'İçki, bütün kötülüklerin anasıdır` uyarısına aldırmamıştı Adam.
Bir gün Arkadaşı`na, ``Bizim eve misafirliğe gel de, kafaları demliyelim demişti. Arkadaşı da, `kafa demleme` sözünden hoşlanmış, ``Tamam!`` diye karşılık vermişti. ``Bu akşam sizin evdeyim!``
Akşam oldu. Çalınan zille kapıya açan Adam, karşısında gördüğü Arkadaşını, ``gel dostum!`` diyerek karşıladı. Onu içeri aldı. O günkü imkanların oturma yeri olan sedire buyur edip dinlenmesini sağladı.
Adam, yeni evlenmiş olmasına rağmen Arkadaşı henüz bekardı. Evvelce de yürütülen arkadaşlık, kendisi evlendi diye kesilecek değildi ya. Öyle düşünüyordu Adam. Bekarken oluşturulan arkadaşlık sitilinin aynı şekilde devam edeceğini sanıyordu.
Adam, mutfaktaki karısına;
``Hanım!`` diye seslendi. ``Sofrayı hazırla da karnımızı doyuralım! Getirdiğim şişeleri de koymayı unutma ha!``
Kadın, olur mu? diye söylendi içinden. evlenmiş adamın, içkili yemeğe, bekar arkadaşını getirmesi doğru olur mu? İtiraz edecek oldu; mutfağa gelen kocasının zılgıtının ağırlığında kalıp ``Tamam!`` dedi.
Neyse. Sofra hazırlandı. Tabaklar yerleştirilip içine yiyecekler kondu. Adam da Arkadaşı`nın kolundan kavrayıp, ``Haydi yemeğe!`` deyip çekiştirdi.
Sofrada, kadeh yerine kullandığı bardakları doldurdu adam. Arkadaşı`nın elindeki bardağa `Şerefe` vuruşu yapıp boğazından yuvarlamaya başladı.
Adam, karısına, zılgıtı çekmişti ya! Kendilerine hizmet etmeye zorlanan Kadın, ürkekliğinden, ``Şunu al..`` dediğinde, aldı; ``Şunu getir...`` dediğinde, getirdi.
Aradan biraz zaman geçtiğinde, hem Adam`ın hem de Arkadaşı`nın tavırları değişmeye başlamıştı. Kadın, yine sofraya geldiğinde, Arkadaşı ona anlamlı baktı, iç geçirme refleksine girip bir garip harekette bulundu.
Adam;
``Heeyyyyt!`` diyerek ayağa fırladı birden. Sofradaki bıçağı kaptı. Arkadaşı`nın üzerine yürüyüp;
``Sen, benim karıma sarkıntılık mı ediyorsun lan!`` deyip, vurdu... vurdu... vurdu.
* * *
Polis nezaretinde kandine gelmişti Adam. Bir şeylerin ters gittiğini farkediyordu. Namusum... diye mırıldandı. Namusuma dokundurur muyum ben be! Saat, sabaha yakın olmuştu galiba. Kafasını iki elinin arasından kaldırdı; hücreye girişini fark etmediği Komiser`i, kendine bakarken gördü.
Komiser;
``Ne halt ettiğinin farkında mısın?`` diye sordu. ``Arkadaşın, tahtalı köyü boyladı sayende!..``
Adam, sızlandı:
``Boyladı, Komiserim!..``
``Hapishane hayatın başlayacak ya; Karın`da perişan kalacak sayende!..``
``Perişan kalacak Komiserim!..``
Komiser, fazla demedi. İki kolunu, ``bu nasıl iştir Allahım!`` diyerek yana açtı. Kendini de facianın içindeymiş gibi hissedip hücreden çıkmak istedi.
Komiser, hücrenin kapısında durup geri döndü. Acıyan bir hâlle Adam`a bakıp;
``Artık anlamışsındır değil mi?`` diyerek başını salladı. ``Artık anlamışsındır, içki denen nesnenin, kötülüklerin anası olduğunu!``
(alıntı)