretmenimizi çok sevdiğimizden ya da öğretmen olmak istediğimizden… Çünkü öğretmenlik güzel ve kolay bir meslek gibi gelirdi gözümüze. Biz imtihanlarla bocalayıp dururken öğretmenimiz masasında oturup keyif çatıyor diye düşünürdük o zamanlar… Yaşıtlarımı bilmem ama en azından ben öyle düşünürdüm. Oh ne rahat, ne ev ödevi var,ne imtihana giriyor diye düşünürdüm. “inşallah siz de öğretmen olursunuz da o zaman anlarsınız” diye ettiği bedduayı biz dua diye algılar “aman hocam inşallah!” derdik sınıfça koro halinde… Onun ev ödevi vermediği günler cennetten bir gün gibi gelirdi bana. Sen kalk deyip de tahtaya kaldırdığı dakikalar bitmek tükenmez işkence anlarım olurdu. Ama dersime çalışıp hazırlıklı olduğum zamanlar ise kendimi kaldırtmak için yapmadığım maskaralıklar kalmazdı. “öğretmenim öğretmenim beni kaldırın ne olur…” Tabi bu anlattığım dönemler ilkokul dönemlerime rastlamaktadır…
Öğretmen gözümüzde dağlar kadar büyürdü o zamanlar. O her şeyi bilen, eşi bulunmaz, sözünden asla çıkılmaz bir varlıktı, söylediği her şey doğru idi, kanun idi bizim için. Onun sevdiklerini sever, onun sevmediklerini sevmez, takdir ettiklerine hayran olur etmediklerinin yanına bile yaklaşmazdık. Onun yanlış söylediği nerde görülmüş?… Hatta ben biraz daha ileri gider,onu insanüstü bir varlık olarak görür, sıradan insanlar gibi yiyip içtiğini, sohbet ettiğini, üzüldüğünü görünce hayret ederdim. Tabi küçüğüz, yeni yeni keşfediyoruz hayatı o zamanlar!
Fakat çocuk aklımla gözümde bu kadar büyüttüğüm, yücelttiğim bir ilkokul öğretmenimin beni bir gün haksız yere cezalandırmasını hiç unutmam. O gün bu mesleğe olan inancım birden bire darmaduman olmuştu. Belki mesleğe olan inancım değil de öğretmenlik şahsına bürünen o zata karşı inancım zedelenmiştir diye düşünüyorum şimdi ama o zamanlar bir tokat tüm hayallerimi, tüm sevgilerimi almıştı elimden. Öğretmenlik mesleğini hala seviyordum fakat karşımda duran, öğretmenim olan o zat birden bire büyü yok olmuşçasına, değerini kaybetmişti gözümde. Sıfır olmuştu birden bire gözümde… Sevgim bir anda nefrete dönüşmüştü… Artık ondan uzaklaşmaya, onu sevmemeye, onun sevdiklerini sevmemeye, onun takdir ettiklerini takdir etmemeye başlamıştım. Onu gördüğüm yerde yüzümü çeviriyor, sıcaklığımı, sevgimi artık ona göstermiyordum. Tüm bunları o gün bir tokat yapmıştı… İnanır mısınız o anı hala unutmam ve çocukluk aklımla düşündüğüm o duyguları hala beslerim kendisi için ne yazık ki. Saygınlığını bir kere kaybetmişti gözümde çünkü….Değerini yitirmişti. Attığı tokadın neleri alıp götürdüğünden habersiz benden hala kendisine saygı duymamı bekleyen öğretmendi işte o…O hala habersiz ve ben hala unutmadım!… Ne yazık ki giden geri gelmiyor, yıkılan kolay tamir olmuyordu. Belki duygularım tamir olabilir, kırılan gururum geri gelebilirdi o an ama o hiç açıklama yapma gereği bile bulmamıştı attığı tokadın! Neden bana açıklama yapmamıştı sanki? Neden saygı duymamıştı bana? O küçük kalbime neden değer vermemişti? Onu çok sevmiştim ama o bana bunu neden yapmıştı? Saygın değil miydim gözünde? Hiç mi değerim yoktu?
İşte küçük kalbimle bunları geçirmiştim aklımdan!
Öğretmenlik mesleği bu kadar ince ve dikkat isteyen bir meslekti işte! İki ucu keskin bir meslek! Saygınlığı, güzelliği mesleği icra edenlere bağlı olan bir meslek! İyi bir öğretmen hem kendisine hem de çevresine sonsuz iyilik ve güzellikler sunar. Onun bir gülümsemesi, bir selam vermesi, bir baş okşaması, bir teşekkür ederim, bir aferin, çok başarılısın, sen yaparsın, başarırsın demesi belki öğrettiği bilgilerden de çok daha derin ve kalıcı etki bırakır minik kalplerde. Bunu o fark etmez belki ama minik kalpler için yeni bir çağın başlangıcı olur mutlaka bu!
Fakat yaptığı bir yanlış hareket, söylediği bir çirkin söz, attığı bir tokat, bir değer vermezliği, bir umursamazlığı, bir hor görmesi, bir dövmesi dünyaların yıkılması gibi bir etki bırakır minik kalplerde. .Ona ve mesleğe olan inancı alır götürür. En kötüsü de minik kalplerde bıraktığı kalıcı iz. O hiç kaybolmuyor ve nesilden nesile aktarılıyor ne yazık ki. Okullarda yaşayan öğretmen veya öğrencilerin yaralanma hatta daha kötüsü ölümlerine kadar giden olaylara bakacak olursanız yapılan yanlış bir davranışın ya da söylenen çirkin bir sözün öğrencileri ne kadar derinden etkileyebileceğini anlayabilirsiniz. Öğretmenin sözü kılıç gibidir. Söylediği bir kelime bile insanı veli ya da deli edebilir.
Neden bu meslek toplum içinde saygınlığını yitiriyor diye soranlara lütfen kendinize dönüp bir bakın demek geliyor içimden! Korkutarak, alay ederek, bağırarak ve ite kalka öğrettiklerimiz buzun üzerinde yazı yazmaya benzer. Öğrenciler üzerinde asla kalıcı bir etki bırakmaz… Bıraktığı tek etki korku, endişe, öfke, nefret… Sevgiyle öğrettiğiniz bir kelime, korkutarak öğrettiğiniz bin kelimeden daha kalıcıdır.
Tatil dönemi gelince neden öğrencilerimiz okuldan kurtulduğuna seviniyor? Bu nasıl durum ki sevgi, şefkat, ilim yuvası bildiğimiz ya da öyle olduğunu sandığımız okullarımız nefret yuvalarına, kaçmak için fırsat kollanan yerlere dönmüş! Bizler kendi dertlerimizle hasbıhal olurken bu kutsal mesleği günden güne tükettiğimizin yok ettiğimizin o güzelim okullarımızı cezaevi kovuşlarına çevirdiğimizin farkında değiliz, yazık!
Şimdi ben de öğretmenim… Kendimi kaybederim de bilmeden öğrencilerimi kendilerinden, benden, okullarından soğuturum, çocukluk öğretmeninin düştüğü hataya düşerim diye ödüm kopuyor. İyi ki rehber öğretmenim diyorum bazen kendi kendime. En azından onlara psikolojik danışmanlık ve rehberlik ediyorum. Öğrencilerimi seviyor, onlara değer veriyor, her sorularına sabırla cevaplar veriyor, birinin bile gururu incinmesin diye çabalıyorum. Umarım farkında olmadan yaptığım bir hata yüzünden onların küçük kalplerini kırmamışımdır. Bu mesleğe karşı hayallerini yıkmamışımdır. Bana ve kendilerine olan saygılarını zedelememişimdir. Özgüvenlerini baltalamamışımdır!
Ümmühan Yaşar
Rehber öğretmen
psikolojik danışman