S
su perisi
Kullanıcı
- 4 Ocak 2007
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
Arka kapakdan alıntı..
Yedi yüz yıldır çözülemeyen sır; Şems-i Tebrizi cinayeti...
Yedi yüz yıldır süren bir sevda; Şems-i Tebrizi ile Mevlânâ...
Bab-ı Esrar sadece bir gerilim romanı değil, aynı zamanda bir sırlar kitabı. Fantastik öğeleri kullanarak çok katmanlı bir dil yaratan Ahmet Ümit bu yapıtında Mevlevilik temelinde din ve inanç üzerine ilginç sorular soruyor. Din ile aşk arasında, inanç ile sevda arasındaki ilişkiyi bambaşka bir açıdan gözlerimizin önüne seriyor.
Dünyayı, yaşamı, inancı ve aşkı, yeniden düşünmemiz, yeniden araştırmamız, yeniden okumamız için..
Polisiye ve Cinayet romanlarının usta kalemi Ahmet Ümit, son eserini Mevlana ve Şems-i Tebrizi ekseninde gelişen olayları konu ediniyor. Kitap dünden itiraben kitapevlerinin raflarındaki yerini aldı.
"Mevlana'yı bir polisiye kurguya nasıl yerleştirdiğini merak edenlere söyleyelim, bu kez maktul Şems. Mevlana'nın, en az kendisi kadar ünlü dostu, ilham kaynağı Şems'in bir faili meçhul cinayete kurban gitti inancındayım" diyordu Ahmet Ümit kitabın yazım aşamasında.
Ümit'in konuyla ilgili düşünceleri Radikal Kitap sayfalarına şöyle yansımıştı: "Mistik düşüncenin de insan kültürünün tıpkı dinler gibi bir parçası olduğunu düşünüyorum. O nedenle bunların bilinmesi ve anlatılması lazım. Ama gerçekçi bir yazar olduğum için mistik karakterler burada biraz geride kaldı" diyen Ümit, bu romanında batı düşüncesi ile doğu düşüncesini kıyasladığını belirterek: "Doğuda her zaman akıl yerine sezginin ön planda tutulduğu bir düşünce hakimdir. Sonuçta, doğu toplumlarını asıl etkileyen düşünce ezoterizmdir. Batı ise esas olarak akla dayanır. İnsanı akıldan ibaret görürler. Bu kitapta bu batı düşüncesinin bakış açısını incelemeye çalışıyorum. Oradaki kahramanlardan biri Türklerden nefret eden bir İngiliz kadın. Bir gün Konya'ya gelir ve düşüncelerini değiştirecek birtakım olaylarla karşılaşır." diyordu.
"Dünya, rüya içinde rüyadır" diyor cinayet romanlarının en ünlü Türk yazarı Ahmet Ümit son kitabı Bab-ı Esrar'da ve yedi yüz yıldır çözülemeyen bir cinayeti; Şems-i Tebrizi'nin öldürülmesi'ini kendi üslubuyla okurlara sunuyor. Aslında bu metofor etrafında yedi yüz yıldır dillerden düşmeyen Şems-i Tebrizi ile Mevlânâ arasındaki aşkı ve yediyüz yıldır kanayan bir iddiayı, Alaeddin ile Kimya'nın hikayesini de tabiî olarak gündeme getiriyor desek daha doğru.
Ahmet Ümit'in kitabında; Londra'dan Konya'ya gelen Karen birdenbire kendisini sırlarla dolu yolculuğun içinde bulur. Karen Kimya Greenwood. Mevlevi Poyraz Efendi ile eski hippi Susan'ın kızıdır. Çok sevdiği babası, Karen on iki yaşındayken onları terk ederek. Şah Nesini adında Pakistanlı bir adamla gitmiştir. Karen, babasının onları neden terk ettiğini uzun yıllar anlayamaz. Ta ki mesleği gereği yolu Konya'ya düşene dek....
Ahmet Ümit'in roman kahramanı Karen bir sigorta şirketinde eksperdir. Çalıştığı sigorta şirketi, onu Konya Yakut Otel'de çıkan yangını soruşturması için babasının kentine yollar. Karen huzursuzdur. Hem onları yıllar önce bırakıp giden babasının doğduğu kente gitmekten hem de kişisel sorunları yüzünden tedirgindir. Hamiledir ama sevgilisi bebeği istemez, oysa Karen artık otuz beşine gelmiştir, belki de anne olmak için bu son şansıdır. Öte yandan sevgilisini de kırmak istemez...
Konya gezisi tam da bebek sorunu sırasında gündeme gelmiştir. Keren uçağa kafasında bu sorunla birlikte biner. Konya'ya gelmeden uçakta başlar tuhaf olaylar. Bir ses ona seslenmektedir: "Kimya... Kimya..." Bir sanrı deyip geçer, ama tuhaflıklar birbirini izler.
Konya'ya indiklerinde, karanlık bir sokakta siyahlar giymiş, sakallı, sürmeli gözlü bir adam, ona kahverengi taşlı bir yüzük verir. Karen yüzüğe bakarken adam kayıplara karışır. Karen şaşkın, neler olduğunu kavramaya çalışırken önce
yüzüğün taşı kanar, sonraları bu siyahlar giymiş sakallı adamın, Mevlânâ’nın büyük aşkı Şems-i Tebrizi olduğunu
anlar...
Ahmet Ümit, Bab-ı Esrarda okuru gizem dolu ilginç bir serüvene sürüklerken, Anadolu'daki tarihi-kültürel kaynakların önemli bir daman oluşturan Mevlânâ Celaleddin Rumi'nin yaşamına farklı bir açıdan yaklaşıyor. Deyim yerindeyse
Mevlânâ'yı sadece bir din adamı bir ulema olmaktan çıkarıyor. Bu güne dek tanımadığımız bir Mevlânâ, tanımadığımız bir Şems. Ahmet Ümit'in fantastik öğeleri kullanarak çok katmanlı diliyle, Mevlevilik temelinde din ve inanç üzerine ilginç sorular sorduğu, din - inanç, inanç-sevda sorgulamasını konu alan Babı Esrar'ın doğacak tartışmalardan prim yapmayı hesapladığını düşünmemek safdillik olur. Kurnaz bir kurgu ve zekice tasarlanmış diyaloglar ile eser, bu konudaki farklı yorum ve düşünceleri harmanlıyor. Bu üslup nedeni ile de esere kızan da alkış tutan da olacak... Peki bu gizemli cinayete getirdiği yorum kitaba, Ahmet Ümit ve yayıncılının beklediği ilgiyi görmesini sağlatacak mı?